İç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeliler entegrasyona sıcak baksalar da toplum tarafından kabul görmeyeceklerini düşünüyorlar. Uzmanlar ise entegrasyonun zorluklarına dikkat çekiyor.
"Toplu taşıma araçlarında başınıza bir şey gelirse Beyaz Masa'yı arayabilirsiniz.” İstanbul'da çok sayıda Suriyeli vatandaşın yaşadığı Fatih ilçesinde yer alan "Small Projects İstanbul” adlı sivil toplum derneğindeyim. Burası, gönüllüler aracılığıyla Suriyeli kadın ve çocuklar ile çalışmalar yürüten bir dernek… Eğitmen, kadınlara yönelik entegrasyon programının bir parçası olarak Türkiye'deki ulaşım konusunda bilgiler aktarıyor. Sınıftaki Suriyeli kadınlar, eğitmenin anlattıklarını Arapça tercüme eden kişiden pür dikkat dinliyor. Kadın eğitmenin elindeki kitapçıkta, "Suriyeliler için Sosyal Entegrasyon Eğitimi” yazılı. Bu kitapçık, program kapsamında anlatılan konular için oluşturulan modüllerden biri…
"Aranızda İETT'nin (İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri) akıllı telefon uygulamasını kullanan var mı? Sefer bilgilerine buradan ulaşabilirsiniz.”
Kullanmayanlar uygulamanın adını not alıyor, diğerleri telefonlarındaki uygulamayı açıyor. Ders sona erdiğinde eğitmen sınıfa sesleniyor:
"Soru var mı?”
"Yok.”
"Yarın 10'da ders var, unutmayın. Şükran!”
"Temel sıkıntı anlaşamamak”
"Small Projects Istanbul”, Suriyeli mültecilere Türkçe, sosyal entegrasyon ve mesleki beceri kazandırma kursları veren, "Türk-Alman İşbirliğinde Mesleki Beceri Geliştirme (TAMEB) Projesi”nin hayata geçirildiği yerlerden. Proje kapsamında Ankara, İstanbul, Hatay, Mersin, Kilis ve Şanlıurfa'da 16-36 yaş arasındaki Suriyelilere destek veriliyor. Dernekte iki aydır eğitim veren Gizem, bir araya geldiği Suriyeli kadınların uzun zamandır Türkiye'de olduğunu belirterek, "Aslında çoğu konuyu yaşayarak tecrübe etmişler ama biz yine de anlatıyoruz” diyor. Gizem, en büyük problemin Türkçe olduğunu söylüyor. "Temel sıkıntı anlaşamamaları. Çoğunun kursa gitme imkanı olmamış” diyor.
Entegrasyon projesi kapsamında Türkçe dersi
"Senin ev kaçıncı katta?”
"Benim ev bodrum katta.”
Türkçe öğretmeni Seda, Türkçe'deki ünsüz benzeşmesi kuralını anlatıyor. Seda, yaş ortalaması 25 olan derslerin eğlenceli geçtiğini söylüyor. "Katılım yüksek, kadınlar istekli ama aralarında Arapça çok konuşuyorlar” diye gülerek sitem ediyor. Geçenlerde bir öğrencisi hastaneye gitmeden yanına gelerek, bacağındaki ağrıyı doktora nasıl anlatacağını sormuş. Gizem gibi, iletişim kuramamalarının en önemli sorun olduğunu dile getiriyor.
Kadınlar eğitim alırken çocukları da gönüllü öğretmen eşliğinde çeşitli aktivitelerle zaman geçiriyor. Çocukların oynadığı odada, Türkçe bir çizgi film açık. Öğretmenleri Belma, çocuklara oyunlarla Türkçe öğretmeye çalışıyor.
