Pek çok insan hakları savunucusuna göre, Dünya İnsan Hakları Günü’nde Türkiye kaygı verici bir manzarayla karşı karşıya. En temel insan hakları yaygın biçimde ihlal ediliyor. Bunların başında, yaşam hakkı ihlali geliyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre, 2 buçuk yıllık çatışmasızlık döneminin geçen Temmuz ayında sona ermesinin ardından Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ölenlerin sayısı 650’ye yakın.
İHD’den Sebla Arcan’ın aktardığı rakamlara göre, Kasım ayına kadar ölen 602 kişiden 150’si güvenlik görevlisi, 181’i PKK’lı. Öldürülen sivil sayısı ise, 270’ten fazla.
“Bunların içinde çocuklar, kadınlar ve yaşlılar da var” diyor Arcan. Ölenlerden 40’tan fazlası çocuk.
Kürt sorununun gündemde olduğu son 30 yılda, 40 binden fazla insan yaşamını yitirdi Türkiye’de.
Son süreçte, Güneydoğu’da, başta Sur, Nusaybin ve Silvan olmak üzere, pek çok yerleşim biriminde günler, haftalar süren sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor.
İnsan hakları savunucusu Sebla Arcan, bu durumu şöyle anlatıyor:
“Bugüne kadar hiç görmediğimiz bir uygulamayla karşı karşıyayız. Buna, ne 12 Eylül darbesi döneminde, ne de insan hakları ihlallerinin çok yoğun yaşandığı 1990’lı yıllarda tanıklık ettik. Kentler ablukaya alınıyor, tanklarla, toplarla, helikopterlerle. Sivillerin yaşadığı evler hedef alınıyor. Camilerde keskin nişancılar hareket eden her şeye ateş ediyorlar.”
Merkezi New York’ta bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Türkiye araştırmacısı Emma Sinclair-Webb, “Bir tarafta polis operasyonları var, öbür tarafta PKK’nın gençlik hareketi YDGH’nin (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) kazdığı hendekler, kurduğu barikatlar var” diyor.
Sinclair-Webb, hendeklerin, barikatların ardındakilerin de silahlı olduğunu, bu gençlerin bazılarının çocuk olduğunu belirtiyor.
Geçtiğimiz haftalarda sokağa çıkma yasağı uygulanan bazı yerleşim birimlerini ziyaret eden İnsan Hakları İzleme Örgütü araştırmacısı, yerel halkın yerleşim merkezlerindeki çatışmalar nedeniyle büyük rahatsızlık ve kaygı içinde olduğunu aktarıyor.
Sinclair-Webb, “Benim konuştuğum kişiler, tabii ki bu gençler bizim çocuklarımız diyorlar. Ama bu silahlı çatışmaları istemediklerini de belirtiyorlar. O yüzden, sessiz de olsa, bu hendek, barikat politikasına karşı çıkan oldukça fazla kişi var” diyor.
Kadın ve eşcinsel cinayetleri
Türkiye'de yaşam hakkının önündeki en büyük engellerden biri de, kadın ve eşcinsel cinayetleri.
Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla bu yılın ilk 11 ayında öldürülen kadınların sayısı 255. Bağımsız İletişim Ağı bianet. org’a göre, yalnızca Kasım ayında 23 kadın öldürüldü.
İnsan hakları örgütleri, son 5 yılda öldürülen kadınların sayısının bin 100’ü geçtiğini belirtiyor. Bu süreçte alınan tüm önlemlere karşın, cinayetlerde bir azalma söz konusu değil.
‘Yasalar uygulanmıyor'
İnsan hakları savunucusu avukat Eren Keskin, yasaların ve uluslararası sözleşmelerin kadın cinayetlerinin önüne geçmek konusunda yeterli olduğunu, ancak bunların uygulanmadığını söylüyor.
Keskin’e göre, yapılması gereken çok şey var: “Mesela, kadın şiddete uğruyor, ama aynı evde yaşamaya devam ediyor. Çünkü gidecek hiçbir yeri yok. Oysa ki, Türkiye birçok uluslararası sözleşmeye imza attı kadınlar için sığınma evleri açmak konusunda. Son derece yetersiz sığınma evleri. Yani, devlet bu önlemleri almadıkça, bu şiddet devam edecek.”
‘270’den fazla trans cinayeti’
Eşcinseller ve özellikle trans bireyler de, şiddet ve cinayetlerin odağında.
