Magazin

TÜSİAD Başkanı: Çözüm süreci kapsamında, bölgenin gelişmesi için Cizre'ye gideceğiz

Muharrem Yılmaz: TÜSİAD olarak, çözüm sürecinin iktisadi ayağının güçlendirilmesi ve sahiplenilmesi amacıyla terör ortamından her bakımdan ağır zarar görmüş bölgeyi temsilen Cizre'de bir iş dünyası zirvesi gerçekleştirmeyi planlamaktayız

30 Mayıs 2013 18:38

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, çözüm sürecinin iktisadi ayağının güçlendirilmesi ve sahiplenilmesi amacıyla terör ortamından her bakımdan ağır zarar görmüş bölgeyi temsilen Cizre'de bir iş dünyası zirvesi gerçekleştirmeyi planladıklarını bildirdi.

Yılmaz, JW Marriot Otel'de düzenlenen TÜSİAD'ın 2013 yılının ilk Yüksek İstişare Toplantısında yaptığı konuşmada, Reyhanlı'da meydana gelen terör eyleminde hayatını kaybeden vatandaşlara ve bugün toprağa verilecek Nazmiye Demirel'e Allah'tan rahmet, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e de başsağlığı diledi.

TÜSİAD'ın, insan hakları evrensel ilkelerinin, düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerinin, laik hukuk devletinin, katılımcı demokrasi anlayışının, yargı bağımsızlığının ve kuvvetler ayrılığının güvence altına alındığı, temsilde adaletin tesis edildiği, rekabetçi piyasa ekonomisinin ve sürdürülebilir çevre dengesinin benimsendiği bir anayasanın oluşturulması için çaba sarf ettiğini belirten Yılmaz, toplumsal uzlaşma, barış ve huzuru temin edecek nitelikteki bir anayasanın Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınmasının sürdürülebilirliği için de en temel gereklilik olduğuna inandıklarını dile getirdi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın "Anayasa Mahkemesi'nin 50. Kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada Anayasa Mahkemelerinin 'insan onuru'nu güvence altına alma ihtiyacından doğduğunu, bunun da ancak devlet iktidarının sınırlandırılması ve siyasi otorite ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında bir denge sisteminin kurulması suretiyle sağlanabileceğine" işaret ettiğini hatırlatan Yılmaz, Kılıç’ın özgürlükler hakkındaki görüşlerinin, evrensel hukuk ve yargılama ilkelerini benimsemiş bir demokrasi kurabilmesi açısından yol gösterici tespitler olduğunu söyledi. Yılmaz, bu tespitlerin, genel kamuoyu tarafından kabul görmesi ve benimsenmesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında süren anayasa yapım süreci üzerinde çok olumlu bir etki yarattığını vurguladı.    

TÜSİAD'ın, yeni anayasanın yapım çalışmalarının sürdüğü bu dönemde “yeni ve sivil” bir anayasa beklentisi olduğunu dile getiren Yılmaz, "150 yıllık anayasa geleneğimiz ve yaşadığımız bunca tecrübe, bunu çoktan mümkün kılabilmeliydi" dedi.

TBMM'deki siyasi partilerin ortak iradeleriyle 19 ay önce Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurulmasının güçlü bir uzlaşma iradesini yansıttığını ifade eden Yılmaz, komisyonun çalışmaları sürdükçe, daha çok alanda uzlaşmaya varıldığını, konular tartışıldıkça farklı görüşlerin belli noktalarda buluşabildiğinin görüldüğünü söyledi. Yılmaz, "Anlaşma iradesi, uzlaşma niyeti ve yumuşak bir üslupla, daha çok mesafe kat edilebileceğine inanıyoruz. Bu nedenle, komisyonun kamuoyunda tecelli etmiş olan yeni anayasa yapım iradesine ve beklentilere uygun olarak, uzlaşma alanını genişletmesini, sonuç alınacağı umudunu artıracak ve kendisine zaman kazandıracak bir üretkenlikle çalışmalarına devam etmesini arzu ediyoruz" diye konuştu.

