23 Haziran 2020 12:24
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, gazeteci Cüneyt Özdemir'in YouTube kanalında canlı yayında açıklamalarda bulundu. Kendisine yönetilen eleştirilere yanıt veren Feyzioğlu, Özdemir'in, "İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?" sorusuna, "İstifa etmemi gerektiren herhangi bir durum yok. Benle ilgili değil. Ben kanun koyucu değilim" diye yanıt verdi.
Baroların yapısını değiştirecek kanun değişikliğine karşı Savunma Yürüyüşü'ne başlayan ve Ankara'nın girişinde polis tarafından engellenen baro başkanları dün polis müdahalesiyle karşılaştı. Yürüyüşleri engellenen baro başkanları Ankara'nın girişinde oturma eylemine başladı ve dün geceyi dışarıda geçirdi. Soğuk ve yağmurlu havanın etkili olduğu gecenin ardından sabah saatlerinde baro başkanlarının yürüyüşüne izin verildi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ise baro başkanlarıyla görüşmek için alana 27 saat sonra gitti, ancak korteje alınmadı. Öte yandan Feyzioğlu dün baro başkanlarına polis müdahalesi sırasında kişisel sosyal medya hesabı Instagram'dan yürüyüşe katılmayan diğer baro başkanlarıyla Anıtkabir'e gerçekleştirdiği bir fotoğraf karesi paylaşmasıyla eleştirildi.
Feyzioğlu bugün gazeteci Cüneyt Özdemir'in YouTube kanalında kendisine yöneltilen eleştirilere yanıt verdi. Feyzioğlu, "Neden detsek vermek yerine Anıtkabir'e gittiniz?" sorusunu, "Biz o yürüyüşe katılmak istemedik. O da bizim hakkımız. Her dünya görüşünden insanın gittiği bir yer Anıtkabir. Benim önerdiğim programı bazı baro başkanları tasvip etmedi" diye yanıtladı.
Konuşmasının başında, "Şu an onlara tek söz söylenemez. Neden? Çünkü çok zor şartlarda sabahı ettiler. Ve temel hakları ilan edildi. Silahsız saldırısız yürüyüş hakkı temel haktır" diyen Feyzioğlu, yürüyüşe katılmama sebebini ise şöyle açıkladı:
"Yürüyüş kısmı Türkiye Barolar Birliği ve bazı baro başkanları tarafından doğru bir yöntem değil. Doğru yöntem olmamasıyla hak olması ya da olmaması çok farklı. Benim o yöntemi uygulamıyor olmam, o yöntemi uygulanmaması gerektiğini göstermez. Ya da bir hukuksuzluk olduğunu asla göstermez. Tam aksine bir haktır. Ama bizim çözümü Meclis'te arıyor olmamız da yürüyüş yapan arkadaşlarımızca kınanamaz. Çünkü amaç aynı."
Gazeteci Özdemir, konuşmasının devamında, "Ben yürüyüş yerine müzakerenin daha etkili olacağını düşünüyorum. Daha etkili olacağını düşündüğüm ve slogan atmadığım için bana kızabilirsiniz. İzleyenler keşke slogan atsaydı diyebilir. Çünkü çok rahatlatıcı bir şeydir slogan atmak. İnsanı mutlu eder" ifadelerini kullanan Feyzioğlu'na sert çıktı. Özdemir, "Veysi Bey haksızlık yapmayın. Orada insanlar slogan atmıyorlar. Polisin ciddi müdahalesi var. Neredeyse yumruk yiyorlardı. Baro başkanlarından bahsediyoruz. Avukatlar hem de baroların başkanları var. 18 yalında iki tane çocuk gelmiş iki tane slogan atarak çözeceğiz bu meseleyi demiyorlar. Mağdurlar. Hâlâ bu insanları suçlamak da bana tuhaf geliyor açıkçası" ifadelerini kullandı.
Bunun üzerine Feyzioğlu, "Galiba siz şuan ön yargıyla beni anladınız. İsterseniz geriye sarın. Evet ben de tabii siz yapmadınız ama sürekli olarak söylemediğimin kastetmediğimin bir şekilde oraya bağlanmasından rahatsız oluyorum. Ben baro başkanlarını kasteder miyim?Hiç öyle bir şey söyler miyim ben onlara. Evet son derece yanlış anladınız ya da ben yanlış anlattım" açıklamasında bulundu.
Feyzioğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"İnsan en yakınındakine kızar. Kime sabaha kadar, Ankara'nın dünkü yağmurunda bırakırsanız öfkeden saldıracak yer arar. Bir kısmı kendine göre haklıdır da öfkesinde. Bir kısmı duygusaldır. Hepsi başımın üstüne. Şu an onlara tek söz söylenemez. Neden? Çünkü çok zor şartlarda sabahı ettiler. Ve temel hakları ilan edildi. Silahsız saldırısız yürüyüş hakkı temel haktır.
"Metin Bey siz dün akşam rahat uyuyabildiniz mi? Bu kadar baro başkanı Ankara'da yağmurun altında, etrafları polis tarafından çevriliyken nasıl bir gece geçirdiniz merak ediyorum?"
Tabii, ben 48 saattir ayaktayım. Hiç uyumadım. Dün gece barolar birliğinde sabah beşe kadar telefon görüşmeleri yaptım. İlk derdimizi açacağımız bakan Adalet Bakanı'dır. Buradaki yanlışlık şu; sabahleyin otobüslerin önü kesilmeseydi demokratik bir yürüyüş olacaktı. O da 150 metre bir yürüyüştü. Sonra otobüslere binilecek ve Anıtkabir'e gidilecekti. Gerçekten ben anlamıyorum, doğru bulmuyorum önlenmesini. Girişinizi izledim çok spekülasyonlar yapılıyor. Haklı da dışarıdan görüldüğü şekilde. Cüneyt Bey ben arkadaşlarım yürüyüş kısmına sıcak bakmıyoruz. Bir yöntemdir bu. Sizin bir haber sunma yönteminiz vardır, müzakere yöntemi vardır. Yürüyüş kısmı Türkiye Barolar Birliği ve bazı baro başkanları tarafından doğru bir yöntem değil.
"Neden doğru bir yöntem değil? Demokratik bir hak değil mi sonuçta?"
Tabii, tabii. Doğru yöntem olmamasıyla hak olması ya da olmaması çok farklı. Benim o yöntemi uygulamıyor olmam, o yöntemi uygulanmaması gerektiğini göstermez. Ya da bir hukuksuzluk olduğunu asla göstermez. Tam aksine bir haktır. Ama bizim çözümü Meclis'te arıyor olmamız da yürüyüş yapan arkadaşlarımızca kınanamaz. Çünkü amaç aynı.
"Gelen baro başkanlarını Ankara sınırında karşılamak yerine böyle bir kriz varken neden Anıtkabir'e gitmeyi tercih ettiniz?"
Şöyle anlatayım. Orada bir yürüyüş yapılacak. Sembolik de olsa bir yürüyüş yapacak. Biz o yürüyüşe katılmak istemedik o da bizim hakkımız. Ama Anıtkabir hepimizin ortak paydası. Her dünya görüşünden insanın gittiği bir yer. Oraya gittik, barolar birliği yönetim kurulu olarak. Ve bekliyoruz. Çünkü ilan edilen o . Bu program bizim yaptığımız bir program değil. Biz dahil oluyoruz. Benim önerdiğim programı baro başkanlarımızın bir kısmı tasvip etmedi. Başka bir hareket programı önermiştim.
"Neydi?"
Öncelikle ortak basın açıklaması. Geçen hafta çarşamba. Pazartesi günü Ankara'ya bütün baro başkanları gelsin, bir başkanlar toplantısı. Hemen arkasından da ben iki dönem Ankara Barosu Başkanlığı yaptığım için tüm Türkiye'de ama öncelikle bu üç baroyu daha çok ilgilendirdiği için çoklu baro meselesi, son derece karşıyız, öncelikle üç baronun ama bunu yanlış bulan, beni de ilkesel olarak ilgilendiriyor diyen barolarımız genel kurul toplamalılar. Bu sadece Ankara'da belli sayılarla yaratılacak bir kamuoyu olmamalı. Tüm Türkiye'ye yayılmalıdır dedim. Tasvip etmediler. Haklarıdır.
