Çevre

Türkiye, iklim trenini kaçırmasın

"Türkiye’nin de iklim değişikliği ile mücadele trenini bir an önce yakalaması ve bu mücadelenin sunduğu yan faydalardan mahrum kalmamak için bir an önce güneşe yelken açması gerekiyor"

11 Kasım 2016 22:16

Duygu Kutluay

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin geçtiğimiz yıl Paris’te gerçekleşen 21. Taraflar Toplantısı (COP21) yıllardır beklenen iklim anlaşmasının imzalanmasına sahne oldu. Paris’te bu anlaşmanın imzalanması o kadar büyük bir adımdı ki Marakeş’teki COP22’nin pek de hareketli geçmesi beklenmiyordu.

Ancak Marekeş öncesi yaşanan gelişmeler, beklentileri tersine çevirdi. Paris'te, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu, 192 ülke tarafından imzalanan Paris Anlaşması'nın yürürlüğe girmesi için küresel sera gazı salımlarının toplamda en az yüzde 55'inden sorumlu 55 ülkenin anlaşmayı onaylaması gerekiyordu. Bu süreç beklenmedik bir hızla ilerledi; Marakeş’teki 22. Taraflar Toplantısı öncesinde Paris Anlaşması yürürlüğe girdi. Böyle olunca Marakeş'teki Taraflar Toplantısı da bir anda Paris Anlaşması'na taraf ülkelerin ilk toplantısı (CMA1) haline geldi. Marakeş’teki toplantının ilk haftasının sonuna yaklaşırken, anlaşmayı onaylayan ülkelerin sayısı da hızla artmaya devam etti ve ediyor. Aralarında Çin, ABD, Avrupa Birliği ve hatta Suudi Arabistan gibi ülkelerin bulunduğu taraf ülkelere bu hafta önce Japonya (8 Kasım) sonra  Avustralya (10 Kasım) katıldı. Türkiye ise dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında (G20), anlaşmayı onaylamayan sadece 4 ülkeden biri.

Bilimsel çalışmalar, Paris Anlaşması'nın yürürlüğe girmesindeki bu rekor hızın, verilen iklim mücadelesinde de aynı ivediliği beraberinde getirmesi gerektiğini vurguluyor. Paris Anlaşması, küresel ortalama sıcaklıklardaki artışın 2°C’nin altında, tercihen 1.5°C eşiğinde sınırlandırılmasını amaçlıyor. Diğer yandan hükümetlerin Paris’e gelirken hazırladıkları ‘Ulusal Katkı Niyet Beyanları’ (INDC) ise maalesef bu hedefle uyumlu değil. Anlaşma yürürlüğe girmeden bir gün önce ‘Birleşmiş Milletler Çevre Programı’ (UNEP), yayınladığı raporda (2016 Emissions Gap Report), ülkelerin ulusal katkı niyet beyanlarında (INDC) ortaya koyduğu emisyon azaltım hedefleri ile Paris Anlaşması’nın hedefleri arasındaki farkı hesapladı. Söz konusu rapor, ülkelerin mevcut hedeflerin göre hazırladığı projeksiyonda yüzyılın sonunda yaşanacak sıcaklık artışının 3.4°C olacağını ortaya koydu.

Bu rapora ek olarak, Dünya Meteoroloji Örgütü, bu hafta yayınladığı raporunda kayıtlara geçen en sıcak beş yıl olan 2011-2015 dönemi için küresel iklim, aşırı hava ve iklim olayları ve insan etkisi arasındaki ilişkinin detaylı bir analizini sundu. Rapor 2015 yılındaki ortalama sıcaklık artışlarının şimdiden 1 derece eşiğine ulaştığını doğruluyor. Kayıtlardaki en sıcak yıl olan 2015’in rekorunun 2016 yılı sonunda kırılmış olacağı öngörülüyor.

Bu bilimsel çalışmalar ışığında, Marakeş’teki sivil toplum temsilcileri de ülkelerden 2020 yılı öncesinde hedeflerini güncellemelerini ve gereken sera gazı emisyon azaltımı için daha iddialı çalışmalara girmelerini talep ediyor. Özellikle küresel ısınma değerleri 1.5°C’nin altında tutulmak isteniyorsa, küresel emisyonların 2020 yılından önce en yüksek seviyeye ulaşması ve de ardından düşmeye başlaması gerekiyor. Neyse ki, yenilenebilir enerjide daha iddialı hedeflerin her yıl yeni rekorlar kırılarak tutturulmasının bir hayal olmadığını, bilimsel veriler ışığında gerçekleşmelerinin mümkün olduğunu biliyoruz.

Hayaller Paris, gerçekler Ankara

Türkiye’ye gelince, ülkemiz maalesef henüz iklim değişikliği ile mücadeledeki bu küresel hızı yakalayamıyor. Paris Anlaşması’nı imzalamasına rağmen onaylama için henüz herhangi bir girişimde bulunmadı.