 

Çözüm süreci

 

Muharrem Yılmaz, çözüm sürecini demokratikleşme evresinin önemli bir aşaması ve Kürt meselesinin çözümüyle birlikte adil ve kapsayıcı bir kalkınma hamlesinin başlangıç unsuru olarak gördüklerini kaydetti.

Şiddet ve terör ortamının bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde ülke gündeminden çıkabilmesi için kalkınma ve demokrasi başlıklarında çaba sarf etmenin tüm toplum kesimlerinin ve kurumlarının ortak sorumluluğu olduğunu vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti:

"Bu bilinçle ve bu sorumluluktan hareketle TÜSİAD olarak, çözüm sürecinin iktisadi ayağının güçlendirilmesi ve sahiplenilmesi amacıyla terör ortamından her bakımdan ağır zarar görmüş bölgeyi temsilen Cizre'de bir iş dünyası zirvesi gerçekleştirmeyi planlamaktayız. Zirvede, çözüm sürecinin ekonomi üzerinde beklenen etkileri ele alınacak, bölgenin iktisadi olarak süratle kalkınması yönünde atılabilecek adımlar bölgenin iş dünyası temsilcileriyle birlikte değerlendirilecek ve bölgede bir yatırım hamlesine başlangıç olabilecek projeler açıklanacaktır.

Çözüm sürecine bağlı olarak, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları ülkemizin notunu 'yatırım yapılabilir' seviyeye yükseltmişlerdir. Çözüm sürecinin bölgede yaratacağı normalleşme, öncelikle hizmetler sektörü olmak üzere, süratle tüm sektörlerde bir hareketlilik yaratacak, kamu kaynaklarının çok daha verimli kullanımı mümkün olacak ve belki de bu süreç, bölgesel kalkınmışlık farklarının giderilmesi yanında, küresel kriz ile mücadelede Türkiye ekonomisine önemli bir destek sağlayacaktır. Nitekim bazı ön çalışmalar göstermektedir ki, bölge ekonomisinin yeniden sağlıklı bir büyüme dönemine girmesiyle orta-uzun dönemde Türkiye ekonomisinin potansiyel büyümesi yaklaşık 1 puan artacaktır."

 

‘Yüzde 4 büyüme beklentimiz devam ediyor’

 

Küresel krizin gerçekleştiği 2009 yılı dışında Türkiye ekonomisinin son 10 yılın en düşük seviyeli büyüme evresine girdiğine dikkati çeken Yılmaz,  dış tasarruf ihtiyacını sınırlamak amacıyla başarıyla uygulanan talep daraltıcı politikaların düşük büyümenin en önemli unsuru olduğunu söyledi. Yılmaz, öte yandan yüzde 2,2’lik 2012 büyümesinin temel olarak dış talebe bağlı elde edildiği düşünüldüğünde ve dış ekonomik koşullarda herhangi bir düzelme olmadığı dikkate alındığında Türkiye ekonomisinin başarılı ve takdir edilmesi gereken bir makro uyum sağladığının ifade edilebileceğini belirtti. 

Son yıllarda, fiyat istikrarını, finansal istikrarı ve mali disiplini titizlikle gözeten ihtiyatlı, koordinasyonu güçlü ve etkili bir makro politika yönetimine şahit olunduğunun altını çizen Yılmaz, bu başarının, Türkiye'nin orta vadede ihtiyaç duyduğu yapısal dönüşüm için çok değerli bir fırsat alanı yarattığını kaydetti. Yılmaz, hükümetin bu alanı çok iyi değerlendirdiğini ve başta yeni teşvik sistemi olmak üzere benimsediği politikalarla güçlü ve etkili stratejik adımlar arttığını ifade etti.

