Agos yazarı Rober Koptaş, Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala'nın, "kısıtlılık kararı olan bir savcılık soruşturması" kapsamında İstanbul Atatürk Havalimanı'nda gözaltına alınmasına tepki gösterdi. Koptaş, "Yaşadığımız bu katran karası zamanda, tepemizde tepinenlerin her türlü ahlaksızlığı mubah saydığı bir ortamda o ve onun gibiler işte bu yüzden hedef tahtasındalar. Olmasalardı şaşardık" ifadesini kullandı.
Koptaş'ın "İncelik ve zekâ suçu" başlığıyla (26 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Bu günler eninde sonunda geçecek, içerideki düşünce suçluları, muhalifler mutlaka çıkacak ve muktedirlerin gözünde suç olan, bizlerinse yüzünü ağartan eylemlerine yılmadan usanmadan devam edecekler.
Baskılar, adaletsizlikler, zulümler, tarihsel haksızlıklar karşısında, hayatın ve tarihin doğru tarafında durma çabasını bir an olsun bırakmadı Osman Kavala. Yaşadığımız bu katran karası zamanda, tepemizde tepinenlerin her türlü ahlaksızlığı mubah saydığı bir ortamda o ve onun gibiler işte bu yüzden hedef tahtasındalar. Olmasalardı şaşardık.
Onunla her zaman aynı fikirde olmayabilirsiniz, aynı siyasi pozisyonu savunmayabilir, hatta karşıt cenahlarda olabilirsiniz, ancak eğer onu biraz olsun tanıyorsanız, onun muktedire karşı güçsüz olanın, haksızlığa uğrayanın yararına hareket ettiğini, kerteriz aldığı evrensel değerlerden şaşmayacağını, nezaket, asalet ve doğrulukla yoğrulmuş çizgisinden sapmayacağını bilirsiniz.
İşte bu vasıflara sahip olduğu ve yurdunun, yurdunun insanının iyiliği için doğru bildiği yolda yürüdüğü, karınca misali çalıştığı, taş üstüne taş koyduğu için bugün Osman Kavala’yı asla parçası olmayacağı komplolarla ve gizli planlarla ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Hayatı boyunca fikirle, yazıyla, kültürle, sanatla, kitapla uğraşmış veya uğraşanlara destek olmuş, barışın, diyalogun, karşılıklı anlayışın gelişmesi için çalışmış bir insanı gözaltıyla, cezaeviyle tehdit etmenin tek anlamı, ona ve onun gibilere korku salmak, bizleri biraz daha susturmaya, buraları biraz daha çölleştirmeye çalışmak. Dehşet doktrinlerini bekalarını daim kılmanın yegâne yolu bellemiş ve de tarihin çöp sepetini çoktan boylamış öncüllerinin yaptıklarından çok da farklı bir yol değil tuttukları. Sonları da öncülleri gibi olacak şüphesiz.
Ne yapmış Osman Kavala? 12 Eylül darbesiyle çoraklaştırılan memleket kültür sanat ortamına cansuyu veren yayınevlerinin, dergilerin destekçisi olmuş, savaş koşulları altında nefessiz kalmış Kürt illerine sanat merkezleri kurmuş, toplumsal yaşamı tahrip edilmiş Anadolu kentlerinde konserler, sanat festivalleri düzenlemiş, dillerimiz yok olmasın, çocuklarımız anadillerini konuşabilsin diye kitaplar yayımlamış, katledilmiş Ermenilerin torunları ana ata yurtlarına rahatça gelebilsinler diye çalışmış, Türkiye ile Ermenistan arasındaki kapalı sınır açılsın, iki komşu halk dost olabilsin diye uğraşmış. Düşmanlıkla, kinle, nefretle, şiddetle değil, dostluğun, barışın ve diyalogun diliyle muhalif olmuş, karşıt olmuş, soran ve sorgulayan olmuş. Güce sorgusuz sualsiz itaatin hayatta kalmanın yegâne yolu olarak dayatıldığı günümüz Türkiyesinde asla boyun eğmeyen ve eğmeyecek bir incelik ve zekâ harmanından daha büyük suç tahayyül edebilir misiniz? Osman Kavala işte bu suçu işlemiş, varlığıyla bizatihi bu suçun kendisi olmuştur.
Bu satırlar, Tayyip Erdoğan verdiği demeçle Osman Kavala’yı hâkime de, yargıca da, mahkemeye de gerek kalmadan mahkûm ettikten sonra, ancak Kavala’nın bir haftalık gözaltı süresi dolmadan yazıldı. Gazeteye basıldığında Osman Kavala belki de tutuklanmış, cezaevine konmuş olacak. Ancak öyle bile olsa, cezaevinde bir tutsak olmak onun doğru, ona bu muameleyi yapanların yanlış tarafta olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. Bu günler eninde sonunda geçecek, içerideki düşünce suçluları, muhalifler mutlaka çıkacak ve muktedirlerin gözünde suç olan, bizlerinse yüzünü ağartan eylemlerine yılmadan usanmadan devam edecekler.