Şırnak’ın kömürle geçinen 7 bin nüfuslu Kumçatı Beldesi Nasırhan Mahallesi’nde yaşayan İbrahim Saknak, madenin son kurbanlarından biri. Evli ve 4 çocuk babası Saknak, henüz 26 yaşındaydı. Asıl işi çobanlık olan Saknak, 35 bin TL’ye tek gözlü bir ev aldı ancak borcunu ödeyemediği için madene inmek zorunda kaldı. 3 ay önce kömür kuyularına inen Saknak, 3 Haziran’da göçük altında kalarak can verdi.
Dört çocuk yetim kaldı
Milliyet'ten Bünyamin Aygün'ün haberine göre, en büyüğü 6 yaşında olan Fatma, 3.5 yaşındaki Esma, 2 yaşındaki Asya ve henüz 3 aylık Hamza ise yetim kaldı. Eşinin göçük altında kaldığı haberiyle adeta yıkılan Sema Saknak, “Sabah dokuzda göcük olmuş ama bana öğlen söylediler. Köyde herkes duymuş kimse benimle konuşmuyor. Bir yakınım telefon açıp da kaza geçirdiğini söyleyince köydeki durgunluğun nedenini anladım. İnanmak istemedim, konduramadım ama hemen ocağa koştum. Göçükten çıkarılması saatler sürdü ama canımdan can gitti. Yavrularım olmasa ben de onunla o toğrağa girerdim”. Sema Saknak, gözyaşlarını silerek anlatmaya devam etti:
‘Hem anneyim, hem de baba’
“Canım hala çok acıyor ama artık şunu biliyorum ki dört çocuğumun hem annesiyim hem babası. Onları ortada bırakmayacağım. Her gece ağlayarak uyanıyorum, rüyamda çocuklarımın açlıktan öldüklerini görüyorum. İş olsa saçımı süperge yapar çalışırım ama buralarda madenden başka iş yok. Buralardan ayrılmak da istemiyorum devlet büyüklerimiz yardım ederse ömür boyu duacı olurum. sağlık güvencemiz ve küçük bir maaşımız olsa ben çocuklarımı büyütürüm.”
'Devletten yardım bekliyoruz'
“İbrahim aldığı evin taksitlerini ödeyebilmek için ölüme gitti” diyen eski kömür işçisi baba Ahmet Saknak da “Ben de 30 yıl kömür kuyularında çalıştım. Artık sağlığımı yitirdim için güçten kuvvetten düştüm. Çalışamıyorum. Buna rağmen gündelik işlerden elde ettiğim gelirle altı kişilik aileme bakıyorum. İbrahim’in 4 çocuğu ve bir eşine de şimdi ben bakıyorum. Kendi evim başıma yıkıldı yıklacakken İbrahim’in evinin taksitlerini de ödeyeceğiz. Bu işin altından nasıl kalkacağım şaşırdım kaldım. Bizde namussuz iş olmaz. Devletimizin aleyhine de çalışamayız. Devlet bize yardım etmeli” çağrıda bulundu.
'Kendimi mezarda hissettim'
Türkiye, Şırnak’taki ölüm kuyularında birer ikişer can veren kömür işçilerinin varlığını Soma faciasının yarattığı toplumsal duyarlılık sayesinde öğrendi. Bu çağda eşine rastlanmayacak ilkel koşullarda, hiçbir can güvenliği olmadan her defasında diri diri gömülmeyi göze alarak yeraltına inen madencilerin yaşamlarını yerinde görmek üzere Şırnak’a gittim.
Kömür ocaklarının olduğu bölgeye gittiğimde burada üretim yöntemini ve çalışma koşullarını gördüğümde gözlerime inanamadım.
150-200 metre derinlikteki galerilere 80 cm çapındaki borudan halatla sarkıtılarak iniliyordu.
