Gündem

"Uğur Mumcu da Hrant Dink de devletin bilgisi dahilinde öldürüldüler; soruşturma, devletin bilgisi dahilinde ilerlemiyor"

6. Türkiye’de Gazeteci Olmak, Gazeteci Kalmak Toplantısı yapıldı

24 Ocak 2020 16:52

Uğur Mumcu’nun ölüm günü olan 24 Ocak’ta araştırmacı gazeteciliğin önündeki engeller ve gazeteciliğin sorunlu gündemi konuşuldu. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan, Uğur Mumcu'nun da Hrant Dink'in de devletin bilgisi dahilinde öldürüldüklerini ve devletin bilgisi dahilinde soruşturmanın yürümediğini söyledi. T24 yazarı Aydın Engin de Uğur Mumcu'nun araştırmacı gazetecilikte bayrağı en üstte taşıdığını ifade etti.

TGC Burhan Felek Konferans Salonu’nda saat 11.00’de düzenlenen toplantı TGC Başkanı Turgay Olcayto’nun moderatörlüğünde yapıldı. Toplantıda gazeteci-Yazar Altan Öymen, T24 Yazarı Aydın Engin, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı görüşlerini paylaştı.

Olcayto: Demokrasiye ulaşmanın yolunu bulmalıyız

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto 6. Türkiye’de Gazeteci Olmak-Gazeteci Kalmak Toplantısı’nı açarken demokrasiye ulaşmanın bir yolunun bulunması gerektiğini belirterek şunları söyledi:

“Ocak ayı en çok gazetecinin öldürüldüğü ay. Uğur Mumcu, Metin Göktepe bu ayda öldürüldü. Uğur Mumcu’nun ölüm gününde her yıl Gazeteci Olmak-Gazeteci Kalmak Toplantısı düzenliyoruz. Uğur Mumcu Meclis Kütüphanesi’ni en çok kullanan gazeteciydi. Ortaya çıkardığı belgelerle çok önemli haberlere imza attı. Araştırmacı gazetecilik adına örnek işler ortaya koydu. Hain bir pusuda yok edildi. Hrant Dink’de aynı şekilde hedefe konuldu. Türkiye zor günlerden geçiyor. Dayanışmayla gazetecilik mesleğinin yapılabilir olması için mücadele etmeliyiz. Meslektaşlarımızın basın kartları haksız iptal ediliyor, gerekçe açıklanmıyor.”

"Evrensel ve BirGün'de çalışan meslektaşlarımızın kartları iptal ediliyor"

Toplantı da söz alan TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, Uğur Mumcu’nun ölüm gününde gazetecilerin mesleklerini yaptırmamak için sistemli bir baskının sürdüğüne işaret etti. Güneş “Türkiye’de bugüne kadar katledilen gazeteci sayısı 66'yı buldu. Son 10 yılda ise 11 bini aşkın gazeteci işsiz kaldı. 91 gazeteci cezaevinde yatıyor” dedi ve ekledi:

”Son beş yılda basın kartı iptal edilen gazeteci sayısı 3 bin 804. Milli güvenlik nedeniyle kartı iptal edilen gazeteci sayısı 685. İletişim Başkanlığı’na bağlı Basın Kartı Komisyonu toplantılarını kapalı devre yürütüyor. Kime, niye kart verilmediğini kimse bilmiyor. Meslektaşlarımıza sürekli ‘Kartınız beklemede, incelemede, değerlendirme’ gibi cümleler kuruluyor. Gazeteciler kartlarını niye alamadıklarını bilmiyor. 60 yıldır gazetecilik yapan kişilerin sürekli kartlarını vermiyorlar. En son Evrensel ve Birgün Gazetesi’nden meslektaşlarımızın kartları iptal edildi. Eleştirel yayın yapan gazetelerin çalışanları cezalandırılıyor. İletişim Başkanlığı’nı meslektaşlarımızın kartlarının neden iptal edildiğinin gerekçesini açıklamaya davet ediyoruz. İletişim Başkanlığı’nı şeffaf olmaya, gazetecilere karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz.”

Aydın Engin: Uğur Mumcu, araştırmacı gazetecilik bayrağını en üstte tutmuştur

Uğur Mumcu ile aynı gün, aynı saatte Yeni Ortam Dergisi’nde gazeteciliğe başlayan T24 Yazarı Aydın Engin, “Uğur Mumcu’nun konuşulduğu bir toplantıda bana özellikle söz düşer. Birlikte mesleğe başladık, aynı evde kaldık. Uğur Mumcu örnek bir gazeteciydi. Araştırmacı gazeteciliği en iyi yapan kişiydi” diyerek başladığı konuşmasını bir örnek vererek sürdürdü:

