Yaşam

Türkiye'de domuz gribi hakkında her şey

23 Ekim 2009 03:00

T24 - Sağlık Bakanlığı Ulusal Pandemi (salgın) İzleme Bilim Kurulu Üyesi ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Selim Badur, ''şu anda istanbul'da 10 binlerce kişinin domuz gribi virüsü taşıdığını, salgının yerleştiğini, grip vakalarının yüzde 98'inin domuz gribi olduğunu'' söyledi. Badur, ''Öksürük, ateş ve boğaz ağrısınız varsa mutlaka domuz gribisiniz. Çocuğunuzda öksürük ve ateş varsa test yaptırmanıza hiç gerek yok, sonucu hemen söyleyeyim; domuz gribi'' açıklamasını yaptı. Badur, domuz gribinin şu anda mevsimsel gripten hiçbir farkı olmadığının altını çizdi. 65 yaş üzerindekilerin, bedava olmasına karşın mevsimsel grip aşısını yüzde 91 oranında yaptırmadıklarına dikkat çeken Prof. Badur, Türkiye'nin alacağı 40 milyon doz domuz gribi aşısının 35 milyonunun boşa gidebileceği kaygısını da dile getirdi.

Domuz gribi tehdidi ve paniği her geçen gün artıyor. Aşılamaya ilişkin tartışmalar devam ederken dünyada şimdiye dek 1.5 milyar dolarlık domuz gribi aşısı satıldı, yeni siparişler de yolda. Ancak üretim rakamının hedefin çok altında olduğu iddia ediliyor. ABD'de domuz gribi konusundaki tartışmalar, basında ve günlük hayatta da geniş yer buluyor. Peki tüm dünya domuz gribi haberleriyle çalkalanırken Türkiye'de durum Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın söylediği gibi vahim mi? Domuz gribi aşısı olmalı mı?

Açık Radyo'nun konuğu olan Prof. Dr. Selim Badur'un, Berna Gençalp tarafından deşifre edilen açıklamalarını www.t24.com.tr sayfalarına aynen yansıtıyoruz.

Ömer Madra: Açık Gazete’de İstanbul Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Selim Badur ile birlikteyiz ve konumuz domuz gribi. Bu konuda dinleyicilerimizden “kafamız biraz karışık” diye bazı endişeli mesajlar geldi. Mesela dinleyicimiz Zehra Ekinci'ye sizinle konuşacağımızı ve zihinlerin açılmasına yardımcı olacağımızı söyledik.

Selim Badur: Aslında gerçekten siz de, Zehra Hanım da haklı. Özellikle internet üzerinden çok fazla bilgi kirliliği var. Olumlu ve olumsuz dolaşan yanlış haberleri konuşup, Açık Radyo dinleyicilerinin kafasını netleştirmekte yarar var diye düşünüyorum.

- Evet ben de sizi aynı amaçla davet ettim buraya. Bir toplantıdan geliyorsunuz, onunla ilgili birkaç bilgi alabilir miyiz?

- Ankara’da Pandemi İzleme Bilim Toplantısı (21 Ekim 2009) yapıldı. Haziran ayından itibaren beş altı kez toplanan bilim kurulu, Sağlık Bakanlığı ve çeşitli üniversitelerden konuyla ilgilenen öğretim üyelerini toplayarak yaklaşımlarını, girişimlerini, atacağı adımları danışıyor. Bu danışma kurulu. Her dediği olmasa da, en azından bir bilim kuruluna danışılması iyi bir şey.

'Ateş, boğaz ağrısı ve öksürüğünüz varsa mutlaka domuz gribisiniz'

