Maxar’dan alınan son uydu görüntüleri gösteriyor ki; Mariupol yakınlarındaki Staryi Krim, Manhush ve Vinohradne’deki üç büyük toplu mezar, bahar aylarından bu yana kademeli olarak genişliyor.
BBC’nin Panorama programı için Staryi Krim’den gelen uydu görüntülerini inceleyen Centre for Information Resilience (Bilgi Dayanıklılık Merkezi) Haziran ayındaki son incelemelerinden bu yana mezara 1500 cenazenin daha gömüldüğünü ortaya çıkardı. Savaşın başından bu yana 4 bin 600’den fazla cenazenin burada gömüldüğü tahmin ediliyor. Ancak toplamda kaç mezar olduğu tam olarak bilinmiyor.
Ukraynalı yetkililer Mariupol’deki savaş sırasında en az 25 bin kişinin hayatını kaybettiğini; evleri yıkılan 5 bin ile 7 bin arasında kişinin de enkaz altında kaldığını söylüyor.
Mariupol’deki görgü tanıkları, BBC’ye, yıkılan binaların altında kalan cansız bedenlerin Rus yetkililer tarafından çıkarıldığını ve gömülmek üzere ailelerine bilgi verilmeden götürüldüğünü söylüyor.
Olga Sagirova'nın korkunç hikayesi, Mariupol’de birçok insanın başından geçenleri anlamak için bir fikir veriyor. Rus ordusunun bombardımanı sırasında yıkılan evinden sağ çıkan tek kişi oydu. Eşi ve annesi ile babası hayatını kaybetmişti. Kurtulduktan hemen sonra şehirden kaçan Sagirova, şu an ailesinin mezarlarının nerede olduğunu bilmiyor.
48 yaşındaki muhasebeci Sagirova, eşi Valery ile birlikte Mariupol’ün yoğun nüfuslu bir bölgesinde bahçeli, iki katlı bir evde yaşıyordu. İki yetişkin çocukları başka şehirlerdeydi.
Mart ayında, şehrin diğer bölgeleri yoğun bombardıman altındayken onların mahallesi sessizdi. Yine de her gece eşiyle birlikte mahzende uyuyorlardı. Olga her gece ağlarken eşi onu teselli etmeye çalışıyordu:
“Bana endişe etmememi, o günleri atlatacağımızı söylüyordu.”
10 Mart akşamı, Rusya’nın şehirdeki bombardımanının 15. gününde kapıları çaldı. Olga’nın 80 yaşında üzerindeki anne ve babası kapıdaydı; ikisi de titriyordu.
Binaları bombalanmıştı ve yangın çıkmıştı. Olga onları içeri aldı, mahzende uyumaları için alt kata götürmek istedi. Ama anne ve babası bodrum katına inmek istemedi, evdeki bir odaya yerleşti.
O akşam yerel saatle 22.30 sıralarında bombardıman bir süreliğine durduğunda, Valery üst kattaki odalardan birine çıktı. Olga’ya da, bombardıman başlar başlamaz geri döneceğini söyledi.
Gece 03:30’da Olga bir uçağın sesiyle sıçrayarak uyandı. Ve bir anda tüm ev üzerine çöktü:
“Her şey bir saniye içinde oldu. Her şey üzerime düşüyordu.
“Bacaklarımın yarısı enkaz altına gömülmüştü. O yüzden kıpırdayamıyordum. Etraftaki sesleri yeniden duymaya başladığımda eşimin sesini duydum. Bana ‘Olga, beni buradan çıkar, merdivenin yakınlarındayım’ diye sesleniyordu."
Olga, kendisinden yaklaşık 2 metre uzaklıkta olan Valery’yi kısmen görebiliyordu ama bacaklarının üzerindeki yıkıntıları kaldırıp ona ulaşamıyordu. Valery çok daha derindeydi.
Tek yapabildiği bir süre Valery ile konuşarak onu sakinleştirmeye çalışmak oldu:
“Bir süre sonra sesi kesildi, sadece hırıltılı nefesini duymaya başladım. Sonra o da kesildi ve eşim tamamen sessizliğe gömüldü.”
Karanlıkta kalan Olga çığlıklar atmaya başladı ama kimse onu duymuyordu. Bir süre sonra bir fenerin ışığının yaklaştığını gördü; komşusu onu enkaz altından kurtarmaya gelmişti. Ancak karanlıkta başarılı olamayınca, güneş doğduğunda geri döneceklerini söyleyip oradan ayrıldılar.
Olga bir kez daha yalnızdı, yanında son sözlerin söyleyip enkaz altında sessizliğe gömülmüş olan eşi de vardı.
Enkaz altındaki saatler
Güneş doğmaya başladığında Olga etrafında neler olduğunu görebildi. Başını yukarı kaldırdığında, büyük bir tuğlanın sallanmakta olduğunu gördü. Her an başına düşecekmiş gibi riskli duruyordu:
“Artık hiçbir şeyin önemi yoktu. Ölüyordum.”
O noktada Olga kendi hayatına son vermeye çalıştı. Tam o sırada komşuları, daha büyük bir kalabalıkla birlikte geri döndü.
Komşuları, Olga’nın bacaklarından birini enkazın altından çıkarmayı başardı. Ancak diğer tuğlaların altından çıkmıyordu. Olga, tek bacağını kaybedeceğinden çok korktu. Altı saat sonra diğer bacağını da kurtarmışlardı. Fakat iki bacağında da farklı yerlerde birçok kırık vardı ve Olga beş ay boyunca yürüyemedi.
