AKP iktidarı tarafından büyük bir hızla ve sessizce çıkarılan yeni Vakıflar Kanunu, aralarında demokratik kitle örgütleri, platformlar ve sendikaların da bulunduğu birçok çevrede tepkiyle karşılandı.
Yabancı ülke yurttaşlarının Türkiye sınırları içinde serbestçe yeni vakıflar kurmasına; tüm dini ve yabancı vakıfların siyasi nitelikli faaliyet göstermesine ve yurtdışından istedikleri kadar bağış alabilmesine olanak tanıyan yasayla, Hıristiyan azınlık cemaat vakıflarının, eskiden sahip oldukları mal ve mülkleri geri isteme hakkı kazanmalarına imkân sağlandı.
'CEMAAT-TARİKAT VAKIFLARI' ENDİŞESİ
Bununla birlikte, 20 Şubat 2008'de TBMM'de kabul edilen, 11'inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanan ve 27 Şubat 2008'de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5737 sayılı Vakıflar Yasası, "Cumhuriyet devriminin yasakladığı din ve ırka dayalı 'eski vakıflar'ı canlandırıp güçlendireceği ve Cumhuriyet'in yurttaşlık temelinde oluşturduğu ulusal yapıyı, din ve ırk temeline dayalı cemaat-tarikat vakıfları yapılanması ile parçalayacağı" iddiasıyla yoğun eleştiriler aldı.
Toplam 42 demokratik kitle örgütü, platform, sendika, meslek odası ve siyasi parti örgütü (*) tarafından hazırlanan ve Cumhuriyet gazetesinde ek olarak dağıtılan konuya ilişkin kitapçıkta, "Vakıflar Yasası'nda değişiklik yapılması isteği ve girişimlerinin gerçek sahibi, ABD ve Avrupa Birliği'dir. AB, istediğini yaptırabilmek için Türkiye'ye karşı üyelik kozunu bir baskı aracı olarak kullanmıştır" iddiasında bulunuldu.
Söz konusu kitapçıkta, yeni Vakıflar Yasası'nın çıkış süreci, içeriği ve vakıflara ilişkin genel bilginin yanı sıra, yeni yasanın tepki duyulan bölümlerine ilişkin şu yorumlar da yer alıyor:
SEZER'DEN 9 MADDEYE İTİRAZ
"59'uncu AKP Hükümeti, 13 Haziran 2005'te toplam 83 maddelik bir Vakıflar Kanunu Taslağı'nı TBMM'ye sundu ve Meclis Genel Kurulu bu metni 9 Kasım 2006'da kabul etti. Tasarının ilk bölümü vakıf hukukunu, ikinci bölümü de Genel Müdürlüğü düzenliyordu.
5555 sayılı yasa olarak çıkan metin, onaylanması için 14 Kasım 2006 günü 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e gönderildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Sezer, metindeki 9 maddenin Anayasa'ya ve bunların bazılarının aynı zamanda Lozan Antlaşması hükümlerine aykırı olduğunu belirterek, metni 29 Kasım 2006 günü yeniden görüşülmesi isteğiyle TBMM'ye geri gönderdi.
Sezer, bu metnin yaratacağı sakıncaları şu 3 noktada topladı:
1 - Vakıf kurumu siyasallaştırılıyor,
2 - Gayrimüslim cemaat vakıflarına ilişkin düzenlemeler Lozan Antlaşması'na ve ulusal birliğe aykırı,
3 - Atamalarda ve idari para cezasına ilişkin düzenlemelerde anayasal sisteme aykırılıklar bulunuyor.
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, gerekçelerine dayanak olarak da, "Cumhuriyet'in Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasa'nın temel ilkelerine, hukuka, ahlaka, ulusal birliğe, ulusal çıkarlara aykırı ya da belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamayacağını" gösterdi.
Sezer bu metni, "Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasa'nın ayrıcalıkları yasaklayan 10'uncu maddesiyle ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaklı değildir" şeklinde değerlendirdi.
Ancak Sezer'in 9 maddesinin bir kez daha görüşülmesi için Meclise iade ettiği Vakıflar Kanunu, TBMM Genel Kurulu'nda 242 oyla kabul edildi.