Bu toplantıda neler konuşuldu, ne tür kararlar alınıyor? Bütün kamuoyu biliyor; Ankara'nın ardından Diyarbakır'da bazı okullarda salgınlar ortaya çıkınca okulların kapatılması gündeme geldi. Bu konuyu  “kaç öğrenci hastalanırsa okul kapatılsın?” diye ciddi ciddi tartıştılar. Bütün Batılı ülkeler de yaptı bunu. Nereden hareketle yaptılar? Örneğin; Fransa’da orta öğrenim Eylül ayının başında açılıyor. Eğer bir sınıfta 3 kişi grip ve benzeri hastalık nedeniyle gelmezse ya da bu hastalığın tanısını alırsa o zaman okulu kapatıyorlardı. Fakat 16-20 Eylül tarihlerine gelindiği zaman Fransa’da neredeyse açık okul kalmayınca bu uygulamayı kaldırdılar. Şimdi bizde de Sağlık Bakanlığı Türkiye genelinde bu hastalığın yayıldığını yavaş yavaş kabul ediyor. İsterseniz çarpıcı bir örnek vereyim; İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki laboratuvarımız bir referans laboratuvarı olduğu için, İstanbul ve civarındaki bütün örnekler bizde inceleniyor. Şu anda, grip belirtisi gösteren hastalardan alınan örneklerde yapılan incelemelerin sonucunda yüzde 98 oranında domuz gribi çıkıyor. Oran şaşırtmasın sizi. Yani bu şu demek; grip etkeni olarak, diğer influanza ve H3'ü kenara bırakmış vaziyette önce Avrupa’da, şimdi de ülkemizde. Domuz gribi dediğimiz bu pandemik şu anda oldukça yaygın.

Şu anda herhangi birisinin ateşi çıkarsa, boğazı ağrırsa, öksürüse, “acaba domuz gribi miyim ben?” diye endişe etmesine gerek yok, ben size söyleyeyim; o da mutlaka domuz gribidir. Bu çok çok net. Bu çok önemli mi? Değil. Neden önemli olmadığını da söyleyeceğim.

- Bu sabah radyodaki arkadaşımız İlksen’den bir e-mail gördüm; “Ateşim çıktı, insanın aklına kötü kötü şeyler geliyor” diye. Bizi hasta yatağından dinliyordur, ona da bir “günaydın” diyelim.

'Şu andaki grip vakalarının yüzde 98’i domuz gribi'

- Şu andaki grip vakalarının yüzde 98’i domuz gribi. Sınır kapılarında önlemler alınıyordu. İlk aylarda termal kamera konuyor, deklarasyon formu yapılıyor, şüpheli olanlar Haseki Hastanesi’nde izole ediliyordu. Ya da Eylül ayında okullar kapatılıyor vs. Bunlar salgını geciktirmek için, ötelemek için yapılmış yaklaşımlardı. Ama artık öyle değil. Artık salgın oturdu.

- Salgın var.

'Salgının ölümcül olmasından korkuluyor'

- Artık salgın oturdu. Onun için dünkü (21 Ekim 2009)  toplantıda bizim önerimiz şuydu; artık okul filan kapatmaya gerek yok, ama birçok okulda, İstanbul Tıp Fakültesi’nde öğrencilerde bu virüsü saptıyoruz. Önerimiz şu; “Bütün dünyanın yapmaya başlayacağı gibi, bazıları başladılar, hasta olan çocuklarınızı okula göndermeyin.” Yapılacak şey bu. Okulu kapatmanın bir anlamı yok. Okulda öğrenci kalmazsa, herkes hastalanıp evinde kalırsa da zaten eğitim aksayacağı için kapatılacaktır belli bir aşamadan sonra. İkinci önerimiz de şu; bu belirtiler ortaya çıktığı zaman doktora gitmeyin; Çünkü ne bir poliklinik ne bir hekim hizmeti baş edemeyecek bununla.

'Virüsün olumlu tarafı patojen ve ölümcül olmaması'

Şu anda çok hızla yayılan bir virüs var. Bu insan için yeni bir virüs. Bunun tek olumlu tarafı şu ki şu anda çok patojen ve çok ölümcül değil. Mevsimsel gripten hiç bir farkı yok. Bu durumda korkulan ve bu kadar büyük bütçeler ayrılarak alınan aşıların nedeni ya da yapılan bütün girişimlerin nedeni şu; bu virüs eğer çok değişkenlik özelliği olan bir virüs ise olası bir mutasyona uğrama durumunda çok daha patojen, ölümcül olabilir. Bundan korkuluyor.

Avi Haligua: Aşı yapılıyor olmasının sebebi benim bildiğim kadarı ile, Amerika’nın bunu iyi servis yapmış olması ve halkımızın da denek olarak kullanılıyor olmasıydı. Sağlık Bakanı’mız Osman Durmuş söyledi bunu.