Anıtkabir'e gittiğimiz sırada otobüslerin önünün kesildiğini biliyoruz. Anıtkabir'in basamaklarındayız. Dedik ki, buraya kadar gelip saygı duruşunda bulunmadan gitmek çok ayıp olur. İçimize sinmez. Hızlıca saygı duruşunda bulunduk. Beş dakika sürdü zaten . Hemen arkasından oradaki bütün baro başkanlarımız derhal Eskişehir'e gitti. Ben birliğe geçtim ve telefon görüşmesine başladım.
"Siz neden Eskişehir yoluna gitmediniz?"
Çünkü telefon trafiğiyle çözülecek bir şey. Oradaki polisle benim yapacağım görüşme değil.
"Sonuçta cep telefonuyla konuşuyorsunuz. Oradan da konuşabilirdiniz?"
Şahsen ziyaretler de yapıyorsun. Telefon ediyorsun,geliyorum diyorsunuz. Yüz yüze anlatıyorsunuz bir sürü şeyi. Neticede o telefon trafiği bir tercihtir.
"Kimleri aradınız?"
Keşke dün çözebilseydik. Bu sabah çözdük. Sayın Adalet Bakanı'yla, Süleyman Soylu ile görüştük.
Peki neden kesmişler?"
Ankara Emniyeti'nin yayımladığı bir yazı var. Karayolu kenarında yürüyüş yapmanın tehlikeli olduğu vs. Baro başkanlarımızın hepsi kendi şehirlerinden çıkarken o karayolunun kenarından yürüyüş yaparak çıktılar. 20 kilometre yürüdü ondan sonra arabaya yürüdü. Orada tehlikeli değil de Ankara'ya gelince mi tehlikeli? Demek ki doğru değil. Bir çifte standart durumu var. Bunun yanlış olduğunu anlattık. Mustafa Şentop. Meclis başkanına hem şahsen gittim hem de en az dört kez aramışımdır. Saat 4.5-5. Çözüldü deniyor çözülmüyor.
Bu sırada üzüldüğümüz şeyler oldu. Soğuk, yağmur yağıyor. Battaniye göndermek istiyorsunuz, içeri sokmakta sorun yaşıyorsunuz. Barolar birliği otelinin battaniyelerini söktük. Onları gönderdik. Soktuk bir şekilde. Bir taraftan İbrahim Kalın'a mesaj atıyorum. Kiev'deymiş. Sayın Süleyman Soylu, sabah 9.30 gibi çözüyoruz. Bana birazcık vakit. Kaymakamların bir yemin töreni var. biter bitmez nasıl çözüleceğine dair sizi arayacağım' dedi. Ondan sonra da aradı. İki yöntem üzerinde konuşuyoruz. Oradaki arkadaşlar neyi istiyorsa onu yapacağız. ilk formül, buradan yüz yüz elli metre yürüyüş otobüslere binsinler. Ya da otobüslere binsinler, Anıtkabir'in 100-150 metre uzağında inip yürüsünler. İlk formüle dönülüyor olsa, keşke sabahleyin olsaydı bütün bunlar. Ben dünden bugüne bir şey kazandığımızı düşünmüyorum. Sadece sinir katsayımız yükseldi.
"Sizin baro başkanlarıyla bir sıkıntınız mı var? Beş dakika diyorsunuz ama Instagram'da fotoğraf paylaştınız. Doğal olarak ikiye bölündü gibi bir düşünce geliyor herkesin aklına..."
Onlar itilip kakılırken bunlar saygı duruşunda bulunuyor diye geliyor. Biz onların itilip kakıldığını bilmiyorduk. Biz arabalara bindiğimizde itiş kakışı öğrendik. Kabul edilemez bir şey. Bunların hepsi çok üzücü bir şey. Ben şunu soruyorum: Ne kazandık? Konu ben değilim. Kanunu ben çıkarmıyorum. Değerli arkadaşlarımın bir kısmının hedefinde ben olabilirim, anlıyorum. Şu anda bizim çok yakın bir sorunumuz var o sorun da ben değiliz. Çoklu baro.
