14 Şubat 2012 13:48
T24- TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner yeni yönetim kurulu ile birlikte 2012 programını açıkladığı toplantıda MİT krizini ima ederek, devlet içindeki erkler kavgasını dehşetle izlediklerini söyledi. Hukukun üstünlüğünden günden güne uzaklaşan bir tabloyla karşı karşıya olunduğunu söyleyen Boyner, "Bu güvensizlik duygusunun kaynağını, hukukun işlememesine, adaletin yerini bulmadığı inancına, hukukun gücünün değil gücün hukukunun bir kez daha ön plana çıkmasına bağlıyoruz'' diye konuştu. Boyner, “Basın ve ifade özgürlüğü kaygılarına katılıyoruz” dedi.
Ümit Boyner, TÜSİAD'ın 42.Olağan Genel Kurulunda ikinci kez başkan seçilmesinin ardından yeni yönetimi ile ilk kez basın mensuplarının karşısına çıktı.
Ümit Boyner, ''2000'li yılların başından itibaren Türkiye ciddi bir demokratikleşme atağına kalktı ama bugün geldiğimiz noktada demokratikleşme adına yaşadığımız bir takım krizlerde maalesef geldiğimiz yolun bir arpa boyu kadar olduğunu da itiraf etmek zorundayız'' dedi.
TÜSİAD'ın 2012 yılı programının açıklandığı toplantıda Boyner, Türk basını için kolay olmayan bir dönemden geçildiğini, kendileri için basının açıklığının çok önemli olduğunu kaydetti. Boyner, demokrasilerde meslek dışı baskılar altında kalmayan ifade özgürlüğü ortamında hareket edebilen araştırma yapabilen basının çok önemli olduğunu vurgulayarak, demokrasilerin en önemli gücün özgün ve tarafsız medya olduğunu, bunu çok önemsediklerini belirtti.
''Ümit ediyoruz ki; Türkiye'de ifade ve basın özgürlüğü aslında ileri demokrasiye yakışacak şekilde ileri derecede gelişir'' diyen Boyner, bu konuda zaman zaman da farklı açıklamalar yaptıklarını, kendilerinin de çeşitli kaygıları olduğunu söyledi.
Boyner, TÜSİAD olarak ilkesel olarak hedeflerinin ve referans aldıkları değerlerin; açık toplum, müreffeh toplum ve demokrat toplum olduğunu dile getirerek, bu üçünün tamamıyla iç içe geçmiş durumda olduğunu, bir toplumda demokrasi olmazsa açık toplum olmasına imkan olmadığını, demokrasi olmazsa o toplumun müreffeh olmasına imkan bulunmadığını, müreffeh olmazsa demokratik olmasının güç olduğunu anlattı.
Boyner, bu nedenle bu üçünün her birinin Türkiye içinde referans olması gerektiğini söyledi.
2012 yılı programının üç ana tema üzerinde şekillendiğini belirten Boyner, ''Birincisi sürdürülebilir büyüme için üretkenliğin artırılması, ikinci hem teknik hem demokratik standartlar açısından Avrupa birliği uyumunun derinleşmesi... Biz esasında özünde AB uyumunun, AB hedefi ne kadar uzak görünürse, Türkiye'nin değişimini ve Türkiye'deki reform gücü için çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Üçüncüsü de demokratikleşme...'' dedi.
2000'li yılların başından itibaren Türkiye'nin ciddi bir demokratikleşme atağına kalktığını ama bugün gelinen noktada demokratikleşme adına yaşanan bir takım krizlerde ''Maalesef gelinen yolun bir arpa boyu kadar olduğunu'' ifade eden Boyner, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Üç konuyu toparlayan ve bugün özellikle üzerinde çok konuşmayı önemli gördüğümüz hukuk güvenliği konusu var. Hukuk güvenliği hayatımızın her veçhesini etkiliyor. Hukuk güvenliği, adalet, adalet duygusu ve yargı reformu Türkiye için çok önemli... Bu üç konuyu bu perspektiften ele alıyoruz. Sürdürülebilir büyüme için üretkenlik artışı.... Gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme oranlarına onların çektiği yabancı yatırımlara baktığımız zaman Türkiye'nin rekabetçi gücü çok önemli hale geliyor.