- Sayın Durmuş’u tamamen tenzih ediyorum. Bir paranoya durumu var bu toplumda. Bir çok şeyden korkuyoruz biz. Bakan bir tarihte şöyle bir açıklama yapmıştı, bir bayram tatiliydi sanırım, “İlk uygulayan ülkelerden olacağız” diye. “Vay biz kobay mıyız? Şimdi ilk uygulayan ülkelerden olacağız...” vs. Yani iyi bir şey söylemeye çalışıyor adam.

- Evet. “Biz bunun önünü alıyoruz” diyor, “Bununla mücadele ediyoruz.”

- Geç de kalsa, “Vay neden önlem almadınız?’” olurdu.

- Aynen öyle.

- “İlk uygulayan ülkelerden olacağız” diyorlar. Şu anda Amerika ve Avustralya, bu hafta itibariyle Danimarka, İzlanda, İsveç, Norveç uygulamaya başladı.

- Tam da dört saat önce Amerika’da New York’ta okullarda aşılama başlamış. Osman Durmuş böyle bir şey olmayacağı, Amerika’da aşı kullanılmayacağı, öncelikle bizde denenip ardından Amerika’da uygulanacağı gibi şeyler anlatmıştı.

- Yok. Öyle bir şey yok. Bunun basına yansıması da tuhaf, ama böyle birşey yok. Fransa ve İngiltere Pazartesi günü başlıyor. Basında ve televizyonda çok yanlış haberler çıkıyor. İki gün önce televizyonlarda, “Amerika’da sağlık çalışanları aşı olmayı reddetti” dediler “Ve bu nedenle de mahkemeye başvurdular” diye bir haber var. Aslında asıl haber şöyle; Aşı olmayı reddeden işten çıkarılacakmış, işten çıkartma uygulamasını kaldırmak için mahkemeye başvurmuşlar. Aşıyı reddetmek için değil.

- Evet o haberi ben de gördüm ve gitmedik üstüne. Çünkü saçma sapan bir haber.

'İstanbul’da 10 binlerce virüs taşıyan insan var'

- Okulların önüne televizyon kameralarının yığılmaları, 428 mi, 553 mü olması vs. Yani sayının bir önemi yok. Şu anda İstanbul’da herhalde 10 binlerce virüs taşıyan insan var. Bu ürkülecek bir şey değil. Bu çizmeye çalıştığım tablo çok karamsar bir tablo değil. Sadece böyle bir gerçek var. Buna ait alınacak önlemler var. Aşı ve bireysel önlemlerimiz var. Hiç de aşıdan geri kalmayacak kadar önemli birtakım önlemlerimiz var, el yıkamak, kâğıt mendil kullanmak vs. Bunlar da çok ciddi önlemler.

- Çok dikkatli bir şekilde hijyen tedbirlerini, el yıkamak başta olmak üzere, uygulamak gerekiyor herhalde.

'Ellerde yanaklardan 100 misli fazla virüs var'

- Çok ilginç, Fransa’da geçen hafta yayımlanan bir çalışmanın sonucunu gördüm; “kucaklaşıp öpüşmek yasaklansın” filan deniyor. Tabii bu tehlikeli, ama yanaklarla elleri kıyaslamışlar, ellerde belki 100 misli daha fazla virüs var. “Onun için esas tokalaşmayı engellemek lazım” deniyor. Aşılara ait benim de birtakım söylemek istediğim şeyler var, ama oraya geçmeden önce bu internette dolaşan haberlere değinelim eğer isterseniz?

- Mesela “domuz gribi aşısındaki gizli tehlike” diye internette bir metin dolaşıyor, şöyle diyor; “İngiltere’de 1500 hemşire ile yapılan bir araştırmada, üçte birinin domuz gribi aşısı yaptırmak istemediği, yüzde 33’ünün kararsız olduğu ortaya çıktı.” Nereden ortaya çıktı? Hangi dergide, nerede yayımlandı? Ciddi yan etkileri olabileceği öne sürülebiliyor. “Aşının ne ölçüde koruyucu olabileceği bu aşamada kesin olarak bilinmiyor” deniyor. Kim, nerede ileri sürüyor? Bunların hiç biri yok. Herhangi bir hakemli dergi olmak şöyle dursun, bir tek yayına bile atıf yapılmadan, ama “profesör doktor bilmem kim” diye koyuyorlar ve bu dolaşıyor internete, binlerce kişi de okuyor. Çok kolay bir yol bu. “Körfez Savaşı Sendromu” gibi şeylerden bahsediyor. Hiç duymadığımız şeyler.

