Stuttgarter Zeitung İdlib'de silahlardan arındırılmış bölge oluşturulması için varılan mutabakata şu satırlarla değiniyor:
"Erdoğan ile Putin arasında varılan mutabakat, bölgede yaşayan üç milyon Suriyelinin bombalara hedef olmayacağı umudunu yeşertti. Ancak bu savaşta nice mutabakatın bozulduğu da unutulmamalı. Tarafların tek ortak noktası, karşılıklı güvensizlik olduğu müddetçe önemli bir adım atıldığını söylemek mümkün değildir. En önemli güvensizlik faktörü, 70 bin dolayındaki silahlı muhaliflerdir. Türkiye radikal unsurlara daha fazla baskı yapmaya hazır görünüyor. Muhalefetin çekirdeğini oluşturan teröristler ise mücadeleyi bırakmak yerine ölmeyi tercih edecektir. İdlibliler açısından mutabakatın en büyük getirisi radikal gruplarla yapılacak görüşmelerin zaman kazandıracak olmasıdır. En büyük güvensizlik riski radikal asilerden kaynaklanmaktadır.”
Frankfurter Rundschau gazetesinin tampon bölge oluşturma planlarını konu alan yorumunda ise şu satırlara yer veriliyor:
"Putin ile Erdoğan arasında varılan mutabakat umut vermekten başka bir şey kazandırmamıştır. Olumlu görünen adımın iyi yönetilip başarıya götüreceğinin garantisi yoktur. Suriye iç savaşı sırasında bozulan ateşkes anlaşmaları saymakla bitmez. Türkiye'nin, Rusya ile varılan mutabakatta üzerine düşeni nasıl başaracağı belli değil. Erdoğan radikal İslamcı teröristleri İdlib'den uzaklaştırma kısmını üstlendi. Bunun görüşmeler yoluyla başarılması ihtimali zayıftır. Kuvvetli ihtimal ise umudun kısa zamanda kaybolması ve İdliblilerin de Halep ve Doğu Guta'daki Suriyelilerin akıbetine uğramasıdır. Oralarda da önce katliamın önlendiği sanılmış ama tam tersi olmuştu. Bütün kuşkulara rağmen yine de Erdoğan–Putin mutabakatına şans tanımak gerekir.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung ABD ile Çin arasındaki ticari anlaşmazlığın ticari savaşa dönüşmek üzere olduğunu dile getiriyor:
"Trump'ın kararları genel güvensizliğe ve Çin'in diğer Batı ülkelerinden destek aramasına ve bu desteği bulmasına yarıyor. Çünkü Amerikan himayeciliği Avrupa şirketlerini de yakından ilgilendiriyor. Trump'ın bir hedefi varsa, o da Amerikan şirketlerinin faaliyetlerini ne pahasına olursa olsun Amerika'ya naklettirmek olabilir. Bu da küresel ekonomik bağlantıların koparılması anlamına gelir. Trump bu yoldan Çin'in süper devlet olmasını önlemeye mi çalışıyor? Bunu başarabilmesi için Amerikalıların tüketim harcamalarını finanse eden Çin ile aralarındaki bütün bağları koparması gerekir. Aralarındaki stratejik yüzleşmenin kendini sanıldığından da erken hissettirmesi mümkündür.”
Ekonomi gazetesi Handelsblatt ABD Başkanının yaklaşan ara seçimlerin hesabı içinde olduğunu yazıyor:
"Ticari anlaşmazlığın tırmandırılmasının ekonomiden çok siyasetle ilgili olduğu aşikârdır. Trump Kongre seçimleri öncesinde sempati değerlerinin düşmekte olduğunu bildiğinden seçmenlerine ‘Önce Amerika' politikasının eğilmez savunucusu olduğunu göstermek istiyor. Savaşın mantığı, en az onun kadar milliyetçi olan Çin Devlet Başkanı Şi Jinping'in Beyaz Saray'dan gelen yaptırım salvolarına aynı karşılığı vermesini gerektiriyor. Çatışmayı savaşa dönüştüren tırmandırma eğilimi ticari anlaşmazlıklarda da görülür. İlk silah patladıktan sonra krizi savuşturmak zor olur.”
DW,afp,dpa/AG,HT
© Deutsche Welle Türkçe