Gündem

'İçişleri Bakanlığı ve Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı Uludere olayını karartıyor'

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi, CHP Ankara Milletvekili Levent Gök 'Şırnak ile tıpatıp aynıdır' dediği Uludere olayını değerlendirdi

15 Kasım 2013 15:20

Hülya Karabağlı/ ANKARA

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) 1994 yılında Şırnak’ta Kuşkonar ve Koçağı köylerinde Türk Savaş Uçaklarının bombardımanında ölen ve yaralananlarla ilgili Türkiye’ye denilecek düzeyde 2 milyon 305 bin Euro cezaya mahkum etti. AİHM’in Şırnak kararının ardından, CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, Uludere, Şırnak’ın tıpatıp aynısıdır. Tam bir emsal olaydır" dedi. 

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi, CHP Ankara Milletvekili Levent Gök Uludere olayının karartılmaya çalışıldığını belirterek, siyasi, idari ve askeri kanatta Uludere olayına ilişkin süreci değerlendirdi.

 

Uludere olayında 3 rapor önemli rol oynadı

 

Gök’e göre, Uludere’nin karanlık dehlizlere gönderilmesinde üç yer önemli rol oynadı. "TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan Uludere Alt Komisyonu'nun raporu. İkincisi, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin raporu, üçüncüsü Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’nın  ‘görevsizlik kararı’. Levent Gök bundan sonraki olması muhtemel senaryoya ilişkin olarak, "Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığın verdiği ‘görevsizlik kararı’ndan sonra, Genel Kurmay Askeri Savcılığı da ‘görevsizlik kararı’ verecek.  Dosya mecburen Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığına tekrar gidecek" dedi.

 

'2 PKK’lı var diyerek meşruiyet kazandırılmak istendi'

 

"Uludere Alt Komisyonu, kurulduktan hemen sonra, Uludere’de Gülyazı ve Ortasu köylerinde, olayda yakınlarını kaybeden mağdurları ziyaret etmekle işe başladık. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olarak bu olayı en ince ayrıntısına kadar araştıracağız, merak etmeyin, tüm failleri yargı önüne çıkartacak bir çalışma yürüteceğiz diyerek yola koyulduk" 

"Ama gelinen aşamada öylesine olaylarla karşılaştık ki, olayın üstünün kapatılmaya, karartılmaya ve soğutulmaya dönük çalışmaların içerisine TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun AKP’li üyelerinin de girdiğini gördük. AKP’li üyelerin sayısal çoğunluğuyla kabul ettiği bir metinle, ‘ölenlerin arasında iki tane de PKK’lı olduğu’ algısı yaratılarak bir sonuca varmaya çalıştılar."

"Ne yazık ki,  bizim ve diğer muhalefet partilerinin çok ciddi muhalefet gerekçeleriyle karşı çıktığı bu rapor, ne yazık ki, AKP’li üyelerin sayısal çoğunluğuyla kabul edildiği için herhangi bir yargısal aşamaya götürülemeyecek bir sonuç doğurdu."

 

İçişleri Bakanlığı müfettişliği

 

İçişleri Bakanlığı Müfettişliği 2012 yılı Nisan ayı içerisinde raporlarını sundular ve bu raporu biz de inceleme fırsatı bulduk. Ancak, şöyle bir tabloyla karşılaştık. İdare Hukukunda, Mülkiye Hukukunda iki tip soruşturma vardır.  Birincisi Ön İnceleme İzni,  ikincisi ise, Soruşturma İzni… Ön İnceleme, olayın bir fotoğrafını çekip olayın herhangi bir sorumlusunu belirlemeden ve birazcık kanıtları da ortaya koyacak tarzda ama yargısal sonuç doğurmayacak bir rapordur.

Böylesine ciddi bir olayda İçişleri Bakanlığı’nın  ‘Ön İnceleme İzni’ değil, derhal bir ‘Soruşturma İzni’ vermesi gerekiyordu. Soruşturma Raporu tanzim edilmesi gerekiyordu. Soruşturma Raporu incelemesi sonunda müfettişlerin vardığı kanılar ve vardıkları kanaatler derhal bir yargısal işleme dönüşmektedir. Şimdi İçişleri Bakanlığının yapmış olduğu Ön İnceleme Raporu 2012’nin Nisan ayından beri İçişleri Bakanlığının tozlu raflarında durmaktadır.

