30 Ekim 2023 12:52
TBMM Genel Kurulunda 12. Kalkınma Planı üzerinde görüşmeler başladı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, makroekonomik istikrarın güçlendirilmesine yönelik öncelikli hedefin, enflasyonu orta vadede kalıcı şekilde tek haneli rakamlara düşürmek ve fiyat istikrarını pekiştirmek olduğunu belirtti.
TBMM Genel Kurulu’nda 12. Kalkınma Planı görüşmeleri tartışmayla başladı. HEDEP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, geçtiğimiz hafta Meclis Başkanvekili Celal Adan’ın, HEDEP Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık’ın konuşmasının ardından söylediği sözlerin kabul edilemeyeceğini belirterek, Meclis Başkanlığı’nın tutum açıklaması yapmasını istedi. Oturumu yöneten Meclis Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın tutum açıklamasının Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın sunumundan sonra tartışılması gerektiğini söylemesi üzerine Beştaş, usul tartışması açılmasını istedi.
Usul tartışmasında sözlerin tamamlanmasının ardından oturumu yöneten Meclis Başkanvekili Bozdağ’ın tutumunda bir değişiklik olmadığını söylemesi üzerine HEDEP Grubu, sıralara vurarak durumu protesto etti. Bozdağ, oturuma ara verdi. Aranın ardından Bozdağ, Grup Başkanvekilleriyle yaptığı toplantıda görüşmelere devam edilme kararının alındığını söyledi.
TIKLAYIN - TBMM'DE KÜFÜR TARTIŞMASI
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Genel Kurulu’nda 12. Kalkınma Planı’nın sunumunu yaptı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, makroekonomik istikrarın güçlendirilmesine yönelik öncelikli hedefin, enflasyonu orta vadede kalıcı şekilde tek haneli rakamlara düşürmek ve fiyat istikrarını pekiştirmek olduğunu belirtti.
Yılmaz, TBMM Genel Kurulunda 12. Kalkınma Planı'na ilişkin yaptığı sunumda, Planın beş yıllık kalkınma hedeflerini ve 2053'e yönelik uzun vadeli gelişme stratejisini içerdiğini söyledi.
Kalkınma planlarında milli tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörüldüğünü dile getiren Yılmaz, kaynakların verimli şekilde kullanılmasının hedeflendiğini anlattı.
Kalkınma planlarının, Türkiye'nin ve milletin hak ettiği yüksek refah seviyesine ulaşılmasında yol gösterici politika belgeleri olarak, kısa vadeli yaklaşımların ötesinde uzun vadeli ortak amaç ve öncelikleri ortaya koyduğunu vurgulayan Yılmaz, Cumhuriyet'in birikimlerini temel alarak Türkiye Yüzyılı'nın kalkınma altyapısını oluşturan eser ve hizmetlerin, son 21 yılda her alanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde inşa edildiğini kaydetti.
Cevdet Yılmaz'ın konuşmasının tamamını okumak için tıklayın
Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Selim Temurci, 12. Kalkınma Planı’nın görüşüldüğü TBMM Genel Kurulu’nda; “Sayın eski Adalet Bakanımız, şu anda Can Atalay Hatay’dan milletvekili seçildi, Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını açıkladı ‘hak ihlali’ dedi, değil mi? Ben Can Atalay’ı tanımam, bilmem ama şu anda bir şeyi çok iyi biliyorum. Kendime yapılmasını istemediğim bir şey başkasına yapılamaz. Neden Can Atalay şu anda gelip burada bugün yemin edemedi? Arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi’nde olan arkadaşlarımın vicdanına seslenerek bunu söylüyorum” dedi.
Temurci, krizler, pandemi, deprem gibi olguların Türkiye'yi etkilediğini ancak başka ülkelerin de bunlardan etkilendiğini söyleyerek, Türkiye'nin diğer ülkelerden negatif ayrıştığını iddia etti.
Konuşmanın tamamını okumak için tıklayın
İYİ Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta, "AK Parti'nin 2023 için koyup sürekli tekrarladığı dünyada ilk 10 ekonomi arasına girme hedefi 2053 yılına erteleniyor." dedi.
Usta, TBMM Genel Kurulunda 12. Kalkınma Planı'na ilişkin konuşmasında, AK Parti'nin başarısızlıklarıyla yüzleşmek istemediği için "planlardaki izleme ve değerlendirmeyi yapmadığını" iddia etti.