TEPKİ ÇEKEN NOKTALAR
Kitapçıktaki yorumlarda, yeni yasanın tepki çeken unsurları şu şekilde sıralandı:
- "Cumhuriyet devrimimizin yasakladığı din ve ırka dayalı 'eski vakıflar' canlandırılımakta ve güçlendirilmektedir. Bu vakıflara her türlü faaliyette bulunma olanakları tanınmaktadır,
- Lozan Antlaşması ile mal ve mülk varlıkları dondurulan ve faaliyetleri sınırlandırılan Hıristiyan azınlık cemaat vakıfları da yeniden canlandırılmaktadır,
- Hıristiyan azınlık cemaat vakıflarının, eskiden sahibi oldukları malları ve mülkleri geri isteme hakkı kazanmalarına yol açılmaktadır,
- Bu vakıflar sınırsızca mal ve mülk edinebilecekler; ülkemizde ve yurtdışında faaliyet gösterebileceklerdir,
- Yabancı ülke yurttaşları, ülkemizde serbestçe yeni vakıflar kurabilecekler; kurdukları vakıflar adına istedikleri kadar arazi ve bina satın alabilecekler,
- Tüm dini ve yabancı vakıflar, yurtiçinde ve dışında istedikleri sayıda şube açabilecekler, bu yerlerde kiliseler kurabilecek ve Hıristiyanlık propagandası yapabilecekler,
- Bu vakıflar okul ve hastane açabilecek, ticari faaliyetlerde bulunabilecek ve propagandalarını yapabilecekler,
- Bu vakıflar, yurtdışından istedikleri kadar yardım ve bağış alabilecekler,
- Yine bu vakıflar, siyasal nitelikli faaliyet gösterebilecek ve siyasi partileri destekleyebilecek ve ortak hareket edebilecekler.
- Sonuçta , Türkiyemizin birçok köşesinde Vatikan benzeri cemaat devletçikler oluşumuna zemin hazırlanmaktadır .
- Tüm bu koşullara karşılık, vakıflar üzerinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin denetim yetkisi çok sınırlandırılmakta, gerçekte uygulanamaz bir duruma getirilmektedir,
- Cumhuriyetimizin yurttaşlık temelinde oluşturduğu ulusal yapımız, din ve ırk temeline dayalı cemaat - tarikat vakıfları yapılanması ile parçalanacaktır."
YENİ YASA NELERİ DEĞİŞTİRDİ?
Söz konusu kitapçıkta, yeni yasayla yapılan değişiklikler, ilgili kanun maddeleri ve bunlara ilişkin yorumlar ise şöyle sıralanıyor:
"Cumhuriyet, demokrasiye uygun olarak hukukunu ve hukuksal kurumlarını, devrim yasaları ile 'yurttaşlık' temelinde oluşturulmuştur. Toplumsal yapımız, demokrasinin temel kurumları olan demokratik kitle örgütlenmesine göre düzenlenmiştir.
Cumhuriyet, yurttaşlar arasında din, ırk ya da benzeri farklılıklarla ayrım yapılmasını ve bu farklılıklar temelinde dernek, vakıf, parti ve sendika gibi örgütlenmelerin oluşturulmasını reddetmiştir.
1935 yılında çıkarılan 2762 sayılı Vakıflar Kanunu, bu temelde çıkarılmış olan, cumhuriyetin bir uygulama yasasıydı.
5737 sayılı yeni Vakıflar Yasası ile:
* Cumhuriyetin uygulama yasası olan 2762 sayılı Vakıflar Kanunu yok edilmektedir.
MADDE 80 - 5/6/1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu... yürürlükten kaldırılmıştır.
* Vakıf teriminin kapsamı değiştirilerek, eski ve yeni vakıf farkı ortadan kaldırılmıştır.
MADDE 3 - Vakıflar: Mazbut, mülhak, cemaat ve esnaf vakıfları ile yeni vakıfları... ifade eder.
* Cumhuriyet devrimimizin yasakladığı, Osmanlı'dan kalma 40 bine yakın din ve ırk temelindeki eski (mazbut) vakıflar, özel hukuk tüzel kişiliği olarak tanımlanmakta ve ayrı ayrı faaliyetlerine izin verilmektedir.
MADDE 4 - Vakıflar, özel hukuk tüzel kişiliğine sahiptir.
* Tekke, zaviye ve tarikat örgütlenmelerinin yasallaşmasının önü açılmakta; 3 Mart 1924 Devrim Yasaları yok edilmektedir.
* 'Cemaat mensupları yararına kurulmuş vakıf' kavramından, 'cemaate ait vakıf' kavramına geçilmektedir. Böylece dolaylı olarak cemaatlere de doğrudan tüzel kişilik tanımlamasının yolu açılmıştır.
