-Uludere'de ölüleri almaya keşke devlet gitseydi ANKARA (A.A) - 04.02.2012 - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Uludere'de yaşanan olaylara ilişkin, ''Keşke önce devlet, hükümet, kaymakam, vali, neyse... Sivil, asker, gitselerdi o cesetleri alsalardı, ambulanslarla veya helikopterlerle götürselerdi...Oradaki ölülerin yakınlarının kendi ölülerini alarak katır sırtlarında köylere getirmeleri kadar acı bir olay ben hatırlamıyorum. Bu, çok yanlıştır'' dedi. Arınç, CNN Türk televizyonunda yayınlanan ''Neler Oluyor?'' programına katılarak, soruları yanıtladı. Bülent Arınç, terör örgütü PKK'ya yönelik askeri operasyonlarla ilgili bir soru üzerine, şöyle konuştu: ''54 askerin öldüğünü unuttunuz herhalde. Yani bu operasyonlar onun üzerine başladıysa askeri mi suçlayacaksınız? Yani Siirt'te 4 kızcağızın bir araba içerisinde vurulmasını, 215 mermi sayıldı. Batman'da 8 aylık çocuğu karnında bir kadın öldü. Bingöl'de canlı bombanın üstüne atladı kadın, çocuklarını kurtarmak için, Hatice Belgin, o şehit oldu. Yani bütün bunlara karşı güvenlik güçleri bunu önlemek amacıyla bir harekat yapıyorsa 'Nereden çıktı bu operasyonlar canım huzurumuz bozuldu. Anayasa da bu şartlarda yapılmaz' mı diyeceğiz.'' -''(Anadilde eğitim) halkın böyle bir şikayeti, beklentisi yok'' Bundan sonraki süreçte atılacak adımlara yönelik soruyu yanıtlarken Arınç, şunları söyledi: ''Demokratikleşme, özgürlükler konusunda hiç hız kesmedik. Evet, zaman zaman yavaşladığımız oldu. Habur'da yaşanan olaylardan sonraki süreç, bu işin yavaşlama sürecidir. Ama daha sonra idari tedbirlerle, yasal önlemlerle biz o bölgedeki insanın hayatını kolaylaştırıcı pek çok tedbirler aldık. Bunlardan herkes memnun. Siz BDP'nin yaptığı teklifleri, halkın yaptığı teklifler olarak zannetmeyin. O bölgeyi ben biliyorum. Şırnak'ı bilirim, Van'ı bilirim, Ağrı'yı bilirim, Diyarbakır'ı bilirim, Hakkari'ye gitmedim ama Hakkarilileri bilir ve severim. Anadilde eğitim konusu, yüzlerce insanla konuştuktan sonra bana sadece iki kişi tarafından söylenmiştir. O iki kişi de 'Olsa iyi olur' demişlerdir. Bunların söylediği gibi değil. BDP, siyasi amaçla bunu ileriye sürüyor ve propagandasını yapıyor. Halkın böyle bir şikayeti ve beklentisi yok. Yani binlerce insan arasında özgürce bir referandum yapın veya bir anket yapın. 'Anadilde eğitim istiyoruz bu bizim için büyük bir gerekliliktir' diyecek çok az sayıda insan çıkar. Çünkü halk kendi dilini konuşuyor, ama Türkçe ile de resmi dairede, şurada burada bütün işlerini görebiliyor. Güvenlik ayrı bir konu. Terör oldukça güvenlik olacaktır. Silahlar susmadıkça, silahlar mutlaka kullanılacaktır. Ama biz halkı kendi safımızda görüyoruz. Terörle bağımızı kesiyoruz, onunla anladığı dilde mücadele ediyoruz. Ama halkı da kucaklayacak, ekonomik, sosyal ve siyasi pek çok tedbir alıyoruz ve almaya da devam edeceğiz.'' -''Kaçakçılık suç, ama cezası ölüm değil'' ''Uludere konusunda hükümet neden özür dilemiyor?'' sorusuna Arınç, şu yanıtı verdi: ''Ne kadar üzgün olduğumuzu hepimiz ifade ettik. Bunlar 'timsah gözyaşı' değil. Hakikaten çok üzüldük. Neden? Çünkü halk o kadar memnundu, terörle mücadele o kadar başarılı gidiyordu ki her şeyi berbat edecek bir olay çıktı ortaya. Bunu hükümet yapmış olabilir mi istemiş olabilir mi? Hayır, kesinlikle. Bu, çok kötü bir olay. Kaçakçılık yapmak için oraya giden ve dönen insanlar bombalandı. Kaçakçılık suç, ama cezası ölüm değil. Bunlar bizim sivil insanlar, yani memleketimizin insanları. İçlerinde terörist yoksa ve terör amaçlı silah vesaire