Biz sürdürülebilir büyüme ve verimlilik çalışmalarımızı artırdığımız sürece rekabet gücümüzü artırabiliriz diye düşünebiliriz. Birincisi de yapısal bir konuma gelmiş olan cari açık meselesi... Sürdürülebilir büyüme için iki tane ön koşul var. Biri makro ekonomik istikrar, bu da para ve maliye politikaları ile sağlanıyor. Para politikalarına baktığımız zaman fiyat istikrarını hedeflemiş bağımsız merkez bankacılığı anlayışı Türkiye için önemli... Geçtiğimiz dönemde özellikle 2001 krizinden sonra yaptığımız yapısal reformlarda bunun çok büyük faydasını gördük.''
Boyner, dalgalı kur rejimini önemsediklerini ve Türkiye için doğru olduğunu düşündüklerini ifade ederek, ''Sıfır bütçe açığını hedefleyen maliye politikaları Türkiye'nin gündeminde oldu. Burada bizim önemli gördüğümüz sürekli harcama reformu üzerinde çalışan, kamu harcamalarını artan ölçüde etkinlik ve üreten harcamalara yönlendirmek. Bunlar nedir? Altyapı harcamaları, teknoloji, eğitim ve sağlıkla ilgili harcamalarıdır'' diye konuştu.
Mali ve para politikalarının cari açık probleminin çözümü için yetersiz kaldığına işaret eden Boyner, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde cari açığın yüzde 3-4 oranını üzerine çıktığı zaman farklı bir risk eşiğine atlandığını, Türkiye'nin bugün yüzde 10'luk bir cari açık rakamının olduğunu söyledi.
Ümit Boyner, sözlerini şunları kaydetti:
''Cari açığın yapısına da baktığımız zaman mal ticareti dengesi açığını daha yüksek olduğunu gördüğümüz için temelde bunun bir mal ticaret dengesi sorunu da olduğunu söyleyebiliriz. Burada zaman zaman rekabetçi kur tartışmaları gündeme geliyor. Merkez Bankası müdahaleleri yeterli mi yetersiz mi? Bu tartışmalar yapılıyor. Açıkçası biz rekabetçi kur tartışmasının veya Merkez Bankası müdahalelerinin, cari açığın sorun olmaktan çıkması için yeterli önlemler olduğuna kesinlikle inanmıyoruz. Bu noktada mal ticareti ve ticaret dengemize odaklanmalıyız diye düşünüyoruz.
Türkiye'nin hep gündemde olan iç tasarruf sorunu var. burada memleket içi tasarrufların finansal sisteme yönlendirilmesi ve bir anlamda finansal derinleşmenin özelleştirilmesi konuları var. bunlar bu yıl ki çalışma programımızda önemli bir yer tutuyor. TÜSİAD olarak sıklıkla mikro yapısal reformlar gündemine dönmek istiyorum, bunlar inovasyon kapasitesiyle rekabet hukukuyla kayıt dışıyla mücadeleden enerji piyasalarının reorganizasyonuna kadar çeşitli alanları kapsıyor.''
Kendileri için, üretkenlik temelli büyümenin iki ana değişkeni olduğunu bildiren Boyner, ''Birincisi inovasyon kapasitesi. Türkiye'nin önümüzdeki dönemde en öncelikli olarak gündeme alması gereken konulardan biri. İnovasyon kapasitesi dediğimiz zaman teknoloji yaratma, yenilikçi buluş geliştirebilme ve teknolojiyi kullanabilmekten bahsediyoruz. İkincisi de eğitim konusu bizim 2012 çalışma programımızda ağırlıklı bir yer tutuyor. Eğitim kapsamı içeriği niteliği ve eğitimcinin eğitimi bizim çalışma programımızda yer tutacak'' diye konuştu.