 

'Dostlar alışverişte görsün raporu' 

 

"Geçtiğimiz aylarda İçişleri Bakanına şu soruyu sordum: Bu Ön İnceleme Raporu üzerine bir Soruşturma Raporu tanzim edilmesi için izin verdiniz mi? Benim bu dilekçeme, önergeme henüz bir cevap verilmediği gibi, şu saate kadar İçişleri Bakanlığı Ön İnceleme Raporunu Soruşturma Raporuna dönüştürecek herhangi bir izin vermemiştir."

"İçişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü çalışma, 'dostlar alış verişte görsün' tarzı bir rapor olup bunun yargısal faaliyete dönüşmesini, sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılmasını, hesap vermesi gerekenlerin yargı önüne çıkartılmasını gerektiren bir rapor henüz ortada yoktur. Olayın üzerinden 2 yıl geçmiş olmasına rağmen böyle bir izin verilmemiştir."

 

Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı

 

Tam bir buçuk sene sonra Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı, tam bir buçuk yıl sonra, hiçbir askeri yetkiliyi dinlemeden, hiçbir askeri komutanlık üzerinde herhangi bir çalışma yapmadan, dosya önüne geldikten tam bir buçuk yıl sonra  görevsizlik  kararı verdi.

 

'Zamana yayılarak karartılmak isteniyor'

 

Çünkü, Uludere’nin zamana yayılarak karartılması isteniyor.  Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı olay kendilerine geldikten iki üç gün sonra, hadi bilemediniz bir hafta sonra verebileceği bir kararı tam bir buçuk yıl sonra, dosyayı görevsizlikle Genel Kurmay Askeri Savcılığına gönderdi. “Ben bu olayda görevsizim” dedi.Oysa dosya kendisine geldiğinde birkaç gün içinde bu karar varması mümkünken ve bu kararı vermesi zorunlu iken bu kararı vermeyerek Uludere Olayına yargısal alanda karanlık dehliz yolu açılmış oldu.

 

Dosya Genelkurmay’da

 

Genel Kurmay Askeri Savcılığı, Genel Kurmay Başkanına bağlı, o makamın altına kurulmuş bir savcılıktır, bir mahkemedir. Şimdi İta amirinin Genel Kurmay Başkanı olduğu Genel Kurmay Askeri Savcısı, olayda rolü yüksek olan  Genel Kurmayla ilgili bir soruşturma yürütecek diye bekliyoruz!..

İta Amiri Genel Kurmay Başkanı ve Genel Kurmay Başkanının uhdesinde kurulmuş bir askeri savcılık ve bir askeri mahkeme İta Amirini soruşturacak, öyle mi?  Kamuoyuna bir iddiada, bir taahhütte bulunuyorum: Genel Kurmay Askeri Savcılığına bu dosyanın gelişinden beri de hiçbir işlem yapılmadığını, tesis edilmediğini biz biliyoruz.

 

'Genelkurmay’da uzunca bir müddet bekler'

 

Bu dosya Genel Kurmay Askeri Savcılığında bir müddet, uzunca bir müddet bekleyecek ve sonuçta Genelkurmay Askeri Savcılığı’da bu dosyada görevsizlik kararı verecek.  Eğer bir dava açılmış olsaydı, bir mahkeme görevsizlik kararı verseydi ve daha sonra gidilen mahkeme de görevsizlik kararı verseydi, Uyuşmazlık Mahkemesi hangi mahkemenin davaya bakacağına karar verirdi.  Ama dava açılmadığı için savcılık aşamasında adli yargı ve askeri yargı arasındaki bu görev uyuşmazlığını çözecek bir organ bulunmamaktadır. Böyle bir organ yoktur.

 

'Belki  5-6 yıl sonra yargıya yargısal faaliyetin içerisinde olabilecek duruma geleceğiz'

 

Peki ne olacaktır? Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığın verdiği görevsizlik kararı üzerine Genel Kurmay Askeri Savcılığının da vereceği görevsizlik kararından sonra dosya mecburen Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığına tekrar gidecek.

Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı aradan birkaç yıl geçtikten sonra, bir dava açma ihtiyacını duyarsa, Diyarbakır’da açacak. Bu sefer Diyarbakır’da açılan mahkeme görevsizlik kararı verecek, dosya bu sefer Genel Kurmay Askeri Mahkemesine gelecek. Bu sefer Genel Kurmay Askeri Mahkemesi görevsizlik kararı verecek ve dosya ancak o zaman uyuşmazlık mahkemesine gidecek ve üç dört yılı bulan bir süreç olarak karşımızda duracaktır.  

Yani, 28 Aralık 2011 tarihinde gerçekleşen bu olaydan tam 5-6 yıl sonra, biz o da belki, bir yargısal faaliyetin içerisinde olabilecek duruma belki geleceğiz.