"Türkiye Suriyelilerin geri döneceği tezinden ilerliyor”
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre, Ağustos 2018 itibariyle Türkiye'de 3 milyon 542 bin Suriyeli geçici koruma altında bulunuyor. Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Murat Erdoğan, Türkiye'nin sayıları milyonlarla ifade edilen Suriyelilerin entegrasyonunu reddettiğini söylüyor. Çalışma izni verilmesi ya da Suriyeli çocukların okula gönderilmesi gibi adımlar atıldığını dile getiren Murat Erdoğan, "Her kurum üzerine düşeni yapmaya çalışıyor ama entegrasyon konusunda bütüncül yaklaşım yok” diyor.
1960'ların başında Almanya'ya gelen Türkler için 1980'li yılların ortasında entegrasyon politikaları uygulanmaya başlandığını hatırlatan Erdoğan, "Türkiye Suriyelilerin geri döneceği tezi üzerinden ilerliyor. İş bulur, dil öğrenirlerse burada kalırlar diye bakılıyor” diye konuşuyor.
"Bedava dil kursu çok kısıtlı”
"Small Projects İstanbul” derneğinin iletişim sorumlusu Ahmed, Hama'dan gelmiş. Ekonomik sıkıntıların entegrasyon sürecinin önündeki en önemli engellerden biri olduğunu düşünüyor: "Diyelim Türkçe öğrenmek istiyorsunuz. Bedava gidebileceğiniz kurs sayısı çok kısıtlı. Dil öğrenmek için paranızın olması gerekiyor.”
Bir diğer sorunun da, insanların Türkiye'de kalıp kalmayacaklarını bilmemeleri olduğunu düşünüyor. "Burada kalmamız teşvik edilmiyor” diyen genç adam, bu belirsizliğin entegrasyon konusunda gönülsüzlük yarattığı kanaatinde. Ahmed, çok az Türkçe biliyor. Dil sorunu nedeniyle Türkiye toplumuyla neredeyse hiç iletişimi yok. Ancak tek neden dil de değil: "Bir gün otobüste bir kadına yerimi verdim. Önce teşekkür etti. Sonra Suriyeli olduğumu öğrenince, ‘Evinize gitsenize, ne yapıyorsunuz burada' demeye başladı.”
"Burada bilinmeyeni bekliyoruz”
Takı tasarımı öğrenen bir grup kadınla sohbet ediyoruz. 27 yaşındaki Hiba'nın dokuz yaşındaki oğlu, Fatih ilçesinin Çapa semtinde ilkokula gidiyor. Okulun ilk senesi biraz zor geçmiş. Oğlunun oturdukları mahallede iki kere dayak yediğini anlatıyor:
"Hep iyi imaj vermek zorundayız. Oğlumu kimseye karşılık vermesin diye tembihliyorum. İnsanlar anlamıyor ama biz burada misafiriz, sorun yaratmıyoruz.”
Oğlunun Türkçesinin ve derslerinin iyi olduğunu, okulunu sevdiğini yüzü gülerek anlatıyor. Ancak üzülerek, "Arapça ikinci dili oldu” diyor. Türkiye vatandaşlığı isteyip istemediğini sorduğumda, "Kaderimizi bilemeyiz. Burada bilinmeyeni bekliyoruz. Ancak vatandaşlık olursa bazı haklar da olur” diye konuşuyor.
"Türkiye vatandaşlığa hazır değil”
Türkiye'de entegrasyona dair kapsamlı program olmasa yok ama eğitim konusunda devletin attığı adımlar mevcut. Avrupa Birliği tarafından desteklenen "Suriyeli Çocukların Türk Eğitim Sistemine
Entegrasyonunun Desteklenmesi Projesi”, bu adımlardan biri. Proje, Suriyeli öğrencilerin Türkiye'deki eğitim sistemine entegre olmalarına yönelik çabaları için Milli Eğitim Bakanlığı'na destek sağlıyor.