“Uğur Mumcu bir gün beni aradı. Ankara’dan İstanbul’a kargo gönderdiğini söyledi, ‘Sana gönderdiğim kargoyu al, yanında da biri olsun, yalnız gitme’ dedi. Kargoyu açtığımda Mahir Kaynak’ın MİT ajanı olduğunu ortaya koyduğu haberle karşılaştım. Mahir Kaynak o yıllarda sol görüşü savunurdu Üniversitede. Uğur Mumcu olayı belgelemişti. Ama yetinmedi. İstanbul’da Üniversitede Mahir Kaynak’ın arkadaşlarıyla konuştu, MİT’in İstanbul bölgesinde çalışanlarla konuşmak istedi. Ortaya müthiş bir tablo çıktı. Mahir Kaynak’ın yürüyüşlerde molotof kokteyl atılması önerilerinde bulunduğu, hatta MİT binasına bile bomba koymayı önerdiği ortaya çıktı. Bu haberle ajan provokatör denilen kavram basının gündemine girdi. Altan Öymen ile birlikte Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in mobilya hayali ihracatını ortaya çıkardılar. Öyle sıkı çalıştılar ki bu haber bir gazetecilik anıtı haline geldi. Uğur Mumcu yaşadığı sürece araştırmacı gazetecilik bayrağını en üstte tutmuştur.”

Danzikyan: Devletin bilgisi dahilinde öldürüldüler

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan ise Uğur Mumcu toplantısında konuşmanın kendisi için çok önemli olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

“Ben bu konuşmacıların en genciyim. Sol görüş ile tanıştığımız yıllarda en çok okuduğumuz yazar Uğur Mumcu idi. Kitaplarını imzalatıyorduk. Çok saygı duyduğum bir gazeteci. Gazetecilik açısından mirası devam ettirilmiyor diye düşünüyorum. Uğur Mumcu’ya hep ‘Darbe olur mu’ diye sorulurdu. O da ‘Olur mu olmaz mı bilemem ama sabaha karşı olur’ derdi. Uğur Mumcu cinayeti ile ilgili Güldal Mumcu’nun kitabını tekrar okudum. Herkes okumalı. DGM Savcısı Mumcu ailesini ziyaret ederken ‘bu işi devlet yapmıştır siyaset isterse çözülür’ diyor kitapta. Aile bunun üzerin İçişleri Bakanlığı’na dilekçe veriyor. Savcı hakkında bakanlık soruşturma açıyor. Savcının görevi değişiyor. Yerine gelen savcı evinde ölü bulunuyor. Muhalif gazeteciler bilir, siyasi cinayet işleniyorsa bu devlet geleneğidir, devletin bir şekilde haberi vardır, ya başını çevirmiş, ya da bizzat içinde olmuştur. Abdi İpekçi cinayetinde de durum böyle. Güldal Mumcu ile Mehmet Ağar’ın yaptığı konuşmayı hatırlayalım. Ağar’ın cinayet soruşturmasıyla ilgili ‘Bir tuğla çekilirse duvar yıkılır’ demesi. Güldal Mumcu ‘ O tuğlayı çekin’ diyor. Ağar Güldal Mumcu’ya ‘Ona kimsenin gücü yetmez’ diyor. Bunu okuyunca ürperdim. Mehmet Ağar ve o dönemin kudretli kişileri son üç yıldır devletin içinde çok güçlü yerler elde ettiler. Her gün de alanlarını genişletiyorlar. Uğur Mumcu ile Hrant Dink cinayetinin de ortak noktaları var. Her ikisinin de öldürülmesinde ‘geliyorum’ diyen belirtiler var. Hrant Dink Sabiha Gökçen’in Ermeni yetimi olma ihtimalini yazdı Agos’a manşet oldu. Bir sorun olmadı. Hürriyet iki hafta sonra manşet yaptı. Ardından Genelkurmay Başkanlığı çok sert açıklama yaptı, sonraki günde İstanbul Valiliği’ne çağrıldı. Vali yardımcısı Erol Güngör yanında akrabası olarak tanıttığı iki kişiyle yaptığı görüşmede, ‘Ermeni kurumlarına saldırı olabileceğini, haberlerinde dikkatli olması gerektiğini’ söylüyor. Yanında da akrabam diye tanıttığı kişilerin MİT ajanı olduğu sonradan ortaya çıktı. Bu toplantıyla ilgili yazısında Hrant Dink, ‘Bana haddimi bildirmek istediler. Bir tehdit toplantısıydı’ diyor. Sonra Agos’un önünde ülkücüler, Kızıl Elmacılar gösteri yapmaya başladılar. Yazıyla ilgili yargılandı, mahkemeye gelip giderken ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ pankartları açılmaya başlandı. Mahkemede başına cisimler atıldı. Bu davada yargılandı mahkum edildi. Karar Yargıtay’da da onaylandı. Yıllar sonra Agos Muhabiri Funda Tosun bu Yargıtay üyeleriyle konuştu, ‘Öyle dememiz gerekiyordu, yoksa yükselemezdik’ diyorlar. Bu süreç yeterince soruşturulmadı. Cinayetten dokuz yıl sonra yargılama başladı. Devlet Hrant Dink’in öldürüleceğini biliyordu. ‘Ne yaptı; ’ diye soracak olursanız hiçbir şey yapmadı. Uğur Mumcu da Hrant Dink de devletin bilgisi dahilinde öldürüldüler. Soruşturma devletin bilgisinde ilerlemiyor. Onlar gazeteci oldular, gazeteci olarak öldürüldüler . Anıları önünde saygıyla eğiliyorum.”

