Gündem

Temelli: Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı için acil adım atılmalıdır

"Kürt meselesine yaklaşım demokrasiye yaklaşımda turnusol kağıdıdır"

08 Temmuz 2019 15:49

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Meclis'teki tüm siyasi partilere, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı" çağrısında bulundu. "Bütün samimiyetimizle bu buluşma için adım atmalıyız" diyen Temelli, partililere, " Farklı görüşlerimiz olacaktır, olmalıdır madem ki bu kadar farklılığı olan bir toplumda yaşıyoruz, farklılıklarımız siyasette de olacaktır. Ama farklılıklarımızı barındıran siyasetin yükseleceği bir zemine ihtiyacımız var" diye seslendi.

"Sorunların çözümü için de çözümsüzlüğü için de en önemli faktörün Kürt meselesi olduğunu vurgulayan HDP Eş Genel Başkanı, "Çözümden mi çözümsüzlükten mi yanasınız turnusol kağıdı rolü oynamaya devam ediyor. Kürt meselesi demokrasi meselesinin turnusol kağıdıdır. Kürt meselesine yaklaşım sizin demokrasi ve barışa yaklaşımınızı ortaya koyar" ifadelerini kullandı.

Temelli sözlerinin devamında, "Bugünkü iktidar Kürt meselesi, Kürt sorunu yoktur diyor; inkardan, çözümsüzlükten beslenmeye çalışıyor. Tıpkı geçen yıl 4 yılda olduğu gibi, tıpkı mutlak tecridi hayata geçirip Sayın Öcalan’ın sesinin, görüşlerinin toplumla buluşmasını engellemeye çalıştığı gibi. Ne oldu 4 yıl içinde? Mutlak tecrit uygulandı ve 4 yıl içinde Kürt meselesi çözüm seçeneklerinden uzaklaştı ama Türkiye de hukuktan, barıştan, adaletten uzaklaştı. Adeta bu 4 yıl boyunca iktidarın attığı her adım toplumsal barışı dinamitledi" diye konuştu.

Örgütlenme çalışmaları kapsamında Serhat Bölge Konferansı'na katılan Temelli'nin açıklamaları şöyle:

Sevgili arkadaşlar, buradan bakıyorum da çok güçlü bir örgüt var, acaba bu konferansı yapmasa mıydık? Şimdi bu gücü örgütleme zamanıdır, şimdi HDP zamanı, siyasete müdahale etme, siyaseti değiştirme ve toplumsallaştırma zamanıdır. Bu amaçla örgütlenme ve bölge konferanslarımızı yapıyoruz. Daha önce il konferansları yapıldı, şimdi bölge konferansları, en son büyük merkezi örgütlenme konferansımızı gerçekleştireceğiz. İnanıyorum ki bu konferanslar, hem politik mücadelemize hem de örgütsel yapımıza çok büyük katkılar sunacak. Bugüne kadar bu mücadeleyi sırtlanarak geldik. Bugünden sonra bu mücadeleyi daha ileriye taşımak için, bu mücadeleyi taçlandırmak ve iktidar yapmak için, örgütsel yapımızı daha güçlü ve etkin hale getirmek zorundayız. Bu amaçla bu konferans dizilerini hayata geçirmekteyiz. Bu belli bir sonuca ulaşmış ve nihayete ermiş bir süreç olmayacaktır. Eksiklerimizi her zaman gözden geçirip bu kongre ve konferans anlayışımızı sürekli hale getirmeliyiz. Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey tam da budur. Örgütlenme modelimiz aynı zamanda bir toplum modelidir, Türkiye toplumuna aslında bir seçenek sunma anlayışıdır.

