Hürriyet yazarı Taha Akyol, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun öncülüğünde, partinin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanması sonrası başlatılan "adalet yürüyüşü"ne iktidar kanadından yöneltilen eleştirilerle ilgili olarak "İktidar yürüyenlere, eleştirenlere kızmak yerine, toplumda yükselen adalet ve hürriyet özlemini ciddiye almalıdır. O zaman dış politikada da eli güçlenir" dedi.
Taha Akyol'un "Adalet yürüyüşü" başlığıyla yayımlanan (28 Haziran 2017) yazısı şöyle:
Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti amblemi kullanmadan, ‘Adalet Yürüyüşü’ yapmasına iktidar çevreleri tepki gösteriyor.
Bunu bir ölçüde anlamak mümkün çünkü iktidarın yargı ve adaletle ilgili tutumunu eleştiriyor.
İnkâr edilemeyecek gerçek, Türkiye’de öteden beri ve bugün bir adalet ve yargı sorunu olduğudur. Toplumda adaletsizlik duygusu ve yargının siyasallaşması endişesi yaygınlaşmıştır.
İktidar bunu gidermedikçe endişelerin artması kaçınılmazdır.
İki kelime
Siyasi tarihimizde kitlelerde büyük karşılık bulmuş birkaç kavramdan biri “hürriyet” ise öbürü “adalet”tir.
Bunlar eksik olduğu için sürekli talep edilmiştir.
1930’larda rejimin “diktatör manzarası” taşıdığını Atatürk de söylemişti. O ortamda kurulan Serbest Fırka, ismindeki “Serbest” (özgür) kavramıyla halkın büyük desteğini kazanmış, ama kapatılmıştı.
27 Mayıs darbesinin uydurma mahkemeyle verdiği idam ve müebbet hapis kararları... Yeni kurulan partilerden birinin adı “Adalet”ti, 1965’te yüzde 52 oyla iktidara gelecekti.
28 Şubat rejimi ülke üzerine bir kâbus gibi çöktüğünde, kurulan partinin adı “Adalet ve Kalkınma” idi. Merkez sağ da tasfiye olduğu için, iktidara geldi, 15 yıldır iktidardadır.
AK Parti iktidarının ilk iki dönemi Avrupa Birliği’nin evrensel hukuk ve yargı kavramlarıyla yapılan reformlar dönemidir. Bu sayede yabancı sermaye yatırımlarında da patlama yaşandı...
Yargıya emir ve talimat
Fakat “uzun süreli iktidar”sendromu oluştukça dil de tavır da değişti. Reformlar döneminin kavramları artık yerini sert ve kutuplaştırıcı bir dile bıraktı.
Vesayet yargısı, cemaat yargısı, ardından iktidar yargısı.
Tartışılamaz gerçeklikte bir dönüm noktası şudur: İktidar, 15 Haziran 2014’te bir torba yasadaki düzenleme ile soruşturma aşamasında “yargı görevi yapanlara emir vermek veya baskı yapmak veya nüfuz icra etme”yi suç olmaktan çıkardı.
Bunların yapılamayacağını söyleyen Anayasa’nın 138. maddesi havada kaldı.
Artık soruşturma ve iddianameler “yürütmeyle uyumlu”dur.
Gerçeği aydınlatan ciddi iddianameler yanında, tuhaf ve açıkça siyasi iddianameler de görmüyor muyuz?
Emsali görülmedik mahkeme kararları çıkmıyor mu?
Toplumda “adalet” özleminin artmaması mümkün mü?
Davutoğlu'nun sözleri
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu da bu özlemi dile getiriyor. On gün önce Konya’da yerel bir TV’de söyledikleri şu:
“Büyük Türkiye inşasından bahsedeceksek önce ve mutlaka devlette vicdanı, adaleti, merhameti inşa etmeliyiz. Ehliyeti, liyakati bürokrasiye hâkim kılacağız, sonra bu konuda yanlış iş olduğunda, yanlış bir şey yapıldığında susmayan ve cesaretle konuşan ilim adamlarını yetiştireceğiz.”
Uzun tahlillere gerek var mı?
Çok net: “Devlette vicdan ve adalet” ve “susmayan cesaretle konuşan bilim adamları” özlemi...
Sadece yargı sorunları mı? Akademisyenler dahil 100 bin kişi işten atıldı, haksızlığa uğrayanları ayıklasın diye 23 Ocak’ta KHK ile kurulan komisyon, beş ay doldu, hâlâ faaliyete geçmedi.
Tabloyu doğru okumak
Kılıçdaroğlu’nun “Adalet Yürüyüşü” yapması ve toplumdan ilgi görmesi tabii değil mi? Hele barışçıl ve kapsayıcı dil kullanmasını, provokasyonlara karşı uyarılar yapmasını özellikle takdir etmek gerekir.
İktidar bu toplumsal tabloyu doğru okumalı, tahlil etmelidir..
Bu tablo toplumda tedirginlik yarattığı gibi, dış politikada, hukuk ve demokrasi imajında iktidarın kendisini de ciddi sıkıntılara sokuyor.
İktidar yürüyenlere, eleştirenlere kızmak yerine, toplumda yükselen adalet ve hürriyet özlemini ciddiye almalıdır. O zaman dış politikada da eli güçlenir.