Böylesi bir ortamda Suriye’nin geleceği ile nasıl bir senaryo öngörüyorsunuz?
Farklı ülkelerin farklı aktörlerin ve zaman zaman çatışan öncelikleri olması tabi bu bölgede bu sıkıntıların devam etmesinde çok önemli bir unsur. Ülkedeki bu sıkıntıların nedeni rejimin gayet katı bir şekilde muhalif sesleri bastırmaya çalışmasıydı, zaman içerisinde bu döndü ve bir iç savaşa evrildi. Eğer bu yaklaşımlarını değiştirmezlerse çok da bir şey değişmeyecek.
Bu baskının, yolsuzluğun bir şekilde bertaraf edilmesi lazım. Muhaliflerin de sürece dahil edilmesi lazım ki herkes tarafından kabul edilebilir bir siyasi çözüm bulunabilsin. Bu işin varması gereken yer, Suriye halkının büyük bir çoğunluğunun ortak bir mutabakatını sağlayacak bir zeminde uzlaşılabilmesi ama çok kolay bir şey değil bu. Başta komşu ülkeler olmak üzere uluslararası camianın, BM’nin bu konuda mutlaka destek olması gerekiyor. Suriye’nin hem siyasi hem ekonomik güvenliğe kavuşturulması gerekiyor ki o zaman sığınmacılar da geri dönmeye başlayabilsinler. Ama bunlar kolay şeyler değil, mutlaka zaman alacaktır ve meşakkatli olacaktır, çok kolay bir süreç beklemiyor.
Suriye’de esas olan siyasi çözümdür. Fakat Esad yönetimi şu anda ‘Savaşın kazananı biziz, dolayısıyla bu ülkede herhangi bir çözümün parametrelerini biz belirleriz, dışarıdan dayatmayı kabul etmeyiz’ gibi bir hava içinde ama bu çok yanıltıcı bir yaklaşım. Çünkü Esad şu anda ülkesinin yüzde 60’ının kontrolü elinde. Diğer yerlerde YPG var, muhalifler var ve hatta kendi kontrolü altındaki bölgelerde bile gayet ciddi sorunlar var. En son yaz aylarında Darha’da çok büyük olaylar çıktı.
Daha geçen hafta Süveyda’da çok büyük olaylar çıktı. Suveyda biliyorsunuz Suriye’de dürzilerin şehri olarak bilinir ve savaş boyunca savaşın çok büyük ölçüde dışında kalmayı başardılar ama geçen hafta yine yolsuzluk, ekonomik sıkıntılar, baskı gibi nedenlerle bir ayaklanma yaşandı orada.
Bu nedenlere baktığınızda aslında 2011’de krizin başlamasına neden olanlarla aynı olduğunu görüyorsunuz, yani demek ki 11 yılda değişen bir şey yok. Bir de tabii ülkenin ekonomisi çok kötü, halkın çok büyük bir bölümü açlık sınırında yaşıyor ve insanlar şu anda Esad’ın kontrolü altındaki bölgelerden ekonomik sıkıntılardan dolayı kaçıyorlar.
Rusya ve ABD’nin Suriye’de yakın gelecekteki hedefleri ne ve bunlar Türkiye’yi nasıl etkiler?
Amerika’nın önceliği sık sık söyledikleri gibi, DEAŞ’ın bir daha canlanmaması ve İran’ın oradaki mevcudiyeti diye düşünüyorum. Rusya da daha önce oldukça görünür bir şekilde bulunduğu Orta Doğu’dan, Sovyetler Birliği yıkıldıktan ve Soğuk Savaş da sona erdikten sonra çıkmak zorunda kalmıştı ve mevcudiyeti çok zayıflamıştı. Fakat bu Arap Baharı ve Suriye’deki iç savaş Ruslara Suriye’de tekrar bir yer tutmaları için bir fırsat verdi ve şu anda Ruslar oraya çeşitli şekillerde yerleşmiş durumdalar. Onların da amacının o yerleşikliklerini devam ettirmek ve bölgede yine söz sahibi bir ülke olmaya devam etmek olarak görüyorum.
Ruslar tabi şu anda enerjilerini Ukrayna’ya vakfetmiş durumdalar ve doğrusu bekledikleri süratte bir sonuca gidemedikleri gibi çok da olumsuz bir noktadalar, prestijleri de darbe almış durumda. Bir görüş Rusların Suriye’deki varlıklarının Ukrayna’daki savaş nedeniyle azalacağı yönünde ama ben öyle düşünmüyorum.
İstiklal caddesi ile gündeme gelen güvenli bölge stratejisi ne kadar etkili oldu?
Barış Pınarı bölgesine baktığınızda, sınırdan 32 km derinlikte, 140 km uzunluğunda bir bölge terör örgütünden temizlendi. Orası muhalif grupların yönetiminde, Türk askeri de var dolayısıyla evet orası güvenli bölge ama onun diğer tarafında YPG’nin olduğu yerler hala güvenli bölge değil. Dolayısıyla evet, orada güvenli bölge olarak nitelendirilebilecek yerler var ama sınır boyunun tamamı öyle değil.