Boyner, Sanayi Strateji Belgesini önemsediklerini, yürürlüğe girmesi için bir takvimlendirmesi olduğunu ve bunu takip edeceklerini belirtti.
Türk Ticaret Kanunu'nun ve Borçlar Kanunu'nun temmuz ayından itibaren yürürlüğe girmesini beklediklerini dile getiren Boyner, TTK'nın ve Borçlar Kanununu iş dünyasına yeni bir yaşam biçiminin hem şeffaflık açısından hem yönetişim kültürü açısından bir reform olduğunu düşündüklerini kaydetti.
Ümit Boyner yeni teşvik programını da önemsediklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bizim teşvik olarak gördüğümüz sektörel teşviklerden veya sübjektif olarak belli sektörlere verilen teşviklerden çok, yatay anlamda tüm sektörlerimizde büyük yatırımları, alt yapıyı geliştirecek, hem maddi alt yapı, hem de beşeri alt yapılardan bahsediyorum. Büyük yatırımları inovasyon ve teknolojiyi, bölgesel kümelenmeleri destekleyecek bir teşvik programı beklentisi içindeyiz.
Türkiye'de 2001 krizinden sonra yapısal reformlarda çok ciddi yer tutan bağımsız düzenleyici kurumlar bizim gündemimizde her zaman yer alıyor. Bu çalışmaları izlemeye devam edeceğiz. bu kurumlarla ilgili bu yıl çok temel bir rapor hazırlıklarımız arasında.''
Ümit Boyner, dünyada 2008'de yaşanan krizden sonra bir tehlike ile karşı karşıya olunduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
''Avro bölgesinin yaşadığı sıkıntılar bizi şöyle bir noktaya getirdi. Sadece Türkiye değil global anlamda böyle bir tehlikeden bahsediyorum. Demokratik standartlardan refah için vazgeçme eğilimi... Yani daha merkeziyetçi bir devlet, daha kalitesiz bir demokrasi. Hindistan ve Çin hep örnek olarak önümüze sunuluyor. Türkiye için Avrupa'nın Çin'i olsun. Özellikle AB krizi gündeme getirilerek, demokratik standartlar çok mu önemli? Refah ve istikrar sürdüğü ölçüde, soruları ile daha sık karşılaşır olduk. Biz bunun nafile bir tartışma olduğunu düşünüyoruz. Belki geçici bir süre refahın, size getirdiği rehavete kapılabilirsiniz ama o sırada çok önemli ve zorluklarla elde edilmiş demokratik standartları geri getirmeniz çok zor olabilir.
Hindistan bir kast sistemidir, gelir farklılıklarının olduğu. Çin, keza otoriter, gayet merkezi bir sistem. Bunlar Türkiye için hedef olamaz. Türkiye'nin yeri orta halli orta demokrasili bir ülke olmak değildir. Biz Türkiye'nin ekonomik büyüklüğü kadar kişi başına gelir artışı oranında da dünyanın sayılı ülkelerinin arasına girmesi gerektiğini, ve gelir arklılıklarının da daha adil bir şekilde gerektiğini düşünüyoruz.''
TÜSİAD'ın 2012 yılı programının açıklandığı toplantıda Boyner, TÜSİAD'ın AB konusunda uzun süre çalışmış bir dernek olduğunu hatırlatarak, belki de yeteri kadar farkındalık yaratamadıklarını, Avro bölgesinin içinde yaşadığı krizi kendilerinin bir sistem krizi olarak veya Avrupa'nın sahip olduğu değerler bütünün krizi olarak görme yanlışına düşmüş olabileceklerini kaydetti.
Aslında bu ikisinin birbiriyle ilgisi olmadığını dile getiren Boyner, Avro krizinin mali uyum gerçekleştirilmediği için ortaya çıktığını, ancak ne olursa olsun AB modelinin siyasi, yönetişim, teknik açısında küreselleşmenin en şeffaf, en sağlıklı ve en hesap verebilir provası olduğunu düşündüklerini söyledi.