Bu çabaların sonucunda makro uyumun sağlandığını dile getiren Yılmaz, "Büyümenin finansmanı problemini mevcut dönem için hallettik ancak yavaş geliştiğini gözlemlediğimiz dış ekonomik koşullar yeni dönemde bize yardımcı olamayacak. Bu durumda sınırlı iç talep ile bir defa daha potansiyel büyümenin altında kalabilme riskimiz var ya da yüksek büyüme amacıyla talep koşullarını gevşetip yeniden dış tasarruf engeline takılabiliriz. Oysa ki bu kısır döngünün kırılabilmesi ve Türkiye’nin bu sene yüzde 4 civarında bir büyümeyi yakalaması yönündeki beklentimiz devam etmektedir" diye konuştu.

 

AB üyelik süreci

 

TÜSİAD Başkanı Yılmaz, Türkiye'nin AB üyelik sürecinin hem iktisadi kalkınma süreci hem de demokratikleşme süreci açısından önemli bir referans noktası olduğunu ifade ederek, bu yıl İrlanda’nın dönem başkanlığında “Bölgesel Politikalar” başlığının açılması ile AB sürecinin yeni bir ivmelenme kazanmasını umut etiklerini dile getirdi.

Gerek bazı AB üyelerinin Türkiye’ye yönelik olumsuz tavırları gerekse AB’nin yaşadığı siyasi ve ekonomik krizi aşmakta çok zorlanması, kamuoyunda Brüksel’in bir cazibe merkezi olmaktan uzaklaştığı hissiyatını doğurduğuna işaret eden Yılmaz, "TÜSİAD olarak, Türkiye'nin AB'ye tam üyelik sürecinin peşini bırakmak niyetinde değiliz" dedi.

TÜSİAD olarak bu dönem AB ile ilgili çalışmalarını yoğunlaştırdıklarını vurgulayan Yılmaz, bu sene ve gelecek yıla yayılacak şekilde, TÜSİAD’ın girişimiyle muadil örgütleri, Almanya BDI ve İngiltere CBI ile “AB’nin Yeni Mimarisi, AB Nasıl Küresel Rekabette Atılım Yapar?” başlığını her ülkenin saygın düşünce kuruluşlarının katılımıyla ele alacaklarını bildirdi. Yılmaz, bu çalışmanın, hem AB’nin geleceği ve yeniden yapılanma ihtiyacına ışık tutacağını hem de genişleme süreci de dahil olmak üzere AB’nin karşı karşıya kaldığı makro ve mikro reform alanlarının tespit edileceğini kaydetti.

Türkiye’nin Gümrük Birliği içinde olmasına rağmen serbest ticaret anlaşmalarına taraf olamamasının ekonomisi için fazlasıyla mağduriyet yarattığını belirten Yılmaz, ancak Türkiye’nin, ABD ile AB arasında imzalanması planlanan serbest ticaret anlaşmasının hiçbir şekilde dışında kalamayacağını  muhataplarına anlattıklarını ve destek gördüklerini söyledi. Yılmaz, Türkiye'nin hem AB üyelik sürecini güçlendirebilecek hem de Gümrük Birliği’nden doğan haklarını koruyabileceğine inandıklarının altını çizdi.

 

‘Arap Baharı süreci Türkiye'nin referans ülke olma sıfatını teyit ediyor’

 

Yılmaz, Suriye başta olmak üzere çok temel aksaklıklarla süren Arap Baharı sürecinin Türkiye’nin bölgede referans ülke olma sıfatını teyit ettiğini kaydetti. Suriye’deki iç savaşın bir uzantısı olduğu anlaşılan Reyhanlı’daki bombalı saldırıyı "insanlık suçu, kalleş bir terör eylemi" olarak niteleyen Yılmaz, şunları söyledi:

"Maalesef bu gibi saldırılar, bu bölgenin alışılagelmiş siyasi mesaj verme yöntemidir. Türkiye’nin istikrarını bozmak ve itibarını sarsmaktan başka hiçbir amacı olmayan bu tür girişimlere karşı gerekli tedbirlerin alınması, diplomatik adımların atılması, suçluların adalete teslim edilmesi ve her türlü muhtemel zafiyetle ilgili, kamuoyunun bilgilendirilmesi en temel beklentimizdir. Türkiye mezhep nefreti üzerine kurulu bir jeopolitik oyunun içine çekilememeli, ancak insani yardım tutumunu da sürdürmelidir."

