18 Ağustos 2016 20:14
Ümit Kıvanç*
Dün şöyle bir vaziyet vardı: Menbic’i kaybettikten sonra “İslâm Devleti” örgütü militanlarının bir bölümü Türkiye sınırına yönelmişlerdi, Kilis’e Suriye’den atılan bir havan mermisi daha düşmüştü, Türk topçusu sınır ötesindeki birtakım İD hedeflerine atış yapıyordu.
Öyle gözüküyor ki, bunlar önümüzdeki haftalarda, aylarda sık sık duyacağımız türden haberler. Çünkü Suriye’de “İslâm Devleti” örgütü ve Türkiye destekli-irtibatlı cihatçı örgütlerin ellerindeki topraklar Suriye ordusu veya YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri’nce alındıkça “Türkiye’ye cihatçı akını” başlıklı bir sorun büyüyecek, büyüyecek…
Fransa kökenli üst düzey İD elemanının macerasını izlerken bu aklımızda olsun.
“İslâm Devleti” örgütünün operasyonel bir güvenlik ve istihbarat aygıtı var: Emniyet ya da kısaca Emni. Bunun uluslararası ölçekteki eylemlerden (ve casusluk faaliyetlerinden) sorumlu birimi, “Dış Güvenlik” (El-Emn el-Harici). Bir de iç istihbarat ve özel operasyonlar birimi var: “Devlet Güvenlik” diyebiliriz (El-Emn el-Devle). Bu, “İslâm Devleti” sınırları içinden sorumlu. Üçüncü kol, Emn el-Dahili, en çok içişleri bakanlığına benzetilebilir. Sanırım daha görünür güvenlik faaliyetlerinden sorumlu. Emn el-Askerî ise, askerî istihbarat. (Arapça kelimelerin Türkçe yazılışlarında hatalar olabilir.)
Bunların hepsine birden, Emniyet’in tepesindeki tek kişi komuta ediyor: aynı zamanda İD’in resmî sözcüsü olan el-Adnani.
Ebu Muhammed el-Adnani el-Şami, asıl adıyla Taha Suphi Falaha, İdlib doğumlu, yani Suriyeli. Ancak Amerikan işgali sırasında Irak’a geçmiş. Tâ Ebu Musab el-Zerkavi zamanından, Irak El-Kaidesi döneminden beri cihadın ön saflarında. Şu anda ona İD’in iki numarası gözüyle bakılıyor. Emniyet’in dört biriminin komutanlarını o tayin ediyor.
Geçen yılın Kasım’ında Paris’te bir gecede 130 kişinin öldürüldüğü seri saldırıların tertipçisi Abdülhamid Abud, El-Emn el-Harici’nin başındaki adam olarak takdim edilmişti. Ancak katliamlar gecesinden 48 saat kadar sonra Fransız polisinin ev baskınında öldürülen Abud’un “Dış Güvenlik”in komutanı olduğu savını destekleyecek deliller ortaya konamadı.
Şimdi, bir başka adamın El-Emn el-Harici’nin tepesinde olduğu ileri sürülüyor: Ebu Süleyman el-Faransi. Amerikan istihbaratı, onunla Ebu Ahmed kod adlı bir Suriyeli’nin, el-Adnani’nin yardımcıları olduklarına inanıyor. İkisi, sınır ötesindeki eylemlere gönderilecek savaşçıların ve hedeflerin seçiminden lojistik organizasyonuna, kaçakçılarla ilişkiye, eylemcilerin Avrupa’ya sokulmasına, para transferlerine, bütün işleri halleden adamlarmış.
Ve bu el-Faransi sağ. Ve iddiaya göre, İD’i terk edip kaçmakla meşgûl. Bu amaçla, karısını, iki (belki şu anda artık üç, çünkü geçen yıl eşi hamileymiş) çocuğunu ve on beş kadar “Fransız” elemanı yanına alıp, iddia o ki, Suriye’den kolayca geçebileceği bir ülkeye sığınmış!
Evet, iddiaya göre bu adam Türkiye’de!
Hassan Hassan ile birlikte ISIS: Inside the Army of Terror (IŞİD: Terör Ordusunun İçyüzü) kitabının iki yazarından biri olan Michael Weiss, Şubat ayında The Daily Beast’te, “Ebu Süleyman” kod adlı bu şahsın Paris katliamlarının esas beyni ve komutanı olduğunu ileri sürdü.
