Ümit Kıvanç*
İşi, uzmanlık alanı ve kaygıları gazetecininkiyle alâkasız teknoloji dehaları ve pazarlama cinlerinin yönettiği gündelik bilgi alışveriş platformları, sanal âlemde gazeteciliğin nasıl yürütüleceğini belirlemeye, internet gazeteciliğini şekillendirmeye başladı. Çeşitli donanım ve tecrübeye sahip gerçek insanlara gerçek ücretler ödeyerek, haber için para harcayarak varlığını sürdürebilecek -elle tutulur anlamında- gerçek gazetecilikten, sanal âleme ayak uydurması bekleniyor. Basının “medya sektörü” haline gelişinin yarattığı bütün içerik erozyonu ve şekil bozulmasıyla zaten zayıf düşmüş gazetecilik, varlığını sürdürebilmek için bilemedin hoşnutsuzca katlanması gereken uygulamaları benimseyip içselleştiriyor.
Buradan sonra nereye gidilebilir? Yön neresi, yolda neler katılacak neler atılacak, kimler inecek kimler binecek?
Bu soruların cevabını, tahmin ve öngörülere dayanarak, soyut bir düzlemde vermeye çalışacağımıza, gazeteci gibi davranıp, son derece somut bir gelişme üzerinden konuşabiliriz.
New York Times’ın 2020 Grubu Raporu’nda öngörülen, tavsiye veya temenni edilenler, gazeteciliğin önümüzdeki yıllarda hangi yönlerde ne gibi değişimler geçireceğine dair epeyce elle tutulur fikirler veriyor. “Bu, New York Times’ın hayatında hayatî bir andır” cümlesiyle başlayan raporu, NYT bünyesinden özel olarak bu iş için görevlendirilen ve yaklaşık bir yıl boyunca mümkün herkesle görüşen yedi gazeteci hazırladı. Bizzat gazetenin medya alanında çalışan muhabirlerinden Sydney Ember, rapordan önemli başlıkları toparladı, aktardı. Gazeteden birinin seçip aktarmış olmasının anlamını da gözeterek, bunları ele alalım, aralara girelim, çıkarımlar ekleyelim.
Dünyada “basın” denince ilk akla gelen üç-beş gazeteden birinden sözediyoruz. Bunu unutmadan.
“Ritmimizi basılı gazete belirlemesin”
Raporda öncelikle, NYT’nin “dijital gazetecilik”e kendini uyarladığı, ama bu değişim sürecinin hızlanması gerektiği belirtiliyor. Bundan maksat, basılı gazetenin geleneksel dünyasından, mantığından uzaklaşmak. Bir başka yerde söylenen şu: Basılı gazete, “gazeteciliğin günlük ritmini bu kadar belirlememeli”. Günlük “ritm”, ne kadar kapsamlı birşeylerin ifade edildiğini anlatmak bakımından çok yerinde bir terim. Ritm bizde çoğu zaman “tempo” anlamında kullanılır. Oysa tempo süratin ifadesi, ritm ise karmaşık bir yapıdır. Vuruşların dizilişi, aralarındaki eşitsiz mesafeler, vurgular, kiminin güçlü kiminin usul oluşu, hep beraber oluşturdukları cümledir, ritm. Yalnız neyi ne süratte yaptığınız değildir yani.
Raporcular, NYT’nin ritmini basılı gazetenin belirlemesini istemiyor artık. Peki ne belirleyecek? Henüz kendine özgü bir armoni, altyapı ve ritm çeşitlemeleri yaratamamış olan internet gazeteciliği, kullanacağı dili, üslûbu, uyacağı görgü kurallarını, hattâ işleyeceği hammadde ve üreteceği mâmûle ilişkin tercihlerini, esas işi ve işlevi habercilik olmayan birilerinden mi kopyalayacak? Teknoloji şirketleri yöneticilerinden, sosyal medya platformlarının egemenleri ve baskın figürlerinden? Facebook veya Instagram’daki güncel eğilimler mi internet gazeteciliğine karakterini verecek?
New York Times’a rapor hazırlayan gazeteciler, “Ağırlıkla basılı gazete merkezli stratejimiz,” diyorlar, “etkili ve başarılı bir dijital varlık oluşturmaktan ve haberlerimizin içeriğine yeni okur kitlelerinin ilgisini çekmekten bizi alıkoydu.”
Arkası şöyle geliyor:
“Haberlerin işlenmesinde gereksiz tekrar aşamalarından kurtulmalıyız.” Böyle diyor raporcular. Teyit, redaksiyon, her türden derinleştirme, zenginleştirme, denetim ve düzeltme aşamaları “fazla” bulunuyor, “gereksiz” bulunuyor, verimsizlik kaynağı olarak bakılıyor bunlara. Ve rapor açıkça, yazıişleri ve haber merkezlerindeki elemanların böyle bir yönelim sonunda epey azaltılabileceğini kaydediyor.
Kaliteyi, seviyeyi düşürme ile eleman çıkarma, meşhur “tasarruf” tedbirleri birarada gidecek. Bunlar zaten hep elele gezmişlerdir.
Veri doğrulama işlemlerinin yeterli titizlikle yapılmaması, teyit için ayrılan zaman ve emeğin giderek kabul edilemez ölçülerde azalması,daha önceki bir yazımda konu etmiştim, günümüzde gazeteciliğin itibar kaybının derindeki sebeplerinden biri olarak mesele ediliyor. NYTraporcuları, bu zaafı büyütecek, tehlikeyi artıracak bir yaklaşım içinde görünüyorlar.
