Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Red Hack’in, Doğan Medya Grubu Başkanlığı'nı yürüten Aydın Doğan'ın damadı Mehmet Ali Yalçındağ’ın Enerji Bakanı Berat Albayrak’a gönderdiği öne sürülen e-postalarla ilgili olarak, "Eğer okuduklarımız doğruysa daha neler neler var da, biz yine de her ne olmuşsa 'Hacker'ların, 'Kedi'lerin, 'FETÖ'cülerin yapmış olmasını umalım, dileyelim, hayal edelim" dedi.
Tayfun Atay'ın, "Bir damat bir damada gel beraber Doğan’ı yeniden doğuralım demiş" başlığıyla yayımlanan (30 Eylül 2016) yazısı şöyle:
RedHack tarafından Mehmet Ali Yalçındağ’ın Damat Albayrak’ı da “cc”leyerek Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’la gerçekleştirdiği iddiasıyla ortalığa saçılan elektronik posta metinlerini sonuna kadar okumayı içim kaldırmadı.
Acaba “Kedidir Kedi” mi diye düşünmeye zorladım kendimi, yok, kesmedi.
Sonra “FETÖ’dür FETÖ” diye daha güncel ve revaçta bir hedef üzerinden içimi ferahlatmaya, midemi bastırmaya çalıştım, o da yetmedi.
Ardından Aydın Doğan’ın damadı Yalçındağ’ın iddiaları yalanlama yolunda Cumhuriyet’e verdiği beyanatı okudum. Suikast, komplo falan diyor, ama söylediklerinin bütününe bakınca ikna olmaktan çok endişeyi daha da artıran bir “titreklik” hissettim açıklamalarında.
Her neyse, zamanla ne olduğu, olmadığı netleşecektir.
Ama eğer doğruysa?!..
***
Eğer doğruysa, bir: Bu, Erdoğan Demirören’in Tayyip Erdoğan’la yaptığı telefon konuşmasıyla önümüze serilenlerden sonra AKP döneminde iktidar-medya ilişkilerinin rezil seyir çizgisinin “pik” yaptığı ikinci nokta olarak değerlendirilebilir.
İlk “pik” noktası, neredeyse 60 yıllık işadamlığı tecrübesine sahip sermayedar Erdoğan Demirören’in Milliyet’in patronluğuyla başlayan medya macerasının “İktidar” karşısında ağlayarak açılışına şahit olduğumuz sahneydi.
Milliyet’in eski patronu, Doğan Yayın Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan ise medya sektöründe 40 yıla merdiven dayamış macerasının yakın döneminde “İktidar”la ilişkisinde yanlış ata oynadıktan sonra hanidir yaşadıkları karşısında ağlamadı, hatta direnebildiği kadar direndi.
Ama denilebilir ki “İktidar”, onu da ağlamaktan beter etti.
Ve bunu, yine eğer doğruysa, şimdi önümüze RedHack marifetiyle saçılmış malzemeden gayet iyi çıkarsıyoruz.
Muharrem İnce’nin de doğruladığı (demek ki her şey bütünüyle uydurma değil) bir “Ziyaret”ten bahsedilen e-postada Yalçındağ, İnce’nin birtakım taleplerine şöyle karşılık verdiğini belirtiyor:
“Medyanın siyasete karışmasının doğru olmayacağını, siyaseti yönetmeye kalktığımız için çok prestij kaybettiğimizi söyledim.”
Doğan Grubu’nun Türkiye’de özellikle AKP-öncesi yürürlükteki iktidar mekanizmasına ilişik konumu hatırlandığında cümlenin (“siyaseti yönetme”yle ilgili) ikinci kısmını kimsenin yadırgayacağını sanmıyorum.
Cümlenin birinci kısmının ise e-postaların bütününe bakıldığında, medyanın siyasete karışmasının doğru olmadığı ifadesi ötesinde “siyasetin medyaya dibine kadar karışmasının doğru olduğu” şeklinde bir eklemeye ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum!..
***
Eğer doğruysa, iki, gazetecilikte tecrübe abidesi bir dostumuzla bağlantılı olarak “elde var hüzün” deme vaktidir.
Yalçındağ’a ait olduğu iddiasıyla faş edilen mesajlarda bir “Sedat” bahsidir gidiyor.
Hürriyet gazetesinin bir manşeti “büyük sorumsuzluk ve düşmanlık” olarak görülüp “Kafasızlığın daniskası Sedat’ın yaptığı” yazılmış.
“Vuslat”ın “Sedat”a güvendiği, ondan vazgeçmediği, “Sedat”ın da yapılan her toplantıyı gidip “Vuslat”a anlattığı yazılmış.
“Aydın Bey”in yahut e-postalarda sıkça kullanılan akronimle “AD”nin, “Sedat” değişecek diye düşündüğü, yerine “Ahmet”i gündeme getirdiği ve “Ahmet”e kefil olunabileceği yazılmış.
“Sedat”la, daha doğrusu, en doğrusu, bu ülkede gazeteciliğin çok tecrübeli bir ismi olmanın ötesinde son derece ince, nazik ve zarif bir insan olan Sedat Ergin’le bundan yaklaşık iki ay önce bir telefon görüşmesi yaptık.
O, bana bir yazımda Hürriyet için iktidar tarafından iliklerine kadar fethedilmiş yayın dediğim için eleştiri ve üzüntülerini aktardı.
Ben de yazdığımın benim kanaatim olduğunu, bu kanaatin belli verilere dayandığını ve elbette bunun tartışmaya da, eleştiriye de, reddiyeye de açık olduğunu belirttim.
Bunun üzerine o da “Aslında bizim gazetede sizin kanaatinizi çürütecek veri çok” dedi.
Şimdi önümüze sürülmüş “veri”lere, eğer doğruysalar, baktığımda bu “çürütme” konusu üzerine de efkârlanıyorum!..
Evet, belki kabul etmem gerekir ki e-postalardan yansıdığı kadarıyla benim düşüncelerimi çürütecek bir “veri” varsa o da bizatihi Ergin’in kendisi!..
Ama art arda akan e-postaların hepsi okunduğunda artık benim düşüncemi çürütmekle uğraşmanın ötesine geçip hep birlikte Ergin’in de içerisinde bulunduğu yapıdaki “çürüme” üzerine kafa yormamız gerekiyor.
***
Nihayet, eğer doğruysa, üç, Türkiye’nin en göz önündeki medya kuruluşu Doğan Yayın Holding bünyesinde bir iç-iktidar savaşının sessiz ve derinden ama çatır da çatır sürdüğüne ilişkin bol miktarda ipucu ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir.
Damat’la Baldız’ın Holding bünyesinde birbirine nasıl kılıç çektiklerinin izdüşümleriyle dolu e-postalar.
“Vuslat ile Ali”nin daha düne kadar “Ak Parti”den (“Biz”den diye ekleme de yapılarak) nefret ettiği kaydedilmiş.
“Vuslat”ın, “Sana yetki verirsem sen bizi Sabah gazetesi yapmak istiyorsun” dediği kaydedilmiş.
Karşılık olarak “Vuslat”a, böyle söyleyerek demagoji yaptığının anlatıldığı kaydedilmiş.
***
Eğer okuduklarımız doğruysa daha neler neler var da…
Biz yine de her ne olmuşsa “Hacker”ların, “Kedi”lerin, “FETÖ”cülerin yapmış olmasını umalım, dileyelim, hayal edelim!