Yaşam

Türkçeyi, Efes'in ismini değiştirerek koruyacaklar!

Türkçe’nin korunması için kurulan Meclis Araştırması Komisyonu, dağ ve kahraman adlarının değiştirilmesini önerdi. Öneri kabul edilirse Spil Dağı’nın ad&#

09 Ekim 2008 03:00

Türkçe’nin korunması için kurulan Meclis Araştırması Komisyonu, dağ ve kahraman adlarının değiştirilmesini önerdi. Öneri kabul edilirse Spil Dağı’nın adı Sis, Efes’in adı Selçuk olacak.

Türkçe’deki Bozulma ve Yabancılaşmanın Araştırılması, Türkçe’nin Korunması ve Geliştirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi” amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu’nun raporu Salı günü TBMM’de görüşüldü. Komisyonun önerileri arasında dil izleme ve denetleme kurullarının oluşturulması, spor terimlerinin
Türkçeleştirilmesi, hutbelerin “temiz Türkçe” ile hazırlanması, Eurovision Şarkı Yarışması’na Türkçe eserle katılınması, yabancı tabelalara yüksek vergi getirilmesi, çocuk programları ve bu programlardaki kahraman adlarının Türkçeleştirilmesi, acil yasal düzenlemelerin yapılması yer alıyor.

Evliya Çelebi, Split Dağı'na Sis Dağı diyor

TBMM Araştırma Komisyonu Başkanı, AKP Milletvekili Necat Birinci, “Spil Dağı son derece önemli, ben bunu Orman Bakanımız’la da görüşeceğim. Bakınız onun ismini Evliya Çelebi koyuyor; ‘Sis Dağı’ diyor. Selçuk, Selçuklu’dan geliyor; bu vatanı, Anadolu coğrafyasını vatan yapan bir Türk devleti Selçuklu. Orası Efes değildir Selçuk’tur. Efes turistik bir isim. Dilini kaybeden her şeyini kaybeder” diyor.
 
Komisyonun hazırladığı raporun yaptırım gücü yok, tavsiye niteliğinde ama Komisyon Başkanı AKP Milletvekili Necat Birinci, basın organlarında dil büroları kurma ve dil uzmanı bulundurma zorunluluğunun getirilmesi için kanun teklifi hazırlanacağını söylüyor: “Basın kontrol altına alınmalı demiyorum ama basın denetlenmeli dil açısından".

“Komisyon Başkanı Birinci’nin, raporda yer alan “BM nezdinde Türkçe’nin BM dili olarak kabul edilmesi için girişimde bulunulmalı” önerisinin ne kadar gerçekçi olduğu sorusuna yanıtı da şu oldu: “Canım, Nasreddin Hoca da göle maya çalıyor.”

Orhan Pamuk gelmedi, bizi üzdü

Necat Birinci komisyonun çalışmaları ve raporla ilgili olarak  şunları söyledi: Raporda, Türk Dili’nin durumu tespit edildi. Türkçe’nin içinde bulunduğu durum üzerinde geniş şekilde duruldu. Bunun için gerek sivil toplum örgütlerinden, gerekse RTÜK, TRT gibi bazı devlet kurumlarından, Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı gibi çeşitli bakanlıklardan, Tiyatro Yazarları Derneği, Reklam Yazarları Derneği gibi kuruluşlardan görevleriyle ilgili bilgiler alındı. Bireysel davetler oldu. Çağırdıklarımızdan gelenler oldu, gelmeyenler oldu. Önemli bir katılım oldu. Ben Selim İleri’nin gelmesini çok isterdim. Mazeret beyan etti. Orhan Pamuk’u çağırdık ama gelmedi. Bu da bizi üzdü. Ama ben Orhan Pamuk’un dilini çok severim. Hatta biraz Halit Ziya’ya benzer. Halit Ziya’dan da çok etkilenmiştir. Talat Sait Halman gibi bazı tiyatro sanatçıları davet edildi. Türkiye’de hemen hemen dille ilgilenen bütün kurumlar bu rapordan önce davet edildi. Yüzün üzerinde kurum dinlendi.

Raporda Türkçe’nin durumu belirlendikten sonra çözüm önerileri yer aldı. Konuya aileden başladık. Ailenin dil konusunda bilinçlendirilmesi konusu üzerinde duruldu. Sonra eğitim ve öğretim konusuna girildi.

Senaryo yazarlarının eğitimi şart

Televizyon çok seyredildiği için drama yazarlarını, dizi filmlerin rejisörlerini davet ettik. Derneklerini davet ettik. Gördük ki orada çok büyük bir sıkıntı var. Senaryoları yazanlar 25-28 yaş arasındaki gençler. Çok küçük fiyatlarla yazıyorlar senaryoları ve sık sık da değişiyorlar. Bir redaksiyona gidiliyor ama bunlar da biribirini tanımayan ekipler. Ekipte sık sık değişmeler olursa sıkıntılar olur. Bunlar üzerinde duruldu. 1930’lu, 40’lı yılların İstanbul’u anlatılıyor şimdi; “Aşk-ı Memnu” yeniden çekiliyor. “Yaprak Dökümü” aldı başını gidiyor. Şimdi bunun Reşat Nuri’yle hiç ilgisi kalmadı; hemen hemen yeni şeyler oldu. Bunlar olurken bunun zeminini iyi bilecek, eğitimini alacak, kurslardan geçmiş elemanların bu senaryo yazımına girmesi lâzım.

