*Ümit Kıvanç
Başbakan Binali Yıldırım Bolu’da konuşurken, meydanda toplanan ahaliye “Bolu Beyi’nin torunları” diye seslendi, ahali alkışladı, başbakan yaptığı muazzam gafı fark edip düzeltti, aynı kalabalığa bu defa “Köroğlu’nun torunları” payesini yakıştırdı, kalabalık yine alkışladı.
Bundan kısa süre sonra, İslâmî tefrika üreticisi, anlatıcı ve ağlatıcı, sorulara cevap bulucu, büyük dinî otorite, büyük televizyon yıldızı, o kadar büyük olmayan otel sahibi Nihat Hatipoğlu, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) üyeliğine atandı. Hatipoğlu’nu YÖK’e bakanlar kurulu seçmiş, cumhurbaşkanı da bu isabetli seçimi onaylamış.
Biliyorsunuz, 16 Nisan’da da otokrasiye geçecek miyiz referandumu var.
Bu yazıyı burada bitirsem olur muydu? Olurdu pekâlâ.
Fakat olmuyor. Olduramıyoruz.
Bahsetmezsek olmaz mevzular o kadar çok ki! Birileri Wikileaks’e CIA belgeleri sızdırdı, CIA’in akıllı televizyonları, cep telefonlarını, bilgisayarları uzaktan kullanarak ortam dinlemeleri yaptığını öğrendik. Kuzey Kore, resmen nükleer savaş antremanı yapmakta. Orada da bir manyağın elinde dünyanın en tehlikeli silahları var. ABD de ona karşı nükleer “tedbir” peşinde. İki büyük Alman dergisi, Türkiye’li, biri Erdoğan’lı kapaklar yaptı. Özellikle Stern’inki hayli saldırganca. Almanya ile medyalar savaşı çıkarsa, Akit’i şusu busu kimbilir ne yüz kızartıcı işler yaparlar. Donald Trump’ın adalet bakanlığına getirdiği yalancı şahıs, Obama döneminde atanmış savcıları görevden aldı, Reza Zarrab davasına bakan Pret Bharara da gitti. Önceki başkanın savcılarının değiştirilmesi teamül, ama yeni başkan Trump bizzat Bharara’yı görevinin başında bırakacağı izlenimi yaratmıştı. Türk İslâmcısına yeni sevinç kaynağı. Belki Zarrab da serbest kalır, DEİK, TAİK, bişeylere katılır.
ABD’nin sansasyon bakımından bizimkini aratır hale gelen siyasî ortamında Türkiye’yi en yakından ilgilendiren, ama bol miktarda kirli çamaşır barındırdığı, hattâ başlıbaşına kirli çamaşır niteliği taşıdığı için pek üzerinde durulmayan haberse, 530 bin dolar verilerek tutulmuş lobicinin kimliği.
“Amerikan kongresindeki deneyimiyle…”
Emekli general Michael Flynn’ın adını son zamanlarda aslında bol bol duyduk. Trump’ın ABD yönetimindeki en kritik görevlerden birine getirdiği, ulusal güvenlik danışmanı yaptığı adamdı. Sadece 24 gün görevde kalarak rekor kırdı. Çünkü yeni başkanın seçim kampanyası günlerinde Rusya büyükelçisiyle yaptığı temasları gizlediği ortaya çıktı, istifa etmek zorunda kaldı. Bu görüşmelerin Trump’ın bilgisi dahilinde, hattâ bizzat onun isteğiyle yapıldığı iddiaları şimdilik kenarda kaldı.
Aynı Flynn, meğer Ankara’nın türlü dolambaçlardan geçerek kurduğu bağlantılar sonucunda Türkiye’nin lobicisi olmuş. ABD’de yabancı bir devlet lehine lobi faaliyeti yürütmek başlıbaşına suç değil, ancak bunun kesin tanımlı şartları, kısıtlamaları var. Tahmin edeceğiniz üzre, Flynn bunlara da tam uymamış; ayrıca, Trump’ın onu ulusal güvenlik danışmanı yaparken Ankara’yı temsilen lobi faaliyeti yürütmeyi üstlendiğinden haberi yokmuş; öyle deniyor.
Emekli generalin 530 bin dolar karşılığında yediği bilinen tek somut halt var: bir yazı yazıp Fethullah Gülen’in sınırdışı edilmesinin doğru olacağını ileri sürmüş.
Flynn’ın şirketi Flynn Intel Group Inc. ile anlaşan, Hollanda merkezli bir özel şirket: Inovo BV. Sahibi Ekim Alptekin, bu işi Ankara adına yürütmediğini, Türk hükümetindeki kimseden emir almadığını vs. ileri sürdü. Alptekin hepimizin bunlara inanmasını bekliyor mu, şüpheliyim.
Flynn ile TC dışişleri ve enerji bakanlarını New York’ta bir otelde gizlice biraraya getiren Alptekin’den, Milliyet’in 2015 Kasım’ındakihaberinde şöyle sözediliyor: “Türkiye ve Amerika’daki yatırımlarıyla tanınan ve Amerikan kongresindeki deneyimiyle öne çıkan iş adamı Ekim Alptekin…” Haber, Alptekin’in Türk-ABD İş Konseyi (TAİK) başkanı seçilmesiyle ilgili. Bu TAİK, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) bünyesinde çalışan bir kuruluş.
Anadolu Ajansı’nın 22 Eylül 2016 tarihli, New York kaynaklı haberindeyse, Alptekin’in adı şöyle geçiyor: “Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) Yönetim Kurulu Başkanı Ekim Alptekin de Türk ekonomisinin 2008'deki küresel finansal krize karşı ‘dirençli’ çıktığına dikkati çekti. Alptekin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, dengesiz ekonomik koşullarda ülke ekonomisini başarıyla yönettiğini dile getirerek, bunun güçlü ekonomik politikaların bir sonucu olduğunu anlattı.”
