Ümit Kıvanç*
Suriye’de vaziyet, zaten yeterince karışık değilmiş gibi, daha da karıştı. Yeni başlayan sürecin sonuçlarıyla bütün dünya yüzyüze gelecek. “Dünya” derken… önce Suriye’nin dibindekiler, haliyle…
İslami emirlik
Halep vilayetinin batısı ile Türkiye’ye sınırdaş İdlib vilayetinin tamamı, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin katkılarıyla cihatçı örgütler koalisyonu Fetih Ordusu tarafından alındığı 2015 yazından bu yana, bir tür İslâmî emirlik olarak varlığını sürdürüyordu. Şeriat mahkemeleri vardı, asayişi cihatçı savaşçılar sağlıyordu. Bölgede ağırlık El-Kaide’nin Suriye kolu El-Nusra Cephesi’ndeydi. Nusra’nın tek rakibi, halkla ilişkilerine olabildiğince dikkat eden, öbür örgütlerle çatışmamaya özen gösteren ve bizzat yeterince kalabalık bir silahlı örgüt olan Ahrar el-Şam’dı.
İdlib’teki fiilî İslâmî emirlik, bir emirlik kurulup yaşatılmaya çalışılmasını şu aşamada Suriye’deki cihat için esas hedef gören El-Kaide merkezinin görüşüne de uygundu.
Emirlik kısa süre öncesine kadar, Rusya ve Suriye ordusunun tek tük bombardımanları dışında büyük bir kazayla karşılaşmadan yaşadı. Arada meydana gelen tek büyük arıza, Cünd el-Aksa örgütünün Ahrar el-Şam’la kapışması, Ahrar üstüne gelince gidip El-Nusra’nın kanatları altına girmesiydi.
Cihatçıların yenilip Halep’i terk etmesinden sonra İdlib karıştı. Emirlik bölgesinde aralarında çatışmalar başladı, bunlar yayılarak, şiddetlenerek sürüyor. (Hem bölgeyi harita üzerinde görmek hem de 25 Ocak akşamına kadar olan bitene dair fikir edinmek için, toparlayabildiklerimi aktardığım yazımı [ http://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2017/01/25/idlibte-cihatcilar-savasi-gelismeler/ ] Duvar’dan veya -bazı güncellemelerle birlikte- [ http://riyatabirleri.blogspot.com.tr/2017/01/idlibte-cihatclar-savas-gelismeler.html ] blog’umdan okuyabilirsiniz.)
Ankara'ya mesafe
Türkiye, El-Kaide’nin kolu El-Nusra (şimdi Şam’ın Fethi Cephesi – ŞFC) dahil, İdlib’teki belli başlı cihatçı örgütlerle hep yakın ilişkide oldu. Bazılarıyla birlikte şu anda El-Bab önlerinde tıkanan Fırat Kalkanı Harekâtı’nı yürütüyor. En büyük örgütlerden Ahrar el-Şam’ın liderliğine yakın zamanda, Ankara’yla pek sıkı fıkı ilişkileri olan Ali el-Ömer (Ebu Ammar) seçildi.
Ancak Halep’te silahlı muhalefete sağlanan desteğin Rusya ile anlaşma icabı sona erdirilmesi, (cihatçılar açısından: Halep’te “direnişin satılması”) ve Halep’ten kuzeye savaşçı kaydırılmasına yolaçan Fırat Kalkanı Harekâtı, Suriyeli cihatçıların bir kısmıyla Türkiye’yi yönetenlerin ilişkisini olumsuz etkiledi. Ahrar bölünmek üzere, tartışmada Türkiye de bir motif. Ankara’nın gözde müttefiklerinden Nureddin el-Zengi Hareketi’nden, kuzeyde Türk ordusu yönetiminde, Esad’ı devirmekle alâkası olmayan hedefler için çarpışmaya itiraz mahiyetinde homurtular yükseldi. Bir kısım cihatçı, Türkiye’nin kendi emelleri için onları kullandığını söylüyor.
Şimdilik Türkiye’ye cephe alanların ŞFC’ye yakınlaştığı gözleniyor.
Muhatap El Kaide
İdlib vilayetinde belirleyici yerleri aldıktan sonra Fetih Ordusu’ndan ayrılan ve işleri çatışmaya vardırmadan, mümkün olan her yerde otoritesini kabul ettirmeye girişen El-Nusra (şimdi ŞFC), sonraki adımda, cihatçı örgütleri kendi çatısı altında toplamayı hedefledi. “Birleşme”, birkaç aydır Suriyeli cihatçıların başlıca tartışma konusuydu. Cihatçı âleminin itibarlı din adamları birleşmeyi vaaz ediyor, küçük örgütler, böyle bir koalisyona nasıl görece elverişli şartlarda katılabileceklerini hesaplıyorlardı.
