BirGün yazarı Aziz Çelik, Türk-İş'in üye sayısı 890 bin iken Memur-Sen’in üye sayısının 956 bine yükseldiğini belirterek "Türk-İş, 1950’lerden bu yana sahip olduğu ILO’da temsil tekelini kaybetme riski ile yüz yüze. Öte yandan Memur-Sen’in ILO Türkiye işçi delegesi olarak belirlenmesi ciddi tartışmalara yol açabilecek" görüşünü savundu.
Aziz Çelik'in BirGün gazetesinin bugünkü (6 Mart 2017) nüshasında yayımlanan 'ILO’da temsil krizi kapıda' başlıklı yazısı şöyle:
6 Şubat 2017 tarihli yazımda “Türk-İş ILO’da temsil yetkisini kaybedebilir” değerlendirmesini yapmıştım. Gelişmeler bu tespitimi doğruluyor. Memur-Sen, haziran ayında toplanacak 106. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda Türkiye çalışan delegeliğinin Memur-Sen’e verilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvurmuş.
Bilindiği gibi emek, sermaye ve hükümet temsilcilerinden oluşan üç taraflı bir örgüt olan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) en üst organı olan Uluslararası Çalışma Konferansı’na her ülkeden bir işçi, bir işveren ve iki hükümet delegesi katılıyor. ILO Anayasası’nın 3/5 maddesine göre üye devletler hükümet dışı delegeleri en çok temsile sahip çalışan ve işveren örgütleriyle anlaşarak belirlemek zorunda.
Memur-Sen Türk-İş’i geçti
Memur-Sen, ILO Anayasası’nın söz konusu hükmüne dayanarak ILO’da temsil yetkisinin kendisine verilmesini istiyor. Bilindiği gibi son istatistiklere göre, Türk-İş’in üye sayısı 890 bin iken Memur-Sen’in üye sayısı 956 bine yükseldi. Türk-İş, 1950’lerden bu yana sahip olduğu ILO’da temsil tekelini kaybetme riski ile yüz yüze. Öte yandan Memur-Sen’in ILO Türkiye işçi delegesi olarak belirlenmesi ciddi tartışmalara yol açabilecek.
ILO’da işçi ve işveren delegeleri kendi ülkelerini temsil etmiyor. İşçi delegeler işçi grubu, işveren delegeler ise işveren grubu içinde hareket ediyor, ülkelerini değil emeği veya sermayeyi temsil ediyor. İşçi delege grubunu Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), işveren grubunu ise Uluslararası İşveren Örgütü (IOE) koordine ediyor. Gruplar adına kararlar alınıyor, tutumlar ortaya konuyor ve pazarlıklar yapılıyor. Ancak ITUC, Memur-Sen’i bağımsız bir sendikal örgüt olarak görmüyor, hükümet güdümlü bir örgüt olarak değerlendiriyor. ITUC ve ETUC bu nedenle de Memur-Sen’in üyelik başvurularını birkaç kez geri çevirdi. Memur-Sen ne dünya çapında ne de Avrupa çapında sendikal örgütlere üye kabul ediliyor.
98 sayılı ILO sözleşmesi sendikaların işverenlerden bağımsızlığı konusunu ele alıyor ve sendikaların özellikle işveren müdahalesi ve nüfuzundan korunmasını zorunlu sayıyor. Memur sendikalarının işverenlerinin hükümet olduğu düşünülecek olursa, bu sendikalar üzerindeki hükümet nüfuzu 98 sayılı sözleşmenin ihlali anlamına geliyor. ILO Anayasası’nın 3/9 maddesine göre delegelerin yetki belgeleri konferans tarafından inceleniyor ve uygun biçimde saptanmayan delegelerin yetki belgesi konferans tarafında iptal edilebiliyor. Geçmişte bu yönde uygulamalar yaşandı. 1940 ve 1950’li yıllarda Arjantin, Venezuela ve SSCB işçi delegelerinin konferansa katılımı reddedildi.
ILO Anayasası’nda yer alan “en çok temsile sahip çalışan ve işveren örgütleri ile anlaşarak” ifadesi otomatik olarak en çok üyesi olan örgütün temsil edileceği anlamına gelmiyor. Öyle olsaydı doğrudan “en çok üyeye sahip işçi ve işveren örgütü ILO’da temsil edilir” şeklinde bir düzenleme yapılırdı. Burada amaç ilgili ülkenin işçi ve işverenler açısından en uygun ve yaygın temsilini sağlamaktır. Özellikle birden çok işçi ve işveren örgütünün bulunduğu ülkelerde geniş bir temsile olanak vermektir. Uygulamada bazı ülkelerde sendikal örgütler (Fransa gibi) kendi aralarında anlaşarak dönüşümlü olarak ILO’da temsil ediliyor. Hükümet eğer varsa bu ortak iradeyi dikkate almak zorunda.
AKP döneminde yüzde 2200 büyüdü
Memur-Sen’in üye sayısı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hükümet olduğu 2002 yılında 42 bindi. Ardından Memur-Sen’in üye sayısı mucizevi bir biçimde, 14 yılda yüzde 2200 (yazıyla, yüzde iki bin iki yüz!) arttı. Bu mucizevi artışın nedenleri sadece ulusal sendikal kamuoyunca değil uluslararası sendikal kamuoyunca da izleniyor ve biliniyor. O nedenle Memur-Sen bağımsız bir sendikal örgüt olarak görülmüyor. Eğer Memur-Sen, hükümet tarafından ILO delegesi olarak saptanırsa bu tartışmanın Uluslararası Çalışma Konferansı’na da yansıması kuvvetle muhtemel.
Öte yandan 2017 konferansına sunulmak üzere hazırlanan Uzmanlar Komitesi Raporu’nda Türkiye’de 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası kamuda yaşanan yoğun ihraçlar 158 sayılı ILO sözleşmesi (iş güvencesiyle ilgili) bağlamında ve uluslararası sendikal örgütlerin ve onların Türkiye’deki üyelerinin açıklamaları kapsamında not edildi. Bu konunun konferansta Aplikasyon Komitesi’nde gündeme gelmesi muhtemel. O nedenle Türkiye bu yıl ILO konferansının hassas gündemlerinden biri olabilir. Memur-Sen’in temsili bu hassasiyete tüy dikebilir.
Çözüm var mı?
Bu krizin bir çözümü var mı? Oldukça karmaşık bir sorun ama denenebilecek bir yol var. Memur-Sen’in 956 bin üyesi var ve en çok üyeye sahip konfederasyon. Ancak Memur-Sen toplamı 3.3 milyona ulaşan işçi ve memur sendikaları üyelerinin sadece yüzde 29’unu temsil ediyor. Memur-Sen dışında kalan örgütlerin (TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, KAMU-SEN, KESK ve BİRLEŞİK KAMU-İŞ) 2.3 milyon üyesi var ve sendikalı işçi ve memurlar içinde temsil oranları yüzde 71’e ulaşıyor.
Memur-Sen dışında kalan işçi ve memur sendikaları arasında varılacak bir uzlaşmayla ILO’da daha geniş ve dönüşümlü bir temsil sağlanabilir ve temsil krizinin çözümü denenebilir. ILO anayasasının pozitif metni değil özü ve amacı dikkate alınmalıdır. Esas olan formel bir üye sayısı değil, ortak bir iradeye sahip sendikal örgütlerin temsil gücüdür. Böylece uluslararası sendikal örgütler tarafından muhatap alınmayan ve bağımsızlığı tartışmalı bir örgütün ILO’da Türkiye emekçilerini temsilinin ve olası bir temsil krizinin önü alınabilir.