Magazin

Telesiyej: Ayşe Arman ve Beyaz 'banalite tarihi'ne geçti

Telesiyej, Altın Kelebek Ödül Töreni’nde sunuculuk yapan Ayşe Arman ve Beyazıt Öztürk'ü eleştirdi.

16 Haziran 2011 03:00

T24- Taraf gazetesinin Telesiyej köşesi, Altın Kelebek Ödül Töreni’nde gecenin sunucuları Hürriyet yazarı Ayşe Arman ve şovmen Beyazıt Öztürk'ü Tuğba Ekinci'nin Tarkan'a ödül verilirken sahneye fırlamasına aracı oldukları gerekçesiyle eleştirdi. Telesiyej, Arman ve Öztürk için, "banalite tarihine geçtiler" dedi.

Telesiyej köşesinde yayımlanan (16 Haziran 2011) yazısı şöyle: 


Tarkan, küçük iktidarların lumpen fırsatçılığına karşı!



Tarkan’ın o mahut gecede (Altın Kelebek Ödül Töreni’nde) maruz kaldığı ŞEY’i inanamayarak defalarca seyrettim internetten indirip; küçük iktidar sahiplerinin ‘fırsat ayağımıza gelmişken kapalım’ yüz ve vücut ifadelerini ibretle inceledim. Sonra Tarkan’ın yüz ifadesini ve söylediklerini izledim; lumpen fırsatçılığı karşısında fazlaca noblesse oblige kalıyordu doğrusu; maruz bırakıldığı ŞEY’i son ana kadar boynu bükük beklemeden, ama yarıda keserek profesyonelliğine de halel getirmeden, sondan BİRAZ önce, sahnedeki banallikler silsilesi bitmeden sadece birkaç saniye önce; söyleyeceğini –onların dilini kullanmadan- kendi üslubu içinde ve onların sesini bastırarak söyledikten sonra –bu ödül töreninde başına gelenleri ignore ederek- alaycı bir gülümsemeyle dönüp çıktı sahneden.

İşte bu yüzden de, sahneden çıkıp gittikten sonra geriye sadece, küçük iktidarların lumpen fırsatçılığı karşısında Tarkan’ın fevkalade noblesse oblige duruşu kaldı.

Ayşe Arman ve Beyazıt Öztürk sunumlu Altın Kelebek Ödül Töreni de BANALİTE TARİHİ’ne böyle geçti işte!

Bence artık A.A. ve B.Ö. denince; Altın Kelebek gecesinde, birinin (A.A.), Tarkan’la karşılaşınca –ne koparırsam kârdır misali-, bana bi röportaj bana bi röportaj, ne olur bi röportaj gibilerinden yakarıp, ne güzel adam bu deyip, sarılıp sarılıp öpmeleri; diğerinin de (B.Ö.): nolur nolur edasıyla, programıma gel, programıma gel, hadi söz ver programıma gel gibilerinden tutturması gelecek akla!

Bu kadarla da kalmayacak tabii.. bir de yaşını başını almış, tecrübeli iki profesyonelin (A.A. ve B.Ö.), Tarkan’a ödül verilirken sahneye fırlayan abuk sabuk laflamalar ve bu yolla gündeme oturmalar şampiyonu Tuba Ekinci’ye engel olmamaları; böylece bu kadıncağızın, bir gün sonra çıkacak haberlerde adını Tarkan’la yan yana yazdırma –gariban- projesini (yazdırıcan da ne olacak, onun şöhreti sana mı bulaşacak be kadın!) başarıyla tamamlamasına aracı olmaları var tabii. (T.E’nin sahneye fırlayıp da, Tarkan’a, “Neden okul yaptırmıyorsun, bence de yaptırma da, merak ettim” diye sorması ve böyle bir zırvalama şahikasıyla seyircinin karşı karşıya bırakılması da seyirciye yapılan bir kabalıktır o da ayrı, ama kimin umurunda ki?)

Bir ödül töreninde sahne, sadece ve sadece ödül alan kişinindir kardeşler!

Sunucular ise –ne kadar doymaz bir iştahları olsa da- aracıdırlar sadece. Yani, sahnede hiçbir rolleri yoktur aslında. Görevleri düzgünce, efendice ve profesyonelce geceyi yönetmektir. Kendilerine verilmiş görev dışında başka bir özneleri yoktur. Senaryo gereği küçük şakalar, küçük şovlar yapabilirler belki ama, sahnede kendileri yoktur aslında; sınırları çizilmiş görevleri vardır sadece. Bu yüzden de kendileri için hiçbir talepte bulunamazlar.

Bulunurlarsa, temsil ettikleri kurumu son derece zora sokmuş olurlar.

Nitekim Kelebek Ödül Töreni’nde de öyle oldu.

İnternette, konuyla ilgili bütün haberler, skandal başlığıyla verildi. Kelebek markası bence hem zedelendi, hem de ciddi bir iletişim kazasına uğradı pazartesi akşamı.

Türkiye’de bu türlü tören organizasyonlarını beceremiyoruz hiç! (Kral Tv ödül gecesinde de –bu derece rahatsız edici olmasa da- kötü bir organizasyonla karşı karşıya kalmıştık. Son Antalya Film Festivali’ni hatırlamak bile istemiyorum.)

Bu işler dış modelleri alarak becerilemiyor çünkü.

Kırmızı halı ideolojisi buna yetmiyor.

İthalatla burjuva olunmuyor zira!

Gelelim Vehbi’nin kerrakesine:

Ne hakla?

Bu bir tuzak kurmadır!

Karşı tarafı canlı yayında milyonlarca seyirci önünde kendi taleplerini yerine getirmeye mecbur bırakmaktır.

Hayır diyemeyeceği en zayıf ânını yakalamışken, işine yarayacak nemayı sağlamaktır!

Her şeyden önce ayıptır yavu! (En basitinden bir aile terbiyesi bile misafiri –ki sahnedeki sanatçı o kurumun temsilcilerinin misafiridir tam anlamıyla- hoş tutmayı, korumayı tembihler; misafir zorda bırakılmaz, ondan bir şey istenmez!)

Ayrıca bu toplumun ne kültürüne, ne adetlerine, ne de örfüne uyar Tarkan’a –Kelebek gecesinde- yapılan!

Ve medyanın kendini –kendinden menkul- yüce, ona hayır denemeyecek kadar ulu görmesidir aynı zamanda.

Fırsatçılık her zaman geri teper kardeşler!

Capito?