Politika

Türk: Kürt sorununun çözümü: Demokratik özerklik

Demokratik Toplum Kongresi Genel Başkanı Ahmet Türk başkanlığında 'Demokratik özerklik' çalıştayı Diyarbakır'da başladı.

18 Aralık 2010 02:00

T24 - Demokratik Toplum Kongresi Genel Başkanı Ahmet Türk başkanlığında 'Demokratik özerklik' çalıştayı Diyarbakır'da başladı.

İlk kez demokratik özerliğin masaya yatırılacağı çalıştayda demokratik Özerkliğin siyasal olarak nasıl örgütleneceği-kent meclislerinin oluşumu, hukuki olarak devletle nasıl bir ilişki kuracağı, sahip olacağı yasal statüsü, sosyal olarak öngördüğü toplumsal modeli, toplumsal güvenlik durumu, dil ve kültür boyutu tüm detayları ile ele alınacak.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) tarafından hazırlanan ‘Demokratik Özerklik Çalıştayı’ Sümer Park Mem u Zin konferans salonunda başladı. Toplantıya DTK Genel Başkanı Ahmet Türk, Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak’ın yanı sıra çok sayıda yazar ve gazeteci katıldı. Demokratik Yerel Yönetimler Yasası ile Özerklik Yasası’na ilişkin belgelerin oluşturulacağı çalıştayda DTK Genel Başkanı Ahmet Türk, katılımcıları Kürtçe selamladı. Konuşmasına daha sonra Türkçe devam eden Ahmet Türk, Kürt sorununun kalıcı çözümü için sorunun sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarının kendi özgünlüğünde ele alınacağını söyledi. Kongre olarak ilk kez ‘Demokratik Özerkliği’ tartışacaklarını belirten Ahmet Türk, çalıştayda ortak bir beyin fırtınası yaşanacağını söyledi.


Silahların sustuğu, kanın durduğu dönemin başındayız

Silahların sustuğu bir dönemin başında olunduğunu belirten Ahmet Türk, bir arada özgür ve eşitçe yaşayabilme koşullarını tanımlamak istediklerini söyledi. Bunun için korku ve endişelerden uzaklaşmak gerektiğini belirten türk, “Türkiye’nin barışı ve demokratikleşmesi açısından çok tarihi bir süreçten geçiyoruz. Silahların sustuğu, kanın durduğu bir dönemin başındayız” dedi.


Alternatif tarih yazılmalı

Barış ve özgürlüğün birinci öncelikleri olduğunu ifade eden Türk, “Şimdi artık bize düşen çok büyük sorumluluklar ve görevler var. Savaşın nedenlerini, bilimsel olarak ortaya koymak-toplumla paylaşmak, bize öğretilen resmi tarihi ters yüz ederek alternatif bir tarih yazımına başlamak gerekiyor. Çok cesur tartışmalar ve öneriler ile Kürt halkının sahip olması gereken hakları, farklı etnisite ve inancından dolayı ezilmiş-hor görülmüş toplulukların hukukunu tartışmak ve bu konuda kamuoyunda bir toplumsal aydınlanma yapmayı teşvik etmemiz gerekiyor. Tartışmalarımın en temel ilkesi, ifade özgürlüğü ve karşılıklı hoşgörü olduktan sonra; ortak aklı bulmamız önünde hiçbir engel olduğunu düşünmüyorum” diye konuştu.


Cesaret edilemeyen konuları masaya yatıracağız

Çalıştayda şimdiye kadar cesaret edilmeyen konuların masaya yatırılacağını vurgulayan Ahmet Türk, ezber bozucu tartışmalar ile hak ve hukuku ortaya koyacaklarını söyledi. Tarihte Kürt-Türk ilişkileri, ilk karşılaşmadan bu yana hep kardeşlik-dayanışma ve dostluk temelinde olmuştuğunu belirten Ahmet Türk şunları söyledi: “Malazgirt’ten Osmanlı’nın yükseliş dönemlerine, oradan Kurtuluş Savaşı’na kadar, bu stratejik birliği görmemiz mümkündür. Ne olduysa, 1925’ten sonra Kürtlere ve aslında diğer tüm farklı inanç-etnisite ve görüşlere karşı kapsamlı bir inkar ve yok etme siyaseti devreye girdi. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sırasında neler olduğu, 1919 ile 1925 Aralık ayında neler olup bittiği hepimiz için hala bir sır değerindedir. Bazılarına göre, Demokratik özerklik ve yerinden yönetim kavramları, adeta bugün icat edilmiş konular olarak ele alınıyor. Oysa demokratik katılım ve çoğulculuk Birinci Meclis’in temel yaklaşımını oluşturuyordu. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde, çoğulculuk ve özerklik esastı. Eski tabiriyle buna muhtariyet denilmekteydi. 1921 Anayasası, bilebildiğimiz kadarıyla oldukça demokratik-çoğulcu ve yerindelik esasına dayalıydı. Yine 1922 Şubatı’nda Büyük Millet Meclisi’nde onaylandığı rivayet edilen Kürtlerin Özerkliği Yasası, tarihsel bir referans değerindedir. Mustafa Kemal’in çeşitli mülakatlarında ve telgraflarında dile getirdiği, Kürdistan’ın özerkliği ve Kürtler ile Türklerin kardeşliği konusunda söylemlerini hepimiz biliyoruz. İşte tam bu noktada sormamız gereken sorular olduğuna inanıyorum. Birkaç yıl içinde ne oldu? Ne tür iktidar oyunları devreye girdi? Bu duruma kimse karşı çıkmadı mı? Nasıl sessiz kalınabildi? Nasıl bir ceberrut yönetim iktidara geçti ki; hala bile bu konularda konuşmak büyük bir tepkiyle karşılanabiliyor? Nasıl oldu da, bu coğrafya üzerinde yaşayan bin bir çiçekli bahçe üzerinde, tektip-tek ırk-tek renk tek inanç temelinde bir otoriter ulus devlet inşasına cüret edilebildi? Bu sorulara cevaplar bulmak durumundayız. Aynı şekilde 30’lu 40’lı yılların faşizm cenderesi ülkemize-halklarımıza neler kaybettirdi? Yaşar Kemal, ‘O yıllarda jandarma dayağında geçmeyen tek bir insan bulamazsınız. Acaba bu dönemin bütün oldu-bittisiyle nasıl yüzleşeceğiz.”