Eşini kaybettiği o gece Olga’nın anne ve babası da enkaz altında hayatını kaybetmişti. Ancak çilesi bitmiyordu.
Yakınlardaki bir bodrum katında oluşturulan sağlık merkezine bacakları için tedavi görürken başka acı haberler geldi.
Kız kardeşi ve onun eşi de üç gün önceki bir bombardıman sırasında evleri yıkılınca hayatını kaybetmişti:
“Bahçelerinde oturmuş kahve içerken bombalar isabet almış. Birkaç gün içinde hayatımdaki en önemli insanlardan beşini kaybetmiştim.”
Olga’yla buluştuğumda, Hollanda’da, Amsterdam yakınlarındaki Huizen’de iki yetişkin çocuğuyla birlikte güvendeydi. Aylarca tekerlekli sandalyede kaldıktan sonra artık yürüyebiliyor. Bir de İngilizce öğreniyor ve kendisine Ukrayna’daki evini hatırlatacak bir bahçede çiçeklere bakıyor.
Hayatta kaldığı için mutlu, “Ne olursa olsun hayat devam ediyor ve bir şekilde yaşamam gerektiğini artık anlıyorum” diyor.
Yaz ortasına kadar, sürekli gördüğü kabuslardan kaçınmak için tüm gece uyanık kalmaya çalışıyordu. Günlerinin çoğu ağlayarak geçiyordu. Hâlâ sürekli eski hayatından kalan fotoğraflara bakıyor.
Şimdi yanlarında olduğu iki çocuğunda eşini gördüğünü; Valery’yi dayanılamayacak kadar çok özlediğini söylüyor.
Daha da kötüsü, ailesinin mezarlarının nerede olduğunu bilmiyor. Tümünün hâlâ evlerinin yıkıntısında, enkaz altında olduğundan şüpheleniyor.
Şu an şehrin kontrolü Rus ordusunda olduğu için gidip görmesi mümkün değil, ancak hâlâ şehirde olan bir komşusu, enkazın altında bir cenazenin görülebildiğini kendisine söylemiş.
Mezar kazıcılar
Olga, Mariupol’de ailesinin cenazesine ulaşamayan çok sayıda insandan sadece biri.
Kimileri Mariupol’deki toplu mezarlıkta gömülü. Bu mezarlık, sokaklarda ve evlerde kalan cenazelerin geleneklere uygun şekilde gömülebilmesi için bombardımana rağmen gidip bölgede mezar kazan sivillerin girişimiyle oluşturuldu.
Mart ayı başlarında, yerel bir çevre bilimci olan Vaagn Mnatsakanian, savaşta ölen babasının cenazesini gömmek için bir yer arıyordu. Ancak hiçbir mezarlıkta yer kalmamıştı.
Yerel yönetimlere giderek yeni bir yer arayışına başladı. O sırada çok sayıda kişinin kendisiyle aynı durumda olduğunu fark etti. Ve ölenlerin hızla gömülebilmesi için gönüllü bir organizasyona liderlik etti.
İhtiyacı olan insanlarla birlikte gönüllü “mezar kazıcı” ekipleri oluşturdu. Şehrin merkezinde üç farklı noktada mezarlar kazılmaya başladı ve bu mezarlıkları Ukraynalı yerel yönetimlere teslim ettiler. Ardından beş gün boyunca Mariupol sokaklarında dolaşarak mezar yeri bulunamamış cenazeleri topladılar.
Bu sırada yoğun bombardıman devam ediyordu. Cenazeler, tabutlara koyulmadan ve çoğunlukla cenaze torbası da bulamadan gömüldü:
“Bazı günler korkunç oluyordu, 100-150 cenazenin birden toplanması gerekiyor. O kadar fazlaydı ki ölü sayısı; bazı günler yetişemiyorduk.
“Bir gün tam cenazeleri gömerken yakınlarıma bir bomba düştü. O kadar korktum ki sığınmak için kazdığım mezara atladım. Birden kendimi birçok cesedin yanında bulmuştum ama en azından hayatta kaldım.”
'Oğlumu arıyorum'
Savaşta 26 yaşındaki oğlu Yaroslav’ı kaybeden Tatyana, oğlunu bir türlü bulamayınca nihayet umutsuz bir şekilde toplu mezarları gezmeye başladı. Yaz aylarında Mariupol yakınlarındaki Vinohradne’deki toplu mezara giden Tatyana (Hâlâ şehirde yaşadığı için Rus yetkililerin tepkisinden korkuyor ve soyadının kullanılmasını istemiyor), Yaroslav’a ne olduğunu bilmiyordu.
Ancak birileri ona oğlunun keskin nişancıyla kurşunuyla vurularak öldüğünü söylemişti:
“Öldüyse onu insan onuruna yaraşır şekilde gömmek istiyoruz.
“Vinohradne’de 800’ün üzerinde mezar saydık.”
Mezarlıkta çektiği fotoğrafta, her mezarın başında bir numara görülüyor, ölen kişinin cinsiyeti de yazıyor ancak isim yazmıyor.
Mezarlıkta BBC’ye konuşan birçok Ukraynalı da, Mariupol’de bombardıman sonrası yaz boyu tüm toplu mezarlara gittiklerini ve sevdiklerinin cenazelerini aradıklarını söylüyor.
Bunun için mezarlıkların etrafında, soğuk bir alana konulmamış ve yerlerde uzanan cesetleri de tek tek incelemek zorunda kalmışlar.
Tatyana, herkesin bu durumu bilmesi gerektiğini söylüyor:
“Tüm dünya öğrensin ki bir daha böyle korkunç bir şey yaşanmasın.”