MADDE 16 - Cemaat vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar, vakıf yönetiminin talebi halinde Meclis kararıyla; aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebilir veya vakfın akarına dönüştürülebilir.
* Gayrimüslimlere ait Hıristiyan azınlık vakıflarının (cemaat vakıfları) hukuksal statüsü, Müslümanların vakıflarının (mülhak vakıfları) statüsünden açıkça ayrılmakta ve gayrimüslimler ayrıcalıklı hale getirilmektedir. Cemaat vakıflarının hiç mensubu kalmasa bile mazbut vakıflar arasına alınmaz, (Madde 16) aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilir.
MADDE 7 - 10 yıl süreyle yöneticisi atanamayan veya yönetim organı oluşturulamayan mülhak vakıflar, mahkeme kararıyla, Genel Müdürlük tarafından yönetilir ve temsil edilir.
Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce mazbut vakıflar arasına alınan vakıflarla, bu kanuna göre mazbut vakıflar arasına alınan vakıflara bir daha yönetici seçimi ve ataması yapılamaz. İlgililerin, vakfiye şartlarına göre intifa hakları saklıdır.
* Din ve ırk temeline dayalı bir eski vakıf olan Hıristiyan azınlık vakıfları (cemaat vakıfları), eşitlik ilkesi yok sayılarak, cemaat ve esnaf vakıfları ortak tanımından ayrılmış ve 'yeni vakıflar' statüsüne, yani Medeni Kanun'a tabi vakıflar haline getirilmişlerdir.
MADDE 6 - Esnaf vakıfları, mülhak vakıflarının tabi olduğu hükümlere tabidir.
* Hıristiyan azınlık vakıflarına (cemaat vakıfları), kendilerini yönetme serbestliği verilerek özerklik hakkı tanınmıştır.
MADDE 6 - Cemaat vakıflarının yöneticileri, mensuplarınca kendi aralarından seçilir.
* Lozan Antlaşması ile mal ve mülkleri dondurulan, faaliyetleri sınırlandırılan Hıristiyan azınlık vakıflarının mal ve mülk edinmeleri ile faaliyetleri tamamen serbest bırakılmaktadır. Bugün İstanbul sur içi bölgesinde dolaylı şekilde satın alınan yerlerde, Vatikan benzeri 'Ortodoks Patrikhanesi Devleti'nin altyapısı oluşturulacak bir duruma gelinmiştir.
MADDE 12 - Vakıflar mal edinebilirler; malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilirler.
* Vakıflar, amaç veya faaliyetleri doğrultusunda uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilecekler; yurtdışında şube ve temsilcilik açabilecekler; üst kuruluşlar kurulabilecek ve yurtdışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilecekler. Bu vakıflar, yurtiçi ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilirler; yurtiçi ve yurtdışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilecekler. Bu düzenlemeyle, Soros ve Kilise fonları gibi fonlar Türkiye'de serbestçe faaliyette bulunabilecekler.
MADDE 25 - Vakıflar; vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla, amaç veya faaliyetleri doğrultusunda, uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler, yurtdışında şube ve temsilcilik açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler ve yurtdışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler. Vakıflar; yurtiçi ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarından ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilirler, yurtiçi ve yurtdışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilirler.
* Vakıfların şube açmaları yasal güvenceye kavuşturulmakta ve bu konuda hiçbir sınırlama da getirilmemektedir. Oysa şubeleşmek, vakıf kurumunda yabancı bir kavramdır ve dernek tüzel kişiliğine özgüdür. Şube açmak adı altında, şube yönetimi oluşturulması bahanesiyle her seferinde yeni yeni üyeler kaydedilecek ve Medeni Kanun'daki 'vakıflarda üyelik olmaz' yasağı böylece aşılmış olacak. Sonuçta, şubeleşme sistemiyle misyonerlik ve tarikat faaliyetlerine yasal zemin sağlamaktadır.
MADDE 5 - Yeni vakıflar, vakıf senetlerinde yazılı amaçlarını gerçekleştirmek üzere Genel Müdürlüğe beyanda bulunmak şartıyla şube ve temsilcilik açabilirler.
