Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, son dönemde İsral'in Gazze saldırıları sonrası müslüman toplumlarda Yahudilerin zihinlerde “olağan şüpheli” olarak kodlandıklarına dikkat çekerek "Yazık ki, Türkiye’de akıl almaz bir anti semitizm ruhu yayılmakta, tepkiler lümpenleşmekte, tarihin vahşi çağlarında uygulanan intikamcı ve toplu (kolektif) ceza son birkaç yılda muhafazakârlar arasında yeşerme istidadı görmektedir" dedi.
Bulaç'ın Zaman'da "Yahudiler bir değildir!" başlığıyla yayımlanan (1 Eylül 2014) yazısı şöyle:
Son Gazze saldırısı dolayısıyla İsrail büyük tepkiler topladı. İslam dünyasının şiddetli tepkiler göstermesi olağan. Ancak tepkiler Batı dünyasında da yükseliyor. Dahası Yahudi çevrelerden tepkiler geldi.
Dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan ve İkinci Dünya Savaşı’nda Alman askerleri tarafından Nazi kamplarında tutulan 327 Yahudi ve onların çocukları ortak bir mektup yayınlayarak, İsrail devletinin Filistin’deki katliamlarını kınadılar, İsrail’e yönelik boykot çağrısında bulundular. Şu cümle dikkat çekiciydi: ‘’Nazi soykırımı kurbanları Yahudiler ve onların çocukları olarak kesin bir şekilde Gazze’deki Filistinli katliamını, Gazze’de devam eden işgali ve tarihi Filistin’in koloni haline getirilmesini kınıyoruz’’. 24 Ağustos 2014’te New York Times’da mektubu yayınlayanlar “Uluslararası anti siyonist teşkilatın (IJSN)” üyeleri. Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Weisel tarafından yayınlanan ve “Hamas’ı Naziler’e eş tutan” mektubu için de “haksız olanı haklı gösterme” teşebbüsü olarak görüyorlar. Mektubu yayınlayanlara göre: “Hiçbir şey BM sığınaklarını, evleri, hastaneleri ve üniversiteleri bombalamayı haklılaştıramaz. Hiçbir şey insanların elektriksiz ve susuz bırakılmasını haklı gösteremez.’ Mektubu şu çağrı ile bitiriyorlar: ‘’Buna Filistin halkına yönelik soykırım da dahil. Biz, acilen Gazze ablukasının kaldırılması ve işgalin sona ermesi çağrısını yapıyoruz. İsrail’e yönelik tam bir ekonomik, kültürel ve akademik boykot çağrısı yapıyoruz. ‘Asla bir daha’ kesinlikle ‘Asla hiç kimse için bir daha’ anlamına gelmelidir.’’
Birkaç gün sonra Türkiyeli bazı Yahudi yazarlar da bir mektup yayınladı. 29 Ağustos’ta yayınlanan mektubun imzacıları arasında Soli Özel, Cem Behar ve Roni Marguiles gibi tanınmış yazarlar da var. Mektupta iki noktanın altı çiziliyor: Biri “Türkiyeli Yahudilerin İsrail’in yaptıklarından sorumlu olduğunu iddia eden bir kampanya”nın varlığına dikkat çekmek; diğeri “bir Yahudi” olarak değil, “insan olarak” dolayısıyla İsrail devletinin Gazze’de yürüttüğü politikalara karşı olduklarını beyan etmek. Yazarlar “Bu memleketin hiçbir vatandaşı, dünyanın başka yerlerinde gerçekleşen ve gerçekleşmesinde pay sahibi olmadığı olaylar hakkında hesap vermek, yorum yapmak, görüş bildirmek zorunda değildir. Dolayısıyla Yahudi cemaati de hiçbir konuda ses çıkarmaya mecbur değildir.” diyor.
Mektupta yer alan görüşler doğru. İsrail’in Filistinlilere her saldırısında Yahudilerin sorumlu tutulması, Yahudilerin zihinlerde “olağan şüpheli” olarak kodlandıklarını göstermektedir. Olağan şüpheli bir adım sonrasında “suçlu” olabilmektedir. Biraz daha derine indiğinizde en alt zeminde pekişmiş anti-semitik yargıların yattığını görürsünüz. Ancak bu Müslümanların vahy kitabı olarak inandıkları Kur’an’ın konuyla ilgili açık hükümlerine aykırı bir zihni tutumdur: “Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli’nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri bilendir.” (3/Al-i İmran, 113-115.) ABD’de ve Türkiye’de İsrail’in yaptıklarını protesto edenler İsrail’in yaptığı münkere (işgal, katliam, ırkçılık, küstahlık vs.) karşı çıkmakta, kendileri ile Siyonist devlet arasında mesafe koymaktadırlar.
Yazık ki, Türkiye’de akıl almaz bir anti semitizm ruhu yayılmakta, tepkiler lümpenleşmekte, tarihin vahşi çağlarında uygulanan intikamcı ve toplu (kolektif) ceza son birkaç yılda muhafazakârlar arasında yeşerme istidadı görmektedir. Söz konusu intikamcı ve kolektif ceza anti siyonistine, reformcusuna, vicdani retçisine, kendi halinde yaşayan yahudiye bakılmaksızın Yahudilerin tümüne reva görülüyor. Burada genel bir tehlike söz konusu. Çünkü muhalif dindar-muhafazakar kimseler de aynı cezalandırma zihniyetine maruz kalıyor. Müslümanları dinlerine yeniden iman etmeye çağırmanın bir yolunu bulmalı.