Türkiye bu sene ise müzakerelere hızlı giriş yaptı. Toplantının ilk günü açılış oturumunda söz alan Başmüzakereci Prof. Mehmet Emin Birpınar, Türkiye'nin iklim finansmanına erişimi hakkında ek gündem önerisinde bulundu. Suudi Arabistan tarafından desteklenen önerinin, diğer delegasyon yetkililerinden tepki görmesi nedeniyle, toplantıya ara verildi. Ara dönüşünde gündemin olduğu gibi kabul edilmesini ve Türkiye'nin talebinin ucu açık bir dönemde değerlendirilmesini önerdi.

Marakeş'teki Taraflar Toplantısı’nın ilk oturumunda bu tartışmalar yaşanırken, tam da aynı saatlerde, Türkiye'de aralarında taş kömürü ve linyit tesislerinin de bulunduğu toplam 5 milyar dolar yatırım bedeline sahip 158 enerji santralinin toplu açılış töreni gerçekleştiriliyordu.

Türkiye'nin bir yandan kömürlü termik santral açılışları yaparken, bir yandan iklim değişikliği ile mücadele için fonlardan yararlanmak istemesi tepki ile karşılandı ve Türkiye sivil toplum kuruluşları tarafından verilen ‘Günün Fosili’ ödülünün ilk sahibi oldu.

Türkiye, yenilenebilir enerji özellikle güneş yatırımları açısından bölgede lider olabilecek konumda. Bunun için Türkiye'nin halihazırda enerji sektöründe altyapı ve üstyapı yatırımları yapması gerekiyor. Ancak, planlanan bu yatırımların dünyanın uzaklaştığı geçmişin teknolojilerine değil, akıllı temiz teknolojilere yapılmasına ihtiyaç var. Bugün yenilenebilir enerji teknolojilerindeki gelişmelerin yardımıyla, bireyler üretim ve dağıtım şirketlerinin arzına bağımlı pasif tüketiciler olmaktan çıkıp, kendi ihtiyacını üreten ve fazlasını şebekeye vererek ihtiyaca katkıda bulunan üreticiler haline dönüşebiliyor.

Türkiye'nin finansal destek talebi aslında yerinde olabilir. Ancak öncelikle, Türkiye’nin vakit geçirmeden Paris Anlaşması'nı onaylayıp, Ulusal Katkı Niyet Beyanını güncelleyerek iklim mücadelesindeki samimiyetini kanıtlayarak imajını tazelemesi gerekiyor.

Marakeş’te Trump etkisi

Amerika Birleşik Devletleri’nde bu hafta gerçekleşen Başkanlık seçimlerinin sonucu ve özellikle İklim mücadelesine etkileri de Taraflar Toplantısı’nın ilk haftasında merak edilen konular arasındaydı.

Nasıl yerçekimi kanuna inanmıyoruz dememiz, havaya attığımız elmanın yere düşmesini engellemiyorsa, ne yazık ki, ülke liderlerinin konu hakkındaki düşünceleri de yaşadığımız iklim değişikliğinin gidişatını etkilemiyor. Hali hazırda milyonlarca insan ve onlarca ülke iklim değişikliği tehdidiyle yaşıyor.

Kaldı ki, Taraflar Toplantısı esnasında özellikle sivil toplum kuruluşlarının düzenledikleri basın toplantılarında da belirtildiği gibi, iklim değişikliği ile mücadele herhangi bir ülkenin tekelinde olabilecek veya tek bir ülke tarafından etkilenecek bir süreç değil.

Paris Anlaşması imzalandığında, hükümetlerin ulusal katkı hedeflerinin küresel sıcaklık artışlarını 1,5-2 derecede tutmaya yetmeyeceği ve bütün paydaşlara büyük rol düşeceği zaten belliydi. Milyonlarca insan, on binlerce yerel idare ve şirket de bu amaçla çoktan iklim hareketine katıldı. Dolayısı ile beklenmedik seçim sonuçları burada şaşkınlıkla karşılansa da, müzakereleri etkilemedi. Müzakereler son hızıyla devam ediyor.  

Ayrıca, yenilenebilir enerji dönüşümü önlenemez bir hızla ilerliyor. Eğer liderler, ülkelerini bu gelişmelerin dışında bırakırsa, ülkelerinin istihdam, yatırım ve teknolojik ilerleme fırsatlarını kaçırmasına neden olacak. Bu yüzden, buradaki genel kanı, Trump’nın da bu dönüşüme karşı gelemeyeceği ve bu yüzden iklim camiası, Çin’de, Hindistan’da, Afrika’da, Avrupa’da giderek hızlanan enerji devriminin önünde duramayacağından emin.

Tam da bu nedenden, Türkiye’nin de iklim değişikliği ile mücadele trenini bir an önce yakalaması ve bu mücadelenin sunduğu yan faydalardan mahrum kalmamak için bir an önce güneşe yelken açması gerekiyor.