Medya

Ülkücü yazar: Cumhuriyet operasyonu basına müdahale; amasız, fakatsız özgürlüklerden yana olmalıyız

"Bu gösteriyi yapanlar Reis'e yaranacaklarını umuyorlardı"

02 Kasım 2016 15:12

Ülkücü Yeniçağ yazarı Tuncay Mollaveisoğlu, Cumhuriyet gazetesinin yöneticileri ve yazarlarına yönelik düzenlenen operasyonla ilgili olarak "Gazetenin çizgisinden saptığını, eski Cumhuriyet'i aradığımızı bir kenara koyuyorum. Bu eleştiriler Cumhuriyet'e operasyonun zemini olamaz. Yapılan basın özgürlüğüne müdahaledir. Ama'sız, fakat'sız özgürlüklerden yana olmalıyız" dedi.

Tuncay Mollaveisoğlu'nun "Cumhuriyet baskını ve siyasette kan davası!" başlığıyla yayımlanan (2 Kasım 2016) yazısı şöyle:

Kaygan zeminde Başkanlık olur mu?

Özgürlükleri yıkan depremlerin peşi sıra geldiği,

Korku ikliminin demokrasinin tüm fidanlarını kuruttuğu bir memlekette...

 ***

Önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na kurşun atıldı.

Bir şehit cenazesiydi...

"Mafyatik eylemi" yapanlar, CHP'yi, PKK ilişkili HDP ile iş birliği yapmakla suçluyorlardı!

 15 yıldır bu ülkeyi AKP'nin yönettiği ancak terörden muhalefetin sorumlu tutulduğu bir çarpık zihniyet!

Kılıçdaroğlu'na kurşun atanların bu basit muhakemeyi yapmaması düşünülebilir mi?

Hayır... Niyet başka...

Bu gösteriyi yapanlar Reis'e yaranacaklarını umuyorlardı!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan'a silahlı saldırı yapana ne demeli? Bakın kendini nasıl savunuyor: "Arkadaşımla birlikte yemek yiyorduk. Bülent Tezcan ve yanındakiler de aynı mekana geldi. Çok yakın oturuyorduk. Bülent Tezcan, Cumhurbaşkanı hakkında konuşuyordu. O sırada aklıma HDP Kongresine katıldığı ve saygı duruşunda bulunduğu geldi. Dayanamadım ve yanına gittim, 'Reis hakkında düzgün konuş' dedim. O da bana ters bir cevap verdi ve ben ateş ettim. Alkollüydüm."

Açılım sürecinde bırakın HDP ile olan "kardeşliği" PKK'nın bölgedeki faaliyetlerine gözünü yuman ve bu "hoşgörü" nedeniyle teröristlerin şehirleri ele geçirmelerine istemese de fırsat sağlayan AKP iktidarıydı...

Ancak CHP'li Tezcan'a kurşun sıkan güya "vatanseverliğinden" yapmış bunu! Satır aralarındaki Reis'e "selam göndermesini" de es geçmeyin!

Bu saldırılar korkarım devam edecek. Çünkü AKP'nin "ger-oy al" politikası Türkiye'yi bölünmenin eşiğine getirdi... Kürt-Türk, Alevi-Sünni fay hatlarına siyasette şimdi de Reis'çilik eklendi!

Türkiye'yi Reis'çi olanlar ile olmayanlar arasında bir kamplaşmaya doğru itiyorlar. İşin acısı bu süreç ne Reis'e ne de muhalefete bir fayda sağlayacak!

Bülent Tezcan'a sıkılan kurşun, kendini bilmez bir meczubun yaptığı iş olarak geçiştirilemez! Toplumda yaratılan ayrışmanın ve kindarlığın bir sonucudur. Tezcan'a sıkılan kurşun siyasette kan davası başlatmaya yöneliktir! CHP'li bazı yöneticilerin saldırı karşısında "gençlik kollarımız rahatsız" açıklaması da bu tuzağa çekildiğinin ifadesidir. Tehlikelidir...

