Yaşam

Sınır Tanımayan Gazeteciler’den Cumhuriyet'e ödül

Can Dündar: “Hakimin özel izniyle buraya gelebildim”

19 Kasım 2015 10:12

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, 2015 Basın Özgürlüğü Ödülü’nü ‘Türkiye’de bağımsızlığını koruyarak cesaretle özgürlük savaşı verdiği' için Cumhuriyet’e verdi.

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF)  Başkanı Christoph Deloire, ödülü verirken “Cumhuriyet gazetesi, bağımsızlığını koruyarak Türkiye’de cesaretle özgürlük savaşı veriyor” dedi. Gazetenin adına ödülü alan genel yayın yönetmeni Can Dündar da “İktidar cenahından ‘sınırı aştığımız’ eleştirilerini hep alırız. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün bu ödülüyle sınırı aştığımız, kesinleşmiş oluyor” dedi.

Fransa’nın Strazburg kentindeki Odysee sinema salonunda düzenlenen ödül törenine Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjon Jagland, Strazburg Belediye Başkanı Roland Ries, Alsace Bölgesi Başkanı Philippe Richert, Avrupa Parlamentosu’ndan çok sayıda parlamenter ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Tören Paris saldırılarında öldürülenler arasında olan RSF çalışanı Anna Petard Leieffrig’i anarak başladı. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gazeteciler, geldikleri ülkelerde basına yönelik baskı ve sansürü slayt gösterileri eşliğinde anlattı.

 

"Tehdit edildiler"

 

Cumhuriyet adına ödülü Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay birlikte aldı.

 

RSF Başkanı Christoph Deloire, Dündar’a ödülünü vermeden önce “Cumhuriyet gazetesi, bağımsızlığını koruyarak Türkiye’de cesaretle özgürlük savaşı veriyor. Gerek Charlie Hebdo karikatürlerinin yayımlanmasında gerekse Suriye’ye giden silah yüklü istihbarat TIR’ları haberinde çok önemli bir yayıncılık yaptılar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resmi tehdidine maruz kaldılar. 24 Nisan’da Ermenice manşet atarak bir ilke imza attılar. Bu başarıları ve kararlı mücadelesi nedeniyle Cumhuriyet’e ve onun çalışkan genel yayın yönetmenine bu ödülü vermekten onur duyuyorum” diye konuştu. Ödül verilirken, salondakiler Cumhuriyet’i uzun süre alkışladı.

 

“Tek kusurumuz gerçeği araştırmak”

 

Can Dündar da ödülü alırken yaptığı teşekkür konuşmasında şunları söyledi: “Bu ödülün haberini aldığımda büromdaydım. Gazetedeki ofisim stratejik bir konumdadır: Bir penceresinden mezarlığa bakar, diğerinden Adliye’ye. Sembolik bir anlamı olduğunu düşünmüşümdür hep. Çünkü bu iki mekân, Türkiye’de gazetecilerin en popüler uğrak yerleridir. Yönettiğim Cumhuriyet gazetesi de, tek kusurları gerçeği araştırmak ve doğruları söylemek olan 4 yazarını suikast sonucu kaybetmiş, nicelerini hapishaneye göndermiştir. Her gün onların öldürüldüğünü, bombalandığını, yargılandığını anımsatan birinci sayfaların büyütülmüş kopyalarının önünden geçerek giriyoruz gazeteye; kanlı bir geleneği her gün yeniden hatırlarcasına...

Ödül haberinin geldiği gün, bu manzaraya ek olarak bomboş bir sokağa bakıyordum; çünkü gazete binasının olduğu yol, polis tarafından trafiğe kapatılmıştı. Gazetenin girişinde de bir TOMA bekliyordu. Çünkü o günlerde, IŞİD mensubu bir canlı bomba yakalanmış, üzerinde bizim gazetenin adresi ve krokisi bulunmuştu. Canlı bombanın gazeteye gelmekte olduğu anlaşılınca da polis sokağı kapatarak binayı kuşatma altına almıştı.

Benzer bir manzarayı Charlie Hebdo krizi sırasında yaşamıştık. Cumhuriyet, basın ve ifade özgürlüğü için uluslararası dayanışma adına Charlie Hebdo’nun bazı sayfalarının tıpkıbasımını yayımlamaya karar verdiğinde de sokak kapatılmış, gazete korumaya alınmıştı. Biz, sadece Türkiye’de değil, bütün İslam coğrafyasında, bunu göze alan tek gazeteydik. Halen iki yazarımız, derginin kapağına köşelerinde yer verdikleri için korumayla yaşıyor ve ‘Dine hakaret’ suçlamasıyla yargılanıyor.”

 

“10 dava açıldı”

 

“Ne yazık ki, giderek alıştığımız manzaralar bunlar... Türkiye’de gazetecilik yapmanın neredeyse bir parçası... Askeri yönetim dönemlerinde sıkça yaşadığımız baskıların daha yoğununu, sivil görünümlü bir yönetim altında solumak şaşırtıcı elbet... Medyanın çok büyük bir bölümünü, yandaş işadamlarına satın aldırtıp bizzat denetleyen bir Cumhurbaşkanımız var. Gazetecilik zorlu uğraş... Hele basın özgürlüğü geleneği zayıf ülkelerde...

Kâğıdın tarihe karışmaya yüz tuttuğu, renkli ekranın en büyük rakip olduğu, genç okurun okumaktan soğuduğu bir dönemde, bir yandan gazetenin varlığını sürdürmeye çalışırken diğer yandan baskılara, tehditlere boyun eğmeden gazetecilik onurunu korumak, sadece yetenek değil, cesaret de istiyor. Yine ilginç bir tesadüften söz ederek bitireyim: Bugün İstanbul’da bir duruşmam vardı. Bu yaz yaşanan Adliye baskınında öldürülen savcının silahla rehin alınmış halde fotoğrafını basan 18 gazeteci için 7,5 yıl hapis cezası isteniyor. Aralarında ben de varım. Bu, hakkımda açılmış 10’u aşkın davadan sadece biri... Hayatta olduğu gibi, burada da cezayla ödül aynı güne rastladı; hâkimin özel izniyle buraya gelebildim.”

 

“Üçüncü pencere”

 

“İktidar cenahından ‘sınırı aştığımız’ eleştirilerini hep alırız. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün bu ödülüyle sınırı aştığımız, kesinleşmiş oluyor. Mesleğin onurunu korumak adına yükselttiğimiz bayrağın, buralardan göründüğünü hissettirdiniz bize... İfade özgürlüğünü savunmak adına yürüttüğümüz mücadelede yalnız olmadığımızı hissettirdiniz. Odamın üçüncü bir penceresi var şimdi... İfadenin özgür, yazmanın serbest, sansürün yasak olduğu demokratik bir geleceğe bakıyor. Bize bu aydınlık pencereyi açtığınız için, önce Türkiye’de fikirlerinden ötürü hapis yatan, işsiz kalan, baskı altında tutulan meslektaşlarım, sonra da gazetem ve şahsım adına teşekkür ediyorum.”