getirip götürmüyorlarsa... Önce işaret fişekleri, sonra birkaç topla ateş yapılmış, ondan sonra da görüntülere göre, kendi düşüncelerine göre, bu bir içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye bir terörist kafilenin girişi zannedilmiş ve bombalama yapılmış. Dış gözle baktığımız zaman bunu görüyoruz. Ama ölenler çocuklar, gençler ve masum insanlar. Yani terörist değil. Şimdi burada ortaya çıkan olay, terörle mücadelenin en trajedi noktası. Bundan dolayı hepimiz üzüldük.'' Özür dileme noktasında, bunu kendilerinden siyasi amaçla beklenti haline getirenler olduğunu dile getiren Arınç, ''Özür dilenmedi ama şu yapıldı, bu olayla ilgili adli ve idari soruşturma var. Hem Uludere hem Şırnak hem de Diyarbakır konunun üzerinde. Bir taraftan da İçişleri Bakanlığımız ve Genelkurmay Başkanlığımız bu olayı soruşturuyor. Bir kasıt olmasa bile, en azından bir ihmalin, bir hatanın veya hiç ummadığımız şekilde bir provokasyonun ortaya çıkması halinde, sorumlular hem ilan edilecek hem de cezaları verilecek'' dedi. -''Keşke devlet o cesetleri alsaydı''- Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Orada bir hata şu; kendi kendimize konuşuyoruz, biz kendi aramızda bunu konuşuyoruz. Yani orada bombalama yapılmış, insanlar ölmüşler, katırlar da telef olmuş. Keşke önce devlet, hükümet, kaymakam, vali, neyse... Sivil, asker, gitselerdi o cesetleri alsalardı, ambulanslarla veya helikopterlerle hastanelere veya adli tıbba götürselerdi. Yoksa oradaki ölülerin yakınlarının kendi ölülerini alarak katır sırtlarında köylere getirmeleri kadar acı bir olay ben hatırlamıyorum. Bu, çok yanlıştır. Neden böyle olmuştur, neden böyle düşünülmüştür, hangi imkansızlık vardı bilmiyorum. Ama kendimi o babanın, o annenin yerine koyuyorum, çocuğumu parçalanmış halde buluyorum orada ve kendi imkanlarımla köye götürüyorum, eve götürüyorum. Bu acıları katmerleştiren, daha da acılaştıran bir olaydır. Ama sebepler...onu şüphesiz bilemiyorum.'' -''Provokasyona inanıyorum''- ''Dış kaynaklı ya da ordu içinde hala 'derin devlet' dediğimiz farklı grupların hükümeti zor durumda bırakmak için provokasyonu olabileceği düşüncesi var. Buna inandınız mı?'' sorusuna karşılık Arınç, ''Ben inanıyorum, çünkü bugüne kadar yaşadığımız fevkalade olaylar... Şuna üzülüyorum; her şey çok mükemmel gidiyordu. Bizim bölgeden, halktan aldığımız izlenim şu, Allah sizden razı olsun, rahatladık, özgürleştik, huzura kavuştuk'' diye konuştu. ''Hangisine inanıyorsunuz ordu içinden mi İsrail mi İran mı özel bir ad verebilir misiniz?'' yönündeki soruya karşılık da Arınç, ''Ben bilemem, failleri meçhul. Ama bu araştırma sonucunda bir ipucu bulacağız. Şu anda kimseyi itham etmiyorum. Ama bu olay, terörle mücadelenin üzerine düşen çok büyük kara gölge oldu. Her şeyi bir anda berbat edecek bir eylem olarak yapıldı. Bunu amaçlayan nedir, bu soruşturma onu ortaya koymalı'' dedi. -Dolmabahçe görüşmesi- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'la Dolmabahçe'de yaptığı konuşmaya ilişkin bir soru üzerine de Arınç, şöyle konuştu: ''İki kişi konuşmuşlar. Ben şahsen merak etmiyorum. Niye açıklansın. Çok özel bir konu bir. Biri Başbakan diğeri Genelkurmay Başkanı. Bunlar her zaman bir araya geliyorlar. İhtiyaç duyduğunda Başbakan davet eder, herhangi bir yerde konuşulur. Buna gizemli bir hal vermenin muhalefetin işine yaradığını düşünüyorlar. Hayır, muhalefetin işine yaramaz. Şu bakımdan. '27 Nisan e-muhtırası' denen şeyi kendisi yazdığını daha sonra da itiraf etmişti. CHP, bunu çok demokratik bulmuştu. 