Türkiye Gazetesi yazarı Ahmet Sağırlı, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası, dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın, Fethullah Gülen cemaati için kullandığı "paralel yapı" nitelemesine ilişkin olarak yapılan haberleri eleştirdi. "Artık şu içinde paralel geçen haberlere biraz ara verseniz" diyen Sağırlı, "Sadece bize değil kendinize de iyilik etmiş olursunuz. Millet kusacak hale geldi" dedi. "Paralel" haberlerini 28 Şubat dönemindeki "İrtica hortladı" haberlerine benzeten Sağırlı, "Suistimalin, varsa ihanetin, varsa lakaytlığın, varsa organize dolandırıcılığın, varsa talanın içinde veya önünde veya arkasında paralelciler olduğu zaman bizim sorumluluğumuz ortadan kalkıyor mu?" ifadelerini kullandı.
Kobanê eylemleri sonrası sekteye uğrayan çözüm sürecine de değinen Sağırlı, "hükümet yetkililerinin 'Kobani bahanesi ile ortalığı yakıp yıkıyorlar. Askerimize pusu kuruyorlar vs...' türünden açıklamaları ile sorumluluğun ortadan kalkmadığını" dile getirdi. Erdoğan'ın "bu iş dernek, örgüt işi değil bir üst akıl var" sözlerine atıf yapan Sağırlı, "Eğer bu üst akıl bu olayları körüklerse.. Ölü sayısı 3'ten 5'ten 30'a, 50'ye çıkarsa yakma yıkma işleri artarsa ne yapacağız?" sorusuna cevap aradı.
Sağırlı'nın Türkiye gazetesinde "Kürtler şımardı mı?" başlığıyla yayımlanan(28 Ekim 2014) yazısı şöyle:
Dipnot niyetine: Artık şu içinde paralel geçen haberlere biraz ara verseniz.. Sadece bize değil kendinize de iyilik etmiş olursunuz. Millet kusacak hale geldi. Suistimalin, varsa ihanetin, varsa lakaytlığın, varsa organize dolandırıcılığın, varsa talanın içinde veya önünde veya arkasında paralelciler olduğu zaman bizim sorumluluğumuz ortadan kalkıyor mu? Başkaları yapmışsa sorumluluk bizim ama paralelciler yapmışsa, ağlayıp sızlamaktan ve saat başı size duyurmaktan başka yapacak bir şeyimiz yok mu, diyoruz.
Biraz "irtica hortladı" haberlerine benzemeye başladı.
***
Bu Kürt-Türk işlerinde (Müzakere süreci kabak tadı verdiği için değişik şekilde ifade edince rahatlıyorum) kamuoyuna akseden demeçlerin, haberlerin, yorumların samimi ve sağlıklı olduğuna inanmıyorum.
Duvara yansıtılan görüntüye bakınca ne çıkıyor: Her şey güzel iken, ferah fuhur, tatlı huzurlu bir şekilde yol alırken ne olduysa oldu karşı taraf başka hesaplarla bu güzelim süreci sabote etmeye uğraşıyor. Bunlar samimi değil. Mesela Kobani bahanesi ile ortalığı yakıp yıkıyorlar. Askerimize pusu kuruyorlar, demiş oluyoruz. İlavemiz var. Kürtlerin kahir ekseriyeti barıştan yana ama...
Peki bunu deyince bizim sorumluluğumuz bitiyor mu?
50 yaşına yaklaşanlara bir sorum var: Siz 12 Eylül öncesini hatırlarsınız. Günde 10 kişinin öldüğü oluyordu. O gün de benzer akılla biri çıkıp sağa itidal, sola itidal çağrısı yapsaydı (ki çok yapan oldu) kan durur muydu? Durmazdı.
Biz örgütlerle muhatap değiliz, muhatabımız Kürt halkıdır misali solcu halktır, sağcı halktır deseydi faydası olur muydu? Olmazdı.
O gün biri çıkıp bilinen sağ ve sol derneklerin, örgütlerin ileri gelenlerini bir masada toplanmaya yeltenseydi olaylar durur muydu? Durmazdı.
Bir başkası, kamu düzeni için alınması gereken ne tedbir varsa alacağız, bu teröristlerden hesap soracağız diyerek kanun çıkarsaydı, müeyyideleri yeniden düzenleseydi, talimat verseydi faydası olur muydu? Olmazdı. Olmadı da zaten.
Diyeceksiniz ki ne benzerlik var.. Kürt-Türk işi başkaaa, 12 Eylül öncesindeki olaylar başka. Darbenin amacına kafa yormamış olsak da onların amacı darbeye zemin hazırlamaktı. Bunların amacı ne?.. Bunların amacını ben bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: Geçen gün devlet büyüklerinin dediği gibi bu iş dernek, örgüt işi değil bir üst akıl var. İçinde üst akıl olan işlerde halkla mutabakatın bir önemi yoktur. Bunlar şımardı, bu örgütlerin barışa niyeti yok, samimi değiller dersen sadece karşı tarafı gerersin. Kürt olmayanları gerersin. Biz de zaten azıcık germek istiyoruz, diyorsanız bilemem. Bir hesabınız varsa ve tutarsa tebrik ederim.
Benzerlikten devam edersek madem bir üst akıl var ve üst akılın bir hesabı var.. Biliyorum sizin aklınız üst akıldan da üstündür ama bizim yumuşak bir tarafımız var. Eğer bu üst akıl bu olayları körüklerse.. Ölü sayısı 3'ten 5'ten 30'a, 50'ye çıkarsa yakma yıkma işleri artarsa ne yapacağız?
Cevabı resmî ağızlardan geldi: Her türü güvenlik önlemini alacağız, kamu düzenini korumak için ne gerekiyorsa yapacağız?
Soru: Alacağız, yapacağız, derken geçmiş 30 yıldan farklı olarak, ilave olarak ne yapacağız?
Tedbir, güvenlik ve mücadele işlerine 30 sene baktık: 980-2010.. Faili malum meçhul birçok işe de bulaştık. Köy de boşalttık. Olağanüstü hâl de ilan ettik. Vali de atadık. Daimi komutan da bulundurduk. İlave hangi tedbirle 30 yılda gelip geçenlerden farkımızı ortaya koyacağız?
Şöyle bir ihtimal sizi rahatlatır mı? Bir devlet ileri geleni sizin kulağınıza fısıldasa, dese ki: Ortalıkta konuşulanlara bakma sen.. Onlar hep usulen söylenmiş şeyler. Biz azıcık geriyoruz meriyoruz ona hot buna zot diyoruz ama arka planda işler tıkır tıkır yürüyor. Vakti, zamanı var. Bitince göreceksin..
Beni rahatlatmaz. Bir taraftan üst akıldan söz edip öbür taraftan üst akla rağmen oyun kurma iddiasının emareleri yok.
İki taraf olsa, bir tarafta sadakatle yer alsan.. Göğüsleme imkânı olur. Ama bütün taraflara rağmen ve herkese rağmenin yakın tarihte en azından 100 yıllık tarihte örneği yok.
Madem bir üst akıl var biz niye habire Kürt organizasyonlarına, örgütlerine laf yetiştiriyoruz? Onlar da bizim kadar şaşkın.