06 Haziran 2017 23:13
Oyuncu Tamer Karadağlı, Nebil Özgentürk’ün son belgeseli "Aşiyan'da ve Galatasaray'da Tevfik Fikret" belgeseli için kamera karşısına geçti.
Ünlü plastik makyaj ustası Derya Ergün'ün 7 saat süren makyajıyla Osmanlı'nın son yıllarının büyük şairi Tevfik Fikret'e benzetilen Tamer Karadağlı Galatasaray Lisesi'nde, döneme uygun olarak Boğaz kıyılarında ve Tevfik Fikret'in evi olarak bilinen Aşiyan Müzesi'ndeki çekimlerde rol aldı.
Nebil Özgentürk'ün, "Galatasaray Tarihi, Galatasaray Efsaneleri" serisi için hazırladığı belgesel, bu hafta Galatasaray TV'de gösterilecek ve iki ay içinde de DVD olarak yayınlanacak.
Tevfik Fikret, lisesinde müdürlük, kulübünde başkanlık yaptığı Galatasaray'da eğitim reformlarıyla, başarılarıyla öne çıkmıştı.
Bir şiirinde “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür…” diyerek, hem Cumhuriyet'in kuruluşunda Mustafa Kemal Atatürk'e ilham olan, hem de kendisinden sonra gelen Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi sanat adamlarına ilham veren Tevfik Fikret, devrin en ünlü en öne çıkan şairlerindendi.
Tevfik Fikret’i “onur duyarak” oynarım diyen Tamer Karadağlı’nın saçı ve yüz maskı, yurt dışında yapıldı. Karadağlı, Galatasaray Lisesi ve Fikret’in Aşiyan’daki evinde çekimlere katıldı. Özgentürk, Fikret’e ilk gençliğinden bu yana düşünceleri ve insani tavrıyla hayran olduğunu belirterek, “Ona dair kitapları okudukça etkilenmemek mümkün değil. Döneminin baskı ve haksızlıklarına boyun eğmeyen büyük bir şair. Ve Galatasaray'daki eğitim anlayışına, bugünden o güne bakıldığında muhteşem bir ilericilik gösteriyor” dedi.
Belgesel hakkında yapılan bilgilendirmede Tevfik Fikret'in nasıl anlatıldığına dair şu bilgilere yer verildi:
Her akşam ve sabah arşınlardı oldukça dik o Aşiyan yolunu...
Düşünceli, kederli ve az biraz öfkeli...
Öyle ya... Döneminin en kırılgan ve isyancı şairiydi çünkü... Bazen kalabalıklar içinde yalnız, bazen yalnızlığı seçen...
Evine çıkan Arnavut kaldırımlı yolu, yorgun ama kararlı tamamlar, ağaçların arasından avluya varırdı. Boğaz'ı boydan boya gören iki katlı evinin ön bahçesinden, kadim kente ve kent insanlarına bakardı. Müdürlüğünü yaptığı Galatasaray Lisesi’nin çatısı belli belirsiz görünürdü. Varını yoğunu, hayallerini ve kurallarını koyduğu Mekteb-i Sultani’nin lojmanında kaldığı da olurdu ama; akşam-alacakaranlık öncesi, liseden çıkıp evine gelir ve bir yorgunluk kahvesi yudumlar... Aşiyan’dan enfes görünen denize dalarcasına geçmişe ve geleceğe dair düşüncelere kapılırdı.. Eşi Nazime Hanım’la evin en müstesna köşesinde sohbet, kendi dizayn ettiği çalışma ve dinlenme odalarında meşguliyet ve işte bir gün daha biterdi.
Ve şairlerin şairi Tevfik Fikret...
Bu çok odalı, çok özellikli “Aşiyan Yurdu” ya da “kuş yuvası” adını verdiği evini, bahçesiyle, eşyasıyla, ahşabıyla kendi tasarlamıştı. Sokrat’tan da bir iz vardı Tolstoy’dan da, edebiyatçı dostlarından da...
