Spor

Totti'den veda mektubu: Roma'ya olan sevdamız; ailemizin, kanımızın, ruhumuzun bir parçasıydı...

"Roma, benim için, dünyanın ta kendisi, bu kulüp, bu şehir benim hayatım, sonsuza kadar"

05 Eylül 2016 17:46

Roma'nın efsane kaptanı Francesco Totti, 2017 sonunda futbola ve Roma'ya veda edeceğini hatırlatarak, taraftarlara bir veda mektubu yazdı. 39 yaşındaki yıldız futbolcu, mektubunda, "Roma'ya olan sevdamız, ailemizin, kanımızın, ruhumuzun bir parçası" ifadesini kullandı.

Roma forması altında 27. yılını dolduran ve 'Il Capitano' (Büyük kaptan) olarak anılan Totti, henüz 12 yaşındayken Milanlı yöneticilerin kendisi için geldiğini, ancak onun için tek seçeneğin Roma olduğunu söyledi. 

"Roma kulübü ve Roma şehrini her şeyin ötesine koyduğunu" belirten Totti, "Roma, sarı kırmızı, Roma, benim için, dünyanın ta kendisi. Bu kulüp, bu şehir benim hayatım. Sonsuza kadar" sözleriyle mektubunu sonlandırdı.

Tribün Dergi'nin çevirisine göre, Francesco Totti'nin veda mektubu şöyle:

"Bundan 27 sene önce, Roma'daki evimizin kapısı çaldı. Kapıyı annem, Fiorella açtı. Kapının diğer tarafında bulunan kişiler, benim futbol kariyerimi belirleyecekti.

Annem kapıyı açtığında, orada bulunan kişiler, kendilerini futbol direktörü olarak tanıttı.

Ancak Roma kulübünden değillerdi, siyah-kırmızı giyiyorlardı.
 
AC Milan'dan gelmişlerdi. Ve onların takımı için oynamamı istiyorlardı. Ne pahasına olursa olsun...

Annem havlu atmıştı. Onun, kapıdaki beyefendilere ne söylediği hakkında bir tahmininiz var mı?

Eğer Roma'lı bir çocuksanız, yalnızca iki seçeneğiniz vardır: kırmızı ya da mavi. AS Romaveya SS Lazio. Lakin bizim ailemizde, sadece tek bir seçenek vardı.
 
Ne yazık ki büyükbabamı tanıyamadım, çünkü kendisi, ben küçük bir çocukken vefat etmişti. Ama o, giderken bana büyük bir hediye bıraktı. Ne kadar şanslıyım ki, büyükbabam Gianluca büyük bir Roma taraftarıydı ve bu sevda ondan babama, babamdan da ben ve erkek kardeşime miras kaldı.

Roma'ya olan sevdamız, varlığını sürdürdüğümüz bir olguydu. Ailemizin, kanımızın, ruhumuzun bir parçasıydı bu.
 
Roma'da olmamıza rağmen takımımızın maçlarını televizyonda çok izleyemiyorduk, çünkü 80'lerde pek maç yayını yoktu. Ama ben 7 yaşındayken, babam bir maça bilet almıştı ve sonunda Kurtlar'ı Stadio Olimpico'da izleyebilecektim.
 
Gözlerimi kapatıp o heyecanı yeniden hissedebilirim. Renkler, tezahüratlar, atılan sis bombaları... Benim içimdeki bir şeyleri yakan Roma taraftarıyla aynı stadyumda bulunan, neşeli bir çocuktum. Bu tecrübeyi nasıl açıklayacağımı bilmiyorum.

Bellissimo

Söylenebilecek tek şey bu.
Roma'nın bir parçası olan San Giovanni'de, hiç kimsenin beni, elimde ya da ayağımda futbol topu olmadan gördüğünü düşünmüyorum. Kaldırım taşı sokaklarda, katedrallerin arasında, patikalarda, her yerde top oynadık.
 
Genç bir çocukken dahi, futbola olan hissim, sevgiden başka bir şeydi. Başarılı bir kariyere ulaşmak için gerekli olan tutkuya sahiptim.

Futbol oynamaya, kulüplerin genç takımlarında başladım. Odamdaki duvarda, Roma kaptanı Gianni'nin poster ve gazete küpürleri asılıydı. O bir ikon, bir semboldü. Romalı bir çocuktu. Tıpkı bizim gibi...
 
Ben 13'ümdeyken, kapımız çaldı.
AC Milan yetkilileri, kendi kulüpleri için oynamamı istiyordu. Büyük bir İtalyan kulübü ile hedefime ulaşmak için bir şans. Peki ne yapmalıydım?
Hoş, kararı ben vermeyecektim tabii ki de.
 
