T24 - CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Deniz Feneri soruşturmasında görevli savcılar hakkında inceleme başlatılmasına tepki gösterdi. İncelemeyi "baskıcı yönetimin tipik örneği" olarak tanımlayan Tarhan'a göre, "iktidarın kara kutusu" olan Deniz Feneri'nin üstü kapatılmaya çalışılıyor.
Tarhan, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) "Deniz Feneri e.V. soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcıları hakkında müfettiş görevlendirerek inceleme başlattığı bilgisinin" basına yansıdığını söyledi.
"Bu bilgi bile bugüne kadar bizim işaret ettiğimiz tehlikelerin, yargının nasıl tek koltuktan yönetileceği öngörüsünün gerçekleştiğini göstermektedir, bize göre" diyen Tarhan, şöyle devam etti:
"Baskıcı yönetimin bir örneği daha zuhur etmiştir. Kendi iktidarlarını güçlendirmek için yapılandırılan bazı soruşturmalardaki hukuksuzlukların mimarı olan savcılara yönelik yüzlerce şikayeti dikkate aldırmamakla ve üzerini kapattırmakla maruf iktidarın, kendisini zora sokacak bir soruşturmada nasıl da aceleci davranarak olağanüstü yetkilerle donattığı HSYK ve müfettişleri eliyle yargı sürecine ağır bir müdahale hazırlığında bulunduğu kamuoyunca ibretle izlenmektedir. İktidar, adliyedeki odalarına gönderip konuşlandırdığı müfettişleri eliyle savcılara gözdağı verdiği yetmezmiş gibi, soruşturmanın her sürecini bu doğal ortam dinlemesi görevlileri aracılığıyla izleyerek soruşturmanın gizliliğini de delik deşik edeceği ve yandaşlarını rahatlatacağı da aşikardır."
Tarhan, soruşturma savcılarının şikayet nedenlerinden birinin de "şüphelilerin uzun tutukluluk süreleri olduğunu" ifade ederek, bu durumu "trajikomik" olarak nitelendirdi.
Bu kadar önemli bir davada, yayın yasağı ile halktan bilgi kaçırıldığını öne süren Tarhan, şöyle konuştu:
"Mütedeyyin yurttaşlarımızı istismar ettiği ve milyonlarca avroluk yolsuzluk iddialarını içeren ve içinde pahalı gayrimenkuller, gemiler, şirketler ve alışveriş merkezlerinin uçuştuğu ve ucunun payitahta kadar uzandığı söylenen böylesine hassas bir soruşturmada önce yayın yasağıyla halktan bilgi kaçırılmıştır ancak iktidarın bununla yetinmediği, soruşturmanın tam ortasında dayanamayıp müdahale ettiği de artık kuşkusuzdur. Üstelik, yurtdışı ile tüm yazışmaların Adalet Bakanlığı aracılığıyla ve denetiminde yapıldığı bir sistemde bu yazışmaların usulsüz olduğu şeklindeki şaka gibi bir neden gösterilerek Adalet Bakanlığı kontrolündeki HSYK eliyle soruşturmanın üzerinin şaibeli bir müfettiş raporu ile örtüleceği ve daha önce de örnekleri görüldüğü üzere savcıların elinden bu bahaneyle dosyanın alınacağı artık bir sır değildir."
Tarhan, benzer örneklerin, "iktidarı rahatsız eden soruşturmaları yapan başka pek çok Cumhuriyet savcısı hakkında da yaşandığını" ileri sürdü. Tarhan, "Örneğin Abbas Özden ve Vahdet Polatkan hakkında da müfettiş aracılığıyla ellerindeki dosyaların alınması süreçlerinde bütün bunlar yaşanmıştır" dedi.
Türkiye'de bu soruşturmaları kimin yönlendirdiğinin ve yönettiğinin de artık bir "sır" olmadığını savunan Tarhan, şunları söyledi:
"Namuslu Cumhuriyet savcıları ve yargıçlar iktidarın göz hapsindedir. Dürüstlük, bitaraflık iktidar tarafından asla ve asla cezasız bırakılmamakta, derhal bertaraf edilmektedir. Aynı bitaraf iş adamları ve medya için maliyenin silah olarak kullanıldığı gibi, bitaraf savcı ve yargıçlar için HSYK bir silah olarak kullanılmaktadır. Ne de olsa birilerinin sınıf arkadaşı olan, istedikçe veren savcı ve yargıçlar değildir bunlar ve bu bile başlı başına bir bertaraf olma nedenidir. Yargı, sınıf arkadaşlarının kenar süsü oluncaya kadar anlaşılan bu baskı sürecektir ki üstünlerin hukuku da tam da bu olsa gerektir. Deniz Feneri, iktidarın kara kutusudur ve kapatılmak istenmektedir."