İçinde bulunulan dönemin, terör ve şiddetin gölgesinde olmaksızın yeni ve sivil bir anayasanın yapılabilmesine, terör ve şiddet ortamının kökten çözülerek kalkınmanın istikrarla sürdürülebilmesine olanak sağlayabilecek çok özel bir dönem olduğunu ifade eden Yılmaz, bu özel durumun bir fırsat penceresine dönüştürülmesi için ön yargılarını bir tarafa bırakılıarak daha fazla konuşulması, eleştirilere tahammül edilmesive iktidarıyla, muhalefetiyle, tüm toplum olarak şiddet dilinin tamamen terk edilmesi gerektiğini vurguladı.

Öte yandan Yılmaz, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in konuşmasından önce TÜSİAD’ın hukuk ve yargı reformundan beklentilerini de dile getirdi.

Hukukun öngörülebilir, mevzuatın istikrarlı olmasını ve aynı zamanda karmaşık olmamasını beklediklerini belirten Yılmaz, çelişkili yargı kararlarının azalmasını, kısaca hukuk güvenliği denilen ilkenin tam olarak hayata geçmesini istediklerini söyledi.

Yılmaz, yatırım ortamına ilişkin şikayetlerden, ceza yargılamasından kaynaklanan eleştirilere kadar çok geniş bir alanda başlıkların hukuk güvenliği ilkesi merceğiyle incelenmesinin yol gösterici olduğunun altını çizdi.

 

Yücaoğlu: Çözüm süreci Türk ekonomisine duyulan güveni artırdı

 

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Erkut Yücaoğlu, çözüm sürecinin Türk ekonomisine duyulan güveni arttırdığını söyledi.

TÜSİAD'ın 2013 yılı ilk Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı JW Marriott Otel’de yapıldı.

Toplantının açılışında konuşan Yücaoğlu, “Yıl sonunda krizin pençesinden yavaş yavaş kurtulduğumuzun işaretleri çıkacak büyüme tedrici adımlarla gerçekleşecek” diye konuştu.

Küresel ekonomiye dair değerlendirmelerde bulunan Yücaoğlu, dünyada parasal genişleme ve düşük faiz politikasının, kısa vadeli sermaye akımlarını Türkiye gibi yükselen piyasa ekonomilerine yönelttiğini vurguladı. Yücaoğlu, şöyle konuştu:

“Bu ilk başta ulusal paramızın değerlenmesine yol açtı, rekabet güzümüzü kaybetmemize neden oldu ve aşırı hızlı kredi genişlemesi oluştu. Merkez Bankamız fiyat ve finansal istikrarı korumak için kredi koşulları, politika faizi ve likidite politikalarından oluşan  güçlü araç setini uygulamaya koydu ve bunu ciddi şekilde kontrol altına aldı. Politika faizini yüzde 4,5’e düşürdü. Enflasyonun yüzde 6 olduğu bir yerde politika faizi yüzde 4,5’a çıkınca negatif faiz ortamı oluştu. Asında bu yatırımcılar için güzel bir ortam, bulunmaz bir durum. Dünyadaki 3 kredi derecelendirme kuruluşu, Türkiye’nin artık yatırım yapılabilir bir ülke olduğu ilan etti.”

Kürt sorununda alınan çözüm süreci ile ilgili mesafenin de Türk ekonomisinin geleceğine duyulan güveni artırdığını belirten Yücaoğlu,  Türkiye'nin görülmemiş çapta altyapı projelerinin ihalelerini süratle gerçekleştirdiğini söyledi.