'Önce cesaret edemedim'
Yüzeyde çalışan işçilere galerilerin olduğu yere inmek istediğimi söylediğimde önce izin vermediler. Daha sonra ikna oldular ancak halat sistemine güvenmediğimden bu kez inmeye ben cesaret edemedim. Bir başka kuyuya gittiğimde aşağı indirmek bir kenara konuşmadılar bile. O gece sahura kadar birçok maden ocağını dolaştım, hepsinde aynı ilkel üretim koşulları, aynı sefalet, aynı dram... Ramazan dolasıyla iftardan sonra çalışmaya başladıkları için ertesi akşam yeniden maden alanına geldim. Burada konuştuğum bir madenci, adını ve madeninin yerini yazmamam koşuluyla beni güvenli bir şekilde aşağı indirebileceğini söyledi. Bu kez cesaretimi toplayarak inmeyi kabul ettim.
'Ya halat koparsa...'
Eldiven ve tulumvari kıyafet giydirdiler. Sonra çelik halatı belime bağladılar. Başıma, ‘kafa lambası’ diye tabir ettikleri fener bağladılar. Orada madenci bareti pek kullanılmıyordu. Halatın başımın üzerine gelecek kısmına ise inerken borunun yüzeyine çarpmamam için şişme lastikten bir ‘güvenlik’ başlığı takıldı. Kendimi halata teslim edip ölüm kuyusuna sarkıtıldığımda korku ve pişmanlık duygum zirve yaptı. Kapkaranlık borudan döne döne aşağı indiğimde diri diri mezara gömüldüğüm hissine kapıldım. ‘Ya halat koparsa’ kaygısı korkumu zirveye çıkardı.
Ayaklarım yere değdiğinde dizlerimin bağı çözülmüştü. Güçlükle ayakta durabildim. Bu, dünyada yaşadığım en uzun yolculuktu.
Nefes almak çok zordu.
Kendimi güçlükle topladım. İçerde on dakika geçmemişti ki sanki saunadaymış gibi terlemeye başladım. Nefes almak yüzeydeki kadar rahat değildi, zira hiç bir havalandırma sistemi yoktu. Burada taraftarı oldukları takımların formasıyla kömüre kürek sallayan işçileri görmek bana garip gelse de hayatın herşeye rağmen devam ettiğinin göstergesiydi. Tehlikeye aldırış etmeyen işçiler kah gnizu tehlikesine aldırmadan sigara içiyor kah piknik tüpünde ısıttıkları suyla çay demliyorlardı. Bu ocaklarda tehlike her taraftan geliyordu. Havalandırma sistemi, en önemlisi tavan destek direkleri olmayan galeriler bu özellikleriyle birer ölüm kuyusuydu. Kuyuda yarım saat kalmadan aynı halatla yukarı çekildiğimde kendini dünyaya yeniden gelmiş gibi hissettim... Yerin altında onlarca madenci ölümle koyun koyuna çalışmaya devam ediyordu.
'Şırnak ocaklarını devlet işletsin'
Türkiye Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Nurettin Akçul, Milliyet’in gündeme getirdiği Şırnak’taki maden ocaklarına ilişkin bir açıklama yaparak, Türkiye Kömür İşletmeleri’nin (TKİ) kapatma ve özelleştirmelerle bölgeden çekildikten sonra insanların ölümüne çalıştırıldıkları kömür ocaklarının yaygınlaştığını söyledi.
Akçul açıklamasında şunları kaydetti: “Bu bölgeden TKİ kapatma ve özelleştirmelerle çekildikten sonra burada insanların ölümüne çalıştırıldıkları Kaçak kömür ocağı üretimi yaygınlaştı. Çözüm bellidir: TKİ özelleştirme ve kapatmalarla çekildiği ve sonradan bir kısmını rödevansa (yani taşerona) verdiği bütün sahaları yeniden bünyesine almalı. Bölgede, ne tarım, ne sanayi, ne inşaat alanında işsizlere umut olacak hiçbir istihdam kapısı yok. Aç insanlar ne yapacak, açlıktan ölmemek için ölüm riskini bile göze alıp çalışacak. Bölgede kömüre de ihtiyaç var ki, kaçak kömür ocakları üretip satıyorlar. Bunun için, TKİ yeniden Şırnak ve Silopi’deki ocaklarını kendi bünyesine almalı, bölgedeki ocaklar da devletleştirilmelidir.”