Kültür-Sanat

Tanrı öldü, hikaye başlıyor

Tanrı insan kılığına girse ve can verseydi eğer, dünyada neler olurdu? Çağdaş edebiyatın genç yeteneklerinden Ron Currie Jr.’dan ironi, mizah ve eleştiri yüklü bir ö

10 Haziran 2011 03:00

T24 - Tanrı insan kılığına girse ve can verseydi eğer, dünyada neler olurdu? Çağdaş edebiyatın genç yeteneklerinden Ron Currie Jr.’dan ironi, mizah ve eleştiri yüklü bir öykü-roman: Tanrı Öldü.

Ron Currie, Jr. birbirine bağlanan anlatılarla zamansız bir dünyanın resmini tanrıdan yoksun ve tuhaf bir eksene yerleştiriyor; dünyaya atılmışlığın acısıyla kıvranan insanların portreleri, en akıl almaz mizansenlerde bile Ron Currie Jr.’ın yaratıcı dokunuşlarıyla ilginç bir biçimde tanıdık görünüyor. 

Tanrı Öldü yaşama, geleceğe ve her şeyin ötesinde kendilerine olan inançlarını kaybetmiş olanları intihardan cinayete, çıkar kaygılarından ilişkilere, savaşlardan taraflara uzanan onulmaz bir çıkmaz içinde eleştirel ve mizah dolu bir bakışla inceliyor. Korkuları, gözyaşları ve dinmek bilmeyen varlık kaygıları eşliğinde öne çıkan karakterler, bir karınca çiftliğinin içinde durmaksızın devinen karıncalar misali, ölümün gölgesinde oradan oraya savruluyor. 

Varlık cehennemine farklı bir pencere açan Tanrı Öldü, ironik dili ve pervasızca yönelttiği eleştiri oklarıyla insan yüreğinin ve medeni dünyanın karanlıklarını koyu bir mizahla gözler önüne seriyor. 

Konuşan köpeklerden savaşan insanlara, çocuklarına tapanlardan anlamsız varlıklarının yarattığı sancıları kendilerine ve birbirlerine doğrulttukları namlularla dindirmeye çalışanlara uzanan öykülerden panoramik bir resim oluşturan Tanrı Öldü, çağdaş edebiyatın genç yeteneklerinden Ron Currie, Jr.’ın Türkçede yayımlanan ilk eseri. 


Burada kontrolden çıkmış bir dünya, her zamanki gibi, insanın zaafları ekseninde ve yalnızlık içinde dönüyor. Şiddet, umut ve ikiz kardeşi umutsuzluk insanı çepeçevre sarıyor. Kaos, sürüyor. 

“On kişiydik; oturma odasının ortasında birbirlerinin başına silah doğrultmuş ikisini saymazsanız eğer, sekiz. Bu on kişinin içinde bütün bunların gerçek olup olmadığını merak eden tek kişi ben değildim herhalde. Tabii ki içiyorduk. Rick’in anne ve babasının evi ve içindekiler, bir şişe Yukon Jack’in çoğunu bitirdikten sonra her şeyi birbirine katan garip bir parlaklığa bürünmüştü. Ayrıca bu, Tanrı’nın öldüğünün resmi olarak açıklanmasından sonra, ama Çocuklara Tapmayı Önleme Derneği’nin kurulmasından önceydi ve genel olarak her şey, ister sarhoş ister ayık, biraz garip ve gerçekdışı görünmenin ötesindeydi. Hiç kuşkusuz bir rüya olabilirdi bütün bunlar. Annem yatağın başında oturur ve soğuk elimi kendi ellerinin içinde tutarken ben komada, iç çeken makinelerin kabloları altında uyuyor olabilirdim ve beynim; dünyanın çivisinin çıktığını, yaslı ve umutsuz halde olan ben ve arkadaşlarımın birazdan toplu olarak intihar edeceğini anlatan bir filmi gözkapaklarımın içine yansıtıyor olabilirdi. Bu yüzden bütün bunların; Rick bir, iki, ÜÇ diye saydıktan sonra ÜÇ’te Ben ve Manny’nin birbirlerinin beynini dağıttığı ana değin gerçek olmadığını düşünen tek kişinin ben olmadığına emindim. 

Odayı kan ve dumanla kaplayan patlamadan hemen önce biraz kıkırdadım bile. Yani güya üniversiteye geri dönecektik, ama geri dönecek bir üniversite kalmamıştı. Anlaması gerçekten çok güçtü. 

Silahlar patladıktan sonra bir an için neredeyse hiçbir şey göremedim, duman o kadar yoğundu ki. Çocukların kovboyculuk oyunu oynarken kullandığı mantar tabancaları gibi kokuyordu ortalık ve onun altında yanmış saç ve derinin ağır, leş gibi kokusu duyuluyordu. Duman yavaş yavaş, kendi üstüne katlanıp alçak bulutlar gibi yer değiştirerek tavana yükseldi, Ben ve Manny’nin yerde yatan cesetleri ortaya çıktı. Kim olduklarını bilmeseydim, tanıyamazdım. 

Orada, elimizde bira, duruyorduk. Duman üzerimizden ince şeritler halinde kıvrılarak geçiyordu. Sert ve sakin yüz ifadesi dumanın ardından sabit ve değişmemiş olarak beliren Rick dışında herkes silah patlamasından etkilenmiş görünüyordu. Manny’nin arkasında, sağda duran Chad’in Shipyard Brewing Company logolu tişörtü, sanki Jackson Pollock tarafından sıçratmalı boyama tekniğiyle boyanmış gibiydi. Geçen dönem Çağdaş Sanatta Yeni Açılımlar diye bir ders almıştım ve soyut dışavurumculuk üzerinde epey zaman harcamıştık. Bu yüzden ders kitabımızda bu eser için yapılacak tanımı tahmin edebiliyordum: 

Pollock, Jackson. İntihar. Pamuklu üzeri beyin, 2005.” (Kitaptan)

Tanrı Öldü, Seçil Kıvrak'ın çevirisiyle, Siren Yayınları etiketiyle kitapçılarda.