Meydan gazetesinden köşe yazarı Turgay Oğur, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 Nisan’da İlim Yayma Cemiyeti Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “Yalanın envai çeşidi ‘Paralel Devlet Yapılanması’nda var. Çünkü onlar da takiyeci. Dedik ya inlerine gireceğiz, girdik ve giriyoruz” ifadelerini kullanmasının ardından kaleme aldığı köşe yazısında “Erdoğan’ın çekirdek ailesi ile merkezinde yer aldığı bir tür TOCİ (Toplu Cemaat İdaresi) kurulmuş durumda. İktidar, muazzam gücüyle piyasayı kapladı, cemaatleri de taşeronlaştırmaya girişti” ifadelerini kullandı.
Köşe yazarı Oğur, “devletleştirmede Türklerin muhteşem icadı olarak nitelediği TOKİ’nin ‘doğru yolu göstermede ve resmi bildirimde’ rol model olduğunu” söyleyip “İktidar, muazzam gücüyle piyasayı kapladı, cemaatleri de taşeronlaştırmaya girişti. İtiraz edeni devlet gücüyle ezdi. ‘Bunlardan üç tanesini’ bile sallandırmaya gerek kalmadı, diğerlerinin ders alması için” diye yazdı.
Meydan gazetesinde Turgay Oğur’un ‘İlim Yayma Cemiyeti’nin son günü’ başlıklı yazısı şöyle:
Genç Cumhuriyetin Batılılaşma projesiyle dindar vatandaşların başı pek hoş değildi; öz değerlerini yitirme, yozlaşma tehlikesi olarak görülüyordu. Batılılaşmanın taşıyıcısı pek tabii modern eğitim sistemiydi. Korunmanın yolu da çocukları okuldan uzak tutmaktı. Devletin elinin kolunun uzanamadığı yerlerde sürdürülebildiği kadarıyla merdiven altı dini eğitim ile yetiniliyordu.
İlim Yayma Cemiyeti 1951 yılında kuruldu.
Cemiyeti kuranlar bu kuraklık içinde devlet eğitim sisteminden de diploma almış nadir kişilerdi. Sayılarının artmasını istiyorlardı. Müslümanların müspet ilimleri öğrenmesi gerektiğini biliyorlardı. Eğitime en büyük yatırımı yapan dini hareketin lideri Fethullah Gülen’in henüz toy bir delikanlı olduğu zamanlardı. Binlerce ilkokul, Anadolu lisesi, fen lisesi, üniversiteye ulaşacak hareket henüz başlangıç düzeyinde bile değildi.
İlim Yayma Cemiyeti’nin kurucuları Demokrat Parti iktidarının görece gevşettiği şartlardan cesaret aldılar ve anne-babaların çocuklarını korkmadan okula gönderebilmeleri için ortam hazırlama faaliyetlerine giriştiler. İmam-hatip açılmasına önayak olmak bu çabaların başında geliyordu. Anadolu’dan büyük şehirlere okumaya gelen çocukların kendilerini muhafaza edebilecekleri konaklama imkanları sağlamak da öncelikli gündemleriydi.
İlim Yayma Cemiyeti, Türkiye’nin en eski sivil toplum kuruluşlarından biri.
Cemaatleşmeye karşı oldukça yatay bir yapılanma amaçladıkları anlaşılıyor. Kalabalık bir organizasyon öngörmemişler. Nihayetinde amaçları buzdolabı olmak. Talep edenleri ekşimekten korumak, pişirmek değil. Yalın bir iş. Cemiyetin hizmetlerinden yararlananlarla kopmayan bir ilişki kurulmuyor. İnsanlar geliyor ve geçiyor. Bir şeyci olmak istemeyenler için ideal seçenek olarak korunup kollanan bir ekol oldu İlim Yayma.
Tabii bugüne kadar.
Devletleştirmede Türklerin muhteşem icadı TOKİ, diğer tüm sektörlere olduğu gibi irşat, tebliğ faaliyetlerine de rol model oldu. Erdoğan’ın çekirdek ailesi ile merkezinde yer aldığı bir tür TOCİ (Toplu Cemaat İdaresi) kurulmuş durumda. İktidar, muazzam gücüyle piyasayı kapladı, cemaatleri de taşeronlaştırmaya girişti. İtiraz edeni devlet gücüyle ezdi. “Bunlardan üç tanesini” bile sallandırmaya gerek kalmadı, diğerlerinin ders alması için. Birincide ikna oldular. Ya da zaten ikna olmaya dünden razıydılar, bilmiyoruz artık.
İtaat edene proje ve finansman yağdı. Merkezin belirlediği alanlarda devletin himayesinde hayal edemeyecekleri hacimlere ulaştılar. Doğrusu, yapılar birbirine benzemeye başladı, işin yaratıcılığı kaçtı. Az biraz, homurtu düzeyinde itirazları dillendirenlerin hak edişleri ödenmiyor. Sistem tek kelimeyle mükemmel.
İlim Yayma da direnemedi. Teklif cazip geldi belki. Kendi imkanlarınla 10 yılda alacağın mesafeyi bir ayda kazanacağını vaat ediyorlar, az buz değil. Onlar da bu büyüye kapıldı, belki de elini verdi kolunu kaptırdı. Geçen günlerde kutladığı 65. kuruluş yıl dönümü ise kuruluşundan bu yana koruduğu özgünlüğünün kapanış seremonisine dönüştü. Yazık oldu.