Buna karşılık, rapor, gazetenin eleman eğitmede daha başarılı olması gerektiğini kaydediyor. Aynı zamanda, farklı farklı yeteneklere sahip gazeteciler istihdam edilmeliymiş. İlk bakışta yanlış görünmeyen bu önerilerin gerisinde de Zamane Ruhu icabı bir renklilik, ilginçlik, sürprizlilik arayışı olduğu seziliyor.
Çeşitlilik, görsellik, topluluk
Rapordaki bir kısım, günümüz gazeteciliğinin somut sorunlarından birine işaret ediyor. Raporcular diyorlar ki, elemanlarımız farklı farklı yapıda, farklı kafada olmalı, “sahip olmayı istediğimiz okur kitlesinin çeşitliliğini” yansıtmalı. Gazetecilerin benzer toplumsal tabakalardan, benzer yapıdaki ailelerden, hattâ çoğu zaman benzer şehir ve semtlerden gelmeleri, benzer çevrelerde takılmaları, dolayısıyla benzer hayat değerlerine ve görüşlerine sahip olmaları, özellikle Batı’da gazetecilerin toplumdan kopmasının sebeplerinden biri olarak pek çok araştırmada, eleştirel çalışmada dile getirilen bir olgu. Muhtemelen ABD’de de durum farklı değil. Ana akım basının elemanları basbayağı bir “çevre” oluşturabilecek kadar, aynı mahallenin insanları.
Sanal âlem ahalisiyse, büyükşehirlerin gazeteci topluluklarıyla taban tabana zıt bir manzara arz ediyor. Bu kitleye yönelik yayın yapalım derken, evet, maalesef, birileri özel olarak korumaz ve beslemezse kalabalık içerisinde pek rahat ayaklar altında kalıp kaybolup gidecek hangi değerlerden vazgeçilecek? NYT raporcularının bu köklü gazeteyi çektiği yöne itiraz edeni hemen “elitist” diye niteleyebilir miyiz?
Rapor haliyle, hiç şaşırtıcı olmayan şu öneriyi içeriyor: Görsel anlatıma daha çok ağırlık vermeliyiz; yani daha çok grafik, daha çok görsel, daha çok video. Tercümesi: daha az yazı.
Oysa pek basit ve kaba bir gerçek, inkâr edilemez halde ortalıkta duruyor: Bazı şeyler “daha az yazı” ile anlatılamaz. Elbette, yazılı olsun görsel olsun, herhangi bir bilgiyi ne kadar az unsurla -eksiksiz!- aktarabiliyorsanız o kadar değerlidir. Ama ne yaparsınız ki, evet, tekrarlayalım, bazı şeyler “daha az yazı” ile anlatılamaz.
Televizyonun insan zihinlerine, insanlar arası iletişime, idrak kapasitelerimize, ifade zenginliğine vurduğu darbeler belki tekrar ele alınıp hatırlanmalı, konu edilmeli. Her türlü görsel unsurla zenginleştirilmiş haber aktarımına şimdiye kadar görülmemiş imkânlar getiren internet ağı, yapabildiğimizin üzerine eklenmeli. İnsan denen yıkıcı bencil katil yaratığın becerdiği birkaç parlak işten biri olan yazma-okumayı ortadan kaldırıp sadece gif’lerle anlaşamayız. Anlatamayız. Anlayamayız.
NYT raporunun bir başka bölümü, amaçlanan dönüşümün yalnız “basılı gazete”nin “günlük ritmi” belirlemesine son vermekten ibaret kalmayacağını açıkça ortaya koyuyor: “NYT, okurlara bir topluluğun parçası olduklarını hissettirebilmeli.”
Nedir NYT? Bir Facebook grubu mu? Takipçilerine sürekli “flood”lar sunan bir Twitter hesabı mı? Instagram fenomeni mi? Yoksa giderek, bir sosyal medya ağı mı?
Şahsen bunları “nasılsa artık kimse gazete okumayacak” diye tercüme ediyorum. Ve çok şüpheli buluyorum. “Gazete okuru” diye birileri kalmayacak, denmek isteniyor; herkes “arkadaş”, takipçi vs. olacak. O vakit gazete çıkarmak için uğraşmak niye? Evet, sanal âlem, adı üstünde, koca bir âlem; fakat kaç Facebook kaldırır? Verdiği haberin arkasına tecrübesini, saygınlığını, güvenilirliğini ve o habere hepimizden önce ulaşabilirliğini, onu bizden daha iyi yorumlayıp işleyebilirliğini koyamayan, “admin”inin katkısı yüksek internet forumu gibi şeylere dönüşürse gazeteler, bugün gazetecilikten beklediğimiz işlevleri yerine getirebilirler mi? Sorulması bile abes.
Velhâsıl, bu raporda sahiden gazetecilik diye bir derdi olanları epey ürkütecek yaklaşımlar, öneriler yeralıyor.
New York Times’ı böyle bir gelecek resmi içerisinde bu halde hayal etmek zor. Öte yandan, Der Spiegel gibi bir derginin “hafifleme” yolunda kat ettiği çarpıcı mesafe gözönüne alındığında olmaz da diyemiyoruz.
İsviçreli yazar Peter Bichsel, “kitap yok oluyor!” çığırışlarına karşı, “Evimdeki kitaplar bana ölene kadar yeter,” demişti. “Hem bazılarını ikinci üçüncü defa okurum, ne güzel. Bana bir şey olmaz.” Ne yazık ki günlük haber alışverişi ve etrafımızda olan biteni anlamak için ihtiyaç duyduğumuz basın için, gazeteler için aynı şeyi söyleyemeyiz, benzer bir tutum takınamayız. Gazetecilik erir giderse hepimize birşeyler olur; çok şeyler olur. Gazeteciliğin fiilen yapılamadığı günümüz Türkiye’si, fikir veriyordur herhalde.
Bu yazı ilk olarak P24’te yayımlanmıştır.