Ekim Alptekin, 2016 Kasım’ında, Flynn’ın Ankara ile ilişkisine aracılık ettiği haberleri ilk uçuşmaya başladığında itiraz etmiş, şöyle demişti:“General Flynn'in ulusal güvenlik meselelerinde birilerine danışarak yazı yazdığını sanmıyorum.”
Mesele, emekli generalin sözkonusu yazıda “Fethullah Gülen iade edilsin” görüşünü savunmuş oluşuydu.
Anladınız siz onu!..
Trump’ın seçilişiyle birlikte muktedir-mütehakkim Türk İslâmcıları arasında sevinç dalgaları kabardı, biliyorsunuz. Ve Trump bu Flynn’ı ulusal güvenlik danışmanı yaptı. Emekli general, İslâm konusunda pek sivri fikirlere sahipti ve normal şartlarda Türkiye topraklarına ayak bassa -eğer başka biriyle karıştırılmazsa- birileri tarafından dövülmesi sövülmesi beklenebilirdi. Oysa kendisi, bırakın tepki görmeyi, doğru dürüst konu bile edilmedi.
Duvar’da Flynn’ı “tanıtan” bir yazı (“General de ‘gâvura gâvur diyelim’ görüşünde”) yazdım ve Türk İslâmcısı’na “neye seviniyorsunuz, kafayı mı yediniz?” demeye gayret ettim. Bir bakıma yılmadığım, başka -ve muhtemelen çok daha isabetli- görüşe göre akıllanmadığım için sözkonusu yazıda sunduklarımı kısmen ısıtıp tekrar önünüze süreceğim.
Kimdir Flynn?
Egzantrik bir emekli istihbarat subayı. Epeyce örtülü operasyon, sınır ötesi atraksiyon görmüş geçirmiş biri. Pek fazla konuşuyor. Yazıyor da.
Flynn, ülkesinin geniş bir düşmanlar koalisyonunun tehdidi altında bulunduğuna inanıyor: Rusya, Küba, Kuzey Kore, Çin, Suriye, Bolivya, Venezuela, Nikaragua… Fakat bunlardan daha fenası, “radikal İslâm”. Ve elbette İran. General, Tahran’ı nükleer silah yapmaktan vazgeçiremeyiz, oradaki rejimi değiştirelim, diyor.
İslâm’ın radikaliyle de öyle olmayanıyla da Flynn’ın derdi var. General, İslâm’la modernitenin uzlaşmazlığından emin.
İslâmofobi ile mücadeleyi amaç edinmiş elli üç sivil toplum kuruluşu, onu ulusal güvenlik danışmanı yapmasın diye Trump’a mektup yazmıştı. (Trump takmadı.)
Emekli generali alelâde cahil neocon’dan ayırt etmeyi gerekli kılan, Flynn’ın genel olarak İslâm ile ilgili yüksek fikirleri. “Müslümanlardan korkmak mâkûldür,” diyor ve İslâm’ı “kötü huylu kanser”e benzetiyor. “Radikal İslâm”ın “Müslümanlık dini” ile “aynı şey olmadığını”, ancak ona“çok da uzakta durmadığını” söylüyor. Kur’an, Flynn’a göre “bugün pek işe yaramayacak kadim bir metin”. Müslümanlar da, “bu metni esas alıp ona göre yaşayan bir toplum”. “Bu toplum,” diyor Flynn, “modernite ile, modern olmakla başa çıkamıyor.”
Flynn’a göre, Müslümanların hakim kılmaya çalıştığı Şeriat, “vicdan özgürlüğünü, seçme özgürlüğünü, bütün temel özgürlükleri” yok etmeyi hedef alıyor.
General, İslâm’da “reformasyon” gerektiğine dair demeçler veriyor. Müslüman Kardeşler’i bastırdığı için Mısır askerî darbesinin lideri Abdülfettah el-Sisi’yi övdü. Neocon Michael Ledeen ile birlikte kaleme aldıkları Savaş Sahası adlı kitapta şöyle diyorlar: “Dünyanın bir İslâmî reformasyona fena halde ihtiyacı var; ve bu işe şiddet karışırsa şaşırmamalıyız.” Yani: Müslümanlar dinlerinde reform yapmazsa biz zorla yaptırırız!
Flynn hakkında bu bilgileri (buradakinden biraz daha genişçe) aktardığım yazıda, o sırada aklıma gelen soruya da yer vermiştim: Acaba bizim İslâmcıların Flynn gibilere yakınlık duyması, siyasî mücadele yöntemlerinin benzeşmesinden mi? Çünkü emekli general, sırf 2016’nın ikinci yarısında, on altı (16) uyduruk haberi (Clinton-çocuk seks trafiği, Clinton-Katolik Kilisesi’ne karşı örtülü savaş, Obama-Müslüman teröristlerin parasını aklama…) Twitter’daki 106 bin takipçisine yaymıştı. Havuz medyası, belki bu nedenle generale “meslekî” yakınlık da duyabilir.
Fakat galiba gerçek şu: Meğer Flynn’ın bütün İslâm düşmanı lafları ve yazıları, adam parayla tutulmuş olduğu için görmezden geliniyormuş. Fethullah Gülen’i ABD’den attırma lobisi için gidip bulduğun adama bak! Gözünü ne bürümüş belli değil. İslâmcı iktidar ahlâkının yeni bir sefaleti. Bu kadarına herhangi bir ateistin Allah mefhumu dahi zor izin verir herhalde.
Haydi Bolu Beyi’nin torunları, kim tutar sizi!..
Bu yazı ilk olarak P24'te yayımlanmıştır.