Tüm gebeliklerin yüzde 20-25’inde görülen düşük tehlikesi, anne adaylarını fiziksel ve psikolojik yönden olumsuz etkilerken hayati tehlike de taşıyor.
Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lütfü Önderoğlu, tekrarlayan düşüklerin nedeninin araştırılmasının önemine dikkati çekerek, aksi halde kadınların yaşamsal risklere açık hale gelebileceği uyarısında bulundu.
Önderoğlu, yaptığı açıklamada, tekrarlayan düşükler ve gebelik kayıplarının, hem fiziksel hem de psikolojik olarak anne adayını ve yakın çevresini olumsuz etkilediğini söyledi. Yaklaşık tüm gebeliklerin yüzde 20-25’inde düşük görüldüğünü belirten Önderoğlu, "Yüzde 5 kadından azında ardışık 2 düşük ve yüzde 1’inde tekrarlayan 3 ya da daha fazla düşük görülmektedir" dedi.
40 Yaş sonrası gebeliklerde düşük riski
Önderoğlu, tekrarlayan düşük ve gebelik kayıplarında genetik faktörlerin etkili olabildiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
"Genetik-kromozomal nedenler, çiftlerin yüzde 5-7’sinde saptanmaktadır. Kadının yaşı arttıkça düşük olasılığı da artmaktadır. Düşükler, yumurtalıkta kalan ve bekleyen yumurtaların birçoğunda bozukluk olmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin, 40 yaşından sonraki gebeliklerin üçte biri düşükle sonlanmaktadır.
Rahmin yapısal bozuklukları ise tekrarlayan gebelik kayıplarının yaklaşık yüzde 10’undan sorumludur. Çift rahim veya rahim içinde perde mevcudiyeti iç boşluğun hacmini küçülttüğünden gebeliğin ilerlemesini engellemektedir. Daha az görülen yapısal bozukluklar ise rahmin içine doğru gelişmiş miyomlar, polipler ya da geçirilmiş operasyonlara bağlı yapışıklıklar olmaktadır."
Metabolik sorunlar olarak adlandırılan şeker hastalığı, hipertiroidi ya da hipotiroidi gibi hastalıkların da ardışık düşük ya da gebelik kayıplarının yüzde 7-8’inden sorumlu olduğunu ifade eden Önderoğlu, obezite veya polikistik over sendromunda da insülin hormonuna karşı olan dirence bağlı kayıpların arttığının düşünüldüğünü bildirdi.
Pıhtılaşma bozukluklarının etkisi yüksek
Önderoğlu, kişinin kendi dokularını yabancı olarak tanıyan bağışıklık sistemi rahatsızlıklarının, tekrarlayan gebelik kayıplarının yaklaşık yüzde 15’inden sorumlu tutulduğunu ve bunların başında antifosfolipid sendromunun geldiğini belirterek, diğer etkenlerle ilgili şunları söyledi:
"Pıhtılaşma bozuklukları ise genellikle gebeliğin ikinci yarısındaki kayıplardan sorumlu olmakla birlikte tekrarlayan sorunların yüzde 25 gibi geniş bir bölümünü kapsamaktadır.
Araştırmalar, sperm DNA’sında bütünlüğün yitirilmesine bağlı olarak erkek faktörünün de probleme katkısı olduğunu düşündürmekte ve bu konuda çalışmalar sürmektedir.
Tütün, yasa dışı ilaçlar, alkol ve aşırı kahve tüketiminin yanı sıra kötü çevre koşulları, bozuk hijyen, kimyasallar ile toksik ajanlara maruz kalmak da nedenler arasında sayılmaktadır. Geriye kalan yüzde 30-40’lık grup ise henüz bilinmeyen nedenler olarak işaretlenmekte ve halen izah edilememektedir."
Belirtilere dikkat
Önderoğlu, düşüğün en önde gelen belirtisinin vajinal kanama olduğunu belirterek, "Bununla birlikte, kramp tarzı ağrılar ile gebeliğin başında görülen meme hassasiyetinin kaybı ve bulantı gibi bulguların kesilmesi diğer belirtilerdir" diye konuştu.
Birçok gebelik kaybının, sadece ultrasonografi ile olağan gebelik muayenesine gidildiğinde anlaşıldığına dikkati çeken Önderoğlu, ‘tekrarlayan düşük ve gebelik kayıpları nedenlerinin araştırılmayıp, bilinmemesi halinde kadının yaşamsal risklere açık hale gelebildiğini’ söyledi.
Önderoğlu, ‘sorunların uzun süreler teşhissiz ve tedavisiz kalmasının, problemin giderek ağırlaşması ile muhtemel sağlıklı bir gebelik olasılığını da azaltacağına’ dikkati çekti.
Gebeliğe başlamadan önce genel sağlık sorunlarının ortadan kaldırılması, obezite ve metabolik hastalıkların önlenmesi için dengeli beslenme ile ideal kiloya yaklaşılması gerektiğini vurgulayan Önderoğlu, sigara, alkol ve gereksiz ilaç kullanılmasının engellenmesi, planlı bir gebelik olmasına özen gösterilmesi gerektiğini bildirdi.
Kanıtlanmamış tedavi usullerine itibar edilmemeli
Önderoğlu, tekrarlayan gebelik kayıplarında, ön tetkik olarak kromozomal yapıların tespiti, pıhtılaşma faktörlerinin analizi, kan şekeri ve tiroid hormonlarının düzeylerinin saptanması gerektiğini anlatarak, "Gerekli durumlarda rahim filmi çekilmeli. Ardından anatomik problemin cerrahi olarak düzeltilmesi ve otoimmun hastalıklar veya saptanan diğer hematolojik sorunlarda, önceden vitamin ve aspirin tedavisi başlanmalı, ayrıca gebelikte kullanılabilecek kan sulandırıcı iğneler yapılmalı" dedi.
Kanıtlanmamış tedavi usulleri ile yeterli tetkik yapılmadan, kulaktan duyma ilaçlara itibar edilmemesi uyarısında bulunan Önderoğlu, ailelerin mutlaka hekim ve sağlık kuruluşlarına planlı bir gebelik için başvurmalarını ve olası tüm araştırmaları önceden yaptırmaları gerektiğini kaydetti.