Ekonomi

TÜSİAD YİK Başkanı Aras: Yabancı sermaye girişi için güçlü hukuk devleti gerekiyor

12 Aralık 2024 15:05

T24 Haber Merkezi

TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Ömer Aras, doğrudan sermaye yatırımı girişlerinin çor sınırlı olduğunu belirterek, "Yabancı sermaye girişi için güçlü hukuk devleti gerekiyor" dedi. Aras, asgari ücrete ilişkin olarak, ''Verimlilik artışının olmaması, asgari ücret konusunda da tıkanmaya neden oluyor. Asıl sorun olan düşük verimlilikle baş edilemezse asgari ücret tartışması hiç bitmez. Asgari ücret tuzağından çıkamayız'' diye konuştu. Ekonomik programın olumlu sonuçlar verdiğini ancak yapısal reformlarla desteklenmezse eksik kaldığını vurgulayan Aras, Toplumsal uyumu sağlamadan, hukuk devletini ve demokrasiyi güçlendirmeden, güven tesis etmeden, iyi eğitilmiş akıllı ve bilgili gençlerimizi liyakat esası ile göreve getirmeden ekonomide elde edeceğimiz mesafenin sınırlı olduğunu bilmeliyiz'' ifadelerini kullandı. Ülke gündemine ilişkin de değerlendirmede bulunan Aras, ''Hayat pahalılığı ve yoksulluk ile daha iyi mücadele edilmesi gerektiğini görüyoruz. Yerel yönetimlerin başına neden atanmış kamu görevlilerinin geldiğini sorguluyoruz'' dedi. 

TÜSİAD'ın Yüksek İstişare Konseyi toplantısı Ankara'da bir otelde yapıldı. Toplantının açılış konuşmaları TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan tarafından gerçekleştirildi. 

TIKLAYIN - TÜSİAD Başkanı Turan: Enflasyonla mücadele hem reel kesimi hem hanehalklarını zorluyor

Dünyadaki değişimin iklim, demografik, jeopolitik ve teknolojik değişim olarak dört başlık altında toplanabileceğini dile getirdiğini aktaran Aras, ''Değişimi kaçırmamak ve güçlü ve dayanıklı bir ekonomi yaratmak için Hukukun üstünlüğü, Eğitim ve liyakat, Teknoloji - İnovasyon, Verimlilik ve ihracata dayalı ekonomik büyüme konularına öncelik vermemiz gerektiğini belirtmiştim. O tarihten bugüne kadar geçen sürede temel eğilimler aynı kaldı. Dolayısıyla odaklanmamız gereken konular da aynı'' dedi.

''Orta Gelir Tuzağından artık kalıcı olarak çıkmalıyız''

Geçen hafta açıklanmış olan GSYH rakamlarının Orta Gelir Tuzağının üst sınırına yakın olunduğunu gösterdiğini ifade eden Aras, ''Orta Gelir Tuzağından artık kalıcı olarak çıkmalıyız, yüksek gelirli bir ülke olmalıyız. Toplumun tüm fertleri de bunu hissetmeli. Bunun için toplum olarak başarısı teori ve uygulama ile ispatlanmış akılcı politikalar etrafında uzlaşalım diyorum'' diye konuştu. 

Dünyaya bakıldığında jeopolitik ve ekonomik etkileşimlerin her geçen gün daha fazla iç içe geçtiğinin görüldüğünü ve jeopolitik risklerle beraber belirsizliği arttığını dile getiren Aras, şunları söyledi:

''Artan belirsizlik yatırımları ve ticareti zayıflatıyor.

Çatışma ve savaşların toplumlar ve ekonomiler üzerinde yarattığı etkiler giderek güçleniyor.

Küresel jeopolitikteki değişmelerin son örneği olarak Suriye’deki iktidarın hızla çökmesini görüyoruz. Suriye’de geçiş sürecinin de sancısız olmasını ve hızla tamamlanmasını temenni ediyoruz.

Askeri çatışmaların yanı sıra ticaret savaşları ve enerji dönüşümü ivmeleniyor.  ABD Başkanı Trump’ın ikinci döneminde muhtemelen ticaret savaşları daha da sertleşecek, korumacılık daha da yaygınlaşacak.

Bu durum iki önemli trendi ön plana çıkartıyor: 

    1. Tedarik zincirlerine yaklaşım değişiyor. Ekonomik güvenlik endişeleri yükseliyor. Daha düşük maliyet arayışı yerini güven arayışına bırakıyor. Tedarik zincirlerinde bu yaklaşım değişimi gelişmekte olan ülkelerin ihracat performanslarını etkiliyor.
    2. İkinci trend çok önemli. Enerji üretiminde yenilenebilir enerjinin payı artarken fosil yakıtların rolü azalıyor.  Elektrik talebi hızla yükselirken bu talep giderek artan bir şekilde güneş ve rüzgar enerjisi ile karşılanıyor.  Fosil yakıt döneminden elektrik dönemine geçiyoruz. Bu geçişin arka planında çevre konusundaki duyarlılıktan daha etkili olan güneş ve rüzgar enerjisi ile üretilen elektriğin giderek daha verimli hale gelmesi, yani ucuzlaması var. Bu değişime adapte olamayan ekonomiler zorlanıyor.'