Türkiye'nin kamu maliyesinde son derece güçlü bir noktaya geldiğine dikkati çeken Yücaoğlu, "Bütçe açığı yok denecek kadar az, kamu borçları güvenlik sınırının epey altında. Zaten bu durum küresel kriz esnasında, Türk ekonomisinin performansının en önemli belirleyicisi oldu” şeklinde konuştu.

 

‘Yüzde 6-7 büyümemiz gerekiyor’

 

Krize rağmen Türk girişimcilerinin dünyada yeni pazarlar elde etmesi ve ihracatı artırmasıyla 2011’de yüzde 10’luk cari açığın gayri safi milli hasılaya (GSMH) oranının yüzde 6’ya indiğine işaret eden Yücaoğlu, şöyle devam etti:

“Bu sene hammadde fiyatları zayıf seyrediyor, bu da bizim işimize yarıyor. Biz çünkü hammaddede ithalatçı bir ülkeyiz. Yalnız 2014’de dünya ve Türk ekonomisinde bir canlanma başlarsa, bizim ithalat faturamız tekrar koşmaya başlayacak. İşte o faturayı karşılayabilmek için ihracatımızın daha hızlı artması gerekiyor. Herkesin büyümediği bir ortamda yüzde 3-4’lük  büyüme oranı iyi ama Türkiye’nin geniş bir istihdam ve bölgesel kalkınma sorunları var.  Dünyayı yakalamamız için yüzde 6-7 büyümemiz gerekiyor.” 

Türkiye’de yapısal sorunların devam ettiğini belirten Yücaoğlu, cari açığın kalıcı olarak düşürülebilmesi için enerji politikalarının sürekli gözden geçirilmesi ve yeni pazarlarda faaliyetlerin artırılması gerektiğini vurguladı.

Yücaoğlu, vergi düzenlemelerinin önemine değinerek, yapılacak düzenlemelerinin ihracat artışını destekleyici olması gerektiğini dile getirdi.

Düzenleyici ve denetleyici kurulların çalışmalarında sanayicilerle daha fazla işbirliği yapmasını beklediklerini ifade eden Yücaoğlu, "Bir yerde istenmeyerek bir karar çıkıyor ve onu düzeltmek için müthiş bir enerji sarf ediliyor. Dolayısıyla düzenleyici ve denetleyici kurullarımızın da bu çerçeveyi yani ihracat artışı üretim artışını kollaması lazım" ifadelerini kullandı.

Yücaoğlu, asıl riskin dış politikadan ve siyasetten gelebilecek şok dalgalarının ekonomiyi yönetilemez hale getirmesi olduğunu kaydederek, “Bu bağlamda Reyhanlı da yaşadıklarımız tekrar öne çıkıyor. Bu bombalamaların zamanlaması ve boyutları ürkütücü durumda. Burada Türkiye’nin bölgedeki itibarını sarsmak hareket alanlarını daraltmak gibi bir amaç olduğunu sezmek mümkün. Adeta 1. Dünya Savaşından sonra masa başında çizilen bugünkü mevcut haritada hudutların ve bu sınırların değişmesi için bir takım güçler savaşıyor, etnik çatışmalar oluyor, mezhep çatışmalarını izliyoruz" diye konuştu.

Çözüm sürecini çok önemsediklerini vurgulayan Yücaoğlu, PKK’nın sınır ötesine çekilmeye başlamasını sürecin en önemli aşamalarından biri olarak kabul ettiklerini söyledi.

Demokratikleşme projelerinin ülke bütünlüğü içerisinde hızla devreye sokulması için yoğun bir çalışma gerektiğine dikkati çeken Yücaoğlu, "Demokratikleşme paketi yeni anayasa arayışına paralel gitmeli, üzerinde uzlaşılan madde sayısını arttırmak için çabalamak ülke çıkarları açısından çok daha doğru olur kanaatindeyiz” diye konuştu.