‘Benim bulabildiğim en eski örneği demir takiye diye geçiyor, savaşta başa takılan bir tür zırh, zannederim demirden basit tas şeklinde olanı…’ Sevan Nişanyan’ın Taraf’taki, ‘Kelimebaz’ adlı köşesindeki yazısı…
‘Takiye’
Benim bulabildiğim en eski örneği demir takiye diye geçiyor, savaşta başa takılan bir tür zırh, zannederim demirden basit tas şeklinde olanı. 1680 tarihli Meninski sözlüğü bundan da söz etmiş, ama takiye ve tâkiye altında verdiği esas tanım “İstanbul’da evli kadınların giydiği kenarsız şapka”. 19. yüzyıla gelindiğinde artık te ile değil kalın ta ile yazılıyor, ukalâ takımı da her fırsatta hatırlatmaktan usanmıyor ki halkımız bu nesneye takke dese de aslı takiye olup öyle söylemeli.
Te ve kaf’la takiyenin Arapça anlamı “koruma, sakınma”. Gayet mantıklı duruyor: takiye = head protection, yani kafayı koruma şeysi. Arapça sözcüğün bir de fıkıhta özel anlamı varmış, okuyoruz: “tehlikeden sakınma amacıyla inancını ve mezhebini inkâr etme”, Şiilerde serbestmiş, Sünnilerde durum nedir anlaşılamadı. Sözcüğün bu teknik anlamı Osmanlıca normal sözlüklerde hiç geçmiyor, belli ki yaygın bir kavram değil. 1990’larda birileri bir şekilde keşfetti, bir müddet memleketin bir numaralı davası oldu, şimdi unutulmaya yüz tuttu.
Özetle, kafayı korursa takke, başka yerini korursa takiye. İkinci kullanıma misal: Meclis toplayıp ilk oturumda padişaha bağlılık yemini ettirirsin, “padişaha isyan ettin diyenler haindir” diye sağa sola hakaret yağdırırsın, sonra cumhuriyet ilan edip “aslında baştan beri niyetimiz buydu, ama halkımız daha hazır olmadığından, zaman, zemin, hede hödö” diye anlatırsın. Buna işte takiye deniyor.
Takiyye yanlış, tek y olacak. Kökü vikaye, yani “koruma”. Son harfi w/y olan nakıs fiillerin tefcîl masdarı –iye şeklinde olur: tahliye, terbiye, tavsiye, tasfiye, tesviye vs. Dahiliyye, cahiliyye vesairedeki –iyye eki başka şey, karıştırmamalı.