Dünya

Türkiye'nin NATO'da görev alan üç emekli büyükelçisi yazdı: Ukrayna ve Gürcistan 2008’de NATO üyesi olsalardı ne olurdu?

09 Nisan 2022 13:25

Türkiye'nin NATO'da da önemli görevler üstlenmiş emekli büyükelçileri Ahmet Üzümcü, Tacan İldem ve Fatih Ceylan, Ukrayna ve Gürcistan'ın 2008'de NATO üyesi olmasına izin verilseydi meydana gelebilecek olası senaryoları değerlendiren bir makale kaleme aldı. Rusya; 2008'den sonra iki eski Sovyet cumhuriyetinin de toprak bütünlüğünü ihlal etti.

3 Nisan 2008’de Bükreş’te düzenlenen NATO Liderler Zirvesi’nin ardından yayınlanan bildiride Ukrayna ve Gürcistan’ın olası NATO üyeliklerine dair kararda özetle, bu iki ülkenin İttifak üyeleri olacağı kaydedildi. İki ülkenin de üyeliğe başvurusu ve onu takip edecek prosedürler için süreç başlatıldı. 

Panoroma'da yayımlanan makalede 2008 NATO kararının alındığı tarihte Gürcistan’ın da Ukrayna’nın da bağımsız ve egemen ülkeler olarak toprak bütünlükleri bulunduğuna dikkat çeken emekli büyükelçiler,  "Dolayısıyla, Nisan 2008’de bu iki ülkeye NATO üyelikleri için davet yapılmış ve bu davetin gereğine müttefik ülkelerce çok kısa bir süre zarfında uyulmuş olsaydı, Rusya’nın aynı yıl Gürcistan’a savaş açmasına, 2014’te Kırım’ı ilhak edip, Donbas’a uzanmasına, “üyelerinin toprak bütünlüklerinin korunması” yükümlülüğü temelinde (5. madde) NATO’nun göz yumması mümkün olamazdı." değerlendirmesinde bulundu. 

Üzümcü, İldem ve Ceylan, "NATO’nun üyesi olan herhangi bir ülkenin, toprak bütünlüğünü ihlal eden silahlı bir saldırı karşısında her hal ve karda 5. maddenin işletilmesi yoluna gitmesi kaçınılmaz olacağından o dönemdeki olası bir Rus müdahalesi NATO’nun Rusya’yla savaşa girmesiyle sonuçlanırdı" değerlendirmesinde bulundu.

Emekli büyükelçiler aynı zamanda Ukrayna ve Gürcistan'ın 2008'de NATO üyeliği için gereken koşulları karşılamaktan uzak olduğuna dikkat çekti ve o tarihte üyeliklerinin ancak ABD'nin diğer müttefiklere baskı yapmasıyla mümkün olacağını ifade etti.

Ahmet Üzümcü, Tacan İldem ve Fatih Ceylan'ın makalesinin ilgili bölümü şöyle:

2008’de NATO üyesi olmayı hak eden koşulları karşılamaktan uzak olan Ukrayna ve Gürcistan, ABD’nin diğer müttefiklere baskısıyla İttifak üyesi yapılsalardı neler olurdu sorusu bugün de temel tartışma konularından biri olarak karşımızda duruyor. Elbette bu soru, mahiyeti itibariyle teorik ve akademik bir tartışma olarak ele alınmalıdır.

Tüm yetersizliklerine rağmen bu iki ülke 2008’de NATO üyeliğine davet edilmiş olsalardı bu davet üyelikle ilgili bir sürecin başlamasına ve bir dizi prosedürün yürürlüğe girmesine vesile olurdu. Diğer bir anlatımla, üyelik otomatik olarak gerçekleşmezdi. Olası bir davetin doğurabileceği kritik risk ise, Rusya’nın Bükreş Zirvesinin hemen akabinde saldırgan ve önleyici bir tutum ortaya koyup, bu iki ülkeye karşı harekete geçmesi olurdu.

Öte yandan, Bükreş Zirvesinde her iki ülkenin Rusya-Gürcistan savaşı patlak vermeden siyasi bir kararla yapılan davetin hemen ertesinde “kısa yoldan” -örneğin en geç iki aylık bir süre içinde- tam üye yapılmaları kararlaştırılmış olsaydı, bu ülkeler öncelikle Vaşington Antlaşmasının, “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” diye özetlenebilecek 5. maddesinin güvenlik garantisine kavuşmuş olurlardı. Kendilerini NATO’nun bütünleşmiş askeri yapısı içinde bulurlar ve ABD’nin nükleer şemsiyesinden yararlanırlardı.

2008 NATO kararının alındığı tarihte Gürcistan’ın da Ukrayna’nın da bağımsız ve egemen ülkeler olarak toprak bütünlükleri bulunuyordu. Bu itibarla, Rusya’nın saldırgan eylemleri sonucunda iki ülkenin toprak bütünlükleri henüz ihlal edilmemişti. Dolayısıyla, Nisan 2008’de bu iki ülkeye NATO üyelikleri için davet yapılmış ve bu davetin gereğine müttefik ülkelerce çok kısa bir süre zarfında uyulmuş olsaydı, Rusya’nın aynı yıl Gürcistan’a savaş açmasına, 2014’te Kırım’ı ilhak edip, Donbas’a uzanmasına, “üyelerinin toprak bütünlüklerinin korunması” yükümlülüğü temelinde (5. madde) NATO’nun göz yumması mümkün olamazdı. NATO’nun üyesi olan herhangi bir ülkenin, toprak bütünlüğünü ihlal eden silahlı bir saldırı karşısında her hal ve karda 5. maddenin işletilmesi yoluna gitmesi kaçınılmaz olacağından o dönemdeki olası bir Rus müdahalesi NATO’nun Rusya’yla savaşa girmesiyle sonuçlanırdı.

Öte yandan, 1997 NATO-Rusya Kurucu Senedi hükümleri uyarınca İttifak, NATO-Rusya ilişkilerinde gözetilen hassas dengelere göre tıpkı Merkezi ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Baltık ülkelerinde başlangıçta yaptığı gibi, Ukrayna ve Gürcistan’da daimî askeri mevcudiyet sergilemek yerine büyük bir ihtimalle bu ülkelerde rotasyona tabi tutulacak kuvvetler (persistent presence) konuşlandırmayı yeğlerdi. Ardından, bu kuvvetlerin NATO komuta yapısıyla bağlantılarını sağlayacak çokuluslu irtibat ofisleri -kısacası komuta bağları- kurardı ve bu tasarruflarını AGİT yükümlülükleri çerçevesinde hem AGİT bünyesinde hem NATO-Rusya Konseyi’nde gerçekleştireceği şeffaf danışmalar temelinde hayata geçirirdi.

Son olarak, çok büyük bir ihtimalle, özellikle Avrupalı güçlerin desteğiyle, Rusya’nın kendine özgü gördüğü meşru çıkarları ve Avrupa güvenliğinin dayandığı hassas dengeleri de gözeterek, Avrupa-Atlantik güvenlik mimarisinde derin istikrarsızlık ve huzursuzluğa yol açmayacak, Rusya’nın da dahil olacağı bir çerçeve içinde kalmaya özen göstermeye çalışırdı.