Yaşam

Türkiye'ye sığınan mülteciler oruçlarını birlikte açtı

Uluslararası Mülteci Hakları Derneği'nin düzenlediği iftara Çeçenler, Doğu Türkistanlılar, Afrikalılar, Suriyeliler'in de olduğu 500 bin kişi katıldı

21 Haziran 2015 23:49

Uluslararası Mülteci Hakları Derneği, 20 Haziran Mülteciler günü kapsamında İstanbul’un Fatih semtinde Saraçhane Parkı’nda iftar organizasyonu düzenledi. İftara aralarında Çeçenler, Doğu Türkistanlılar, Afrikalılar, Suriyeliler'in de olduğu yaklaşık bin 500 kişi katıldı. İftara katılanlar arasında yer alan Cibutili Bassar Muahmmed Tahir, Mart 2014’te muhalif yazıları nedeniyle vatandaşlıktan çıkarıldığını aktardı. Çin’in Sincan Özerk bölgesi olan Doğu Türkistan’dan Türkşiye’ye 1 ay süren zorlu bir yolculuk sonrası gelebildiğini aktaran Fatima Muhammed “İftarda da sahurda da ışıkları açmazdık ki oruç tuttuğumuz anlaşılmasın diye. Gizlice oruç tutardık. Camiye gidemezdik. Özürce dinimizi yaşayamazdık. Şimdi çok şükür mutluyuz, huzurluyuz. Rahat ve huzurlu bir Ramazan geçiriyoruz”dedi.

İftara katılan sığınmacılar Türkiye’ye gelme sebeplerini ve ülkelerinde yaşadıkları baskıları Al Jazeera Türk’ten Sümeyye Ertekin’e anlattı:

Onlar ülkelerinden kaçarak Türkiye’ye sığındılar. Kiminin ülkesinden kaçış sebebi savaş, kimininki özgürlük arayışıydı. Şimdi İstanbul'da yaşıyorlar. Çoğu yardımlarla hayatını idame ettiriyor. Uluslararası Mülteci Hakları Derneği'nin Saraçhane Parkı'nda düzenlediği iftara katılan mülteciler kalabalık bir ortamda güven içinde, özgürce iftar etmenin mutluluğunu yaşadı. Ancak hemen hepsi ülkelerindeki şartların düzelmesi halinde vatanlarına dönmek istiyor.

 

‘Muhalif olduğum için vatandaşlıktan çıkarıldım’

 

Bassar Muahmmed Tahir, Mart 2014’te Türkiye’ye gelmiş. Sudan’da siyaset bilimi doktorasını yaptıktan sonra Somali’de bir yandan siyaset ile diğer taraftan ticaretle uğraştığını, çeşitli gazete ve dergilerde makaleler  yazdığını söylüyor. Aynı zamanda Cibuti’de muhalif partiye üye olduğunu ifade eden 50 yaşındaki Muhammed Tahir yazdığı yazılar ve muhalif kimliğinden dolayı vatandaşlıktan çıkarıldığını anlatıyor:

“Ülkenin durumu kötüye gitti. Cibuti’de özgürlüğümüz iyice kısıtlandı. Basın özgürlüğü yoktu. Eğer hükümeti eleştiriyorsanız ya hapse giriyorsunuz ya da ülkeyi terk etmek zorunda kalıyordunuz. Ben de ülkeyi terk ettim.”

Gördüğü baskılardan dolayı hapse gireceğini anlayan Muhammed Tahir eşini ve çocuklarını geride bırakarak önce Somali’ye ardından Türkiye’ye geliyor. Türkiye ile daha önceden ticari bağlantısı da olan Tahir iki oğlunu da üniversite okumaları için buraya göndermiş. Ülkesinden çıkmak zorunda kalınca da soluğu İstanbul’a alıyor. Kendisinden altı ay sonra da eşi ve diğer iki çocuğu geliyor.

Türkiye’de de çeşitli makaleler yazarak hem akademik çalışmalarına devam ediyor hem de ülkesindeki durumu izliyor:

“Burada da yine makaleler yazıyorum. Cibuti’deki ailem bana para gönderiyor. Onlarla hayatımı idame ettiriyorum. “

Ülkesine dönüp dönmek istemediğini Muhammed Tahir’in küçük kızı hemen gözlerini açarak gitmek istediğini söyler gibi başını sallıyor, okulunu arkadaşlarını özlediğini söylüyor. Ülkesinden ayrı ikinci Ramazan'ı geçirdiğini belirten Muhammed Tahir, vatanındaki Ramazanları özlediğini söylüyor.

