Habertürk gazetesi yazarı Murat Bardakçı, Türk Dil Kurumu'nun bazı kelimelere yönelik Türkçe karşılıklarıyla ilgili eleştiride bulundu. "Tutu', 'emmeç', 'tüytop' gibisinden lakırtıları ortaya atan bir müesseseye kızılmaz, sadece gülünür" diyen Bardakçı, "Senelerdir söylüyorum ve yazıyorum, bir zamanlar gayet müzikal ve âhenkli olan, düzgün konuşulduğunda ruhlara sükûn veren Türkçe, mâlûm Kurum’un sayesinde bugün bir kakofoni yığını hâlindedir" diye yazdı.
Murat Bardakçı'nın Habertürk gazetesindeki (29 Eylül 2017) yazısı şöyle:
TÜRK Dil Kurumu yine çalışmış, çabalamış, yabancı dillerden alıp kullandığımız bazı kelimelere Türkçe karşılıklar bulmuş, meselâ “petrol”ü“yer yağı”, “doğal gaz”ı “yer gazı” yapmış. “Store”a “sarma perde”, “SMS”e “kısa bilgi”; bir mutfak terimi yani bir çeşit doğrama biçimi olan “jülyen”e de “şerit doğrama” denmesini istiyorlar.
Hayırlı olsun, canı isteyen bunları kullansın, “Dur şu sarma perdeyi indireyim de istediğin şerit doğrama yöntemi hakkında sana kısa bilgi yollayayım” yahut “Zeytinyağı deyince aklıma geldi; yer yağının varil fiyatı yükselmiş, acaba yer gazı da etkilenir mi? Kaloriferleri fazla açmayalım” deyip anlaşılmaz ve tuhaf olsunlar!
Senelerdir kullanılan ve dile yerleşmiş olan kelimelere, meselâ “petrol”e Türkçe karşılık bulmaya çalışmak hangi akla hizmettir bilmiyorum, Türkçe karşılıklarının bulunması şart olan bazı sözler dururken “jülyen doğrama”, “stor” yahut “hyperloop” gibi az bir kesimin kullandığı ibârelere karşılık aramak herhalde vakit bolluğundandır!
Yabancı dildeki kelimeleri benimsememizin iki öncelikli sebebi vardır. O kelimenin ya Türkçe’de henüz bir karşılığı yoktur, yahut ibâre bugünkü sür’at çağına uygun şekilde kısadır. Sadece kelimelerin değil, kurulan cümlelerin bile kısaldığı bir devirde hiç kimseye tek heceli “stor” yerine dört heceli “sarma perde” dedirtemezsiniz.
BEN VAR ÇOK KUTLAMAK!
Türk Dil Kurumu’nun Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin uydurdukları, yahut kendi ifadeleri ile “önerdiği” kelimeleri Anadolu Ajansı’na anlatırken kim olduklarını söylemediği “kötü niyetlilere” veryansın eden,“üstüne yatmalı”, “yarmalı” ve de “sarmalı” bir demeç vermiş...
Dil profesörü olan Kaçalin’in söylediklerinin bazılarını kelimesine ve telâffuzuna dokunmadan aynen naklediyorum:
“...Bizim karşılıklarımızı bekliyolar nası çatarız diye, bi de bi de bekliyolar ihtiyacımızı Dil Kurumu’nun karşılığını kullanalım, vakit geçiyo, yerleşmeden yani bu iyi niyetle de bekleyenleri biliyoruz. Biz halkı da işin içine dahil ediyoruz bunu tabii şöyle de anlayabilirler yani kötü niyetliler, işte Dil Kurumu bir şey çalıştığı yok, bilmiyo da aslında konuyu, ona buna soruyo, işte onun da üstüne yatıyo. Öyle değil. Dil, yani sanat ve zekâ olarak kimin güzel kullandığını bilemezsiniz. Biz hizmet ediyoruz, teknik olarak işte ameliyat ediyoruz, yarıyoruz, sarıyoruz. Sanatkârlık ayrı bişey, dil ustalığı, zekâ kıvraklığı ayrı bişey. Onun kimde olduğunu bilemezsiniz. Çok güzel bir karşılığı ummadığınız bir kişi verebilir. Bunu bunun için yapıyoruz”.
Ne muazzam bir Türkçe ve nasıl muhteşem bir üslûp değil mi? Ben şimdi var okumak yeniden bu sözleri, sonra gitmek Kurum’a ve takdir edeceğim onları. Kahrol o kötü niyetliler! Amaç zaten değil mi hizmet? Eeee kıvrak zekâlı başka bişeydir güzel Türkçe. Ah benim çamurlara düşmüş ses şeyim, aaaaa, yani ses bayrağım!
YAYIN YAPIN, YAYIN!
Prof. Kaçalin Kurum hakkında kötü niyet taşıyanların mevcut bulunduğunu düşünmekle, yanılıyor. Bugün Kurum’a karşı peşin fikirlerle kötü niyet besleyen tek bir kişi bile herhalde yoktur, zira Türk Dil Kurumu artık ilmî bir merkez değil, mizahî bir teşekküldür! “Zapping”i “geçgeç”, “raket”i “vuraç”, “sürpriz”i “şaşırtı”, “eküri”yi “ahırdaş”, “efervesan”ı “fışırdayan” yapan; “elmek”, “yelleç”, “tutu”, “emmeç”, “tüytop”, “burgaç” ve “ası” gibisinden takırtıları ortaya atan, “izlem tasarımı paydaş çözümlemesi” gibisinden muammalar telâffuz eden bir müesseseye kızılmaz, sadece gülünür ama sonrasında esef edilir!
Senelerdir söylüyorum ve yazıyorum: Bir zamanlar gayet müzikal ve âhenkli olan, düzgün konuşulduğunda ruhlara sükûn veren Türkçe, mâlûm Kurum’un sayesinde bugün bir kakofoni yığını hâlindedir!
Dolayısı ile Türk Dil Kurumu’nun yapması gereken iş bu kelime uydurma tuhaflığından vazgeçip bir zamanlar her nasılsa neşrettikleri “Tarama” ve“Derleme” sözlükleri âyarında eserler vermek ve en önemlisi de, kuruluşlarının üzerinden geçen 85 seneden buyana yayınlamayı bir türlü beceremedikleri Etimoloji Lügati’ni artık çıkartmaktır!