"Sizin AK Parti'yi desteklediğiniz yönünde eleştiriler var. Destekliyor musunuz? O yüzden mi bu yürüyüşe gitmediniz, 27 saat sonra gittiniz?"
Hayır. Yürüyüşe yine gitmedim. Yürümüyorum. Çünkü Meclis'in kapısı açık. Ama bu soruları soracaksak, ki yine arkadaşlarım üzülecek. İsteyenler geldi. Biz 14 kişilik bir komisyon kuralım dedik. Baro başkanlarımız hepimiz gelmek istiyoruz dediler, başımızın üstüne. Dolayısıyla Meclis'te çalışmamız gerekiyordu. Bu kapılar açıktı. Ben yürüyüş yerine müzakerenin daha etkili olacağını düşünüyorum. Daha etkili olacağını düşündüğüm ve slogan atmadığım için bana kızabilirsiniz. İzleyenler keşke slogan atsaydı diyebilir. Çünkü çok rahatlatıcı bir şeydir slogan atmak. İnsanı mutlu eder.
"Veysi Bey haksızlık yapmayın. Orada insanlar slogan atmıyorlar. Polisin ciddi müdahalesi var. Neredeyse yumruk yiyorlardı. Baro başkanlarından bahsediyoruz. Avukatlar hem de baroların başkanları var. 18 yalında iki tane çocuk gelmiş iki tane slogan atarak çözeceğiz bu meseleyi demiyorlar. Mağdurlar. Hâlâ bu insanları suçlamak da bana tuhaf geliyor açıkçası."
Galiba siz şuan ön yargıyla beni anladınız. İsterseniz geriye sarın. Evet ben de tabii siz yapmadınız ama sürekli olarak söylemediğimin kastetmediğimin bir şekilde oraya bağlanmasından rahatsız oluyorum. Ben baro başkanlarını kasteder miyim? Ben konuşmaya ne diye başladım? Onların bugün öfkelenmeye çok hakkı var. Onlar istiyorlarsa bu öfkenin tamamını bana yöneltsinler. Çünkü çok ciddi sıkıntı çekiyorlar. Hiç öyle bir şey söyler miyim ben onlara. Evet son derece yanlış anladınız ya da ben yanlış anlattım. Bazı insanlar halkın geneli ben burada duruyorum siz orada duruyorsunuz o taraftakiler slogan atarak çözüm üretebileceğini düşünüyor olabilirler. Bu da olabilir. Slogan atmak da bir demokratik haktır.
"İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?"
İstifa etmemi gerektiren herhangi bir durum yok. Benle ilgili değil. Ben kanun koyucu değilim.
Diliyorum iş çözülür. Yürüyorlarmış şimdi. Oradan Anıtkabir'e gideceklermiş. Bütün bunlar eğer o otobüslerin önü kesilmeseydi o kadar kardeşçe olacaktı ki. Herkes kendi tercih ettiği yolu izlemiş olacaktı. Yürümek istemeyenler de Anıtkabir'e gelecekti. Anlaşmayacaktık belki bazı baro başkanlarıyla ama uzaktan selamlaşacaktık. Anıtkabir'de buluşacak, bir ortak paydamız olacaktı. Ne kazandık buradan Türkiye olarak ben bunu soruyorum. (Bu soruyu kime soruyorsunuz?) Baro başkanlarına sormuyorum. Türkiye'ye soruyorum. Onlar Ankara'nın son 10 yılda gördüğü en şimşekli, yağmurlu günlerden birinde dışarıdalardı. Onlara şimdi hiçbir şey sormuyorum. Onlar istedikleri herkese kızabilirler."
"Barolar çoktan bölünmüşe benziyor. Ne dersiniz?
Fikri bölünmüşlükle kurumlara yansımamalıdır. Ankara Baro Başkanı belki benim istediğim kadar erken gitmeyecek ama gidecek. Ben istedikleri zaman gitmeyeceğim ama gideceğim Ama kurumlar kalacak.
Yaklaşık 10-15 baro başkanı bana öfkeli. Onların öfkelenmeye hakkı var. Anıtkabir'e gidip onların orada ün bütün benlikleriyle hak ettikleri o yürüyüşü kendilerinin yapmasını istiyorum. Doğru olan o."
© Tüm hakları saklıdır.