 

'Bir yıl süren yolculuktan sonra Türkiye’ye geldik'

 

Fatima Muhammed Çin’in Sincan Özerk bölgesi olan Doğu Türkistan’dan iki ay önce gelmiş. Onun geliş sebebi de söylediğine göre baskı ve zulüm. İlk defa kalabalık bir ortamda iftar açtığını söylüyor. Çünkü Çin’de oruç tutmak yasak. Fatma Muhammed ülkelerinden gizlice oruç tutup gizlice sahur yaptıklarını anlatıyor:

“İftarda da sahurda da ışıkları açmazdık ki oruç tuttuğumuz anlaşılmasın diye. Gizlice oruç tutardık. Camiye gidemezdik. Özürce dinimizi yaşayamazdık. Şimdi çok şükür mutluyuz, huzurluyuz. Rahat ve huzurlu bir Ramazan geçiriyoruz.”

45 yaşındaki Fatima Muhammed kızı ve oğlu ile bir yıl süren bir yolculuğun ardından Türkiye’ye geldiğini anlatıyor. Anlattığına göre önce eşi kaçak yollarla Türkiye’ye ulaşmış ardından iki çocuğu ve ile kendisi. Çok zorlu bir yolculuk geçirdiklerini anlatıyor. Doğu Türkistan’dan Malezya’da 7 ayda girmişler. Dört ay Malezya’da kaldıktan sonra Türkiye’ye ulaşabilmişler. Eşinin iş bulduğunu söylüyor. Şimdi daha özgür, rahat ve mutlu olduklarını anlatan Fatma Muhammed, ülkesi bir gün dinini özgür yaşayabileceği bir duruma gelirse oraya dönebileceklerini belirtiyor:

“Memleketimi çok özlüyorum ama biz çok zulüm çektik, çok baskı gördük. Bize zor geldi orada yaşamak o yüzden her şeyimizi bırakıp buraya geldik. Bundan sonra inşallah Türkiye’de yaşamak istiyoruz.

 

'Üç çocuğumu bombardımanda kaybettim'

 

Beş yıldır iç savaşın pençesindeki Suriye’den kaçıp gelen aileler de Saraçhane’deki iftara katılmışlardı.

8 çocuğundan 3’ünü bir bombardımanda kaybettiğini anlatan Sabah Bergab, Halep’ten Türkiye’ye sekiz ay önce gelmiş. O bombardımanda kollarını kaybeden 7 yaşındaki oğlu Ahmet ile eşi ise bir buçuk yıl önce gelmiş:

“Evimiz bombalandığı için çadırda kalıyorduk Halep yakınlarındaki bir köyde. Sonra çadırımız da bombalandı. Üç çocuğum öldü. Bir çocuğumun kolları koptu. Eşim onun tedavisi için daha önce Türkiye’ye gelmişti.”

Ailesinden ayrı geçirdiği ikinci Ramazan olduğunu anlatan Sabah Bergab ‘huzur ve güven’ içinde iftar ve sahur yaptıkları için mutlu olduklarını belirtiyor:

“Bu memleketimden ayrı ikinci Ramazan. Her şey burada çok güzel. Türkler çok iyiler. Bize kucak açan Türklere ve Erdoğan’a çok teşekkür ediyoruz. Karnımızı doyuruyoruz. En önemlisi güven içindeyiz. Uçaklarla bombalanmıyoruz. Çocuklarımda ben de çok korkuyorduk Suriye’de, uçaklardan bombardıman vardı. Şimdi burada güvendeyiz. İnşallah ülkemize de barış gelir ve yakında döneriz memleketimize.”

İstanbul’da yardımlarla kirada bir evde kaldıklarını anlatan Sabah Bergab, eşinin de üç çocuklarını öldüren o bombardımanda kollarını kaybeden 8 yaşındaki oğulları Ahmet’in tedavisi için uğraştığını anlatıyor:

“Ahmet’e burada kol takılmıştı ama çok ağırdı. Ahmet küçük o kolları taşıyamıyordu. Şimdi daha hafif ve kolay hareket edebileceği kollar takılacak. tedavi olmak için ABD’ye gitmeye hazırlanıyor. Küçük Ahmet’e protez kollar takılacak. “

Bergab ailesi Türkiye’de rahat ve güvende olduklarını söyleseler de ülkelerini ve ülkelerindeki Ramazan’ı özlediklerini anlatıyorlar. Savaşın bir an önce bitmesini ve ülkelerine dönecekleri günü ise iple çektiklerini ifade ediyorlar.