* Temel kamu hizmetlerinde, yabancıların istilasına zemin hazırlamaktadır. Gerek cemaat vakıfları, gerekse yabancı fonlardan beslenen diğer yeni vakıflar, bütün bu hukuksal olanaklardan sonuna kadar yararlanacak, çok sayıda ilköğretim okulu, lise ve elbette yasa çıkartılmak suretiyle üniversite kurabileceklerdir. Osmanlı'nın son dönemlerinde sayılanı yüzleri bulan ve devletin çökertilmesindeki rolleri bugün tartışmasız kabul edilen kolejler vb yapılar şeklinde karşımıza çıkabilecektir.
MADDE 26 - Vakıflar, amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Genel Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla iktisadi işletme ve şirket kurabilir, kurulmuş şirketlere ortak olabilirler. Şirketler dahil iktisadi işletmelerden elde edilen gelirler vakfın amacından başka bir amaca tahsis edilemez. Kurucuların çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların kurduğu veya paylarının yarıdan fazlasına bu nevi vakıfların sahip olduğu şirketlerin mal edinmeleri hakkında aynı vakıfların mal edinmelerini düzenleyen hükümler uygulanır.
* Vakıflar, amaçları ile bir şekilde ilişkili her konuda, doğrudan bir takım siyasal girişimlerde ve faaliyetlerde bulunabileceği gibi, bir siyasal parti ile ortak hareket de edebilecektir.
Şimdi, yabancıların veya yabancılarla işbirliği içerisinde hareket eden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kurdukları veya yönettikleri vakıflar, hem yabancı fonlardan alabildiğine nemalanıp, hem de Türkiye'de siyasal faaliyette bulunabileceklerdir. Siyaset, yabancı fonların boyunduruğu altına girecek ve Türkiye tam bağımsızlık idealinden ebediyen koparılacaktır.
MADDE 25 - Vakıflar, yurtiçi ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilirler, yurtiçi ve yurtdışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilirler."
CUMHURİYET DÖNEMİ VAKIFLAR VE VAKIFLAR YASALARI
Çeşitli grupların ortak imzasıyla hazırlanan kitapçıkta vakıf ve vakıflar yasalarına ilişkin şu bilgilere de yer veriliyor:
"84 yıl önce, 3 Mart 1924 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen 'Devrim Yasaları' ile hilafet kaldırıldı, medreseler kapatılarak öğretim birliği yasası (tevhid-i tedrisat yasası) kabul edildi ve Şer'riye ve Evkaf Vekaleti (din işleri ve vakıflar bakanlığı) kaldırıldı.
Şer'riye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılmasının ardından vakıflarla ilgili görevler, Başbakanlığa bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredildi.
1924 yılından sonra vakıflar için bir dizi yasal düzenlemeler yapıldı. Bunlardan en önemlisi, 1926 tarihli Medeni Kanun'du. Medeni Kanun'da vakıflar, eski ve yeni vakıflar olarak ikiye ayrıldı ve yeni kurulacak vakıfların eski hukukla bağlantısı kesilerek bu vakıflara 'tesis' adı verildi.
Yasal düzenlemeler 5 Haziran 1935 tarihinde kabul edilen ve 1936 yılında yürürlüğe giren '2762 sayılı Vakıflar Kanunu' ile yeniden belirlendi. Bu kanun, Osmanlı'dan kalma ırk ve din esasına dayalı vakıf sistemini ve Lozan Antlaşması gereği devamı kabul edilen vakıflara da bu antlaşma çerçevesinde sınırlamalar getiren bir uygulama kanunuydu.
Vakıflar Genel müdürlüğü, 1936 yılında tüm Müslüman ve gayrimüslim vakıflara 'Beyanname doldurun' talimatı verdi. Bu beyannamede, tüm vakıflar kendilerine ait olan taşınmazları mal varlığı olarak kayıt altına almak zorundaydı ve beyanname doldurma süresi 6 aydı. Bununla amaçlanan, Türkiye'de bulunan tüm vakıfların mevcut mal varlıklarının tapuya tescil ettirilmesiydi. Önce vakıf kimliğini kabul etmeyerek beyanname vermek istemeyen cemaat vakıfları, daha sonra kendi aralarında anlaşarak beyanname doldurdular ve altına da vakıf olmadıkları şeklinde şerh düştüler.
Bu yasal durum çerçevesinde vakıfların statüleri, eski ve yeni vakıflar olarak belirlendi.