Ancak Halep “satışı”yla başlayıp Astana görüşmeleriyle olgunlaşan süreç ortaya koydu ki, bir yandan ABD ve onun öncülüğündeki uluslararası koalisyon, öbür yandan Rusya, İran ve himayelerindeki Suriye rejimi, üstelik şimdi de Türkiye ve onunla işbirliğinden fayda uman cihatçı örgütler, halen El-Kaide kolu muamelesi gören ŞFC’yi önce tecrit sonra imha edecekler.
Türkiye ile Rusya koordineli harekât düzenliyor, ABD ve Rus jetleri ortak operasyon yapıyor. Gerçi henüz yalnız DAİŞ’e karşı. Ama bunların hemen yarın kime yöneleceği şüphesiz El-Kaide’nin de mâlûmu.
El-Nusra, El-Kaide ile bağını kopardığını ilan etti, Şam’ın Fethi Cephesi adını aldı, ama kimse ona bağımsız örgüt muamelesi yapmıyor. Bir süredir ABD, silahlı insansız hava araçları ve bombardıman uçaklarıyla ŞFC’nin lider kadrolarına suikastler, karargâhlarına yönelik imha operasyonları düzenliyor.
ŞFC, yani kendisine göre artık El-Kaide’den bağımsız sayılması gereken, ama başka herkese göre bizatihi El-Kaide olan yapı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in isteği üzerine “Halep’ten çıkmalarını söyleyeceğiz” dediği örgüt. (“Nusra’ya niye terörist diyorsunuz, o da DAİŞ’le savaşıyor?”)
Şu anda İdlib’teki cihatçılar savaşında ŞFC’yle baş etme potansiyeline sahip tek örgüt, Ahrar el-Şam, Fırat Kalkanı’nda TSK ile işbirliği yapan, Ankara ile hep yakın ilişkileri bulunan bir grup. Onun kuruluşunda da El-Kaide’nin büyük katkısı var. ŞFC ile çatışma ihtimali belirdiğinde örgütten güya ayrılmayan, ama ayrı bir grup halinde davranacaklarını belirten elemanları var. Önder kadrosunun (sekiz şura üyesi üyeliğini askıya aldı) ve militanlarının bir bölümü, Ankara ile ortak hatıralarını da yanlarına alarak, El-Kaide saflarında örgütün gerikalanıyla savaşmaya gidecekler muhtemelen.
Sorular soralım
Bu ilginç durumu vesile ederek, çeşitli sorular soralım.
Türkiye, Suriye muhalefetinin dostu mudur?
Böyleyse, Rusya ve İran’la nasıl aynı saftadır?
Rusya ve İran ile aynı saftaysa, Esad’la da aynı saftadır. Aksi nasıl mümkün olacak?
Ankara bu durumu, Fırat Kalkanı’nda beraber hareket ettiği ÖSO’culara nasıl açıklıyor?
Açıklamıyor, onlar da sormuyor, harekâta katılıyorlarsa, ne uğruna? Esad’ı devirmek değilse hangi siyasî hedef? Çıkar ise hangi çıkar?
Fırat Kalkanı, önünde tıkanıp kaldığı El-Bab’ı fethetme hedefine ulaştı diyelim; sonra? Şu ana kadar ele geçirilmiş toprak parçasının denetimi kime devredilecek?
Esad’a? “İmkânı yok olmaz!” mı? Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanıdığını resmen açıklamadı mı Ankara? Nasıl olacak? Yine Rus uçağı mı düşürülecek?
İdlib’te El-Kaide emirliği ezilmeye başlandığında bundan kim(ler) kim(ler)i sorumlu tutacak? Yeterli sayıda silahlı cihatçı için bu sorumluların başında Türkiye gelmeyecek mi? İdlib’te ezilmiş El-Kaide savaşçılarının öfkesi kimlere, nerelere yönelecek? Kendilerini satan eski dostlara?
AKP yetkililerinin mütemadiyen dile getirdiği “güvenli bölge” vs. eğer ele geçirilen toprak parçasını fiilen TSK’nın denetlemesi ise, El-Bab önlerine kadar verilen elli iki şehidin, diyelim bir ay içinde kaça yükselmesi beklenir?
Ahrar’dan ayrılıp El-Kaide’ye katılacak eski müttefikler nerelerde nelerle meşgûl olacak?