Ekonomiye ilişkin rakamlar paylaşan ve AK Parti'nin önceki yıllarda, 2023 için açıkladığı hedeflere değinen Usta, şöyle konuştu:
"AK Parti'nin 2023 için bize takdim ettiği en iddialı hedeflerden biri, Türkiye'yi 2023 yılında dünyada ilk 10 ekonomi arasına sokmaktı. Oysa Türkiye 2023'te 19. ekonomi olacak. Türkiye, 1993 yılında zaten 18. sıradaydı. 10. ekonomi olma hedefine ne oldu? AK Parti'nin 2023 için koyup sürekli tekrarladığı dünyada ilk 10 ekonomi arasına girme hedefi 2053 yılına erteleniyor. 'Pardon, bu iş olmadı' bile denmiyor. Oysa Türkiye bugünkü seviyeden çok daha iyi seviyeleri geçmiş 30 yıl içerisinde gördü. Kendi sınıfımızdaki, yani gelişmekte olan ülkelerle milli gelirimizi kıyasladığımızda 1990 yılından 2022 yılına kadar Türkiye'nin düşen bir trendi var. Bu trend 21 yıllık AK Parti hükümetleri döneminde değiştirilebilmiş mi? Maalesef değiştirilememiş. Hatta bu trendin eğimi artarak devam etmiş. Gelişmekte olan Güney Doğu Asya, Avrupa veya başka bölgedeki ülkelerle kıyasladığımızda aynı durum söz konusu. İç savaş ve bölünmeyle mücadele eden ülkelerle bile kıyaslandığında çok kötü bir tabloyu görüyoruz."
Usta, Türkiye'nin, gelişmekte olan ülkelerle kişi başı gelir oranı bakımından karşılaştırıldığında, AK Parti hükümetlerinden önce daha iyi olduğunu ama şimdi aradaki farkın azaldığını söyledi.
Son 20 yılda Afganistan, Orta Afrika, Haiti, Libya, Pakistan, Sudan, Ukrayna gibi savaş veya iç savaşla boğuşan 7 ülkeyi incelediğini aktaran Usta, Türkiye'nin 2003 yılında bu ülkelerin yaklaşık 1,5 katı kadar milli gelire sahip olduğunu ancak şu anda bu oranın 1,2 katına düştüğünü kaydetti.
Usta, 1982-2002 yılları ile AK Parti'nin 21 yıllık dönemindeki cari açık oranlarını kıyaslayarak "AK Parti'den önceki 21 yılda toplam cari açık 25,3 milyar dolar iken AK Parti hükümetlerinin 21 yıllık iktidarında verilen cari açık 654,2 milyar dolar oldu. AK Parti döneminde 26 kat cari açık artıyor." dedi.
Enflasyonla ilgili de Usta, "hükümetin Rusya-Ukrayna savaşı ve pandemi gibi gerekçelere sarıldığını" ileri sürdü.
Salgın ve savaş durumunun sadece Türkiye'yi değil bütün dünyayı etkilediğine işaret eden Usta, "2002'de bizim enflasyonumuz yüzde 29,7 civarında. Gelişmekte olan ülkelerin enflasyonu ise yüzde 6,7. Bunların enflasyonları niye bizim gibi yüzde 65'lere, 85'lere çıkmıyor? En son gelinen noktada gelişmekte olan ülkelerin enflasyonu yüzde 8,6 olarak tahmin ediliyor. Bizimki niye 65? Bu, Türkiye'nin yanlışlarından kaynaklanıyor." ifadelerini kullandı.
HEDEP Muş Milletvekili Sezai Temelli, 12. Kalkınma Planı’nın görüşüldüğü TBMM Genel Kurulu’nda, “Yapısal hiçbir soruna çözüm üreten bir plan yok karşımızda; ne Kürt sorununa ne yoksulluk sorununa ne de herhangi başka yapısal bir sorunumuza sağlıklı, nitelikli bir çözüm ürettiğini söylemek çok mümkün değil. Plana baktığımızda ne görüyoruz? Teknokratik bir akılla ama orada da çarpık bir büyüme anlayışıyla tasarlandığını görüyoruz planın” dedi.
Görüşmelerde HEDEP Grubu adına ilk sözü alan Muş Milletvekili Sezai Temelli, şöyle konuştu:
“Evet, 2’nci yüzyılın ilk kalkınma planı On İkinci Kalkınma Planı, geride bıraktığı planlardan çok büyük farklılık göstermiyor. 2’nci yüzyılın ilk kalkınma planı da yine hayalî hedeflerle yani geçmiş yüzyılın sorunlarına teşhisler koyup bunlar üzerinden çözüm üreterek değil hayalî hedefleri önümüze koymaya devam ederek yol alıyor.