"Örgütlenme anlayışımız toplumu siyasete davet etmektir"

Bugün Türkiye siyaseti sıkışmıştır, kutuplaşmıştır. Bu kutup siyaseti Türkiye toplumunu, emekçileri, kadınları gerilime mahkum etmekte, seçeneksiz bırakmakta, en temel haklardan mahrum bırakmaktadır. Bu mahrumiyeti, mazlumiyeti ortadan kaldırmanın yolu toplumu siyasete davet etmek ve öncü olmaktır. İşte bizim örgütlenme anlayışımız toplumu siyasete davet eden, toplumu siyasallaştırırken, kendisini de toplumun içinde var eden bir anlayıştır. Bunu başarabiliriz, çünkü bizim güçlü bir fikriyatımız var. Önemli olan bu fikriyatı örgütlemek ve toplumun bütün alanlarına taşımaktır. Türkiye buna ihtiyaç duyuyor, Türkiye bu kutuplaşmış siyasetin, bu cenderenin altında boğulmakta, soluksuzluk kalmaktadır. 

Her geçen gün bunun örneklerini yaşıyoruz. Aslında bunun teşhisini koyduk, bütün Türkiye’ye de bunun uyarısını yaptık, dedik ki Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey demokrasidir, barıştır, toplumsal barıştır”. Bunları var etmenin yolu bir araya gelmektir, barış ve demokrasi mücadelesinde buluşmaktır. O yüzden de barış ve demokrasi mücadelesi bütün toplumun buluşması, önümüzdeki engellerin aşılması için büyük önem taşımaktadır. Bugünkü iktidar barış ve demokrasinin önünü tıkayarak kendisini var ediyor, çözümsüzlükten besleniyor. Çözümsüzlüğü kendisi için elverişli bir ortam olarak görüyor.

"Kürt meselesine yaklaşım, turnusol kağıdıdır"

Sorunların çözümü için de çözümsüzlüğü için de en önemli faktör Kürt meselesidir. Çözümden mi çözümsüzlükten mi yanasınız turnusol kağıdı rolü oynamaya devam ediyor. Kürt meselesi demokrasi meselesinin turnusol kağıdıdır. Kürt meselesine yaklaşım sizin demokrasi ve barışa yaklaşımınızı ortaya koyar. Bugünkü iktidar Kürt meselesi, Kürt sorunu yoktur diyor; inkardan, çözümsüzlükten beslenmeye çalışıyor. Tıpkı geçen yıl 4 yılda olduğu gibi, tıpkı mutlak tecridi hayata geçirip Sayın Öcalan’ın sesinin, görüşlerinin toplumla buluşmasını engellemeye çalıştığı gibi. Ne oldu 4 yıl içinde? Mutlak tecrit uygulandı ve 4 yıl içinde Kürt meselesi çözüm seçeneklerinden uzaklaştı ama Türkiye de hukuktan, barıştan, adaletten uzaklaştı. Adeta bu 4 yıl boyunca iktidarın attığı her adım toplumsal barışı dinamitledi. 

"Kutup siyasetini ortadan kaldıracak şey Üçüncü Yoldur"

Bu süreç bir otoriterleşme sürecidir, bu süreç faşizmi kalıcılaştırma sürecidir. Bu süreç, faşizmi kurumsallaştırma sürecidir. Bu amaçla hayata geçirdikleri AKP-MHP ittifakı bu blok tam da o kutup siyasetinin yeniden yeniden üretilmesidir. Kutuplaşma siyaseti karşısında başka bir kutup oluşturarak çözüm üretmeniz mümkün değildir. Bu kutup siyasetini ortadan kaldıracak şey Üçüncü Yoldur. Örgütlenme dediğimiz, sadece kendisini örgütleyen değil toplumla örgütlenmeyi buluşturan zihniyet  Üçüncü Yolda yol kat ederek bunu başaracaktır.  Üçüncü Yol, Türkiye açısından bir seçenektir. Barış ve demokrasinin seçeneğini yaratmaktır. Bunu yaratamazsak bu ceberut iktidar baskısı her geçen gün artıracaktır. Bütün politik aktörlere toplumun bütün kesimlerine çağrı yaparken, diyoruz ki gelin bir çözüm var, gelin bu çözümde buluşalım, müzakereyi toplumsallaştıralım, herkes herkesle konuşsun, herkes herkesle tartışsın, ama bu müzakerelerden herkes için iyi olanı toplumun genel iyisini var edelim. Ortak olan güzeldir, hakikat güzeldir. Güzel olanı var etmek de bizim vazifemiz, görevimiz olsun. Çağrımız bu yöndedir. O yüzden diyoruz ki demokrasi seçeneğinde buluşmak, mücadeleyi örgütlemektir. Bunu yapmadığımız sürece, son birkaç günlük gelişmelere baktığınızda bile bu mücadele eksikliğinin Türkiye’yi nereye götüreceği görülüyor.