Boyner, ileriki dönemde hedefin esasen AB normlarında, AB şeffaflığında ve hesap verebilir bir düzende Türkiye'nin kendini geliştirmesi olmalıdır diye düşündüklerini belirtti. TÜSİAD'ın Anayasa konusunda Türkiye'de 1990'ların başından bu yana hem metin olarak hem şu andaki metinde farklı değişiklikleri önererek hem de yepyeni bir anayasa yapmak üzere farklı fikirleri bir araya getirerek çok yoğun bir şekilde çalışmalar gerçekleştirdiğini söyleyen Boyner, konuşmasına şu şekilde devam etti:
''Bir anayasa komisyonumuz var. Biz esasen burada topun siyasetçilerde olduğunu düşünüyoruz. Biz bugüne kadar hep şunları duyduk... Birey odaklı, özgürlükçü, yepyeni bir anayasa dışında siyasetçilerden yeni anayasayla ilgili somut bir şey henüz duymadık. Açıkçası bunu bekliyoruz. Komisyonun bir süresi var. Mart'ta bir şeyler duymayı bekliyor olacağız. Yeni Anayasayı önemsiyoruz. Yaptığımız çalışmalarla da buna destek verdik. Anayasaya kadar önemli, hatta belki daha önce güven arttırıcı önlem dediğimiz bir takım konular var Türkiye'nin gündeminde... Bir tanesi biz tekrar bireyin özgürlüğü ve bireyin hukuk güvenliği konuların dönmeliyiz diye düşünüyorum. Aslında yargıda yapılacak reform, bireyin hukukunu ve özgürlüğünü öne alan bir yargı reformu ifade özgürlüğü ile ilgili yapılacak düzenlemeler ve siyasi partiler ve seçim kanununun daha şeffaf, daha hesap verebilir bir noktaya taşınması Türkiye'nin önünü anayasadan önce bile açabilecektir diye düşünüyoruz. TÜSİAD yargı reformundan aslında iki şey anlıyor. Yargı reformu devlet kurumları arasında yetki ve güç paylaşımının düzenlenmesi olduğu kadar vatandaşların temel haklarının ve kaliteli yargı hizmetinin güvenceye alınması olarak anlıyoruz. O açıdan yargı reformuyla ilgili beklentilerimiz büyük.''
Türkiye'nin 2000'li yılların başında özellikle de AB sürecinin gündeme gelmesiyle bir reform heyecanı yaşadığını anımsatan Boyner, Türkiye'nin sivilleşme alanında önemli adımlar attığını, 2008'le birlikte devlet içindeki çetelerin ortaya çıkarılması, bunların hesap vermesi konusunda bir arınma başlıyor heyecanına toplumun büyük bir çoğunluğunun katıldığını düşündüğünü belirterek, ''Ama geçtiğimiz dönem içinde öyle tartışmalar yaşamaya başladık ki özellikle bu arınma süreci evrensel hukuk kuralları içinde mi gerçekleşiyor? Bu soruya cevap veremedikçe veya bu sorunun cevabı netleşmedikçe toplumda kaygının ve biraz bu sürece inancın azaldığını maalesef görüyoruz'' dedi.