 Tedarik zinciri ve enerji politikalarındaki değişim, verimliliği ve rekabet gücünü çok ciddi şekilde etkiliyor. Bu etki önümüzdeki yıllarda azalmayacak tam tersine güçlenecek. Önlemlerimizi buna göre almalıyız.

''Büyümenin hızlandırılması için verimlilik bazlı reformların bir an önce yapılması gerekli''

Eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi'nin raporuna atıfta bulunan Aras, ''Türkiye’de de çok konuşuldu. Avrupa geriye düşüyor. Dünya GSYH’daki payı son 30 yılda sürekli küçülerek %26 dan %17’ye geriledi. Aynı dönemde Çin %2 den %17 ye çıkarak Avrupa’yı yakaladı. Avrupalı işletmeler “orta teknoloji tuzağında”. Avrupa ileri teknolojilerde ABD ve Çin ile inovasyon farkını kapatmak için harekete geçmek zorunda. Bu nedenle verimlilik artışı AB için varoluşsal önemde. Çözümün yolu da sanayi politikasının etkin bir biçimde değiştirilmesinden geçiyor. Draghi’nin bu raporda Avrupa için dikkat çektiği verimlilik riski Türkiye için fazlasıyla mevcut'' dedi.

IMF ve Dünya Bankası'nın son raporlarını da hatırlatan Aras, şunları söyledi: 

''IMF raporunda, dünyanın resesyona girmeden ve işsizliğe yol açmadan enflasyonu yavaşlatabildiği müjdesini veriyor. Öte yandan dünya ekonomisinde büyümenin zayıf seyredeceğini ve küresel ticaretin artış hızının da neredeyse yarıya ineceğini belirtiyor. Büyümenin hızlandırılması için verimlilik bazlı reformların bir an önce yapılması gerektiğine dikkat çekiyor.

Dünya Bankası son yayınladığı Dünya Kalkınma raporunu orta gelir tuzağı konusuna ayırmış. Dünyada tam 108 ülkede yaşayan 6 milyar insan orta gelir tuzağından çıkmaya çalışıyor. Bu ülkelerden birisi de biziz. Küresel jeopolitikteki gerilimler, artan korumacılık, yükselen popülizm ve düşük küresel büyüme ülkelerin ekonomik performansını aşağı çekiyor. Dış ticaret ve yabancı yatırımlar büyümeyi ve verimlilik artışını eskisi gibi desteklemiyor.  Ülkeler arasında artık daha sert bir rekabet var.''

''Yerel yönetimlerin başına neden atanmış kamu görevlilerinin geldiğini sorguluyoruz''

Arka arkaya gelen gelişmelerin ve sarsıcı olayların gündemin çok hızla değişmesine, daha birini çözememişken üzerine yenilerinin eklenmesine neden olduğunu vurgulayan Aras, ''Kız çocuklarına ve kadınlara yönelik şiddet hepimizi derinden etkiliyor. Çeteleşmenin sağlık alanına kadar uzanmış olduğu bilgisiyle sarsılıyoruz.  Eğitimde kaliteyi ve çağı nasıl yakalayacağımızı tartışmayı umarken, kendimizi beslenme, hijyen ve okul servisi gibi temel hizmetleri tartışırken buluyoruz.  Yerel yönetimlerin başına neden atanmış kamu görevlilerinin geldiğini sorguluyoruz. Hayat pahalılığı ve yoksulluk ile daha iyi mücadele edilmesi gerektiğini görüyoruz.  Beş çocuğun yanarak hayatını kaybetmesinin yoksullukla mücadele ve sosyal devlet ilkesinin uygulama başarısı ile ilişkisini düşünmeden edemiyoruz. Laiklik tartışmalarının tekrar tekrar gündeme getirilmesinin hangi ihtiyaca hizmet ettiğini kavrayamıyoruz. Kreşler konusundaki girişimleri her çocuğun sahip olması gereken eğitim hakkı ile bağdaştıramıyoruz. Fikir önderlerinin ve sıradan vatandaşların eleştirel ifadeleri ve gazetecilerin yaptıkları haberler nedeniyle tutuklanmalarını anayasadaki ifade özgürlüğü ile bağdaştıramıyoruz'' dedi. 

''Yapısal reformlarla desteklenmezse eksik kalıyor''

Kamu vicdanını derinden yaralayan gelişmelerin üst üste gelmesi çözülmesi gereken sorunlar olduğunu gösterdiğini söyleyen Aras, ''Bu sorunları çözmeye mevcut anayasayı, Anayasa Mahkemesi karalarını ve yasaları tam olarak uygulayarak başlamak gerekiyor. Bu sorunları çözmek toplumda mevcut kutuplaşmaları azaltacak, güven duygusunu tesis edecek, toplumsal uyum ve uzlaşı zemini hazırlayacaktır'' diye konuştu. 