Basın denetlenmeli

Yasa getirmiyoruz. Ben Türk Dil Kurumu Yürütme Kurulu’ndayken Fransa’da -1994
zannediyorum- Fransızca’yı Koruma Yasası çıktığı zaman biz de böyle bir taslak hazırlamıştık.
O zamanki Parlamento’ya da sunulmuştu ama, kadük oldu. Ama bugün aynı görüşte değilim, kanunla dili korumak ne kadar doğru diye düşünüyorum. Bunlar dili sevdirmeyle milli bilinci, milli varlığı oluşturan, ezelden ebede taşıyan unsur olarak Türkçe’yi kabul edip, Türkçe’nin iyi öğretilmesi konusunda tavsiyelerde bulunmaktır.

Bunda basının son derece etkin rolü olmalıdır. Basın kontrol altına alınmalı demiyorum ama basın denetlenmeli dil açısından. Tirajı 200 binin üzerinde olan gazeteler, süreli yayınlar olabilir -bugün Türkiye’de 200 binin üzerinde süreli yayın var mı bilmiyorum ama- bunlara dil büroları kurma zorunluluğu getiriliyor. 10 binin üzerinde tirajı olanlara da dil uzmanı bulundurma zorunluluğu getiriliyor. Yasa teklifi yapacağız. Türkçe’yi böyle genel anlamda yasayla korumaya dair Parlamento’da böyle bir fikri geliştirilir oluşturulursa, zaten elimizde 1995’te hazırlanan metin var, o güncelleştirilir. 

Yıldızın canı mı çıktı, star diyorlar  

Mesela ambulans; ben cankurtaran diyorum... Cankurtaran 50’li yılların çok yıldızlı bir kelimesidir. Yıldızlı dedim; yıldızın canı mı çıktı star diyorlar? Uzmanları düşünecek, karar verecek. Burada benim daha çok öne çıkardığım yerli kahramanlar; mesela Dede Korkut, bir destana dayanıyor. Eski Yunan destanlarının bir yerinden çıkıyor onlar. Bizim de destanlarımız var. Çetelere Ergenekon denileceğine, bizim Ergenekon Destanımız’ı çocukların ruhunu zenginleştirecek bir şey olarak söylememiz gerekir. Ben çok üzülüyorum bu isme. Tüm unsurlarıyla bu Ergenekon Destanı’na hakarettir.

Orası Efes değildir, Selçuk' tur


Spil Dağı son derece önemli, ben bunu Orman Bakanımız ile de görüşeceğim. Bakınız onun ismini Evliya Çelebi koyuyor; “Sis Dağı” diyor. Efes ve Selçuk... Selçuk, Selçuklu’dan gelir; bu vatanı, Anadolu coğrafyasını vatan yapan bir Türk devleti Selçuklu. Orası Efes değildir, Selçuk’tur. Efes turistik bir isim. Dilini kaybeden her şeyini kaybeder.

Raporda dikkat çeken çözüm önerileri şöyle:

Yabancı tabelalara yüksek vergi

İş yerlerine ve ürünlerine ad vermede kurallar getirilmeli, Türkçe yazım kurallarına aykırı yazılış biçimleriyle iş yeri, ürün, kurum kuruluş adlarına izin verilmemelidir. Caddelerde yabancı ülkelerde olduğumuz izlenimi uyandıran tabelaların kaldırılması için yabancı tabelalara yüksek vergi getirilmeli, Türkçe tabelalara ise kolaylık sağlanmalıdır. Bilgisayar, internet ve cep telefonu dili, Türkçe olmalıdır. Her türlü bilgisayar yazılım ve donanımında Türkçe karakter zorunluluğu getirilmeli, cep telefonu mesajlarında ve internette “merhaba”yerine “mrb”, “selam” yerine “slm” gibi dilin bozulmasına yol açan Türkçe kısaltmaların önüne geçilmelidir.
İnsan sesini yazıya çeviren yeni nesil bilgisayarlar yaygınlaşmadan Türk Alfabesi’ne uygun serilerinin üretimi için gerekli önlemler alınmalıdır.

Hutbeler temiz Türkçe ile hazırlanmalı

Türk dilinin kullanıldığı bütün sanat dalları ve araştırmalarda üç yılda bir “Cumhurbaşkanlığı Türk Diline Hizmet Büyük Ödülü” verilmelidir. TDK Kanunu’ndaki eksiklikler giderilerek, 8 yıldan beri verilemeyen Türk Dil Kurumu Ödülleri yeniden verilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, din görevlileri, Türkçe hizmetiçi eğitime alınmalı, hutbeler “Temiz Türkçe” ile hazırlanmalıdır.