''Hukukun üstünlüğünden günden güne uzaklaşan bir tabloyla karşı karşıyayız. Bizler de sıradan vatandaşlar olarak devlet içindeki erkler kavgasının nereye bağlanacağını biraz dehşetle ve güvensizlik duygumuz artarak izliyoruz'' diyen Boyner, bu güvensizlik duygusunun kaynağının hukukun işlememesine, adaletin yerini bulmadığı inancına, hukukun gücünün değil, gücün hukukunun bir kez daha ön plana çıkmasına bağladığını anlattı. Boyner, şöyle devam etti:
''Tabiri caizse bir süredir gazeteciden, devlet memuruna, güvenlik görevlisinden, öğretim görevlisine kadar çok sayıda insan bir çok vatandaşımızın gözünde kim vurduya gidiyor. Sistemin içine bir giriyorlar daha sonra haber alabilirsen al. Süreç son derece yavaş işliyor. Kamuoyu olarak neredeyse bir gölge oyunu seyrediyoruz. Bu seyrettiklerimiz içinde gördüklerimizin hangi gerçekliği yansıttığını anlamak için de gerekli malzemelerden biz yoksunuz kamuoyu olarak. Bu güvensizlik ve savrulma toplumda kamplaşmayı, ötekileştirmeyi arttırarak aslında toplum olarak bünyemize bir zehir olarak akıyor. Arınmaya gerçekten ihtiyacımız var. Devlet içindeki yasa dışı örgütlerin temizlenmesi çok önemli... Bunun kadar önemli iki nokta daha var onlarında altını çizmek istiyorum. Birincisi yargı ve adalet sistemimizin bir an önce evrensel hukuk kriterleri çerçevesine oturması ve sürecin bundan sonra bu şekilde işlemesi... İkincisi vesayet sisteminin sadece sivilleşme yoluyla bitmesi değil, devlet içindeki erklerin görev ve sorumluluklarının daha net ve hukuk normlarına şeffaflık ve hesap verebilirlik değerlerine uygun hale gelmesi...''
Türkiye'nin etrafındaki coğrafyanın bir yangın yeri olduğunu anımsatan Boyner, Türkiye'nin yaslanacağı en önemli dayanağın 2000'li yılların başında Türkiye'yi şaha kaldırmış olan insan haklarına saygılı, demokratik, hukuk devletinin inşa edilmesine yönelik azmine tekrar kavuşmak olduğunu vurguladı.
Demokrasinin hukuksuz olmayacağını, demokrasilerde en önemli referansın hukuk devleti ve adalete duyulan güven olduğunu belirten Ümit Boyner, halk iradesinin en sağlıklı biçimde yönetime yansımasının, azınlığın da temsil edilebilmesinin, özgür bir ifade ortamı için devletin görev sınırlarının belirlenmesinin şart olduğu kadar adaletin güvenceye alınması için de hukukun şart olduğunu söyledi.
Türkiye'de demokrasi ve hukuk güvenliği için gerekli temel yasaların bugün yazılmamış olduğuna dikkati çeken Boyner, eşitlik ve özgürlüğün ileri demokrasi standartlarında olmadığı gibi devletin görev alanının da net olmadığını söyledi.
TÜSİAD Başkanı Boyner, konuşmasını şöyle tamamladı: ''Biz TÜSİAD olarak kayıtsız şartsız seçilmiş hükümetin ve parlamentonun siyaset üretme hakkından yanayız. Ancak mevcut sistemde hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve hukukun usulü konusunda geldiğimiz bu tıkanmış noktada MİT veya diğer devlet görevlileri için kanun çıkarmak maalesef durumsal bir yöntem ve hesap verme zorunluluğu şeffaflık açısından geliştirilerek bir hukuk normu haline getirilmesi gerekiyor. Yeterli değil. Sistemi bir demokratik hukuk devleti inşa etme üzerine dönüştürme amacına da yeteri kadar hizmet etmediğini, mutlaka geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özel yetkili mahkemelerle ilgili kanun hükümlerinden terörle mücadele yasasına kadar topyekun bir hukukun üstünlüğü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde hukuk anlayışını yansıtacak kanun metinlerini yazma, özgürlük alanlarını da 'ama'sız açma yönünde bir seferberlik başlatmak zorunda olduğumuzu düşünüyoruz. Reform dediğimiz şey zihniyetten başlayan bir bütündür. Parça parça, yamayla biz bu sistemi düzeltebileceğimiz yeri çoktan geçtik diye düşünüyoruz. Önümüzdeki dönem için TÜSİAD'ın Türkiye için ana vizyonumuz gücün hukukunun değil, hukukun gücününün hakim olduğu demokratik bir devlet, müreffeh ve açık bir toplumdur.''
© Tüm hakları saklıdır.