- “Körfez Savaşı Sendromu” dedikleri ve squalene en.wikipedia.org/wiki/Squalene antikorlarına bağlanan bir iddia var. Askerlere şarbon aşısı yapılmış vs. Bunu CVC’den öğrendik.

- CVC nedir?

Aşı ve içindeki civa zararlı mı?

- Centers for Disease Control (Atlanta). Bütün dünyanın belki de enfeksiyon hastalıklarının kontrol merkezi gibi kabul ediliyor. Körfeze giden askerlere şarbon aşısı filan yapılmamış. Bu iddialar çok ilginç o yüzden. Bu haberlere dikkat etmek lazım.

Adjuvant en.wikipedia.org/wiki/Adjuvant denilen bir madde var ki, bu squalen de onlardan bir tanesi, aşının miktarını azaltabilmek için kullanılıyor, aşının içindeki ölü virüsün adjuvantı eklediğiniz zaman aşının gücü artıyor, aşının etkinlik süresini uzatıyor. Bu adjuvantlar zararlıdır. İçerisinde aliminyum hidroksit var, sgualen vs. Bu maddeler neredeyse 70 yıldan beri kullanılıyor. Squalenle ilgili, saydım, 68 tane klinik çalışma yapılmış. 1997’den beri 40 milyon kişiye squalen içeren grip aşısı uygulanmış. Normal grip aşısında da squalen var ve hiç bir yan etki bildirilmemiş. Böyle bir durumda bu iddia biraz havada kalıyor.

- Bu iddia diyor ki; “Savunma Bakanlığı reddediyor ama, askerlerin yüzde 95’inin kanında squalen antikorlar olması, körfez sendromu ile squalen arasındaki ilişkiyi apaçık ortaya koyuyor.” Hangi dergide, nasıl açıkça ortaya konuyor?

'Cıva ile temas etmek istemiyorsanız, balık yemeyin'

- Antikorun ne yaptığı da meçhul. İkincisi de cıvadır, Thiomersal’den çok konuşulur. Tek dozluk aşılara değil, on kişiyi bağışıklamanız için hazırlanan aşı karışımına, 10 kişi aşılanacağı için bir şişenin içinde durur, enjektör 10 defa girip çıkacaktır ve bakteri kontemine etmesin aşının içine diyetil merkür konulur, bu da cıvalı bir preparattır. “Vay çocuklarımızın civa ile zehirlenmesine yol açacaksın!” Hayır. Çünkü etil merkür vücuttan süratle atılır. Vücutta yığılıp civa zehirlenmesine yol açan metil merkürdür. Bunu uzatmak, bunun miktarlarından bahsetmek mümkün, ama etil merkür diye bunu geçen gün bir röportajda söyleyince, gazetede abartılı bir şekilde çıkmış. Mesela çocuklarınızın bu kadarcık bile cıva ile çok kısa süreli olarak temas etmesini istemiyorsanız, hiç balık yedirmemeniz lazım. Boğaz’daki tüm balıklarda var bu çünkü, tüm yiyeceklerde.

Aşılılarda nörolojik sendrom aşısızlardan daha az

Üçüncü olarak bir Guillian-Barre sendromu diye bir nörolojik sendrom vardır. Size şu kadarını söyleyeyim; aşı sonrası ortaya çıkan Guillian-Barre olguları, grip gibi bir hastalık geçirdikten sonra çıkan Guillian-Barre sendromlarından daha az. Yani bütün bunlar çok spekülatif şeyler.

'65 yaş üstündekilerin yüzde 91'i bedava grip aşısını yaptırmıyor!'

Dünya Sağlık Örgütü sıralamasına göre belirli bir liste çıkarıldı risk grupları için ve Türkiye’de de bu risk grupları için yaklaşık 4 milyon doz aşı sağlandı. Ancak benim bunun nasıl uygulanacağı konusunda bir endişem var. Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki, normal mevsimsel klasik grip aşısı geri ödeme kapsamında, yani 65 yaş üzeri olan, ya da kronik, süregelen bir hastalığı olan, diyabetlilere, astımlılara vs. 2004’ten beri bakanlık tarafından geri ödeniyor. Bu gruba giren bir astım hastası ya da 65 yaş üzerindeki biri eczaneden para ödemeden ya da bir kısmını ya da fark ödeyerek aşıyı alabiliyor. Böyle bir olanak tanınmış kendilerine. Kaçı aşılanıyor biliyor musunuz, yüzde 9’u. Türkiye’deki risk grupları ve yaşlıların, ücretsiz grip aşısı yaptırma hakkı kendilerine tanındığı halde, sadece yüzde 9’u bu olanaktan yararlanıyor. Ya da bilmiyorlar böyle bir hakları olduğunu. Ya da önemsemiyorlar.