Şimdi, dönüp baktığımızda, mesela, “2’nci yüzyıl.” bu “yüzyıl” lafı, “yüz” lafı çok geçiyor ama hâlâ Türkiye’yi demokratikleştirecek ilk yüzler listesine, maalesef, giremediğimiz rakamlar var. Örneğin, siyasi tutsaklar var bu ülkede. Türkiye, Demokrasi Endeksi’nde 167 ülke içinde 103’üncü sırada. Evet, Can Atalay’dan bahsettik, Selahattin Demirtaş’tan bahsedelim, Figen Yüksekdağ’dan bahsedelim, tutukluluk süresinin dolmasına rağmen Gülten Kışanak’tan bahsedelim. Dolayısıyla bunca siyasi tutsağın olduğu bir yerde artık kalkıp da ikinci yüzyıl üzerine hayal bile kuramazsınız.
Yapısal hiçbir soruna çözüm üreten bir plan yok karşımızda; ne Kürt sorununa ne yoksulluk sorununa ne de herhangi başka yapısal bir sorunumuza sağlıklı, nitelikli bir çözüm ürettiğini söylemek çok mümkün değil. Plana baktığımızda ne görüyoruz? Teknokratik bir akılla ama orada da çarpık bir büyüme anlayışıyla tasarlandığını görüyoruz planın. Neden çarpık büyüme anlayışı? Planın bütün içeriğine baktığınızda, bir kere salt iktisadi bir mesele bile olsa bir büyüme hedefi önünüze koyuyorsanız onun bir birikim stratejisi olmalı, onun bir bölüşüm aklı olmalı. Şimdi, burada adaletten bahsediyorsanız o adaletin bizim açımızdan anlamlı olabilmesi için - çünkü adalet de sınıfsal bir yaklaşıma ihtiyaç duyar- o bölüşüm ilişkilerine dönüp bakmalı, eşitlikçi bir anlayışı içinde barındırmalı. Şimdi, bu plana baktığınızda hangi alanda eşitlikçi bir anlayışı önümüze getiriyor, toplumsal cinsiyet alanında mı, yoksullukla mücadele alanında mı, işsizlikle mücadele alanında mı? Hayır. Ya da siyasi özgürlükler alanında mı ya da toplumsal gelişmeler anlamında mı? Hayır. Toplumsal barış anlamında mı? Hayır, hiçbirine bu plan yanıt veremez. Bu plan sadece ve sadece çarpık büyüme anlayışına odaklanmış ve sadece bir hamasete ya da temennilere sıkışmış değil, aslında, büyük bir tutarsızlığı da içinde barındıran plan yani tek tek, ayrı ayrı başlıklarını alıp bunun bir mühendisliğini yapsanız, bunu bir masanın üzerinde haritalandırsanız birbiriyle uyuşmayacak bir tablo ortaya çıkar.”
HEDEP Grubu adına ikinci sözü alan Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki, şunları söyledi:
“Sanırsınız kişi başı millî gelirimiz 60 bin dolar civarında, eğitim sorunu yok, bütün uluslararası sınavlarda en iyi ülkeler arasındayız. Sağlık sorunumuz yok, doktorların ve mühendislerin ekonomik durumu o kadar iyi ki herkes doktor, mühendis olmak istiyor. Bu ülkede yaşama koşulları çok güzel, hiçbir mühendis, hiçbir doktor başka ülkelere kaçmak istemiyor. Sanırsınız bir öğretmen, bir uzman aldığı ücretle en geç iki yılda yeni bir araba alabiliyor, üç-beş yıl içerisinde bir ev alabiliyor, çocukların geleceğiyle ilgili hiçbir kaygı hissetmiyor. Sanırsınız Adalet ve Kalkınma Partisi yıllık 2 trilyon olan hedefinden yarı yarıya sapmamış, yine, kişi başına düşen millî gelir hedefini tutturmamış, neredeyse ülkenin yüzde 60’ı açlık ve yoksullukla savaşmıyor. Oturup saatlerce ülkenin ekonomik durumunu anlatın, saatlerce sağlık, eğitim, sanayi, üretim sorunlarını anlatın, Adalet ve Kalkınma Partili hiçbir vekil, hiçbir bakan, Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı üstüne alınmıyor. Sanırsınız biz Patagonya Cumhuriyeti’nden bahsediyoruz yani bu Patagonya'dan şöyle anlaşılmasın, durumu kötü olduğu için söylemiyorum, uzak olduğu için Patagonya diyorum; yoksa dünyanın en güzel coğrafyalarından birisine sahip. Bir ezberleri var -AKP adına konuşan kim olursa olsun fark etmez- her seferinde aynı şeyi söylüyorlar, diyorlar ki: ‘Covid-19 pandemisi oldu, Ukrayna savaşı çıktı, -bir de yeni bir şey daha var- bizim ülkemizde deprem oldu.’ Bunları arka arkaya sıraladığınız zaman ülkenin bütün ekonomik göstergelerinin, bütün siyasi göstergelerinin, bütün insani endekslerinin hepsinin kötü olmasına meşruiyet zemini hazırlıyorlar. Hayır arkadaşlar, bu doğru değil.