"Talimatla oluşturulmuş mahkemelerin yarattığı ortam hukukun cenaze törenidir"

Bir araştırma kurumu SETA araştırma yapmış, bir araştırma kurumu neyi araştırır? Siz hiç bir araştırma kurumunun gazetecileri fişlemek için araştırma yaptığını gördünüz mü? Ama bunu gördük, duyduk. Bu, iktidarın siparişi ile hareket ettiğinizde nereye sürüklendiğinizin göstergesidir. Tıpkı bugün yargının sürüklendiği yer gibi. Talimatla oluşturulmuş mahkemelerin yarattığı ortam hukukun, yargının cenaze törenidir. Adalet mahkeme salonlarını terk etmiştir, adalet bu iktidarın talimatları ile katledilmiştir. Tıpkı basın özgürlüğünün katledildiği gibi. Bugün cezaevlerinde yüzlerce gazeteci var. Tıpkı üniversitelerin bu iktidar anlayışı ile katledildiği gibi. Bugün Türkiye üniversitelerinin çok değerli hocaları cezaevlerinde. Barış Akademisyenlerinden oldukları için. İşte barış ve demokrasi mücadelesinin ne denli önemli bir mesele olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.

“Kürt meselesi yoktur” diyen zihniyet, aslında bütün meselelere dair siyaset ve çözüm üretemez haldedir. Öyle de olmuştur. İşte üniversite, işte basın, işte demokratik siyaset. Bütün sorunlara baktığınızda nasıl bir bileşke oluşturduğunu görüyorsunuz. Kentlerimize baktığımızda bunu görüyoruz, bugün Van’dayız. Van’a baktığımızda ne denli sorunlar olduğunu görüyoruz. Neden bu sorunlar vardır?  Yine 4 yılın muhasebesine baktığınızda bu ceberut zihniyetin 4 yıldaki en kritik öneme sahip hamlesi kayyımdır. Bugün bunca sorun varsa o kayyımcı zihniyetin yarattığı sorundur. Vesayetin ve kayyımcı talanın ortaya çıkardığı tablo kentlerimizde karşımızda duruyor. Kimse kaygılanmasın, bütün bu sorunlara çözüm üreteceğiz, bütün bu sorunları mutlaka çözeceğiz. Evet ortada bir enkaz var ama bu enkazı hep birlikte kaldıracağız, ortada bir yönetememe enkazı var. Yönetemiyorlar. 

"Bu savaş dayatmasına karşı Türkiye ve Orta Doğu halkı barışı var edecektir"

Yönetemedikçe, sorunlardan beslenip, sorunların üzerinde bir şiddet, baskı rejimi kurarak ayakta kalmaya çalışıyorlar, yönetemiyorlar. Yönetemedikçe savaş politikalarına daha fazla sarılıyorlar. Başûr’da, Rojava’da hayata geçirdikleri savaş politikalarıyla sadece Türkiye’yi değil Orta Doğu’yu bu cendereye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Çözümsüzlüğü sadece Türkiye değil Orta Doğu halklarına da dayatıyorlar. Kürt düşmanlığı üzerinden yarattığı savaş iklimi ve politikaları ile bütün Orta Doğu halklarının geleceğini yok etmeye çalışıyorlar. Biz de buna karşı Türkiye’de olduğu gibi Orta Doğu hatta Avrupa’da da bu seçeneğimizle halkların kendi kaderini tayin hakkını savunmaya devam edeceğiz. Başûr’da da Rojava’da da Türkiye’de de bu coğrafyanın halkları kendi kaderlerine, geleceklerine sahip çıkacaktır. Bu savaş dayatmasına karşı tüm Orta Doğu halkı barışı var edecektir.  