'40 milyon aşının 35 milyonunu çöpe mi atacağız?'

Şimdi bu durumda siz, gönüllü olarak, diyelim ki 1,5 milyonluk gebeye, “Gelin aşılanın” diyeceksiniz, kaçı aşılanacak? Benim endişem bu. Yani aşılanma oranı yüzde 9’larda 10’larda kalırsa, aldığımız 40 milyon aşının sadece 4-5 milyonunu kullanıp geri kalanı 35 milyonunu çöpe atacaksak, yazık olur. Onun için bunu peyderpey alsak belki daha akılcı olurdu.

- Büyük bir kampanya da başlattı hükümet ve bundan dolayı suçlayamayız herhalde. Kafalardaki karışıklık, maalesef bizim de içinde bulunduğumuz medyada da artık neredeyse suça varacak bir sorumsuzluk var. İnternette dolaşan şehir efsaneleri cabası. Mesela 1965’ten beri boru engellemekte olan Amerikan emperyalizmi vardır. Küresel ısınmanın yalan, Kyoto’nun da hiç bir kaynağa dayanmayan gerekçelerle Türkiye’nin kalkınmasını engellemeye yönelik bir anlaşma olduğu da yazılmıştır. Sınırsız sayıda efsanelerden biri yine karşımızda. Çok endişe verici tabii.

'H1N1 değişime uğramış bir virüs'

- Biraz önce, arada Avi birşey söyledi. Çok da haklıydı. Çok doğru. Tanımlamasını ben kullanacağım eğer izin verirse, tabii referans vererek; “Bu aşı aslında,” dedi “Normal grip aşısından çok farklı değil, çok benzemiyor mu?” Aslında o kadar doğru ki sorusu. Bu yeni bir teknoloji değil. Klasik bildiğimiz grip aşısının üretim teknolojisi olan embiriyonlu yumurtadan hazırlanıyor. İkincisi H1N1 virüsü değişime uğramış bir virüs, ama farklı bir virüs değil aynısı.

'C vitamininin virüse zerre kadar etkisi yok'

Biraz önce söylediğimiz adını zikrettiğimiz bütün o adjuvantlar yıllardan beri kullanılıyor. Bir yenilik yok. Bütün bunlar, grip aşısına olan tepkiler yersiz. “Grip aşısı gerekmez. Ben C vitamini alırım ve gribi yenerim” diyenler var. Ama C vitamininin gribe etken olan influenza virüsüne zerre kadar etkisi yok. Bunu söylerken, “Sağlıksız beslenin, kötü yaşayın, çok çok sigara için” filan demiyorum; elbette sağlıklı yaşayın, ama “Ben sadece sağlıklı yaşarım, aşı yaptırmam” demek pek bilimsel bir yaklaşım değil.

- Bilincin nispeten yüksek olduğunu varsayacağımız Açık Radyo koridorlarında da, sizin de daha önceki deneyimlerden bildiğiniz gibi, “ben aşı yaptırmasam...” diyen arkadaşlarımızın sayısı da çok az değil. Burada başka bir handikapımız daha var gibi geliyor bana. Guillian Barre ya da “vaskülit”, “anafilaktik şok” gibi bilinmeyen yabancı kelimeleri bolca geçirerek muazzam bir karmaşa yaratılıyor.

'Öksürük ve ateş varsa teste gerek yok, çocuğunuz domuz gribi!'

- Orada sayılan yan etkiler var. Herhangi bir ilacın prospektüsüne bakılsa, hiçbir ilaç satılmaz Türkiye’de. Slogan olarak, “Salgın artık kapımızda” deniyordu, o sloganın üzeri çizilip, “Salgın artık aramızda”ya döndü. Gerçekten artık aramıza girmiş durumda, yaygın. Çeşitli önlemler alarak, mümkün olduğu kadar insana bulaşmasını sağlamak, yayılmasını olabildiğince engellemek lazım. Yoksa oldukça yaygın zaten. Hemen şunu belirteyim; eğer çocuğunuz hastalandıysa, grip benzeri bulgulara rastlandıysa, öksürük varsa, ateşi varsa, “acaba domuz gribi mi?” diye test yaptırmaya hiç gerek yok. Sonucu ben hemen söyleyeyim; domuz gribidir.

