Yaşam

Tayyip Erdoğan'ın Ermenilere özür borcu var

19 Mart 2010 02:00

T24 - Cengiz Çandar, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın BBC'de yayınlana "Bakın benim ülkemde 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama 100 binini biz ülkemizde şu an idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu 100 binine ‘Hadi siz de memleketinize' diyeceğim, bunu yapacağım" sözleriyle ayıp ettiğini söyledi. Çandar, 'Başbakan Tayyip Erdoğan o sözleri nedeniyle Ermenilerden özür dilemelidir. Çünkü 'ırkçı' içerikli sözleri başba hiç bir yolla düzeltmek mümkün değildir' görüşünü dile getirdi.

Çandar'ın , Radikal ve Referans gazetelerinde yayınlanan (19 Mart 2010) 'Tayyip Erdoğan'ın 'özür borcu' var' başlıklı yazısı şöyle:




Tayyip Erdoğan, çok ayıp etti.
BBC'ye "Bakın benim ülkemde 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama 100 binini biz ülkemizde şu an idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu 100 binine ‘Hadi siz de memleketinize' diyeceğim, bunu yapacağım" dediği için.
Vicdansız bir adam olsa, "Ayıp etti" demeye gerek olmazdı. Kendisinden beklenen, bilinen davranışı gösterdi der, geçer giderdik. Bu sözleri söylemeden 48 saat önce "Roman Açılımı"nda yüzünde o insani, sevecen ifadesiyle eğlenen Başbakan'ın vicdanından kuşkulanamayız.
Hadi kişiliğinin inşa edildiği Kasımpaşa ile Roman vatandaşlarımızın damgasını vurduğu Dolapdere birbirine bitişiktir, Romanlara ilişkin kavrayışını çocukluğundan beri içselleştirmiş olmalıdır Tayyip Erdoğan; peki yine o Dolapdere'de, az üzerindeki Kurtuluş'ta, Pangaltı'da hiç mi gariban Ermeni ile teması olmamıştır, vicdanı Dolapdere'nin ötesine uzanamamış mıdır?
Gazze'de insanların yaşadığı dram karşısında gözyaşlarını engelleyemeyen Tayyip Erdoğan'ın vicdandan nasibini almadığını, "selektif vicdan"a sahip olduğunu söyleyemeyiz.
Tayyip Erdoğan'ın en yakın dostları Onur Öymen ya da Canan Arıtman olsaydı, bu sözleri söylemesini yine garipsemezdik. Bu açıklamasını yapmasından bir gün önce zaten Canan Arıtman, şu günlerde Onur Öymen üç aşağı beş yukarı aynı sözleri söylemiş, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu karşı çıkmıştı.
Tayyip Erdoğan'ın en yakın dostları yukarıdaki isimler gibi olsa, "ırkçı" der, geçer giderdik. "Irkçı" birisinin bu gibi sözlerinden hayal kırıklığı duymaz, "ayıp ettin" demezdik. O nedenle "Özür dile" davetinde bulunmak da aklımızdan geçmezdi.
Onun adı Tayyip Erdoğan olduğu için diyebiliriz. Başbakan Tayyip Erdoğan, o sözleri nedeniyle Ermenilerden özür dilemelidir. Çünkü "ırkçı" içerikteki sözleri başka hiçbir yolla düzeltmek mümkün değildir.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'deki Ermenistan vatandaşı göçmen emekçiler için söyledikleri bir bakıma "şecaat arz ederken merdi Kıpti sirkatin söyler" özdeyişine uygun düşüyor. Eğer ayda ortalama 400 TL'ye çalışmak zorunda kaldıkları için vatandaşı oldukları ülkelerinden ülkemize gelen Ermeni emekçiler "kaçak işçi" statüsünde olduklarını bile bile, bunca zaman onlara göz yummuşsanız, bile bile "yasadışı" bir duruma göz yummuşsunuz demektir.
Şayet insani mülahazalarla böyle davrandıysanız -ki doğrusu odur-, Batı parlamentolarına soykırım yasa tasarıları geldiği vakit, böyle bir söz söylüyorsanız, o takdirde o binlerce insanı aslında siz "siyasi rehin" olarak tutuyordunuz. Böyle ise yaptığınızın "insani mülahaza" ile alakası yoktur.
Bu sözlerin "siyaseten" de iler tutar tarafı bulunmuyor. Markar Esayan'ın dün yazdığı gibi, "Komşularla sıfır sorun siyasetinden, ayda 400 TL'ye çalışan gariban emekçi göçmenleri rehine olarak kullanma seviyesine yapılan sorti baş döndürücü gerçekten." Gerçekten.
Bu sözler ile Başbakan, hafta başında Dışişleri Komisyonu'ndaki Öymen-Arıtman hattı ile buluşmuş, kendi Dışişleri Bakanı'nın o hattı reddetmesini ise iptal etmiş, sıfırla çarpmış olmaktadır.
BBC'ye söylediklerini gerçekleştirmeye kalkışsa ne olacak? Gerçi kaçak işçi durumundaki Ermenilerin onun söylediği gibi 70 bin değil 15 bin olduğu söyleniyor ama ister 70 bin olsun, ister 15 bin; binlerce Ermeniyi "geldikleri yere" toplayıp göndermek "2010 tehciri" görüntüsü yaratmayacak mı?
Tayyip Erdoğan'a yakışacak mı bu görüntü?
 
Başbakan, dün, 1915'e gönderme yaptığı konuşmasında "Bizim medeniyetimizde öldürmek, katletmek yoktur. Sevgi medeniyetidir. Gelecek, kin ve nefret üzerinde kurulamaz" dedi. 1915'te olanı olmamış saymak için ikide bir aynı şeyi söylüyor: "Bizim medeniyetimizde öldürmek, katletmek, soykırıma uğratmak yoktur."
Hiç kimse, 1915'te olanları "İslam Medeniyeti"ne ya da "Türk ulusu"na yüklemiyor. Sorumluluk, Talat Paşa yönetimindeki İttihat Terakki hükümetinde. Tayyip Erdoğan, bunca zamandır İttihatçılık'ın 2000'lerdeki uzantılarıyla boğuşuyor. Günümüzün "Talat Paşa Komitesi" Tayyip Erdoğan'ı bir kaşık suda boğmaya, "tehcir"e hazır.
Tayyip Erdoğan niçin İttihat Terakki'nin günahlarını üstlenmeye bu kadar teşne? İttihat Terakki'nin bir döneme ait siyasi kararlarının "bizim medeniyetimiz"le ne ilgisi var?
Tayyip Erdoğan'ın tarihi doğru değerlendirmeye, tarihe ilişkin yeni bir bakış açısı kazanmaya ihtiyacı var.
Ancak, geleceğin "kin ve nefret üzerine" kurulamayacağı konusunda kendisiyle mutabık olan hepimize, tam da "kin ve nefret tohumları"nı sulamaya yarayacak türden BBC'ye ettiği sözlerine ilişkin, öncelikle "özeleştiri" ve "özür borcu" var.