Merkeziyetçi bürokratik yönetim kabul görmüyor

Yeni bir Anayasal düzenlemenin olması gerektiğini kaydeden Ahmet Türk, “Merkeziyetçi bürokratik yönetim şekli, ortak vatanımızda Kürdistan’da da Anadolu’da da, hiçbir zaman kabul görmemiş bir rejimdir” iddiasında bulundu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, tüm dünyada göreceli bir demokratikleşme süreci yaşanırken Türkiye'nin bu dönemi dönüştüremediğini belirten Türk, dünyada 30’lu-40’lı yılların faşizan uygulamalarından, çoğulculuk ve demokrasi ile çıkarken, Türkiye’de buna izin vermeyen vesayetçilik ve militarizmin rolünün ayrıntılı olarak incelenmesi gerektiğini söyledi. Türk, “Türkiye’nin içinde bulunduğu rejim krizi konusunda, yeni sivil ve demokratik bir Anayasa dışında başka bir makul öneri ya da krizden çıkış yöntemi olduğunu zannetmiyorum. Barış ve demokrasi isteyen tüm kesimlerin, yeni bir Anayasa ile yurttaşların, toplulukların devlet aygıtına karşı hak ve özgürlüklerinin garanti altına alınması bir zorunluluk halini almıştır” diye konuştu.


Kürt sorununun çözümüne 'demokratik özerklik' modeli öneriyoruz

DTK Genel Başkanı Ahmet Türk Kürt halkının önemli bir nüfusa sahip olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kürt halkı, Türkiye’de önemli bir nüfusa sahiptir ve büyük bir coğrafyada çoğunluktadır. Demokratik Cumhuriyet ve Demokratik Özerklik talebinin, gerçekleşmesini istemektedir. Sosyal, kültürel, kimliksel ve ekonomik alanlarda yönetime katılmak, yerinden yönetim ve yerindelik ilkesinin uygulamasını istemektedir. Kendi coğrafyasında, sadece kendisi için değil, tüm Kürdistani inanç ve kimliklerin, anayasal-yasal güvence altına alınmasını vazgeçilmez bir hak olarak görmektedir. Bildiğiniz gibi, Demokratik Toplum Kongresi olarak, Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözümü için Demokratik Özerklik modelini öneriyoruz. Bu modeli 2008 yılından beri savunuyoruz, tartışıyoruz. Gerek Demokratik Toplum Partisi (DTP) döneminde gerekse de Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) programında, bu önerimiz açıkça belirtilmekte ve savunulmaktadır. Bu modelimiz, iki gün boyunca yapacağımız tartışmalarla, içerdiği tüm boyutları ile daha açık ve anlaşılır hale geleceğine inanıyorum”


Toplumsal güvenlik

Ahmet Türk konuşmasını çalıştayda masaya yatırılacak olan konuları sıralayarak devam etti. Türk çalıştayda demokratik Özerkliğin, siyasal olarak nasıl örgütleneceği-kent meclislerinin oluşumu, hukuki olarak devletle nasıl bir ilişki kuracağı, sahip olacağı yasal statüsü, sosyal olarak öngördüğü toplumsal modeli, toplumsal güvenlik durumu, dil ve kültür boyutu gibi başlıklarda tüm müfredatıyla tartışılacağını söyledi. Dünya deneyimlerini de gözden geçireceklerini belirten Türk, “Dünya deneyimlerini gözden geçireceğiz, karşılaştırmalı olarak benzerliklerimiz ve farklılıklarımızı ortaya koymaya çalışacağız. Avrupa’da büyük baskı dönemleri ve faşist rejimlerin özeleştirisi olarak, katılımcı-özerk modeller ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde, diğer dünya deneyimlerinde de bu durumu görebiliriz. İspanya-İtalya-Portekiz-İngiltere-Yunanistan ve Bulgaristan, yine Asya’da Çin ve Hindistan gibi birçok ülkede; hak ve özgürlükler konusunda yenilenmenin, değişim ve dönüşüm geçirmenin örneklerini görebiliyoruz. Çok dilli ve çok kültürlü yönetim sistemlerine geçen bu ülkeler, barış ve huzuru bulabilmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti de artık, geçmiş despotik döneminin bir özeleştirisi olarak, yeni sivil bir anayasa ve demokratik özerk bölgeler yönetimine geçmesi gerekiyor. Diyalojik demokrasinin erdemine inanıyoruz. Tartışmalarımızın da, yürüttüğümüz politikanın da; her zaman için ortak akıl ve duyguyu ortaya çıkarmasını diliyorum. Gayet makul ve cesur tartışmalarla olgunlaştıracağımıza inandığım Demokratik Özerklik modelinin, Kürt sorununun çözümü özelinde, tüm Türkiye için bir demokratikleşme önerisi oluşturacağına yürekten inanıyorum” dedi.

18-19 tarihleri arasında sürecek olan ve sonuç bildirgesi Ocak ayı başında açıklanacağı Çalıştay basına kapalı olarak devam edecek.