Temmuz’dan bu yana ekonomik program olumlu sonuçlar verdiğini ifade eden Aras, şunları söyledi:

''Uygulanmakta olan para politikası sayesinde enflasyon düşme eğilimine girdi. Daha önce de vurguladığımız gibi bu zaman alan bir süreç. Sürecin başarılı olması için politikalarda kararlılık ve istikrar önemli. Sabırlı olmalıyız.

Türkiye ekonomisinin sinyal niteliği en yüksek göstergelerinden olan cari açık hızla daralıyor. Eylül ayında yıllık cari açığın 10 milyar doların altına inmiş olması, önümüzdeki dönemin enflasyon ve kur gelişmeleri açısından memnuniyet verici.

Cari açık daralırken döviz rezervleri de güçleniyor.

Ekonomideki düzelme uluslararası piyasalar tarafından da teyit edildi.  Ülke risk primimizi gösteren CDS ve rating notlarımız iyileşti.

Ama verimlilikle büyümeye en büyük katkıyı yapacak olan doğrudan sermaye yatırımları girişi çok sınırlı. Doğrudan sermaye yatırımları için makroekonomik istikrarla beraber güçlü bir hukuk devleti, adil, hızlı ve efektif işleyen bir adalet sisteminin de tesis edilmiş olması gerekiyor.

Para politikasında doğru yönde atılmış olan adımlar yapısal reformlarla desteklenmezse eksik kalıyor.

Toplumsal uyumu sağlamadan, hukuk devletini ve demokrasiyi güçlendirmeden, güven tesis etmeden, iyi eğitilmiş akıllı ve bilgili gençlerimizi liyakat esası ile göreve getirmeden ekonomide elde edeceğimiz mesafenin sınırlı olduğunu bilmeliyiz.''

''Verimlilik artışının olmaması asgari ücret konusunda da tıkanmaya neden oluyor''

Türkiye'nin bundan 10-11 sene önce orta gelir tuzağından çıkmaya çok yaklaştığını söyleyen Aras, ''2004 yılında kişi başı gayri safi milli gelirde 5000 doları aşarak üst orta gelir kategorisine ulaşmıştık. 2013 yılında da kişi başı gelirimiz 12570 dolara çıkmıştı. Yüksek gelirli ülke sınırını aşmamıza ramak kalmıştı. Fakat 2014 sonrasında Türkiye’nin performansı düştü. Yüksek gelirli ülkelerle olan kişi başı gelir farkımız açıldı. Bir yılı aşkın süredir uygulanan enflasyonla mücadele programında atacağımız doğru adımlar orta gelir tuzağından çıkmak için önemli olsa da yeterli değil. Farklı şeyler yapmalıyız'' dedi. 

Orta gelir tuzağından başarıyla çıkmış olan ülkelerin tecrübelerini iyi incelemesini gerektiğini ifade eden Aras, şöyle konuştu: 

''Örneğin, 2004 yılında Avrupa Birliğine giren Polonya ile birlikte kişi başı gelirimiz 5000 dolar seviyesindeyken bugün 20 yıl sonra biz 13,000 dolardayız, Polonya 22,000 dolarda. 

Türkiye’nin Orta Gelir Tuzağında olmasının ana nedeni toplam faktör verimliliğini yükseltemiyor olması. Daha anlaşılır dille, aynı miktar sermaye ve çalışanla daha fazla ve daha değerli üretim yapamıyor olması.

Ekonomik gelişime baktığımızda, 2000’lerin başındaki hızlı büyüme sürecinde toplam faktör verimliliğinin de arttığını görüyoruz. Bu dönemde özellikle ekonomik ve siyasi öngörülebilirlik artıyor, hukuk devleti güçleniyor, yabancı sermaye girişleri rekor seviyelere ulaşıyor. 2006’dan sonra ise ekonomimizde toplam faktör verimliliği artışı duruyor.''

Verimlilik artışının olmamasının asgari ücret konusunda da tıkanmaya neden olduğunu dile getiren Aras, ''Çalışanların hakkaniyetli bir gelir elde etmesinin önündeki en büyük engel şirketlerin verimliliği arttıramaması.  Verimliliği yüksek şirketler asgari ücretin üzerinde ücret verebilirler. Eğer bir ekonomide enflasyonla mücadele açısından uygun görülen asgari ücret artışı çalışanları tatmin etmiyorsa bu ülkede çözülmesi gereken ciddi bir verimlilik sorunu var demektir'' dedi. 

''Asıl sorun olan düşük verimlilikle baş edilemezse asgari ücret tartışması hiç bitmez'' diyen Aras, ''Asgari ücret tuzağından çıkamayız. Esas başarı, verimliliği yüksek şirketler yaratarak toplam işgücü içinde asgari ücretle çalışan kişi sayısını düşürmektir. Ne enflasyonla mücadeleden vazgeçmek mümkün ne de enflasyonla mücadelenin yükünün vatandaşın üzerine yıkılmasına razı gelmek. Bu nedenle asgari ücret artışıyla beraber verimlilik artışı için de politikaları hiç vakit kaybetmeden gündeme almak gerekiyor'' diye konuştu.