İletişim sorumlusu Ahmed'e göre, devletin entegrasyona hevesli olmamasının yanı sıra, Türkiye'deki Suriyelilerin çoğu da uyum sürecine direnç gösteriyor. "Entegrasyon kimse için kolay değil. Suriyeliler de reddediyor, bu gerçeği görmezden gelmemek gerek” diyor. Ahmed, entegrasyonun Türkiye için de kolay olmadığını düşünüyor. "Türkiye'deki yapı Suriyelilere vatandaşlık vermeye hazır değil” diyen Ahmed'e göre, Türkiye toplumunun Suriyelilere vatandaşlık verilmesine karşı olması hükümet üzerinde baskı kuruyor.
"Türkiye toplumu entegrasyonu kabul etmez”
Kadınlar bir yandan takı yaparken bir yandan da gündelik hayatta yaşadıkları zorlukları anlatıyor. Faturalarla ilgili bir düzeltme gerektiğinde ya da ev kiralamaya çalıştıklarında Türkçe konuşamadıkları için dertlerini anlatamamaktan yakınıyorlar. Entegrasyon konusunda adımlar atılmasının kendileri için iyi olacağını düşünüyorlar ama Türkiye toplumunun bunu kabul etmeyeceği görüşündeler: "Bizi istemiyorlar. Devletten maaş alıyoruz sanıyorlar. Dört senedir buradayız, hiç yardım almadık. Hayatta kalmak için çalışıyoruz.”
"Vatandaşlık entegrasyon için son aşama”
Entegrasyon politikaları için stratejik kararlılık ile veri ve hak temelli bir sistem kurulması gerektiğine dikkati çeken Prof. Erdoğan, Ankara'da görüştüğü bürokratların Suriyelilerin entegrasyonuna sıcak baktığını ama siyasilerin farklı düşünebildiğini söylüyor:
"Siyaset, Suriyelilere ilişkin politikaları geçicilik üzerine bina etmeye çalışıyor çünkü ‘Suriyeliler kalıcı' demek siyasi anlamda maliyete neden olabilir.”
Erdoğan'a göre vatandaşlık, entegrasyon sürecinin son aşaması… Sosyal, ekonomik ve kültürel entegrasyondan sonra siyasi entegrasyona ihtiyaç duyulabileceğini ifade eden akademisyene göre, Türkiye entegrasyon için model aramıyor çünkü Suriyelilerin entegre edilmesi niyeti halen yok. Öte yandan, Almanya'daki durum ile benzerlikler olsa da "göç” ve "mülteci” politikalarının farkına dikkat çekiyor. "Almanya'ya otuz senede iki milyon Türk gitti. Türkiye'ye sadece dört senede 3 milyonu aşkın Suriyeli geldi. Göçü yönetmek daha kolay, mülteci akınını yönetmek zor” diyor. Türkiye'nin entegrasyon konusunda kendine özgü bir model yaratması gerektiğini belirterek, "Model aramanın anlamı yok” diyor.
"Şu tarihte gidiyor' diyemediğiniz herkes kalıcıdır”
Mültecilerle çalışmalar yürüten Ardıç Dayanışma Derneği'nden Soner Çalış ve Dr. Erhan Kurtarır da, Prof. Erdoğan gibi, politikaların "kalıcılık” üzerine inşa edilmesinin önemine dikkati çekiyor. "Şu tarihte gidiyor' diyemediğiniz herkes kalıcıdır. Bu nedenle göç politikaları da, ‘Bir gün gidecekler' fikrinden hareketle değil, kalıcılık üzerine kurulmalı” diyorlar. Entegrasyon politikalarına ihtiyaç olduğunu dile getiren yetkililer, yerel yönetimlerin kilit rolde olduğunu belirtiyor. Karar mekanizmalarının merkezde toplanmasının sıkıntı yaratabildiğini dile getirerek, "Yerel yönetimler toplumsal çeşitliliğin farkında olmalı ve onlara iş üretebilme yetkisi verilmeli. Mülteciler için ek ödenek verilirse belediyeler de çalışacaktır. Entegrasyon, temel ihtiyaçların çözümüyle mümkün olabilir” diyorlar.