ESKİ VAKIFLAR: Medeni Kanun'dan (4 Ekim 1926) önce kurulmuş vakıflardır ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu ile düzenlenmişlerdir. Buna göre eski vakıflar, yönetim biçimine göre Mazbut ve Mülhak vakıflar olmak üzere iki kategoride toplanmış ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yönetim ve denetimi altına alınmıştır.
1 - Mazbut Vakıflar: Osmanlı döneminde, devletin ve şahısların belirli bir amaç için kurduğu (vakfettiği) ve yönetimi Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde (VGM) olan vakıflardır. Bu vakıflar, kanunun yayınlanması ile devletin yönetimi altına alınmış olan vakıflarla, 10 seneden beri mütevelliliği boş olan vakıflardır ve doğrudan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından idare edilirler. Geçmişte ayrı ayrı tüzel kişiliklere sahip olan bu vakıflar, tek bir tüzel kişilik altında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından temsil ve idare edilir.
2 - Mülhak Vakıflar: Osmanlılar zamanında kurulan, kurucuların evlatlarınca veya vakıf senedinde yazılı şartlara göre yönetilen ve ayrı tüzel kişiliği bulunan vakıflardır. Bu vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenir.
Lozan Antlaşması ile varlıkları kabul edilen gayrimüslim cemaatler yararına olan cemaat vakıfları da bu kanunla Mülhak Vakıf statüsü içine alınmışlardır. Ancak bunlar, vakıftan yararlanan cemaat mensupları tarafından seçilen kişi ve kurullarca yönetilmekte ve aynı şekilde vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenmektedir.
YENİ VAKIFLAR: Cumhuriyet'in kurulmasının ardından Türk Medeni Kanunu'nun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra kurulan vakıflardır. Şahısların isteği üzerine, medeni kanuna göre bağımsız mahkemeler tarafından tescil edilen bu vakıflara 'tesis' adı verilmiştir. Böylece, din ayrımı esasına dayalı eski hukuk sistemi içinde oluşan vakıf kurumunun birbirinden kesin olarak ayrılması amaçlanmış ve sağlanmıştır. 1967 yılında yapılan değişiklikle, tesis yerine vakıf terimi tekrar yasaya konulmuş ve bu vakıflar da Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün denetimine alınmışlardır.
--
Kaynak: Cumhuriyet gazetesi tarafından ilave olarak dağıtılan; Doç. Dr. Ali Akyıldız'ın da katkıda bulunduğu, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'na ilişkin bilgi ve yorumlar içeren kitapçık, aşağıda ismi bulunan demokratik kitle örgütleri, platformlar, sendikalar, meslek odaları ve siyasi partilerin örgütleri tarafından hazırlanmıştır:
• 14 Nisan Çalışma Grubu
• 14 Nisan Çağdaş Mühendisler Hareketi
• Akkav
• Akvil ve Atatürk Çizgisi Platformu
• Anadolu Eğitim Sendikası
• Anadolu Ulusal Uyanış ve Dayanışma Platformu
• Ankara Kız Liseliler Derneği
• Ataçağ Oluşumu Derneği
• BCP Ankara İl Başkanlığı
• Bizkaç Kişiyiz Derneği
• CHP Ankara İl Başkanlığı
• Cumhuriyet Gazetesi Okurları (Cumok - Ankara)
• Cumhuriyet Kadınları Derneği
• Çağdaş Drama Derneği
• Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Ankara Şubesi
• Çayyolu Platformu
• Eğitim İş Sendikası
• Hacıbektaş Yüksek Öğrenim Kurumlarına Yardım Derneği
• Hukukun Egemenliği Derneği
• İP Ankara İl Başkanlığı
• İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği
• İstanbul Sivil Toplum Kuruluşları Birliği
• Kadın Dernekleri Federasyonu
• KESK Sendikal Birlik
• Köy Dernekleri Federasyonu
• Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı
• Memleket Sevdalıları Derneği
• Müzik Öğretmenleri Derneği
• NÜSED
• SHP Ankara İl Başkanlığı
• Türk Kadınlar Birliği
• Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği
• Türkiye Emekli Subaylar Derneği
• TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
• Toplumsal Güç Birliği
• Tüketici Hakları Derneği
• Tüm Öğretim Üyeleri Derneği
• Türk Mühendisler Birliği Derneği
• Türkiye Gençlik Birliği
• Ulusal Birlik Hareketi Platformu
• Ulusal Eğitim Derneği
• Yerel Yönetim Eğitim Araştırma Derneği