Zaman yazarı Mümtaz'er Türköne, "Erdoğan devlet rantı dağıtarak, müteahhitlik, enerji ve finans sektörü üzerinden bir iktidar şebekesi oluşturdu. Bu rant kaynakları ile varlığını sürdüren iktidar medyası dikkat edilirse AK Parti'nin veya Davutoğlu'nun değil, doğrudan Erdoğan'ın veya Saray'ın etrafında mevzileniyor" dedi.
Türköne, yazısında "Davutoğlu bir ölüm-kalım savaşı şeklinde kampanyasını yürütürken Saray hizmetlisi medya kalemlerinin de ateşine maruz kaldı. Bir iktidar mücadelesi değil, ülkenin üreten, istihdam alanı açan, ihracat yapan ve dolayısıyla çarkları çeviren reel sektörün önünün açılması gerekiyor" ifadelerine yer verdi.
Mümtaz'er Türköne'nin Zaman gazetesinin bugünkü (5 Kasım 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, gelen sorular üzerine başkanlık sisteminin bir referanduma konu olacağını söylüyor.
Böyle bir referandum, Meclis'teki AK Parti grubu ile sağlanamaz. Bir komplo teorisi olarak telaffuz edilen şey, federalizm karşılığı HDP'nin bu projeye destek vereceği iddiası. Dün Diyarbakır'da idim, izlenimlerimi yarın yazacağım. Şimdiden başkanlık sistemine dayalı bir pazarlığın halk tabanının olmadığını söyleyebilirim. Kimse geleceğini bu dar pazarlıklara esir etme niyetinde değil. Geriye değil, ileriye bakmamız lâzım. Bu dönemde başkanlık sistemi gibi kısır ve kişisel gündemlerin yerini yeni bir dilin, yeni siyasî kodlamaların almasını beklemeliyiz. Daha çetrefil ve içinde karşıtlıklar barındıran ve incelmesi, nüansları barındırması gereken bir dil bu.
Meselâ Numan Kurtulmuş “Paralel yapı ile mücadele daha etkili olacak” dediği zaman, sadece Saray'a bağlılıklarını bildirmiş oluyor. “Paralel yapı”, yolsuzluk soruşturmaları ile köşeye sıkışan Erdoğan iktidarının toplu bir huruc hareketiydi. Karşıdaki cepheyi dişine en uygun noktadan yarmak ve karşısına aldığı darbecileri en kestirme hamle ile yanına almak için bir günah keçisi icat edildi. “Millî orduya kumpas” kuranlarla, Erdoğan'ı 17/25 Aralık'ta köşeye sıkıştıranlar güya aynı kişilerdi. Bu savunma stratejisi, Balyoz ve Ergenekon davalarının çökertilmesi ile etkili bir şekilde uygulandı ve badire bugün, 1 Kasım'dan sonra tamamiyle aşıldı. Şimdi “paralelle mücadele” edebiyatının da, başkanlık arayışının da, iktidar çevrelerinde avantajlı bir konum ele geçirmek için Beştepe'ye yakın bir yere konumlanmaktan başka pratik bir anlamı yok. Belki tersinden daha iyi anlaşılır: Bülent Arınç sırf Saray'a bayrak açmak niyetiyle konuşurken sözü paralel paranoyasına getirmiş ve MGK kararlarında böyle bir örgütün yer almadığını söylemişti. Demek ki kırgınlıklar, çıkar çatışmaları ve iktidar rekabeti devreye girdiği zaman “paralel paranoyası” bir atımlık mermiye dönüşüyor.
Bir tane mantar tabancası bile bulunamamış, bir tek eyleme bile rastlanmamış iken barışçı bir topluluğu “terör örgütü” olarak nitelemek sadece muhalefete hakaret etmek ve küçük düşürmek anlamı taşıyan siyasî bir jargondan ibaretti. Büyük bir holdingin ve onun medya kuruluşlarının üzerine çökmenin de sadece siyasette değil, ekonomik alanda bütün topluma ödeteceğiniz ağır bir maliyeti vardır. Ali Babacan sıkça diyor ya: “Hukuk olmadan demokrasi, demokrasi olmadan ekonomik gelişme olmaz” diye. 1 Kasım'da sandıktan alacağınızı aldıktan sonra, neden bu ülkeyi yönetebilmek için ihtiyacınız olan üzerinize bastığınız zemini bu kadar tahrip edesiniz ki? Bir normalleşme, hukuka avdet etme ve özgürlüklere dönüş yeni dönem için bir siyasî tercih değil, sorunlarla baş edebilmek için kaçınılmaz bir mecburiyet. İktidarınız garantide iken toplumu baskı altında tutar, ifade kanallarını tıkarsanız kendi ellerinizle yönetim araçlarını ve üstünlüğünüzü kaybedersiniz. “Paralel” artık geride kalan iktidar döneminin edebiyatı idi, şimdi yeni bir dönem başladı ve yeni şeyler gerekiyor.
Dönemler kapanır, yeni dönemler açılır; alışkanlıklar ve söylemler hemen birden değişmez. Erdoğan'ın ve Davutoğlu'nun kişiliklerini aşan, liderliklerini ve hesaplarını belirleyen bir iktidar geometrisi var. Erdoğan devlet rantı dağıtarak, müteahhitlik, enerji ve finans sektörü üzerinden bir iktidar şebekesi oluşturdu. Bu rant kaynakları ile varlığını sürdüren iktidar medyası dikkat edilirse AK Parti'nin veya Davutoğlu'nun değil, doğrudan Erdoğan'ın veya Saray'ın etrafında mevzileniyor. Davutoğlu bir ölüm-kalım savaşı şeklinde kampanyasını yürütürken Saray hizmetlisi medya kalemlerinin de ateşine maruz kaldı. Bir iktidar mücadelesi değil, ülkenin üreten, istihdam alanı açan, ihracat yapan ve dolayısıyla çarkları çeviren reel sektörün önünün açılması gerekiyor.
“Paralel yapı” ve “başkanlık” geride kalmış bir siyasî rekabetin ve daha önemlisi iktisadî çıkar çatışmasının şifresi olarak hatırlanacak ve nerede karşınıza çıkarsa orada eskiye dönüş özlemine tanık olacaksınız.