Patron, annemdi. Kendisi hala patron. O, çocuklarına fazlasıyla bağlı bir anneydi. Her İtalyan annede olduğu gibi, onda da hafiften bir aşırı koruyuculuk vardı. Bir şeyler olabileceği korkusuyla, evden ayrılmamı istemiyordu.

'Hayır, hayır'' dedi direktörlere. Tek söylediği buydu. ''Kusura bakmayın. Hayır, olmaz.''
Bu bir sondu. İlk transferim, patron tarafından reddedilmişti.
 
Babam, abim ve beni hafta sonları maça götürürdü. Ama pazartesiden cumaya, kontrol annemdeydi. AC Milan'a hayır demek zordu. Bu transfer, ailemiz için çokça para anlamına geliyordu. Fakat annem, o gün bana bir ders öğretti. Evim, bu hayattaki en önemli şey.
 
Bundan sadece birkaç hafta sonra, oynadığım genç takım maçını takip eden Roma, bana transfer teklifinde bulundu. Sarı-kırmızıyı giyecektim.
 
Annem bilirdi. Kariyerim boyunca birçok yönden bana yardımı dokundu. Evet, o koruyucuydu -hala öyle!- ama her gün o yeşil sahada olmam için birçok fedakarlık yaptı. O günlerin, onun için çok zor olduğunu biliyorum.
 
Beni antrenmanlara annem götürürdü. Sahanın dışında beklerdi beni. Ben antrenmandayken 2-3, bazen de 4 saat beklediği oluyordu. Yağmurda, soğukta beklerdi, hiç fark etmeksizin.
O beklediği için hayalimi yaşayabildim.
 
Maçtan önce, Stadio Olimpico'daki 90 dakika boyunca, Roma için ilk kez sahaya çıkacağımı bilmiyordum. Tesislerden stada giderken otobüste oturmuştum ve heyacanım da artmıştı.

Geceki uykumdan kalan sükunet kaybolup gitmişti. Roma taraftarı herkesten farklıdır. Roma formasını giydiğinizde, sizden çok şey beklenir. Size verilen değerin karşılığını vermek zorundasınızdır ama hata yapma lüksünüz de yoktur.
 
İlk maçım için sahaya çıktığımda, evim için oynamanın verdiği gurur hissine yenik düşmüştüm. Büyükbabam için. Ailem için.
 
25 yıl boyunca bu baskı -ayrıcalık- hiç değişmedi.
 
Tabii ki de hatalarım oldu. Hatta 12 yıl önce, Real Madrid için Roma'dan ayrılmayı düşündüğüm bir an vardı. Çok başarılı, hatta dünyadaki en iyi takım size teklif yaptığında, hayatınızın başka bir yerde nasıl olabileceğini düşünmeye başlıyorsunuz. Roma'nın başkanıyla konuşmuştum ve o, bir şeyleri değiştirmişti. Ancak en sonunda, ailem ile yaptığım konuşma, hayatın ne olduğunu bana gösterdi.
Evin, her şeydir.

39 yıldır Roma benim evim. Futbolcu olarak ise 25 yıldır Roma benim evim. İster Scudetto'yu kazanmak, ister Şampiyonlar Ligi'nde oynamak olsun, Roma'nın renklerini yapabileceğim en iyi şekilde temsil ettiğimi ve öne çıkardığımı düşünüyorum.

Umarım sizi gururlandırmışımdır.
Kendi düzenini kurabilecek bir adam olduğumu düşünebilirsiniz. Eşim Ilary ile nişanlanana kadar ailemin evinden hiç ayrılmadım. Şimdi buradaki zamanlarıma dönüp baktığımda özleyeceklerim, sanırım rutin, günlük şeyler. Saatler süren antrenmanlar, soyunma odasındaki sohbetler. Sanırım en çok özleyeceğim şeyse, takım arkadaşlarımla içtiğimiz kahveler olur. Bir gün buraya futbol direktörü olarak dönersem, o anlar orada duruyor olacak.
 
İnsanlar soruyor, neden bütün ömrünü Roma'da geçirdin?
Roma benim ailem, arkadaşlarım, sevdiğim tüm insanlar.

Roma deniz, dağlar, heykeller.,

Ve Roma, tabii ki de, Romalılar.
Roma, sarı ve kırmızı.
Roma, benim için, dünyanın ta kendisi.
Bu kulüp, bu şehir benim hayatım.
Sonsuza kadar."