Evet evet.. Evindeki her oda, her köşe kendi tasarımıydı. Son derece zevkle
döşenen yemek masası, duvarlardaki tablolar ve estetiğe dair ne varsa..
Şiirleri, fikirleri, hayalleri ve kırgınlıklarıyla….
Sanata, Galatasaray’a, eğitime, memlekete ve Cumhuriyet’e kattıklarıyla...
Hem edip, hem ressam, hem tasarımcı, hem insan, hem toplumcu, hem isyan adamıydı Tevfik Fikret..
Cumhuriyet’le büyüyen sanatçı ve düşünce adamları, Fikret’i çok ayrı bir yere koymuştu. Ki Mustafa Kemal Atatürk, Tevfik Fikret’in şiirlerinden etkilenmiş, ulusal kurtuluş yolunda fikirlerinden beslenmiş, özgürlük ve bağımsızlık meşalesinde kimi fikre ve beyne katık olan şiirlerini yüreğine nakşetmişti... Gazi’nin cebindeki kelimeler arasına çoktan girmişti Fikret’in dizeleri...
Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinde Tevfik Fikret’in de harcı vardı. Ki Mustafa Kemal, kurtuluşa, kuruluşa ve 10’ncu yıla giden zorlu yollarda pek çok toplantıda, pek çok mecliste Fikret şiirlerini okuyacak, şiirlerinden fikirler öne sürecekti.. Öyle ya, Ata hem “inkılap ruhunu ondan aldım” diyecekti, hem de “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmeliyiz” tavsiyesini, Fikret’in şiiri üzerinden yapacaktı...
İnsana sonsuz saygı duyardı Tevfik Fikret...
Bu yüzdendir ki adı “insanlık şairi”ne çıkmıştı..
Ki yine insanı temel alan Cumhuriyet dönemi şairleri, Yahya Kemal de Nazım
Hikmet de, vicdanlı ve iyi yürekli pek çok sanat adamı da Fikret’in izini sürecekti..
Mustafa Kemal’in fikir kaynağı olduğu kadar, kültür ve sanat adamlarının da yol haritasıydı... Devrin büyük edipleri onu örnek alacaktı satırlarında ve tabii ki Nazım da, Yahya Kemal de.
Savaşın, savaşların karşısında olacaktı hep, ama Osmanlı’nın savaşa girdiğini ne yazık ki görecek, yüreğine bir kor ateşi daha saplanacaktı doğduğu topraklara dair; bir bir hissedecekti Osmanlı’nın kayıp topraklarını..
Oğluna dair hüzün de yaşamıştı çokça ama doğup büyüdüğü toprakların hüznü onu daha çok kırıp, parçalamıştı..
Feryat eden isyancı bir kişiliği vardı Tevfik Fikret’in... Döneminin haksızlıklarına, bağnazlıklarına, baskılarına karşı çokça sözü olacaktı. “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir şairim” diye başlayacaktı bir uzun şiire…
Aydınlanmaya, evrensel çağdaşlaşmaya inanıyordu daha o yıllarda... Ve şiirleri yoluyla karanlığın ucundaki ışığı arayacaktı hep...Yurdu ve yurttaşları seven biri olarak!! Ki “Ey hak yaşa, ey sevgili millet, yaşa var ol” diyecekti..
Sadece şair değil, fikir adamıydı da Fikret. İnsanı düşünmeye, vicdan ve adalete, ileriye zorlayan bir fikir adamı...
Halife Abdülmecid’in oğlu Ömer Faruk’a öğretmenlik yapmıştı ya. Ve Abdülmecit’in hayran olduğu bir şairdi ya.. Aynı zamanda ressam olan Halife, Fikret’in “Sis” şiirine çok özel bir tablo yapmış ve Fikret’e hediye etmişti. Sis şiiri ki 1901 tarihlidir. Yasak zamanlarda yazılmıştır. Sefalet ve kayıtsızlık içindeki İstanbul’un çalkantılı yıllarını anlatır. Kabullenmek yerine isyanını dile getiri şairin. Çünkü dalkavuklar da vardır, muhbirler de… O “Sis” şiirinin resmini ki kültür sanat adamı Abdülmecid, “Aziz dostum Fikret’e…” diye hediye edecektir. Sis şiiri özgürlük zamanlarına bir hayalin şiiri olarak edebiyat tarihine geçecektir..
Tablosu da dillere destandır “Sis”in. Dönemin İstanbul’unu, dönemin iktidar anlayışını ve sisler altındaki bir kenti anlatmaktadır yine. Çaresizlik de, bunalımlı zamanlar da tuale yansımıştı ve daha da ilginci bir Saray üyesinin eseriydi.
Birincilikle Mezunu olduğu, 10 küsur yıl boyunca eğitim gördüğü, ruhunu, iklimini, tedrisatını, kurallarını kalbine nakşettiği Lise’ye yıllar sonra özel davetle müdür olacaktı.
Bir fotoğraf ki hocanın ve futbolcularının birlikte çekilmiş tek fotoğrafıydı. Şampiyonluk plaketi ardında müdür, onur başkanı ve öğrencileri gururla poz vermekteydi..
Çiçeği burnunda liseli futbolculara ilk şampiyonluğu tattırmıştı ya daha ne olsundu, moral vermiş şevk etmişti: Hem disiplini hem de babayani tavrıyla.
Ki, Galatasaray’a dair yazılan ilk marşın da güftecisiydi Tevfik Fikret. Yazıp çizdikleri arasında Galatasaray Lisesi’ni anlattığı çok satır vardı zaten… Galatasaray ekolünü, Galatasaraylılık ruhunu..
Bir dost ortamı yaratırdı okulda. Hatta abi kardeş misali bir duygu. Galatasaray yılları boyunca hatta sonraki yıllardaki öğretmenliği boyunca öğrencilerine hep müşfik davranmış bir eğitimci olarak da anıldı Tevfik Fikret. Öğrencilerini azarlamayan Tek hayali onlara iyi eğitim vermek ve adam gibi adam olmalarını sağlamak olan bir eğitimci!
Kendi hayallerini daha rahat gerçekleştirmek için şartlar da koymuş, kabul ettirmişti.. Fakat iki yıla kalmadan sözler yerine getirilmeyince bastı istifayı ayrıldı.. Canı sıkılmıştı, kırılmıştı..
Uygulamaları Maarifi rahatsız etmiş, bir başına davranıyor diye şikayetler başlamıştı, ve rahatsız olan maarifin tavrına canı sıkılıp istifayı bastı.Sonraki zamanda Robert Kolej’e geçse de gönlü Galatasaray’da kaldı..
O ayrıldıktan sonra resmi gazetede “şair gitti âlim geldi” başlığı atılacaktı.
Öğrencileri ayaklanacak lise tarihinin ilk boykotunu gerçekleştirecekti. Şehzade Ömer dahil pek çok öğrencisi o ayrıldı diye okulu terk etti.. Fikret aylar sonra “geriye dönün, eğitiminize devam edin” diyecekti onlara.. Öğrencileri sakinleştirecekti Bu arada hem idare hem öğrenciler Fikret’e Lise’de kalması için ısrarcı olacak o yine kabul etmeyecekti…
Tek bir şaibe tek bir leke boynunda bırakmadan Galatasaray’ı bıraktı, tam anlamıyla alnı ak, yuvasına; Aşiyan’a yerleşti..
Öğrencileri arasında, sonraki yıllarda Fikret’in hayatını yazacak; tarihçi, gazeteci, UNESCO elçisi Hıfzı Topuz’un annesi de vardı, Müşfik
Kenter’in babası da. Ve daha pek çok cumhuriyet kuşağından anne, baba… Yıllar yıllar sonra Fikret’in okulda yaptıkları tabi ki unutulmayacaktı.
Okul idaresi kendi düzenlediği konferans salonunun en görünen yerine dev bir yağlıboya tablosu astı. Ve okulun girişine de heykeli dikildi.
Fikret, 1915’in Ağustos’unda bu hayattan göçüp gider. Kırık, yalnız, çokça zorluk ve sıkıntı ama onurlu bir hayat sürdürerek…
Bu arada Tevfik Fikret’in hem hayranı olan, hem de onunla sanat ve resim sohbeti yapan ve bu toprakların (çağdaş anlamda) ilk kadın ressamı olan Mihri Müşfik, öldüğü saatlerde eve Aşiyan’a gelir aileden de alınan özel izinle şairin cansız bedeni üzerinde özel maskını kopyalar, kalıbını çıkartır.. Bir yandan gözyaşı dökmektedir bir yandan da ölümsüz kılmayı gerçekleştirecektir sanki sembolik. Sonraki zamanlarda büstü yapılacak ve Müze’ye konacaktır zaten..
Fikret, 1915’te baba semti Fatih’teki Eyüp Mezarlığı’na gömülür.
Tam 40 yıl sonra yani cumhuriyet döneminde cenaze, vasiyeti gereği Aşiyan’a, kendi evinin bahçesine taşınır.. Düzenlenen görkemli bir törenle dünyanın en güzel görünen boğaz manzarasında yatmaktadır şimdi. Bu ülkenin en değerli şairlerinden biri olarak dimdik, hala adam kalarak…
Kırgınlıkları vardı yaşamı boyunca Fikret’in. Olan bitenlere öfkelenmesi, feryat etmesi, dalkavuklara ve her devrin adamlarına bakıp isyan etmesi onu içine kapatmıştı… Vatan ve millet aşkını kalbinden söküp atmadan…
Ardından çok güzel sözler söylenecekti Fikret için.. Mesela Ahmet Hamdi Tanpınar “Ahlak ve medeniyet öncüsü” diyecekti. Sabiha Sertel, “Bükülmez bir karakterdi. Paraya, hırsa, mevkiiye boyun eğmedi hiç. Serbest düşüncenin, vicdan hürriyetinin ışığını tuttu.” diyecekti.
“Memlekete yaptığı hizmetleri, sanatta ulaştığı baş döndürücü aşamayı inkar edemezsiniz. Yaşadığı devrin insaniyetçi şairiydi, en iyi , en ileri ne olmak mümkünse onu olmuştu.” diyecekti Nazım. Cumhuriyet’in büyük şairlerinden Yahya Kemal ise Tevfik Fikret için “Şark âleminden kafamızı o çıkardı.” diyecekti…
Hayat işte, ölümünün 3’ncü yıldönümüydü Tevfik Fikret’in... 1918 Ağustos’u... Yine kan ve ateş günleriydi.. Aşiyan Yolu’nu Mustafa Kemal de arşınlayacaktı. Samsun’a çıkmadan bir yıl önce.. Anafartalar kahramanı olarak anıldığı zamanlarda... Evet, Mustafa Kemal Fikret’e sadakatini gösterecek, Aşiyan Evi’ne bir kayıt düşecekti imzasını atarak, sevgisini sunarak...
“Anısı çerçevesinde bulunmakla övünenlerden, Fikret’i taparcasına sevenlerden biri olarak...” diyecekti.
Fikret ki Mustafa Kemal için bir zamanlar, “Gelibolu’daki şu miralayı ah bir görebilseydim” demişti..
Ufukta, acı ve keder, kan ve ateş, sonraki zamanlardaysa, kurtuluş, kuruluş ve Cumhuriyet vardı!
© Tüm hakları saklıdır.