Gerçi Batılı istihbaratçılar Ebu Süleyman’ın kesin görev tanımına ulaşamamışlardı, ama örgütte çok önemli biryerlere getirildiğinde hemfikirdiler. Bir Fransız istihbaratçısı da Weiss’a, Ebu Süleyman’ın “Avrupa çapındaki operasyonlardan sorumlu” olduğunu söylemişti. Paris eylemlerini o tasarlayıp önermiş, bu eylemlerin “başarısı” üzerine bizzat “halife” Ebubekir el-Bağdadi tarafından taltif edilmişti, söylendiğine göre. Eğer doğruysa bu, Batı’dan gelme birinin örgütte bu kadar üst düzeyde yetkilendirilmesinin ilk örneğiydi.
Ebu Süleyman’ın Paris saldırılarındaki rolü konusunda karışıklık yaratan iki olguyu araya katmalıyım: Bu saldırıları yürüten Abdülhamid Abud ile bağlantısı kesin bilinen ve ABD hava saldırısında ölmüş bir Ebu Süleyman el-Faransi daha var; bir. İkincisi, bizzat Paris katliamcılarından biri de savaşçı adı olarak Ebu Süleyman’ı kullanıyordu.
Bir başka ayrıntı ise, katliamlar serisinde örgütleyici-yönetici konumda bir “Süleyman”ın bulunduğuna delildi: Bataclan gece kulübünün koridorunda canlı kalkan olarak pencere önlerine dizilen ve kurtulan rehinelerden biri, katliamcılardan birinin ötekine şöyle dediğini duymuş ve polise iletmişti: “Süleyman’ı arayalım mı?” Aramamışlardı.
Belçika polisi, Zaventem Havalimanı’nda kendini patlatan iki intihar bombacısından biri olan İbrahim el-Bekrayi’nin bilgisayarını inceledi ve onun Ebu Süleyman el-Faransi ile irtibatının var olduğuna hükmetti. Yalnız onun değil, hücrenin başka elemanlarının da Ebu Süleyman’la bağlantısı var, Belçika polisine göre; ve Bekrayi ona saldırı planlarını gösterdi; muhtemelen onay aldı.
Emn el-Harici’nin işleyişinde, “saha komutanları” diyebileceğimiz, operasyonların esas sorumlusu olan inisiyatif sahibi elemanlar belirleyici rolde. Bunlar eylemin yapılacağı ülkeyi, bölgeyi bilen militanlar oluyorlar ve stratejik plancılar ile taktik eylemciler arasında köprü kuruyorlar. Emniyet bünyesinde bu konumda kaç kişi var, bilinmiyor. Ancak örgütün Türkiye ve Kuzey Afrika’daki operasyonları için saha komutanları atadığına kesin gözüyle bakılıyor. Ebu Süleyman Dış Güvenlik’in şefiyse dahi saha komutanlarına ihtiyacı var. Nitekim Charlie Hebdo katliamını yapan Şerif ve Said Kueyşi kardeşlerin de yeraldığı Parisli cihatçı şebekesinden Salim Bengalim’in bir ara İD’in Avrupa’daki saha komutanı olduğu düşünülüyor.
Elbette bu saha komutanlarının altında da birtakım şefler, reisler var ve çoğu durumda esas işi onlar götürüyor. Saha komutanlarının deşifre olması, polisin ve basının ilgisini çekmesi çok daha güçlü ihtimal; oysa onlarla uğraşılırken bir alttaki komutanlar eylemleri örgütleyebiliyor.
İşte Paris katliamlarından sonra ev baskınında öldürülen Aldülhamid Abud, muhtemelen bu alt-komutanlardan biri olmalı. Bengalim onun üstü, Ebu Süleyman da hepsinin üstü.
Örgütteki bağlantılarını kısmen sürdürmeyi başaran bir İD itirafçısı, kendisiyle görüşen bir-iki gazeteci ve araştırmacıya değişik zamanlarda özel bilgiler verdi. Ebu Süleyman, bir imamın oğluydu. Fransa’da doğup büyümüş, eğitim görmüştü; akıllı, disiplinli, saygınlığı olan, incelikli bir adamdı. Paris’te bir jimnastik ve güreş salonu işletiyordu. Başarılı bir güreşçiydi de.
Otuzlu yaşlarındaki Ebu Süleyman, Suriye’ye kendisi gibi Fransa doğumlu eşi ve iki çocuğuyla birlikte gitmişti. Bugünlerde YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri’nin yeni harekât hedefi olacak gibi görünen El-Bab’a yerleşmişlerdi. El-Emn el-Harici’nin oradaki merkezine.
Dış operasyonlarla ilgili birimin El-Bab’ta bir merkezinin bulunması mantıklı ve kendi başına açıklayıcıydı. Türkiye’den gelişler, Türkiye’ye -oradan Batı ülkelerine- geçişler için El-Bab elverişli konumdaydı. “Kapıya” yakındı, diyebiliriz. Batılı potansiyel militanlar rahatlıkla gelebilir, eylem için Batı’ya geçecek eğitilmiş militanlar kolaylıkla gidebilirdi.
