Tiroit hastalıklarının tedavi seçenekleri arasında yer alan ameliyatlar konusunda son yıllarda çok önemli gelişmeler var. Özellikle tiroit ameliyatlarından sonra iz kalmasından endişe edenlerin imdadına “minimal invazif cerrahi” yetişiyor.
Tiroit ameliyatlarında minimal invazif cerrahi yöntemini 1997 yılından bu yana uygulayan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve VKV Amerikan Hastanesi Endokrin Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mete Düren, konuyla ilgili olarak şu bilgileri verdi: “Tüm ameliyatlar bir dikiş işlemi ise tiroit ameliyatı bir nakış işidir, yani incelik, titizlik ve hassasiyet gerektirir.
Özellikle ses telleri ve komşu paratiroit bezleri açısından çok temiz çalışmayı gerektirdiği gibi yapılan ameliyattan sonra hastalığın tekrarlama riskini de sıfıra yaklaştırmak gerekir. Laparoskopi veya videoendoskopi dediğimiz kapalı cerrahi yöntemler neredeyse cerrahinin tamamına girdi. Endokrin cerrahisi içerisindeki böbrek üstü bezlerinin tedavisinde zaten uzun zamandır kullanılıyordu.
Uygun hasta seçilmeli
Boyun bölgesinde rutin olarak kullanımı son yıllara dayanıyor. Boyunda diğer bölgelerden farklı olarak boşluk yok, çalışma alanını kendiniz yaratmak zorundasınız. O yüzden uygulanabilirliği konusunda ilk başta soru işaretleri vardı. Ama teknolojinin gelişmesi ile birlikte daha sık kullanılmaya başlandı. Biz bunu ilk 1997 yılında yapmıştık. O zamandan bu zamana çok büyük bir gelişme görüldü.”
Düren, minimal invazif cerrahi konusunda hasta seçiminin çok önemli olduğunu vurguluyor: “Yöntemin başarılı olması için hasta seçimi çok önemli bir kriterdir. Bu, ameliyat gerektiren hastaların beşte biri demektir. Yani her hastaya uygulayamazsınız. Mesela safra kesesi ameliyatlarının yüzde 90’ında kullanabiliyor.
Tiroit cerrahisinde ise hastaların ancak yüzde 20’sini kapsıyor. Bu bütün dünyada da böyle. Dolayısı ile uygun hastayı seçmek şart. Uygun hastada ise en önemli kriter, hastanın bezinin büyük olmamasıdır. Çünkü açtığımız kesi sonuçta 2,5 cm. Örneğin 10 cm bezi olan bir hastanın bezini 2,5 cm’den çıkartma imkânına sahip değiliz. Bu nedenle 2,5 cm’lik kesiden en fazla 5 cm’lik bir bezi çıkartmamız mümkün olabiliyor.”
Kesik izi en aza iniyor
Daha çok kadınlarda görülen tiroit hastalıklarında hastaların kozmetik endişelerinin ön planda olduğunu belirten Prof. Mete Düren, ‘‘Hastaların en büyük çekincesi iz kalması. Kimse boynunda bir kesikle dolaşmak istemiyor. Dolayısı ile bu yöntemle bunu minimize ediyoruz.
Standart cerrahide kesik 7,5 cm. Bunu 2,5 santime indirmek önemli bir avantajdır. Özellikle kadınların ama aynı şekilde erkeklerin de tercihi olan bu yöntem, kozmetik isteklerin yanı sıra ameliyat sonrası erken boyun hareketlerinin mümkün olması ve ödem olmaması gibi faktörler yüzünden daha çok tercih ediliyor. Ancak bu ameliyatta mutlaka patolog, ameliyat sırasında parçayı incelemeli ve şüpheli bir durumda gerekirse tiroitin tamamı alınabilmelidir” diyor.
Bugüne kadar gerçekleştirdiği binlerce ameliyat dışında minimal invazif cerrahi yöntemini dünyada uygulayan sayılı cerrahlar arasında olup periyodik olarak cerrahlara yöntemle ilgili eğitim veren Prof. Dr. Mete Düren, operasyon sonrasında hastaların ertesi sabah evlerine gittiklerini ve standart ameliyata göre daha rahat hareket ettiklerini de belirtiyor.