27 Nisan'da yazılanı demokrasiye karşı olduğunu değil, bilakis demokratik bir güç olarak ordunun çok doğal bir görevi olduğunu söylemişti.'' 27 Nisan'la ilgili yargının ne yapacağını bilmediğini ifade eden Arınç, ''Şikayetler var. Bunlar değerlendirilirse bunun anayasa ya da Ceza Kanunu'na aykırı bir fiil olduğunu düşünürse bir savcı da çıkar Yaşar Büyükanıt hakkında bir soruşturma başlatabilir'' ifadesini kullandı. -''Bu cemaati çok iyi bilen bir insan olarak gülüyorum''- Başbakan Yardımcısı Arınç, Fethullah Gülen'e ilişkin bir soru üzerine de, ''Hocaefendiyi tanırım ve çok severim. Onun düşünceleri, fikirleri, inancı benim için çok önemli. Türkiye'de ve Türkiye dışında yaptığı hizmetleri çok iyi bilen bir insanım. Birileri onu hep tehlike olarak görmüştür, karanlık bir sima olarak görmüştür ama ben sadece bugün değil, 1976 yılından bu yana onu tanıdığım kadarıyla, memleketsever, yurtsever, dindar, ahlaklı, eğitimi çok ön planda tutan ve çevresine de hep bunları tavsiye eden bir insan olarak tanıdım. Hiçbir zaman onun suç işlediğine, hele hele bir zamanlar iddia edildiği gibi bir örgütün başında olduğuna da inanmadım'' diye konuştu. Arınç, ''Şu anda bir engel yok. Neden dönmüyor?'' sorusuna, ''O, kendisine bağlı bir konu'' yanıtını verdi. ''Son dönemde Hükümet ile cemaatin ayrı düştüğü yönünde iddialar var'' denilmesi üzerine Arınç, şunları söyledi: ''Hiçbir sıkıntı yok. Cemaat kimdir, AK Parti kimdir, bunu da ayırt etmek lazım. Yani şöyle bir topluluk var, 'biz şu cemaatiz, bizim düşüncelerimiz budur, liderimiz budur, örgütümüz budur, gazetemiz budur, televizyonumuz budur. Biz her iktidarla pazarlık yaparız, anlaşırız ya da anlaşamayız...' Böyle bir şey duydunuz mu siz? İktidar belli, AK Parti iktidarı, cemaat dediğiniz Fethullah Gülen hocaefendinin bağlıları, onu sevenler, onun tavsiyeleri doğrultusunda birtakım faaliyetlerde bulunan insanlarsa, bu Türkiye'nin bir gerçeği. Hangi partiyle ilişki kurarlar, hangi partiye oy verirler, referandumda nasıl bir tavır alırlar, o onların kendi meselesi.'' ''Bugün iktidar ile cemaati karşı karşıya getirerek birtakım ilişkiler vehmetmek sadece fanteziden ibaret. Bu söylediğiniz şeylere ben gülüyorum, bu cemaati çok iyi bilen bir insan olarak gülüyorum'' diyen Arınç, cemaatlerin sosyolojik bir varlık olduğunu, Türkiye'de başka cemaatlerin de bulunduğunu ifade etti. Arınç, ''Üç dönemden sonra parti tıkanacak tartışmasına ne diyorsunuz'' sorusunu yanıtlarken, AK Parti'nin büyüyen ve gelişen bir siyasi parti olduğunu söyledi. Üç dönem milletvekilliği yapacakların ayrılmasının hiçbir şekilde partiye zarar vermeyeceğini belirten Arınç, arkadan gelenlerin daha güçlü olduğunu dile getirdi. AK Parti'nin 326 milletvekilinden 10 hükümet çıkabileceğinin altını çizen Arınç, ''Arkası gelir ama bu üç yıl meselesi gerçekleşeceği gün nasıl bir tavır içinde oluruz, o günü beklemek lazım. Değişir anlamında söylemiyorum. İki sene sonrasını konuşuyoruz. Ben yarını konuşmak taraftarıyım'' dedi. Arınç, ''Sizin ya da Abdullah Gül'ün başbakanlığı için parti içinde düşünce alışverişi başladı mı?'' sorusuna, ''Hayır. Ben, bunların şahidi değilim. Bunlar dışarıda konuşuluyor, biz de okuyoruz'' yanıtını verdi. Bülent Arınç, başka bir soru üzerine, kamu personel rejiminde bir standart yakalamak istediklerini ifade ederek, ''Sürekli kamu görevi yapanların sözleşmeli, geçici olmaması gerekiyor. Bu konuda da çalışmalarımız devam ediyor. Yapabildiklerimizi yapıyoruz. Yapmak üzere olduklarımızın da çalışmalarını sonuçlandırmak istiyoruz'' diye konuştu.