- Yüzde 98

'Domuz gribi olan çocuğa parasetemol vereceksiniz'

- Evet. Mevsimsel grip ya da domuz gribine tedavi ya da önlem açısından yaklaşımda en ufak bir farklılık yok. Evine yollayacaksınız çocuğu. Dinlenmesini sağlayacaksınız. Sıvı beslenmesine dikkat edeceksiniz. Bir de parasetemol vereceksiniz. Piyasada çok antiviraller geziniyor. Ve herkesin cebinde birtakım ilaçlar, hammadde ismi olduğu için söyleyebilirim. Oseltamivir var. İspanya’ya ya da Güney Afrika’ya gidecek olan, ben bir Oseltamivir alayım diyor. Bu sadece Türkiye’ye özgü bir yaklaşım herhalde. Eczanelerde reçetesiz satılıyor. Fransa ise, eczanelerde reçeteli satışını bile engelledi. Hepsini hastaneye yığdı ve bekliyor. Acil bir durum olursa diye. Üstelik de Oseltamivir kullanmıyorlar sadece, parasetamol kullanıyor Fransızlar. Böyle bir takım ilaçları, ağır olgularda kullanılması gereken ilaçları devreye sokacak aşamada değiliz.

'Solunum yetmezliğine giden vakalar için alarmdayız'

Peki biz ne yapacağız o zaman; “onu yapma, bunu yapma, test yapma, okul kapama...” Biz bu virüsü aldıktan sonra, basit bir gribal enfeksiyon şeklinde değil de, solunum yetmezliğine doğru giden olgular ortaya çıkarsa, “hospitalizasyon” dediğimiz, hastaneye yatışları gerektirecek şekilde ağır vakalar ortaya çıkarsa diye, onun için alarmdayız. Şu anda laboratuvarımız, ilaç direnci çeşitli mutasyonları aramak için donanımlı ve en ufak bir farklılık gösteren, klinik seyirle seyreden hastanın örneğini alıp inceliyoruz. İşimizi oraya yoğunlaştırdık. Acaba bir değişim oluyor mu diye.

- Öncelikle bütün hijyenik tedbirleri alıp aşı olmanın önemli olduğu ortaya çıkıyor.

'Domuz gribi düşük ve erken doğuma yol açıyor'

- En azından risk grupları dediğimiz gruplar için. Klasik grip için bu boyutta değildi, ama domuz gribi için gebeler risk taşıyorlar. Neden? Mortalite yüsek onlarda, düşük ve erken doğuma yol açıyor. Gebelerin, çok küçük bebeklerin, yani 6-36 aylık bebeklerin, astım, diyabet, kronik kalp, böbrek hastası olan kişilerin, 65 yaş üzerindeki kişilerin gidip aşılanması gerekli en azından. Bu dedikodular ya da kulaktan dolma bilgilerle engellenmesin.

Virüs Türkiye'ye karşı bir komplo mu?

- Evet çok önemli bir konu ve bence. Peki son bir soru sorayım; bütün bu domuz gribi filan Türkiye’ye karşı bir komplonun parçası olabilir mi?

- Yani eğer siz de “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” diyorsanız bu olabilir, ama ben öyle düşünmüyorum. Hayır, böyle bir şey yok tabii.

- 1999 depreminde de, tamamen hatırlatmak adına söylüyorum; Osman Durmuş’tu Sağlık Bakanı ve gelen ve gidecek kanlarla ilgili ilginç şeyler söylemişti.

- Bunları gerçekten inanarak mı söylüyorlar yoksa politika mı bilemiyorum. Sadece Osman Durmuş için söylemiyorum, bu tarz konuşan diğer kişiler için de söylüyorum. Ciddi değil bunlar.

- Komplo psikolojimize çok hakim. Selim Badur, çok teşekkür ederiz. Sizin programınız Açık Radyo’da yakında tekrar başlıyor. Cuma günleri değil mi?

- Evet. Biz de herhalde griple başlarız.