Türkiye'de tavır: Sıkıntı yok
Şam rejimi, bir süredir, silahlı cihatçıları kuşatma altına aldığı her yerde aynı taktiği izledi: Onlarla anlaştı, sivilleri hükümet denetimindeki biryerlere, militanları İdlib’e gönderdi. İdlib’teki toplaşmanın emirliğin eğreti dengesini bozacağı, ŞFC ile, özellikle Halep’ten yenilmişlik, satılmışlık duygusu ve öfke ile gelen öbür cihatçılar arasında sorunlar çıkabileceği hep söyleniyordu. Çıktı.
Sorunlar değil, savaş çıktı. Şam rejimi bundan daha iyisini umamazdı herhalde. Zira uyum içerisinde İdlib’i ve Halep vilayetinin bir kısmını yöneten “İslâmî emirlik”i, bombardımanlarla dümdüz etmek o kadar kolay olmayabilirdi. Halbuki şimdi, birbirleriyle de savaşan, bölgeyi kana bulayan “serseri” örgütleri birer birer ortadan kaldırmak gibi, çok daha meşru şekilde savunulabilir bir iş yapacak. Üstelik, belli ki Rusya’nın ciddî katkısıyla yapılacak bu işe ABD de ŞFC liderlerini, karargâhlarını vurarak yardımcı oluyor, olacak.
Çünkü El-Kaide…
Tam o esnada!..
Ankara ne yapacak?
İdlib’teki İslâmî emirliğin ezilişini izleyecek.
Çünkü El-Kaide…
İş El-Kaide’yle bitmeyecek ki. Kimileri birkaç yüz, kimileri birkaç bin silahlı savaşçıya sahip irili ufaklı cihatçı örgütler varkalacak mı? Ahrar ne olacak? Ahrar Partisi adıyla Suriye genel seçimlerine mi girecek? Batı basınına yazılar yazdırdıkları elemanları, Meclis’te, “Sayın Esad’a katılmıyorum” konuşmaları mı yapacak? TC’ye sınırdaş İdlib’teki cihatçı içsavaşı, Türkiye toplumunun karşı karşıya kaldığı tehlikeleri bir üst lige çıkardı. DAİŞ Kürt düğünlerini ve solcu mitinglerini hedef aldığı sürece bizi yönetenlerin kaygılanmaması, aksine, bıyıkaltı memnuniyet hissetmesi anlaşılır; bunu yadırgamıyoruz bile – onlar utansın. Ancak Sultanahmet bombasında da telaş yok, oradan Yeşilköy Havalimanı’na geçiliyor, kaygı yok, hop, Reina’ya… tabiî sıkıntı yok. Diyeceksiniz ki, başkentinde bir polisin Rusya’nın büyükelçisini vurmuş, kimsede en ufak telaş yok, daha ne olsun!..
Yok, çünkü aksi halde uykudan uyanılır.
Van minüt, Rabia, Emevi Camii
Bir “van minüt” hikâyesi vardı, İsrail’le. Arakan (Rohingya) Müslümanlarının -şimdi bin katına çıkmış- trajedisi vardı. Mursi başkan vardı, Rabia vardı. Reis’in İslâm âleminin son umudu, Türkiye’nin İslâm’ın son kalesi olması durumları var. Ahrar’ı bölmek üzere olan tavizsizler grubu Ceyş’ül Ahrar’cılara sormalı…
Bu grubun din adamlarından birine [ https://justpaste.it/11rnh ] kulak verelim; “Ceyşul-Ahrar şer’i konsey üyesi, Ahraruş-Şam Hudut ve Sahil kıtaları şer’i mesulü” Ebul Feth el-Fergali’ye:
“Sosyal medyada Ebu Muaz adında birisinin yayınladığı bir mektup çokça paylaşıldı. Sonra mektup dünya çapında medya kuruluşları tarafından servis edildi. Mektup, bazı devletlerin, grupları ve Suriye halkını tehdit[lerini] içermektedir. Fethuş-Şam ile birleşmeleri durumunda grupların yardımının kesileceği, Babul-heva’nın kapatılacağı ve Suriye halkına gönderilen yardımların kesileceğini belirtmektedir. Yaklaşık olarak üç senedir Suriye halkına karışmış bulunmaktayım. Ancak bu süre Ebu Muaz Suri’nin yüzüne şunları haykırmam için yeterlidir: Sen Suriye halkını mürekkep bir cehaletle bilmemektesin. Belki uzun süre Türkiye’de kalman sana Suriye halkının kim olduğunu unutturmuştur….”
Bahsedilen Babul-heva (Bab el-Hava), Cilvegözü’nün karşısına düşen Suriye sınır kapısı. İtham edilen şahıs da Türkiye’de kalmış “uzun süre”. “Bazı devletler”den kasıt nedir diye konuşmayalım artık. Belki “gönderilen yardımların kesileceği” ifadesine takılmışsınızdır, takılmayın