Halkların Demokratik Partisi İstanbul milletvekili Erdal Ataş’ın birkaç gün önce Meclis’e sunduğu soru önergesine göre, 2015 yılında 270’ten fazla trans cinayeti işlendi.
Berlin merkezli Transgender Europe'un verilerine göre, Türkiye trans cinayetlerinde dünyada 9. sırada.
‘Sokakta yürüme hakları engelleniyor'
Avukat Keskin, trans bireylerin şiddetin en çok hedefinde olan kişiler olduğunu söylüyor.
“Sokakta yürürken bile bu insanlara Kabahatler Kanunu'na göre ceza kesiliyor. Ceza gerekçesi, çevreyi kirletmek. Yani, ırkçı bir gerekçeyle bu insanların sokakta yürüme hakları bile engelleniyor” diyor.
Avukat Keskin, trans bireylere yönelik şiddetin de, kadın cinayetlerinde olduğu gibi, erkek egemen toplum yapısından kaynaklandığı görüşünde.
31 gazeteci hapiste, 772 gazeteci işinden oldu
İfade özgürlüğü, Türkiye’de insan hakları ihlallerinin en yoğun yaşandığı alanlardan biri. 31 gazeteci hapiste. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü raporuna göre, Türkiye, basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 154. sırada. 10 yılda, 56 basamak geriledi.
İHD’den Arcan, “Son 2 yılda 772 gazeteci muhalif, eleştirel duruşu nedeniyle işinden oldu. 100’den fazla internet sitesi de şu anda yasaklı durumda” diyor.
Arcan, hapisteki gazetecilerin mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklandıklarını, ama Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül örneğinde de görüldüğü gibi, yasadışı faaliyetlerle, çetelerle ilişkilendirilerek cezaevlerine koyulduğunu belirtiyor.
İnsan hakları savunucusu Arcan şöyle devam ediyor:
“Hakkında dava açılan, soruşturma yürütülen yüzlerce gazeteci var. Geçen gün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde 5 ayrı katta, 5 ayrı gazeteci yargılanıyordu. Elbette Türkiye’de basın özgürlüğü hiçbir zaman olmadı ama bu kadarına hiç tanıklık etmemiştik. Ayrıca, kayyum atanarak gazetelere, televizyonlara el konulması hiçbir hukuki ölçüyle açıklanamayacak bir durum. Buna da hiç tanık olmamıştık.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden Emma Sinclair-Webb’e göre, basın özgürlüğü “vahim” durumda.
Sinclair-Webb, bugünkü durumu şöyle ifade ediyor: “Özellikle seçimlerden önce, basına yönelik yoğun baskı ve tutuklamalar, kayyum meselesi ve genel anlamda bütün muhalif basının yok edilmesinden bahsetmek gerekiyor.”
İfade özgürlüğünün en çok kısıtlandığı alanlardan biri de, internet ortamı. Anayasa Mahkemesi bu hafta Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na yayın içeriğini durdurma yetkisi veren yasal düzenlemelerin iptali istemini reddetti. Bu, mahkeme kararı olmaksızın yayın durdurma yetkisinin önünün açılması anlamına geliyor.
Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi de, ifade özgürlüğünün önünde dikilen engellerden biri.
Uluslararası Af Örgütü, insan hakları haftası nedeniyle dünya çapındaki 12 vaka için düzenlediği “Haklar İçin Yaz” başlıklı kampanya çerçevesinde, bu yıl Türkiye’de ifade özgürlüğünü ele alan bir kampanya yapıyor.
‘En ufak eleştiriler bile engelleniyor’
Bu kampanyayla, insan hakları savunucusu avukat Keskin’e “Türk milletini aşağılamak” suçlamasıyla verilen 10 aylık hapis cezasının Yargıtay’dan dönmesi için yetkililere mektup ve imza yağmuru hedefleniyor.
Avukat Keskin, söz konusu yasanın, devletin kırmızı çizgilerine en ufak bir eleştiriyi, merak etmeyi, soru sormayı ve itiraz etmeyi engellediğini söylüyor.
Keskin şöyle devam ediyor:
“İnsanların düşünmesini, öğrenmesini, soru sormasını istemeyen, son derece totaliter bir devlet yapısından söz ediyoruz. Devlet, kendisini korumak adına başkalarının düşünce ve ifade özgürlüğünü engelliyor.”