Fincancı: Hakikatin ne kadar önemli olduğunu Mumcu'nun yazısından öğrendim

Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise konuşmasında insan hakları için mücadele edenler açısından Uğur Mumcu’nun yaptığı haberlerin çok önemli olduğuna işaret etti. Hakikatin ne kadar değerli olduğunu Uğur Mumcu’nun yazılarından öğrendiklerini belirten Şebnem Korur Fincancı şöyle devam etti:

“Uğur Mumcu’nun, Hrant Dink’in, Abdi İpekçi’nin katledildiğini biliyoruz. İnsan hakları mücadelecisi olarak insan hakları ihlallerini görünür kılmak görevlerimizden. Bunun da kolay olmadığı ortada. İnsan hakları mücadelesini yürütmek de gazetecilik kadar zor. Örneğin hazırladığımız işkence raporlarıyla ilgili Mehmet Ağar’ın bana iletilen ‘istifa etsin sıkarız iki tane ayağına’ sözü var. Cezaevindeki mahkumlarla ilgili hazırladığımız bir işkence raporuyla ilgili olarak dönemin İÜ Rektörü tarafından cumartesi çağrıldım üniversiteye. Raporla ilgili eleştirildim, Rektör ‘bazılarına işkence yapılabilir’ dedi. Siz gazeteciler görevini yapamadığı zaman insan hakkı ihlallerini raporlayamıyoruz. 2015-2017 yılları arasında gazeteciler üzerindeki ağır baskı, kapatılan yayın kuruluşları nedeniyle insan hakkı ihlallerini raporlayamadık. Uğur Mumcu’yu tüm araştırmacı gazeteciler şahsında saygıyla anıyorum. Hepinize gazeteci kalmanın yollarını bulabilmenizi buluyorum.”

Öymen: Uğur Mumcu yaşasaydı faili meçhul gazeteci cinayetlerini çözerdi

Uğur Mumcu’nun çalışma arkadaşı, gazeteci, yazar, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Onur Kurulu Başkanı Altan Öymen ise konuşmasında Uğur Mumcu’nun çok iyi bir gazeteci olduğunu, çalışkanlığının dillere destan olduğunu vurguladı. Öymen konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Uğur Mumcu’nun gazeteciliğinin temelinde çok çalışmak vardı. Yaşasaydı, tüm faili meçhul gazeteci cinayetlerini aydınlatır, ortaya çıkarırdı. Ciddi belge toplardı. İşi çözene kadar detaylarıyla uğraşırdı. Ölmeden önce konuşmuştum. Sanki vasiyet gibi bir sözü var onu söylemek istiyorum. Yolsuzluklarla ilgili belgelerin arşivlenip yayınlanacağı bir ajans kurmak istiyordu. İsteyen herkes araştırma yapabilsin diye. Uğur Mumcu ile hayali ihracat haberini yaptık. Demirel’in yeğeninin mobilya yerine sunta getirip Merkez Bankası’ndan haksız milyonlarca lira teşvik primi aldığını belgeledik. Sonra da bunları kitap haline getirdik. Bize altı dava açtılar. Çalıştığımız ajansa denetime geldiler. Olay Meclis’e intikal etti ve soruşturma açıldı. Şimdi de davalarla ilgili kitaplar hazırlanmalı ve basılmalı. Gençler gazetecilikten vazgeçmesinler. Bu yıllar da geçecek. Uğur Mumcu ile önemli güncel bir konuyu söylemek isterim. Cumhuriyet’te Işık Kansu yazmış. Papa Mafya kitabında bugünlerde gündemde MİT ajanı olarak adı geçen Enver Altaylı’nın ajan olduğunu yıllar önce yazmış. İlgilenenler alıp okusunlar. Biz ülkede gazeteciliğin engellenmeden yapılmasını istiyoruz. Gazeteciler cezaları kesinleşmeden tutuklanmasın. Eskiden basın davalarında süre iki aydı. O süre içinde dava açılırdı. Yedi sene sonra dolaptan çıkarılıp gazetecilere dava açılmazdı. Günümüzde bazı davalarda daha beteri var, düzmece delil hazırlandığı ortaya çıktı. Gazetecilik yapılamadığını, magazin ve polisiye haberlerin sayısının artmasından anlayabilirsiniz. “