Türkiye bütün göstergelerde -bu sıraladığım her şey bütün dünyada yaşanıyor- dünyadan negatif biçimde ayrılıyor. Bakın, dünyada enflasyonun en yüksek olduğu 3-5 tane ülkeden biridir Türkiye, enflasyonun en yüksek olduğu. Fiyatlar yüzde 5, yüzde 10, yüzde 20 artmıyor, Türkiye'de son birkaç yıl içerisinde fiyatlar yüzde 1000 arttı arkadaşlar, 10 kat arttı bazı şeylerin fiyatı; hiçbir şeyin fiyatı tüketiciler açısından öngörülebilir değil. Marketler haftada en az 2 kez fiyat etiketlerini değiştiriyor. Hiç fark etmez, neyi satın alırsanız alın bir hafta sonra gittiğinizde aynı fiyata satın almanız mümkün değil; Türkiye’nin durumu tam olarak böyle.
Nasıl olur da kalkınma planı sunulurken yoksulluğun refahı artıracağı söylenebilir; hiçbir şekilde bunu kabul etmiyoruz. Şimdi, bir başka şey şu, kayyuma dair bir şey söylemek istiyorum: Yerel yönetimler güçlendirilecekmiş, hedeflerden bir tanesi de buymuş -kalkınma planından öyle öğreniyoruz- yerel yönetimler etkili ve güçlü hâle getirilecekmiş. Adalet ve Kalkınma Partisi halkın seçme ve seçilme hakkını yok saymış bir partidir. Bakın, bu, sadece bu ülkede darbe dönemlerinde gerçekleşmiştir; darbe dönemlerinde belediye başkanları görevden uzaklaştırılmış, yerlerine askerler atanmıştır, Meclis kapatılmış, milletvekillerinin yasama faaliyeti yürütmesi engellenmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi Kürtlerin yaşadığı coğrafyada seçtikleri belediye başkanlarını haksız ve hukuksuz biçimde görevden uzaklaştırmıştır, şimdi de bize yerel yönetimlerin güçlendirileceği hikâyesini anlatıyor; hiçbir şekilde inandırıcı değil. Öncelikle, halkın seçme ve seçilme hakkını kabul etmek zorundasınız, bunu kabul etmediğiniz sürece Türkiye’de ne demokrasiden bahsedilebilir ne de yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden bahsedilebilir. Eğer seçme ve seçilme hakkı yoksa o ülkede demokrasi yoktur, nokta. Bunu bu ülke tarihinde bir, darbeciler yaptı; iki, Adalet ve Kalkınma Partisi yaptı. “
CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, “2023 hedefleri çöpe atıldı. Bugün 2023 yılında yapılması gereken hedefler 2053 yılına atılmış görünüyor. Tam 30 yıllık bir gecikme var. Böyle bir şey kabul edilebilir değil. Böyle devlet, ülke yönetilmez. 2053 hedeflerinde, 30 yıllık bir dönemde nelerin yapılacağı, örneğin ekonominin ne kadar büyüyeceğine ilişkin tespitler yok. Sadece sıralamalar var. '2053’te ilk 10 ekonomiden biri olunacak, insani gelişmişlik endeksinde ilk 20 ülke arasına girilecek. Dünyanın ilk 100 markası içinde en az 5 Türk markası olacak. İlk 100 üniversite içinde en az 5 Türk üniversitesi olacak.' Nereden biliyorsunuz onların nasıl bir kalkınma planı ve gelişme stratejisini izleyeceğini de bunu söylüyorsunuz? Böyle bir vizyon olmaz. Oturmuşlar kayıt üzerinde, almışlar ‘Ne yapalım, bunu böyle diyelim, bunu böyle diyelim’ diye rakamları alt alta sıralamışlar. O zaman işin ciddiyeti ortadan kalkıyor” dedi.
CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, iktidarın hazırladığı planı eleştirdi. Türeli, şunları söyledi:
“Şimdi, tabii bugün kalkınma üzerine, planlama üzerine konuşuyoruz. Aslında planlama demek, kalkınma için bir kaynak tahsis mekanizması demek. Toplumların şu ana kadar icat ettiği 2 tane kaynak tahsis mekanizması var; birisi piyasa -ki arz ve talebe göre oluşuyor- öbürü de planlama. Planlama demek, mevcut kaynaklarınızı belli önceliklere tahsis ederek ulaşmak istediğiniz amaçlara daha hızlı bir biçimde ulaşabilmek demek. Yani örneğin, büyümeyi sağlamak, eğitim, sağlık alanında birtakım ciddi hamleler yapmak, refah seviyesini düzeltmek, geliri daha adaletli paylaştırmak gibi ekonomik sistemin bir sürü hedefleri var ve oluyor.
2023 hedefleri çöpe atıldı. Bugün 2023 yılında yapılması hedeflenen şeyler 2053 yılına atılmış görünüyor. Tam 30 yıllık bir gecikme var. Böyle bir şey kabul edilebilir değil. Böyle devlet, ülke yönetilmez. O dönemde Türkiye’nin dünyada gelişmişlik açısından dünyada ilk 10 ekonomi arasına girmesi konuşulmuştu, şimdi de gene bakıyoruz 2053 hedeflerinde aynı sözler var. İlginç olan şu 2053 hedeflerinde, 30 yıllık bir dönemde nelerin yapılacağı, örneğin ekonominin ne kadar büyüyeceğine ilişkin tespitler yok. Sadece sıralamalar var. 2053’te ilk 10 ekonomiden biri olunacak, insani gelişmişlik endeksinde ilk 20 ülke arasına girilecek. Dünyanın ilk 100 markası içinde en az 5 Türk markası olacak. İlk 100 üniversite içinde en az 5 Türk üniversitesi olacak. Böyle bir vizyon olmaz. Bu bir kere son derece statik bir analiz. Sonuç itibariyle rakipleriniz var. Nereden biliyorsunuz onların nasıl bir kalkınma planı ve gelişme stratejisini izleyeceğini de bunu söylüyorsunuz? Oturmuşlar kayıt üzerinde, almışlar ‘Ne yapalım, bunu böyle diyelim, bunu böyle diyelim’ diye bir kısım rakamları alt alta sıralamışlar. O zaman işin ciddiyeti ortadan kalkıyor.
Kalkınma planı ve orta vadeli program arasındaki ilişkiyi de birlikte değerlendirme gereği var. Şimdi, tabii, kalkınma planı önce hazırlanmalıydı çünkü beş yıllık bir dönem. Kalkınma planı 2024-2028 yıllarını kapsıyor, orta vadeli program 2024-2026 yıllarını kapsıyor yani aslında, üç yıl ortak fakat kalkınma planı sonrasında… Seçimi de gerekçe gösterdiler Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki sunumda fakat ilginç olan şu: Orta vadeli program ve kalkınma planı arasında hiçbir uyum yok. Adeta beş yıllık plan dönemi OVP'deki üç yıl ve sonraki iki yıl olmak üzere ikiye ayrılmış durumda, iki alt dönem oluşmuş. Örneğin, büyüme orta vadeli planda yüzde 4,5’tu ama plan döneminin beş yıllık ortalamasında yüzde 5’e yükseltilmiş. Planda diyor ki: “Sabit sermaye yatırımları plan dönemindeki beş yılda ortalama yüzde 5,5 artacak.” Ama bakıyoruz, OVP'nin üç yılında ortalama yüzde 4 artıyor. O yüzde 5,5’a gelmesi için sonraki iki yılda, 2027 ve 2028’de yıllık yüzde 7,5 artması lazım ki böyle bir şey mümkün değil. Cari işlemler açığı 2023’te 42,5 milyar dolar. Orta vadeli program azaltmış azaltmış “Üç yılda 30 milyar dolara gerileyecek.” demiş; 42,5 milyar dolardan 30 milyar dolara gerileyecek 2026’da fakat iki yıl sonra birden bire eksi 2,8 milyar dolara düşüyor. Yani arkadaşlar, böyle bir şey mümkün mü? 30 milyar dolar olan şeyi iki yılda yaklaşık 3 milyar dolara indirebilme şansı yok, böyle bir şey yok ekonomi için, hele böyle bir büyüme yapısı içinde bir şey mümkün değil.