"Bu coğrafyada siyaset yapan herkes halkın iradesine saygı göstermelidir"

Savaş istemiyoruz, bu bombaların masum halkların ve insanların üzerine atılmasını istemiyoruz. Bu, beraberinde şiddeti, büyük bir yoksulluğu doğuruyor. Bu savaş, şiddet politikalarına bir an önce son vermek gerekiyor. Bu politikalara olduğumuz her yerde hep birlikte karşı çıkmalıyız. Türkiye’de de Başur’da da Rojava’da karşı çıkmalıyız. Kim ki bu coğrafyada vardır, kim ki bu coğrafyada siyaset yapıyordur halkın iradesine saygı göstermelidir. Kirli ittifaklar, kirli pazarlıklarla yol almamalıdır. Bizzat kendi halkının iradesine sahip çıkarak siyaset yapmalıdır. Tüm hükümetlere, tüm siyasi iradeyi kullanan öznelere çağrı yapıyoruz: Barışa sahip çıkın, savaş politikalarına destek vermeyin. Çünkü barışı birlikte var edeceğiz. 

Bu coğrafya küresel siyasetin merkezidir, küresel siyaseti bu coğrafya belirlemektedir. O zaman küresel siyasetin içine girdiği bu çıkmazdan ancak bu coğrafyanın üreteceği çözümler çare olabilir. O yüzden Kürt halkı, Türklerle, Süryanilerle, Ermenilerle bu coğrafyada kim yaşıyorsa, bir araya geleceğiz; emekten, kadından, doğadan yana irademizle çözüm üreteceğiz. Bu savaş çığırtkanlığına meydanı bırakmayacağız. Bugün bu savaş çığırtkanlığı tüm halklara yoksulluk getiriyor.

"Bunca yıldır ekonomistim böyle bir şey okumadım, duymadım"

Ekonomi anlayışının geldiği nokta büyük bir yoksulluktur. Bakın bütçenin önemli bir kısmı savaşa, bombaya, mermiye ayrılıyor. Hatta halkla alay ediliyor. “Bir mermi kaç paradır” diye halkla alay ediyorlar. Bizim ne işimiz var mermiyle; biz işimizin, aşımızın peşindeyiz, biz barışın peşindeyiz, biz bir arada yaşamanın peşindeyiz. Biz bir arada yaşamak istiyoruz, demokratik cumhuriyeti yaratmak istiyoruz. Demokratik ulus ve radikal demokrasi anlayışımızla sizin bu anlayışınızı mutlaka yıkacağız, barışın halkların iktidarını var edeceğiz. Ekonominin içine sürüklendiği yer bir yönetememe halidir. Bakın Merkez Bankası Başkanı görevden alınıyor. Bu, kayyım atayan zihniyet ile aynı zihniyettir. Çünkü bu savaş ve şiddet aklı, bu ceberut akıl, her şeyi merkezileştirir, tekleştirir. Kendi iktidarının devamı için tam da bu kayyımcı zihniyet ile görevden alır, göreve atamalar yapar. Ama bu attığı adım OHAL hukukunda ısrardan başka bir şey değildir. Evet darbe mekaniği çalışıyor. OHAL hukukunda ısrar etmek darbe mekaniğini çalıştırmaktan başka bir işe yaramaz. Bu mekaniğe karşı atacağımız adım demokratik zeminde buluşma olmalıdır. İşte o zaman OHAL ve darbe hukukuna karşı çıkabiliriz. Merkez Bankası Başkanı faizleri düşürmediği için görevden alınmış. Neden bu kadar önemli, çünkü yandaş müteahhitler zorda. Halkın zorda olmasının, bu savaş bütçesine mahkum olmasının hiçbir önemi yok. Önemli olan müteahhitlerin kredi borçları. Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alarak her şeyi düzelteceğini düşünen bir akıl var. Bu gidişatla her şey daha da kötü olacak. Muhalefeti dinlemeyen, toplumsal uzlaşıdan bahsedenleri dinlemeyen, kendi fikrinde ısrar eden bu zihniyet ekonomi, siyaseti ve toplumu içinden çıkılmaz yere sürüklemeye devam ediyor. Faizler düşünce enflasyon düşermiş. Biliyorsunuz ben iktisatçıyım. Ben böyle bir şeyi -ki 35 sene bu mesleği yaptım- hiçbir yerde okumadım, hiçbir yerde de yok.  Bunu yazan öğrenci direkt sınıfta kalır, bunda ısrar eden mezun olamaz. İktisat fakültelerinde, ekonomi fakültelerinde böyle bir şey yok. Ama şimdi bir ekonomi bir 'ekonomi gurusu' çıkmış diyor ki faizleri düşüreceğim enflasyon düşecek. Böyle bir şey yok, tam tersine siz faizleri bu iktisadi koşularda düşürürseniz toplum üzerindeki maliyet daha da artar, yoksullaşma hızlanır, hiçbir fiyatı kontrol edemezsiniz. Özellikle döviz fiyatları. 