Acil yasal düzenlemeler yapılmalı

Memur alımlarında Türkçe dilbilgisi ve becerisi ön planda tutulmalı ve memurluğa girişte Türkçe yeterlilik sınavında başarılı olma şartı aranmalıdır. Kamu Personeli Dil Sınavı (KPDS) gibi, Kamu Personeli Türkçe Sınavı yapılmalıdır. Dil elbette yasalarla ve yasaklarla korunamaz, ancak bir takım düzenlemeler olmadan sağlıklı şekilde gelişmesi de mümkün değildir. Bu nedenle acilen bazı yasal düzenlemelerin yapılması zorunluluktur. Ayrıca kanun ve yönetmeliklerin Türkçe ile ilgili hükümleri de uygulanmalıdır. Milli dil politikası geliştirilmeli, fakat dilde politika yapılmamalıdır. Bunun için dil konusunda sorumlu kurumları bir araya getirip koordine edecek yapılanmaya gidilmelidir.

Spor terimleri Türkçeleştirilmeli

Türkçe’nin en çok bozulduğu ve yabancı kelimelerin kullanıldığı alanlardan biri olan sporda, terimler Türkçeleştirilmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı, TDK ile sıkı bir işbirliğine gitmeli, kurumun önerilerine açık olmalı, bunların uygulanması için genelgeler yayınlamalıdır. Ders kitaplarında kelime sayıları sınıf seviyelerine göre yükseltilmelidir. Okullarda çoktan seçmeli sınavlar yerine, kompozisyon tipi sınavlara ağırlık verilmelidir. Azınlıklara ait ve yabancı okullar, Hıristiyan
vakıfların veya kuruluşların desteklediği okullar, üç yılda bir değil her yıl denetlenmeli, bu okullarda Türkçe’nin ihmal edilmesine izin verilmemelidir. İlk ve ortaöğretim için hazırlanan 100 temel eserin özel sözlüğü hazırlanmalı ve ortaöğretimi bitiren her öğrencinin bu sözlüğün ihtiva ettiği dil seviyesini kazanmış olup olmadığı çeşitli şekillerde ölçülmelidir.

Dil izleme kurulları

Cumhurbaşkanlığı’ndan başlayarak bütün devlet kurumlarında dilin doğru kullanılması için bir Türk dili uzmanı bulunmalıdır. İhtiyaç durumunda ise Türk dili uzmanlarından oluşan bir denetleme kurulu oluşturulmalı ve yazışmalar bu kurulun denetiminden geçmelidir. Başbakanlık ve TBMM Kanunlar ve Kararlar Dairesi’nde Türk dili uzmanı görev yapmalıdır.
Yazılı ve sözlü yayınlarda Türk dilinin imla, telaffuz ve gramer bakımından doğru kullanılıp kullanılmadığını; ilan, reklam ve tanıtımların Türkçe olup olmadığını izlemek üzere özerk ve tarafsız kamu tüzel kişiliği niteliğinde ülke çapında “Dil İzleme Kurulu”, illerde ise “Dil İzleme Alt Kurulları” kurulmalıdır. Atatürk’ün Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun birer akademi olarak şekillendirilmesi arzusunda olduğu bilinmektedir. Bu arzuya bağlı olarak, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun birer akademi olarak teşkilatlandırılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

Dil denetleme kurulları gerekli

Radyo ve televizyon kanalları, gazete ve dergiler, adlarından başlayarak kendilerini Türkçeleştirmelidir. Spiker, haber ve program sunucuları, seslendirme yapacak personelin diksiyon konusunda TDK, RTÜK, TRT ve iletişim fakültelerinin işbirliğiyle açılacak kurslarda Türkçe yeterlilik belgesine sahip olmaları aranmalı. Yerli sermaye ile kurulan televizyon isimleri Türkçe değilse yayın izni verilmemeli. Tüm basın yayın kuruluşlarında dil denetleme kurulları kurulmalı. Tirajı 10 bine kadar olan süreli yayınlarda bir, 10 bin-200 bin arasında olanlarda iki uzman bulunmalı, 200 binden fazla olanlarda ise uzmanlık bürosu kurulması sağlanmalı.
Reklamlarda genel dilbilgisi kurullarına aykırı dil kullanılmamalı, yabancı kökenli kelime ve adlara yer verilmemeli, her türlü ilan ve tanıtım Türkçe yapılmalıdır. Çocuk programları ve bu programlardaki kahraman adları Türkçeleştirilmelidir. Radyo ve televizyon çalışanları arasında Türkçe’yi halka yönelik olarak kullananlar en az iki yılda bir mecburi hizmetiçi eğitime alınmalıdır.

(Kaynak: NTVMSNBC)