İşsizlik oranı 2023’te 10,1; Orta Vadeli Program diyor ki ‘Ben 10,1 olan işsizliği 9,3’e indireceğim, 0,8 puan aşağıya çekeceğim’. Fakat gidiyoruz Plan’a, 2028’de işsizlik oranı yüzde 7,5; yüzde 9,3’ten yüzde 7,5’a indiriyorsunuz; istihdam artışı aynı, bütün eğilimler aynı devam ediyor; böyle bir şey var.
Enflasyon oranı 2023’te yüzde 65 -biz 70-75 aralığı bekliyoruz ama- 2026’da yüzde 8,5’a orta vadeli programda inmesi öngörülmüş; yüzde 8,5’a, tek hane olsun diye. Fakat ilginçtir, 2028’de birden bire -4,7’ye iniyor, yüzde 5’in bile altına. Böyle bir şeyi nasıl yapacaksınız? Böyle bir şeyi hiç yapamadınız ki! 2006 yılından beri enflasyon hedeflemesi uygulayan bir ülke burası ve enflasyon hedefinin yüzde 5’lerin altına hiç çekemedi ki. Yani iki yılda nasıl yapacaksınız?
Asgari ücret 11 bin 402 lira; Birleşik Kamu İş en son ekim ayı rakamlarını açıkladı, açlık sınırı, yani 4 kişilik bir ailenin dengeli ve sağlıklı beslenmesi için harcaması gereken para 15 bin 420 lira. Bakın, sadece gıda, bunun içinde kira yok, elektrik, su, doğal gaz yok, eğitim yok, sağlık, ulaştırma, giyim, hiçbiri yok. Emeğin milli gelirden aldığı pay düşüyor. TÜİK’in rakamlarına göre gelir itibarıyla milli gelirden rakamlarından söylüyorum, emeğin milli gelirden aldığı pay 2016 yüzde 36,3’müş, 2022 yılında yüzde 26,5’e düşmüş, 10 puanlık bir azalış var. Emeğin gittikçe yoksullaştığı, emeğiyle çalışanların daha kötü durumlarda hayatını devam ettirmeye çalıştığı, sermayenin payının arttığı bir yapı var. OECD en son bir rapor açıkladı, 2023 Temmuz ayında; OECD’nin 38 üye ülkesi arasında geçim sıkıntısını en çok yaşayan ülke Türkiye, ülkede yaşayanların yüzde 70’i temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor, OECD’nin raporudur.
Ve son olarak şunu söylemek isterim: Burada gene aynı eksenlerden biri demokrasi ve hukuk devleti ama baktığımız zaman Türkiye'nin demokrasisinde, hukuk devletinde çok büyük eksiklikler var. Bakın, milletvekili seçilmiş olan Can Atalay gelip Parlamento’da milletvekili olarak yemin edip çalışmayı bekliyor. Demokrasi bir taraftan şekil şartlarıdır, demokrasi içinde serbest seçimlerin olması, siyasi partilerin belli aralıklarla sandığa gitmesi, oy vermesi elbette önemlidir, bu gereklilik şartıdır ama yeterlilik şartı değildir. Yeterlilik şartı için demokrasinin öz ve içerik olarak zenginleştirilmesi gerekir. Bu da yasama, yürütme, yargı arasında kuvvetler ayrılığıdır. Özgür bir basındır, Anayasa’daki tabiriyle hür ve sansür edilemeyen bir basına ihtiyaç vardır. Temel hak ve hürriyetlerin genişletilmesi, düşünce özgürlüğü, bunu ifade özgürlüğü ve bu doğrultuda toplantı yapabilme özgürlüğüne ihtiyaç var. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının özgürce kullanılmasına ihtiyaç var. Bütün bu açılardan baktığımız zaman, Türkiye’nin gittikçe demokrasiden uzaklaştığını, otoriter bir rejime doğru geçtiğini görüyoruz. Bu anlamda, bunların, burada, birtakım ifadelerin planda yazması ya da konuşulması bir şey ifade etmiyor, önemli olan bunu hayatın içinde görmek. Çünkü ekonomi sadece ekonomi değildir değerli milletvekilleri, ekonomi sadece arz ve talepten ibaret değildir, eğer o ülkenin içinde siyasal sistemde istikrarsızlık varsa o ülkede ekonominin de iyiye gitmesini hiç kimse beklemesin.”
© Tüm hakları saklıdır.