Yarın Reis'çi olmayan bir meczup da benzer eylemi karşı tarafa yapabilir!

Siyasete kan davası sokmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür!

***

Türkiye bu gergin atmosferde Başkanlık sistemini tartışıyor. Saray, başkanlık sistemini "daha demokratik bir ülke" paketi ile süslemeye çalışırken Cumhuriyet gazetesine baskın yapılıyor.

Anadolu'da bir söz vardır;

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu...

Cumhuriyet'e yapılan baskın, yaratılan kutuplaşmanın üzerine benzin dökmektir.

Gazetenin çizgisinden saptığını, eski Cumhuriyet'i aradığımızı bir kenara koyuyorum. Bu eleştiriler Cumhuriyet'e operasyonun zemini olamaz.

Yapılan basın özgürlüğüne müdahaledir... Ama'sız, fakat'sız özgürlüklerden yana olmalıyız...

FETÖ ile düne kadar kol kola girenlerin, gazete yazarlarını FETÖ'cülükle suçlaması da anlaşılır değildir.

Saray'da danışmanlık yapanlar şu gerçeğe uyanmak zorundadır:

Reis'çilik üzerine kurgulanan başkanlık stratejisi Türkiye'yi daha derin ayrışmanın eşiğine getiriyor.

Böyle bir ortamda referandumdan "başkanlık" çıksa bile sürdürülebilir olmadığını, toplumsal barış ve huzurun sağlanamayacağını görmeliler.

Başbakan Binali Yıldırım'ın "başkanlık gelmezse ülke bölünebilir" açıklaması da bir dayatmadır.

Bu açıklamanın kendisi bir fay hattıdır.

Hatırlayın; 7 Haziran seçimlerinden sonra da AKP, arka arkaya patlayan bombaların ardından "tek başına iktidar olmazsak istikrar gelmez, bombalar patlamaya devam eder" anlamında açıklamalar yapıyordu.

Ne oldu? İstikrar geldi mi?

Türkiye bir bilinmeze sürükleniyor. Haklı gerekçelerle yapılan operasyonlar, haksız, hukuksuz baskı sürecine evriliyor.

Baskı, korku ve sansür üzerinde hiçbir siyaset dikiş tutmaz...

Toplumda giderek AKP'li olanın adaleti, AKP'li olanın serveti, AKP'li olanın geleceği, huzuru, ayrıcalığı kök salmaya başladı. Bu fotoğraf siyaseten "başarı" gibi Saray'a aktarılıyor.

Reis'çi olan sanatçılar, Reis'çi olan hakimler savcılar, Reis'çi olan polis, iş adamı...

Hepsi kendini bir koruma kalkanı ve ayrıcalık serabında görüyor...

İster samimi, ister çıkar amaçlı olsun, Reis'in limanına demir atmanın rahatlığı içindeler...

"Reis için ölürüz, öldürürüz" aşırılığı bunun bir sonucu...

Sokakta başıboş gezen, kendisine sığınak arayan cehalet de, CHP'ye yönelik saldırılarda olduğu gibi bu limana yanaşmanın yolunu arıyor.

Oysa madalyonun diğer yüzünde derin bir adaletsizlik, kimsesizlik, dışlanmışlık, korku ve kaygı var...

***

AKP ve çevresini saran güç zehirlenmesi Türkiye'yi ayrıştırıyor.

Bir avuç kalmış basına yapılan baskılar, siyaseti "bölünme" ve "terör" üzerinden dizayn etme çabaları, sokaklara taşan kindarlık...

Türkiye geç olmadan uzlaşma kültürü ve demokrasiyi, Cumhuriyet devrimlerini yeniden yeşertecek üçüncü bir yolu bulmak zorunda...

Kaynak: Cumhuriyet baskını ve siyasette kan davası! - Tuncay MOLLAVEİSOĞLU