*Burcu Karakaş
Türkiye’nin de imzacısı olduğu “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin “Cinsel şiddet mağdurlarına destek” bölümünü düzenleyen 25. maddesi, tecavüz kriz merkezlerinin açılmasını öngörüyor:
“Taraflar mağdurlara tıbbî ve adlî muayene, travma desteği ve danışman hizmetleri sunacak, uygun ve kolay erişilebilir tecavüz kriz veya cinsel şiddet yönlendirme merkezleri kurmak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”
Ancak şaşırılmayacağı üzere bu maddeyle ilgili olarak Türkiye’de bugüne kadar atılmış resmî bir adım yok. Sivil toplum ise söz konusu duruma dikkat çekmek için çalışmalar yapmayı sürdürüyor.
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği uzun bir süredir kavram tartışmaları adıyla oturumlar düzenliyor. Bir blog sayfasında da yayınladıkları notlar arasında dikkat çeken tartışmalardan biri, “Tecavüz Kriz Merkezleri/Cinsel Şiddet Kriz Merkezleri”. Dünyanın çeşitli ülkelerinde standart uygulamalarla mağdurlara hizmet veren ‘tecavüz kriz merkezi’nin tanımı şöyle yapılıyor: “Tecavüze maruz bırakılanlara acil destek hattı ile ilk 72 saat içinde yönlendirme ve destek hizmetinin yanı sıra, medikal, psikososyal, hukuki destek hizmetlerini sağlar.”
Derneğin, “Tecavüz kriz merkezi mi, cinsel şiddet kriz merkezi mi” ikilemini tartışmaya açmasının nedeni ise Türkiye’deki ahlaki tabular. Bir birimin kapısında “tecavüz kriz merkezi” yazdığını gören mağdur ya da yakınları mahalle baskısı nedeniyle o kapıdan içeri giremeyebilir. Bu nedenle daha kapsayıcı bir isim olan “cinsel şiddet kriz merkezi” kullanılabilir ancak bu da durumun aciliyetine işaret etmiyor. Tam da bu nedenle isimlendirmek konusunda tartışmalar sürüyor.
Oturumda konuşulan bir diğer konu ise tecavüzün sağlık sistemimiz nezdinde ne kadar “acil” görüldüğü olmuş. Tartışmalar sırasında Türkiye hastanelerinde tecavüzün acil durum olarak algılanmadığını dile getiren konusunda uzman kişiler, bir de şu noktaya dikkat çekmiş: “Acil bölümünde üç renk var, en acili kırmızı ama tecavüz sarı renk.”
Vurgulanan noktalardan bir diğeri de, cinsel suçlarda uzmanların sıklıkla başvurduğu tecavüz kiti (rape kit). Maliyeti düşük olduğu söylenen kit, Sağlık Bakanlığı tarafından tedarik bile edilmiyor.
Hemen her gün en az bir cinsel şiddet haberi ile karşı karşıya kaldığımız bugünün Türkiyesinde birkaç hastane dışında tecavüze uğramış kişilere acil müdahale edecek birim yok. Söz konusu hastanelerde olan birimler de tahmin edeceğiniz üzere “tecavüz kriz merkezi” olarak adlandırılmıyor. Bu birimlerin yokluğu aynı zamanda delillerin korunamaması, mağdurların uzmanlar tarafından muayene edilememesi ve hatta çoğu zaman tecavüz vakasının isminin konmaması anlamına geliyor.
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, gelecek sene tartışmanın daha kapsamlı yapılabilmesi için tecavüz kriz merkezleri üzerine bir sempozyum düzenlemeyi planlıyor. Mevcut siyasi gündem içinde gündemi her zaman kadın olanların bu tarifsiz eksikliği dile getirmesi gerekiyor. Kadın cinayetleri gibi kadına yönelik cinsel şiddet de politiktir. Dolayısıyla atılması gereken adımların ertelenmesi kabul edilemez, edilmemelidir. Yaklaşan 8 Mart vesilesiyle bunu bir kez daha yüksek sesle dile getirmek bizlere düşüyor.
*Bu yazı ilk olarak P24’te yayımlanmıştır.