Ebu Süleyman, ona dair en ufak bilgi kırıntısının peşine düşülüp hakkında epeyce spekülasyon yapıldıktan sonra, şimdi, bambaşka bir haberin konusu oldu. Isabel Hunter’ın on gün önce Daily Mail’e yazdığına göre, bu mühim şahsiyet, İD’i terk edip kaçmış bulunuyor.
Ve bu bizim için çok önemli, çünkü adamın kaçtığı iddia edilen yer, Türkiye! Söylendiğine göre, Cerablus’tan Karkamış’a geçivermiş.
Kaynak, daha önce Ebu Süleyman hakkında özel bilgiler vermiş olan kıdemli cihatçı-savaşçı-itirafçı. Kendini önemli göstermek ve gazeteciyi ikna etmek için söyledikleri belki onun güvenilirliğine gölge düşürüyor; buna karşılık, Ebu Süleyman’ın Haziran’dan bu yana ortadan toz olduğuna dair iddiaları, inanılır gözüken ayrıntılar içeriyor. (Bu kimse, uzun süre İD için Batı’dan gelme militanları eğitmiş biri.)
“Yanında Fransa’dan gelme bir grup militanla beraber kaçtı,” demiş kaynak kişi, meselâ. Gazetecinin Cerablus ve Karkamış’ta görüştüğü kimseler, Türk polisinin Suriye’den Türk topraklarına geçen, Fransa’dan gelme bazı cihatçıları yakaladığını doğrulamışlar. (Fransa’dan Suriye’ye gelip ülkelerine geri dönmeye çalışırken Türkiye’de yakalanan cihatçılarla ilgili çeşitli haberlere rastlıyoruz; ancak bu olayla doğrudan bağlantısı kurulabilecek bir haber bulamadım.)
Eğer Ebu Süleyman’ın İD içindeki konumuna ve örgütten kaçtığına dair iddialar doğruysa, şu anda birkaç devletin istihbaratçıları beraberce, uyumadan etmeden bu adamın başına üşüşmüş olmalılar. “Haziran’dan beri ortada yok” ise, Haziran’dan beri bu halde olmalılar. (Haziran’da, Suriye’den Fransa kökenli cihatçıların eylem yapmaya ülkelerine döndüğüne dair, istihbaratçı kaynaklı haberler ortalıkta dolaşmıştı.)
Eğer bu adam, yanındakilerle, ama en önemlisi, elindeki bilgilerle örgütten kaçtıysa, bunu önceden Türkiye istihbaratıyla bağlantı kurmadan, bir tür pazarlığa girişmeden yapmış olamaz herhalde. Yine kimsenin işitmeyeceği sorular sorayım: Böyle midir? Bu adam Türkiye’de midir? El altından Fransa ya da başka bir devlete teslim mi edildi? Yoksa pazarlığa falan da girişmedi, öyle geçip gitti mi?
* * *
Darbe ertesinin havası ve OHAL’in sağladığı keyfîlik imkânı suistimal edilerek, Özgür Gündem gazetesi önce kapatıldı, sonra haşin bir operasyonla basıldı, çalışanlar itile kakıla, kimisinin üstü başı paralanarak gözaltına alındı, bunlar yetmiyormuş gibi, gazete ile ilgili değerli ve emektar insanların evleri basıldı, yazar Aslı Erdoğan gözaltına alındı, beş günlük avukat görüşü yasağıyla daha baştan cezalandırılmaya çalışılıyor. Ragıp Zarakolu’nun, Eren Keskin’in evlerini basmak, Aslı’ya bu muameleyi, Özgür Gündem çalışanları meslektaşlarımıza o hoyratlığı reva görmek, aslında esas olarak yapanı küçültecek işler. Ne yazık ki hepimizi, toplumumuzu, ülkemizi de küçültüyor. Küme düşe düşe soluğu nerede alacağız, belirsiz. Bir defa daha, sorunların hallini ters yönde, vukuat yönünde, kan, kin, çözümsüzlük yönünde aramaya kalkıyor memleketi yönetenler. Şu kanlı darbe girişimi kimseye ders olmamış; öyle anlaşılıyor. Yapılanı protesto ediyor, Özgür Gündem çalışanı veya yöneticisi meslektaşlarımızın, dostlarımızın, baskın sırasındaki arbedede gözaltına alınan İMC TV elemanlarının bir an önce serbest kalmasını diliyorum.
© Tüm hakları saklıdır.