Uluslararası Af Örgütü: Çin, Sincan'da insanlığa karşı suç işliyor
10 Haziran 2021 21:10
İnsan hakları kuruluşu Uluslararası Af Örgütü, Çin'in Uygurlar ve diğer Müslüman azılınlıkların yaşadığı ülkenin kuzeybatısındaki Sincan'da insanlığa karşı suç işlediğini söyledi.
Af örgütü, yeni yayımlanan raporunda BM'ye soruşturma çağrısı yaptı ve Çin'in Uygurlar, Kazaklar ve diğer Müslüman azınlıkları, kitlesel gözaltılara, gözetlemeye ve işkenceye tabi tuttuğunu belirtti.
Af Örgütü Genel Sekreteri Agnes Callamard Çin makamlarını "şaşırtıcı ölçülerdeki distopyan bir cehennem yaratmakla" suçladı.
Callamard "Çok büyük sayılardaki insan beyin yıkamaya, işkenceye ve kamplarda diğer aşağılayıcı muamelelere tabi tutulurken, milyonlarca kişinin de yaygın bir gözlem aygıtı yüzünden korku içinde yaşaması insanlığın vicdanını şoke etmeli" dedi.
55 eski mahkumla görüşmelerle hazırlanan 160 sayfalık raporda, "Çin devletinin en azından şu insanlığa karşı suçları işlediğine dair kanıtlar var; uluslararası hukukun temel ilkelerine aykırı olarak hapsetme ve fiziksel özgürlüğün ağır bir biçimde diğer usüllerle insanların elinden alınması, işkence ve baskı" denildi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü de geçen Nisan'da yayımladığı raporda, Çin hükümetinin insanlığa karşı suç işlediğine inandığını belirmişti.
Çin bazı Batılı ülkeler ve insan hakları örgütleri tarafından Uygur Türklerine karşı soykırım uygulamakla suçlanıyor, ancak Çin yönetiminin yaptıklarının soykırım olarak tanımlanıp, tanımlanamayacağı konusunda tartışma var.
Af Örgütü'nün raporunun yazarı Jonathan Loeb, düzenlediği basın toplantısında örgütün araştırmalarının "soykırım suçunun tüm unsurlarının yaşandığına yönelik kanıtlar açığa çıkartamadığını", ancak şimdiye dek "sadece yüzeyin kazındığını" belirtti.
Çin, Sincan'daki tüm insan hakları ihlalleri iddialarını reddediyor.
'Ağır şiddet ve yıldırma'
Uzmanlar Çin'in 2017'de başlayan kovuşturmalarla bir milyon kadar Uygur Türkü ve Müslümanı gözaltına aldığı ve yüzbinlercesini de hapse attığı konusunda genelde hemfikir.
Bölgedeki kamplar ve hapishanelerde yaygın fiziksel ve psikolojik işkence iddiaları da var.
Çin aynı zamanda, zorla kısırlaştırma, kürtaj, doğum oranlarını ve nüfus yoğunluğunu azaltmak için nüfus değişimi ve dini ve kültürel gelenekleri kırmak için dini liderleri hedef almakla suçlanıyor.
Çin ise bu suçlamaları redediyor ve Sincan'daki kampların, bölgede terörle mücadele için kurulan gönüllü mesleki eğitim ve radikalleştirmeden arındırma programları olduğunu iddia ediyor.
Af Örgütü'nün raporunda "terörle mücadelenin" kitlesel gözaltıları açıklayamayacağı ve Çin hükümetinin faaliyetlerinin "Sincan'ı bazı kesimlerindeki nüufusu din ve etnik köken temelinde toptan hedef almak için açık bir niyeti ve İslami dini inançlar ve Türki Müslüman etnik-kültürel uygulamaları silmek için ağır şiddet ve yıldırmanın kullanımını gösterdiği" belirtildi.
Af Örgütü, Sincan'daki kamplara alınanların da "kesintisiz bir endoktirinasyon kampanyasının yanı sıra, fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kaldığına" inandıklarını kaydetti.
Rapora göre bu işkence yöntemleri arasında, "kaba dayak, elektrik, zorlu pozisyonlarda tutma, 'kaplan koltuğu' dahil yasadışı bağlı tutma yöntemlerinin kullanımı, uykudan mahrum bırakma, duvardan asılma, çok soğuk ısılara maruz bırakılma ve tecerit hücreleri" bulunuyor.
Başka yerlerde de var olduğu belirtilen 'kaplan koltuğu' vücudu tek bir yere zincirlemek içi çelik bir sandalye ve demir ayaklar ve kelepçelerden oluşan bir düzenek. Af Örgütü'ne konuşan bazı eski mahkumlar, bazı mahkumların saatler hatta günler boyunca bu sandalyelerde oturtulduğunu söyledi.
Af Örgütü ayrıca, Sincan'daki kampların "Çin'in adalet sisteminin ya da iç hukukunun dışında faaliyet gösteriyor gibi göründüğünü" ve mahkumların kamplardan hapishanelere götürüldüğüne dair kanıtlar da bulunduğunu kaydetti.
Af Örgütü'nün raporunda yer alan bulguların bir çoğu daha önce de bildirilmişti. Ancak bu raporun Çin'in üzerindeki baskıyı artırma ihtimali var. ABD Dışişleri Bakanlığı da Sincan'da yaşananları soykırım diye tanımlamış, İngiltere, Kanada, Hollanda ve Litvanya Parlamentoları da bu tanımlamayı yapan kararlar almıştı.
Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir