18 Ağustos 2021 05:29
ABD'nin çekilme sürecini tamamlamadan, Taliban'ın yönetimi ele geçirdiği Afganistan'da, NATO misyonu çerçevesinde görev yapan Türk askerinin ülkede kalıp kalmayacağı ve Kabil Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı'nın güvenliğini sağlama göreviyle ilgili tartışmalar sürüyor. Reuters, Taliban'ın Kabil'i ele geçirmesinin ardından Türkiye'nin havaalanının güvenliğini sağlama planını durdurduğunu duyursa da, Ankara henüz bu konuda resmi bir açıklama yapmış değil. Türkiye açısından sıkıntılı alanlardan birisini ise Afganistan'dan gelebilecek göçmenler oluşturuyor.
Taliban'ın 20 yıl sonra yeniden ülke yönetimini ele geçirdiği Afganistan'da Türkiye'nin askeri varlığının durumu ve bundan sonra yaşanabilecek olası gelişmelerle ilgili izlenmesi gereken stratejiyle ilgili Prof. Dr. Ahmet Kasım Han ve Emekli Tuğgeneral Ali Er, BBC Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
Uluslararası ilişkiler alanında uzman isimlerden Altınbaş Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr Ahmet Kasım Han, Türkiye'nin Kabil Hamid Karzai Havaalanı'nın güvenliğinin sağlanması görevinin esas olarak Taliban'la, o zamanki Kabil hükümeti arasındaki bir çeşit "kolaylaştırcı" rol üstlenmesine yönelik olduğunu, daha sonra da bu rolüne ilişkin daha geniş görev tanımlamasının mümkün olup olmadığının tartışıldığına dikkat çekiyor. Han, Taliban'ın Kabil'i ele geçirmesinden itibaren ise artık böyle bir zeminin kalmadığı görüşünde:
"Biden ve Blinken dışında herkes bir trajedi bulunduğu ve sorumlusunun ABD olduğu konusunda hemfikir. Artık tarih aktı, tekerler döndü. Bundan sonra yapılacak değerlendirmeler her biri tarihe not olarak düşülecek olsa da fiili durumu ve buradaki trajediyi tek başlarına dönüştürme ihtimalleri yok. Dönüşmesi için birilerinin tekrar Afganistan'a komuta etmesi lazım. Kimsenin de böyle bir niyetinin olmadığı açık. Böyle bir ortamda Türkiye Cumhuriyeti'nin silahlı kuvvetleri pazartesi günü, ABD silahlı kuvvetleri ile işbirliği altında son derece kaotik, insan trajedisinin mümkün mertebe yönetilebilirlik parantezi içine almaya çalıştığını anlıyoruz. Pazartesi itibariyle bunun sonuçlarının çok parlak olmadığı aşikar."
Çabaların önemli olduğunu, ancak Taliban'ın Kabil'de tam egemenliğini kurmasından sonra insan trajedisi ortadan kalkmasa da görünürlüğünün azalacağını belirten Han'a göre, Hamid Karzai Havalanı'nın fonksiyonunun, ülkedeki uluslararası toplum temsilcilerinin ve askerlerinin Afganistan'ı terk ettiği zemine dönüşecek.
Diplomatlarını çekmeyen, askerlerini çekip çekmeme konusunda henüz net tutum açıklamayan Türkiye, Taliban yönetimine rağmen ülkedeki varlığını sürdürebilir mi?
Han'a göre Türkiye Afganistan'ı terk eden en son ülke olabilir:
"Türkiye'nin Afganistan'la, birincisi tarihsel-sosyolojik ilişkileri, ikincisi 20 yıldır kurmuş olduğu kanallar vasıtasıyla yürüttüğü diplomatik, siyasi, askeri, istihbari, üçüncüsü kimlik unsurları bakımından, dördüncüsü Afganistan'da yürüttüğü operasyonlarda Türk birliklerinin gösterdikleri performans ve karşılaştıkları olayların niteliği bakımından bu misyonu sonuna kadar yürütebilecek bir şansı var. Yani Türkiye Afganistan'ı en son terk eden olabilir.
"Ama Türkiye'nin, herkesin arkasında artçı olarak Kabil Havalimanı'nda kalmanın maliyetini ve getirisinin ne olacağını iyi hesaplaması lazım. Türk dış politikası, 2011 yılından beri - son dönemlerde azalmış olmak kaydıyla- kendi imkan ve kabiliyetleri ve kendi siyasi sınırlılıklarını, katı ve yumuşak gücünün sınırlılıklarını hesaba katmadan fırsat değerlendirmeleri yapmaktan maluldur. Bunun bedellerini ödedi, ödemekte ve ödemeye devam edecek maalesef. Şimdi eğer Afganistan'daki fırsat değerlendirmesini yaparken de aynı abartılı gözle bu iş yapılırsa, bunun sonucunun maliyet hesaplaması açısından olumsuz sonuçlar vereceği açık. Her yapabileceğiniz şeyi yapmanız gerekmez."
Ahmet Kasım Han, Türkiye'nin Afganistan'daki yeni durum nedeniyle, bundan sonraki tavrını uluslararası toplumla birlikte belirlemesi gerektiğine vurgu yapıyor. Taliban rejimine karşı İngiltere'nin yeni rejimi tanımayacağı, Almanya'nın ise yardımları keseceği mesajını verdiğini anımsatan Han, Taliban'ınsa yönetimine meşruiyet kazandırmak için "referansa" gereksinimi olduğunu, bu nedenle de burka giymeleri koşuluyla kız çocukların okullara gidebileceği gibi ılımlı mesajlar verdiğine işaret ediyor. Han, Taliban'ın bunu yapmasının altında ise 1996'da ilk yönetime geldiği dönemde yaptığı hatalardan bir anlamda ders çıkarmasına bağlıyor:
"Taliban, bu görece yumuşak açıklamaları boşuna yapmıyor. Çünkü Taliban da farkında ki uluslararası yardım ve yatırımlar kesilirse, ülkeyi yönetme ve bundan nemalanma kabiliyeti, yani iktidarını sürdürülebilirliği bakımından önemli olduğunu bildiği için, bir referans noktası, garantör kimlik arayışında olacaktır. Bir ülkede pragmatik saiklerle de olsa yaptığı yumuşak açıklamalar ne olursa olsun, Türkiye'nin böyle bir şeriat devletinin doğumunun gözetmeni, referans noktası, garantörü, bunun sürdürülebileceğine ilişkin yardımlar konusunda kredibilite unsuru gibi bir rol oynaması manalı değil. Sokaklarda insanları, her tür şekilde taciz eden, özgürlüklerini kısıtlayan yönetim bulunacak. Bu yönetimin yaptıkları sizin askerinizin gözü önünde olduğu zaman, bunun hoş bir şey olmadığını biliyoruz. Ayrıca orada kalacak olan askeri varlığın Türkiye'ye düzensiz göçü önlemeye dönük etkisinin olmayacağı da muhakkak."
Han, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarın temsilcilerinin Taliban'la temas arayışının ise "Türkiye'nin Ortadoğu'daki kredibilitesinin Afganistan'a da teşmil edilebileceği" kanaatinde olmasına bağlıyor. Uluslararası toplumun kaygılarını aktarmak açısından Taliban'la birilerinin konuşuyor olmasının önemli olduğunu vurgulayan Han, ancak bunun yaratacağı risklerin de göz önüne alınması gerektiğini vurguluyor:
"Uluslararası toplumun kaygılarını aktarmak ve belki de Taliban'ın ülkeyi yönetme biçimi konusunda bir sınırlayıcılık bakımından birilerinin konuşması lazım, bu iyi bir şeydir. Türkiye, bu konuda uygun pozisyonda bir ülkedir. Ancak bu görüşmelerin büyükçe bir bölümü Taliban'ın yapmaması gerekenler üzerinden gerçekleşeceği için her zaman sempatik görüşmeler olmayacağı veyahut söylenenlerin karşılık bulmaması nedeniyle, bu hal tekrar ettikçe ilgili aracının da ağırlığının azalacağı bir süreç yaşanması tehlikesi var. Türkiye'nin imkan ve kabiliyetlerini, siyasi, askeri, ekonomik diplomatik tahditlerini doğru değerlendirerek fırsatların ne olduğuna karar vermesi ve fırsatları değerlendirmesi gerekir."
Türkiye'deki kaygılardan birisi de Taliban'ın yönetimi ele geçirmesiyle birlikte Afganistan'dan Türkiye'ye yönelebilecek göç dalgası. Ahmet Kasım Han Türkiye'de halen 5 milyondan fazla düzensiz göçmen yaşadığını ve bu nedenle toplumsal bir rahatsızlık olduğuna dikkat çekerken, Afganistan'dan gelenlerin sayısının ise Türkiye'de yaşayan Afrikalılar'dan daha fazla olmadığı görüşünde. Afganistan'daki yeni durumun Türkiye'de göçmenlerden duyulan rahatsızlıkla ilgili tartışmaların alevlendiği bir döneme denk geldiğine işaret eden Han, "Burada esas yükü Pakistan'la İran kaldıracak. Kaldı ki Türkiye'ye gelenlerin Türkiye'de kalmaya niyeti varmış gibi gözlemlemiyorum. Hepsi Avrupa'ya gitmek istiyor. Türkiye'nin Avrupa'yla ilişkilerini bu anlamda düzenlemesi gerekiyor. Avrupa Parlamentosu'nda Yeşiller temsilcisi 'Parasını veriyoruz' gibi bir açıklama yaptı. Türkiye açısından esas rencide edici olan budur" diyor.
Türkiye'nin göçmenler konusunda "açık kapı" politikasını da sürdürmeyeceğinin anlaşıldığını vurgulayan Han, "Bu nedenle Türkiye'nin çok ağır Afganlı göç dalgasıyla karşılaşacağını düşünmüyorum. Ayrıca bu konudaki siyaset değiştiği için sonuçların bu kadar ağır olması çok mümkün görünmüyor" görüşünü dile getiriyor.
Afganistan yönetiminin ve askerinin Taliban'a direnmemesi de dünyanın tartıştığı konuların başında. Prof. Dr. Han, bunun nedenini, ABD'nin hatalı tutumu ve 2001 yılında Taliban'ın yönetimden uzaklaştırılmasında rol oynayan "savaş beyleri"nin taraf değiştirmesine bağlıyor:
"Biden, 'Biz ulus devlet inşa etmek için orada bulunmuyoruz' diyor. O zaman 20 senedir, bir ülkede kalıp o ülkede kurum inşası yapmadıysan ya da öyle bir çaba içinde değilsen ne yapıyorsun, diye sormak lazım. O kurumları inşa etmeyi beceremediler. Taliban'ın bu kadar hızlı zemin kazanmasının en önemli nedeni, ABD'nin yabancı olduğu bir sebep değil. Çünkü 2001'de onlar da böyle kazandılar. Taraf değiştiriyor elinde silah olan savaş beyleri. ABD'nin günahlarının önemli bir tanesi ortaya çıkıyor, o savaş beyleriyle işbirliği yaptılar. En büyük hatayı da Obama yaptı 'Ben çıkıyorum' dedi ve bir de tarih verdi. O gün itibariyle Afganistan'ın komşularının tamamı Amerika'nın gidici, Taliban'ın kalıcı olduğuna hükmettiler. Ve o andan itibaren Taliban'ın lojistik, askeri, siyasi ne kadar varsa hepsi bir daha kesilmemecesine muslukları açtı. Taliban kazansa da kaybetse de bir unsur olacağı ortaya çıktıktan sonra muhatap alınası bir varlığa döndü. 'Ben gidiyorum' dediğin gün artık Taliban'ın kaybetmeyeceğini de kabul etmiş oldun. Kaybetmemek, kazanmaktır böyle bir örgüt için. Bunun ardından nasıl 2001'de taraf değiştirerek hızla Afganistan'ın Taliban'ın elinden çıkmasını sağladı o savaş beyleri, bu sefer de Amerikalılar gittikten sonra hızla taraf değiştirdiler."
Washington'ın, çekilme kararı sonuçlarına ilişkin değerlendirmeleri yapmaması ve sonuçlarını öngörmemesinin mümkün olmadığını kaydeden Han, ancak bundan sonra ABD'nin işinin kolay olmayacağı görüşünde:
"Amerikan politikası bununla hatırlanacak. Bu ABD'nin Güneydoğu Asya'da kendi çıkarlarını savunmasını ciddi şekilde zorlaştıracak. Zaten pamuk ipliğindeki kredibilitesini tekrar yerin dibine sokacaktır ve uzun vadede de 2001'de neyi önlemek için geldilerse, bunların tamamı da geri dönecek Amerika'ya."
Emekli Tuğreneral Ali Er, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Afganistan'daki varlığının meşruiyetini NATO misyonu çerçevesinde yapılacak operasyon kapsamında TBMM'de kabul edilen tezkereyle aldığına dikkat çekiyor. Geçen Haziran ayında yapılan zirvede NATO'nun Afganistan'daki görevine son verme kararı aldığını kaydeden Er, Türkiye'nin de durumunu buna göre değerlendirmek zorunda olduğunu ifade ediyor:
"14 Haziran'daki NATO zirvesinde de açık şekilde 'Bizim Afganistan'da görevimiz bitti' dendi. Ben hukukçu değilim ama biz askerler hareket emirlerini veyahut harekatı sevk ve idare ederken, bu meşruiyeti sağlayan bir görev yeri vardır. Bu NATO kapsamındaysa, bunun altyapısını BM Güvenlik Konseyi Kararları çerçevesinde alır. Bu 51. Maddedir. NATO'nun 5. Maddesidir. Bunlar meşruiyet sağlar. Bunun ötesinde de, meşru devlet yapısı, meşru bir ordu, meşru bir varlık vardır. Afganistan'da meşru bir devlet mi var? Cumhurbaşkanı ülkeden ayrıldı, Kabil işgal altında ve üstüne üstlük Kabil'i işgal eden güçler bizim tarafımızdan da dünyada da terör örgütü olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla biz hangi meşru hukuki altyapısı olan güce güvenerek, o gücü kendimize muhatap alarak Türk askerinin orada görev yapabileceğini düşünebiliriz? Oradaki askerin varlığının ne kadar muhariplik yeteneği olduğu biliniyor. Ama karşınızda kana susamış bir terör örgütü var. Ve Karzai Havaalanı güvenlik açısından çok sorunlu olan bir alan. Böyle bir ortamda oranın güvenliğinin sağlanmasını ben yaparım demek dahi, Türk askerinin dünya üzerindeki o şerefli adını sorgulamaya açmak demektir. Çünkü yapılabilmesi için ne güç var, ne imkan var, ne de hukuki meşruiyeti sağlayacak bir altyapı var. Bu durumda sorumlu bir devlet adamının yapması gereken açıklama Türk askerinin geri çekilmesi olmalıdır."
Çekilmenin, Türkiye'nin görevden kaçması anlamına gelmeyeceğini vurgulayan Er, ABD'ye ait Bagram Hava Üssü'nün müttefiklik ilişkileri çerçevesinde Afganistan'dan çıkış için kullanılabileceğini vurguluyor.
MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin Türk askerinin Afganistan'da kalması gerektiği yönündeki görüşüne katılmadığını belirten Er, " Eğer Mehmetçik, bayrağa sarılmış tabutlarla dönmeye başlarsa Türkiye kaldıramaz. İdlib'de çok kötü anımız var. Burada İdlib'den daha kötü olaylarla karşılaşabiliriz. Bu da bizi, Cumhuriyetimizi. halkımızı çok yaralar" görüşünü dile getiriyor.
© Tüm hakları saklıdır.