"O kadar yer var sen git ODTÜ’nün yeşil alanına inşaat yap"

Diyeceksiniz hoca niye ders veriyorsun, çünkü biliyorum ki bunların yaptıkları yanlarında kâr kalıyor, maliyeti de topluma kalıyor. Bu maliyetten kurtulmanın yolu bu siyasetten bu anlayıştan kurtulmaktan geçiyor. Bir ders daha vereyim, faizlerin gerçekten düşmesini istiyor musun, o zaman iktidardan düş. Bu iktidar anlayışı ile hiçbir şeye çözüm üretmek mümkün değil. Bakın ODTÜ’de öğrenciler direniyor, niye direniyorlar. Çünkü bunlar yeşil alana inşaat yapmak istiyorlar. Akılları fikirleri beton. Betondan başka bir şey düşünmüyorlar. ODTÜ öğrencileri yurt yapımına karşı çıkıyorlar. Yurt yapılsın ama buldukları yer ODTÜ’nün yeşil alanı. Diğer taraftan bu kadar yurt var. Kredi Yurtlar Kurumu mezun olmuş öğrencilerin kredileri peşinde. Birçok öğrenciye, binlerce mezun olmuş öğrenciye haciz işlemi başlatmışlar. Önce öğrencilere okurken kredi veriyorlar, sonra bunu faiziyle tahsil etmek peşindeler. Peki bu öğrencilerin iş bulup bulmadığı senin umurunda değil mi? Bu kadar öğrenci mezun oldu, üniversiteli genç işsizlik yüzde 16’dan yüzde 30’lara çıktı. Ama mesele kredi havuzu. Kredi havuzunda daha çok fon olsun, bu fonu daha çok müteahhit kullansın, buna da halk katlansın. 

"Faşizme karşı mücadele bir hak mücadelesidir"

Millete küfreden müteahhidin 500 milyon dolara yakın vergi borcunu bir kalemde silen bu zihniyet, öğrencilerin halka ait olan bursunun haczi ile uğraşıyor. O yüzden halkın sesi, halkların sesi toplumun sesi olmak zorundayız. Faşizme karşı mücadele bir hak mücadelesidir. Haklarımızı gasp edenlere karşı bir mücadeledir. Tek başına mücadele yetmez, çözümü de üretmek ve toplumla buluşturmak gerekiyor. Bunun için yapacağımız şey mücadele, müzakere zeminini güçlendirmek ve bu zeminde buluşacak olanları çoğaltmaktır. 31 Mart stratejimizden hemen sonra demokrasi ittifakı çağrısında bulunduk. Gelin demokrasi zemininde buluşalım; gelin toplumun, Türkiye halklarının, emekçilerin, kadınların özlemini duyduğu toplumsal sözleşmeyi toplumsal mutabakat aklı ile var edelim. Yani bir anayasa çalışması başlatalım. Anayasa buluşmaları var edelim. Bir uzlaşma zemini yaratalım. 12 Eylül anayasası ile baskılanmış hakları gasp edilmiş bir girdaptan kurtulalım, bu yamalı bohçadan kurtulalım. Kendi anayasamızı yapalım. Hepimizin kimliklerimizle içinde var olacağı anayasamızı yapalım. Bu büyük bir toplum sözleşmesidir. Alevisi, Sünnisi Türk’ü ve Kürt’ü ile bu coğrafyada yaşayan 72 millet 72 inançla bir arada yaşama iradesidir. Bunu var edebiliriz. Kürt halkının on yıllardır var ettiği mücadelenin, Türkiye demokrat, sol, sosyalist mücadelesinin buluşacağı, tüm Türkiye halklarına verebileceği çözümün ilk adımı bu anayasa buluşmasıdır. Demokrasi ve Kürt meselesinin çözümü de bu buluşmadan geçiyor. 

"Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı için acil adım atılmalıdır"

 

 Binlerce insan suçsuz yere cezaevindedir. Geçmiş dönem eş genel başkanlarımızdan, milletvekili arkadaşlarımızdan, belediye başkanlarımıza, parti il-ilçe başkanlarından parti üyelerimize kadar 5 bine yakın HDP’li bugün cezaevindedir. HDP’li olmayan ama fikrini söyledi diye, demokratik siyaset içinde yer aldı diye on binlerce insan cezaevindedir. Cezaevinde olmalarını gerektiren hiçbir suç da yoktur. Bütün bu fezlekelere baktığınızda bir tane delil bulamazsınız. Bu iktidar, iktidarını ayakta tutmak için demokratik siyasete adeta savaş açmıştır. O yüzden de bugün yargı, aldığı talimatlar gereği kendi yasasını ihlal edecek şekilde tutuklamalar yapmaktadır. Yargı bir an önce bağımsızlığına ve tarafsızlığına kavuşmalıdır.  

"Aslolan örgütlü hayattır"

Tablo böyle, karanlık bir tablo. Buna karşı da bizim çok büyük bir umudumuz var. Umudumuzu büyüterek yol alıyoruz, umudumuzu Türkiye’nin her yerine taşırdık. 31 Mart yerel seçimlerinde başardığımız budur. Artık Türkiye’de herkes geleceğe dair konuşuyor, geleceğe dair sözü var. Mesele çözümü gerçekçi bir forma kavuşturmaktır. O yüzden aslolan örgütlü hayattır. Sözümüzü, fikriyatımızı toplumun tüm kesimlerine yayacak bir zemin yaratmalıyız. Biz radikal demokrasi ile bu fikriyatı örgütlemeliyiz. Radikal demokrasi 3 saç ayağı üzerinde yükselir: Kadın özgürlük mücadelesi, emek mücadelesi ve ekoloji mücadelesi. Dolayısıyla toplum bu 3 mücadelenin ortaklaşması ile özgürlüğüne kavuşur.

"Kadın özgürlük mücadelesi toplumsal özgürlük mücadelesidir"

Bizim bir fikriyatımız var, fikriyatımızı örgütlemeliyiz. Bu fikriyatımızı geçmişten geleceğe örgütlemeliyiz. Tüm mücadele tarihimizden aldığımız güçle yarına taşırmalıyız. Bunu başaramazsak, hiçbir stratejinin kalıcı başarısı mümkün değildir. Bütün stratejilerin ön koşulu örgütlenmedir. Örgütlenme en temel ödevimizdir, özgürlük her şeyin dayandığı tek ilkedir. Radikal demokrasi çerçevesinde dile getirdiğimiz kadın özgürlük mücadelesi, doğa mücadelesi ve emek mücadelesi aslında bir özgürlük mücadelesidir. O temel ilkeyi var etme mücadelesidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini var etmeye yönelik kadın mücadelesinin aslında bir toplumsal özgürlük mücadelesi olduğu fikrinden asla uzaklaşmamalıyız. HDP kadın partisidir derken ortaya koyduğu şey büyük bir toplumsal özgürlük mücadelesidir. 

"Ücretli köleliğe son vermek insanlığın kurtuluşudur"

Kadın özgürlük mücadelesi toplumsal özgürlüğün olmazsa olmaz birinci adımıdır. Bu olmaksızın bir özgürlüğü var etmeniz, özgürlükten konuşmanız mümkün değildir. Bu bizim en temel vazgeçemeyeceğimiz ilkemizdir. Radikal demokrasinin en önemli ayağıdır. Diğer bir alan emek özgürlüğü. Ücretli köleliğe son vermek insanlığın kurtuluşudur. Sınıf mücadelemiz bunu esas alır.  Tüm toplumsal emek alanlarını, işçi sınıfı, işsizleri, gençleri, esnafı ve bugün mağdur olmuş tüm kesimleri bu anlayışımız temelinde bir araya getirmeyi amaçlar. Bunu örgütlemeliyiz. Farklı özerk alanları kendi otonomisi olan alanları buluşturabilecek bir örgütsel zemini var etmeliyiz. Çiftçisiyle, işçisiyle, emeğin yeniden üretildiği alanları ortak bir alanda, emeğin kurtuluş anlayışında buluşturmalıyız. Politikanın toplumsallaşması bizim için esastır, politikanın toplumsallaşması emeğin toplumsallaşmasıdır. Sermayeye karşı biz emeği savunuyoruz, emekten yana bir yaşamı var etmeye çalışıyoruz. Emeğin özgürlüğü için bu mücadeleyi yürütüyoruz. Ve tabi ki doğa, ekoloji mücadelemiz yaşamın topyekun özgür kalabilmesidir. Bunun için de doğaya duyarlı, gelecek kuşakların hakkına saygılı bir yerden mücadelemizi örgütlemeliyiz. 

"Anadilinde eğitim, anadilinde kamu hizmeti temel haktır vazgeçmeyiz"

Örgütlenme tam da politik anlamıyla bu radikal demokrasi anlayışının üzerinde yükselmelidir. Bu mücadeleyi kimliklerimizle vermeliyiz. Halkların özgür iradeleri ile var olabileceği, o kimlikleri bir devlet tahakkümü altında değil özgür yurttaşlar olarak var olabileceği bir zeminde yaratmalıyız. O yüzden diyoruz ki anadilinde eğitim bir haktır, vazgeçemeyiz. O yüzden diyoruz ki her türlü kamu hizmeti anadilinde verilmelidir, vazgeçmeyiz. Çünkü kimlikler bizim varlık nedenlerimizdir. Bu gerçekleştiğinde gerçek bir toplum oluruz. İşte hakikate ulaşmanın yolu bu zeminde bir araya gelmekten geçiyor. Nereden başlamalı sorusunu ilk günden ortaya koyduk. Bugünün siyaset koşullarında ne yapmalı, nereden başlamalı konularını her seferinde yeni başlayanların heyecanı ile önümüze koymalıyız. Geçmişimizi her seferinde ele alıp değerlendirmeliyiz. Ne yapmalı sorusuna cevap verirken, o ilk duyduğumuz heyecanı hiç yitirmemeliyiz. Heyecanımızla, özverimiz ve umudumuzla mücadeleyi büyütmeliyiz. Örgütsel yaşamımızı yeniden yapılandırırken, bugüne kadar emeği geçen bütün arkadaşlarımızı, 6 yıllık bir partiyiz ama onlarca yıllık mücadelenin taşıyıcıları olarak bu sürece emeği geçmiş bütün arkadaşlarımızı huzurunuzda saygı ile selamlıyorum. Çok önemli bir emektir demokrasi mücadelesidir ve bu insanlığın kurtuluşu adına atılmış en önemli adımdır. Bu bizim açımızdan, insanlık açısından çok değerlidir. HDK fikriyatı bütün dünyaya yeni bir siyaseti anlatmaktadır. Yeni gelene karşılamaya hazır olun diyorum. Hepinizi saygı ve sevgi  ile selamlıyorum.