05 Ağustos 2015 22:13
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde (İLEF) öğrencilerin hazırladığı Görünüm gazetesi, 20 Temmuz Pazartesi günü 31 kişinin katledildiği Suruç'a giderek intihar bombası saldırısının tanıkları Murat Erişmiş ve Çiydem Dağdeviren ile konuştu.
İLEF öğrencilerinin hazırladığı Görünüm gazetesinde yer alan haber şöyle:
Kobani’ye yardım götürmek amacıyla Suruç’ta bir araya gelen 300 kişi, 20 Temmuz Pazartesi günü terör örgütü IŞİD (DAEŞ) tarafından düzenlenen canlı bomba saldırısına uğramış ve patlamadan yaralı olarak kurtulan Vatan Budak’ın da dün hayatını kaybetmesiyle toplam 32 kişi yaşamını yitirmişti. Onlarca kişinin de yaralandığı saldırı sırasında Görünüm Gazetesi İstihbarat Şefi Murat Erişmiş ile Görünüm’ün eski muhabirleri Çiydem Dağdeviren ve Fatma Edemen de Suruç’taydı. Erişmiş ve Dağdeviren patlama anında Amara Kültür Merkezi’ne yaklaşık 100 metre uzakta, Edemen ise Kültür Merkezi’nin içindeydi. Saldırıda Fatma Edemen hafif yaralandı.
Saldırıdan yaklaşık bir saat önce Murat Erişmiş tarafından çekilen görüntüler, patlama öncesine ait tek kayıttı ve 23 Temmuz günü neredeyse tüm ulusal basının internet sitelerinde ve bazı ana haber bültenlerinde geniş yer buldu.
Erişmiş ve Dağdeviren Suruç’a yolculuklarını, Suruç’taki ilk izlenimlerini, patlama anı ve sonrasını Görünüm'e anlattı.
Suruç’a ve ardından mümkün olsaydı Kobani’ye gidecektiniz. Gitme sebebiniz ve orada yapmayı planladıklarınız neydi?
Murat: Öncelikle Kobani’de dediğim gibi akrabalarımı kaybettim. Ve bir bayramı da orada geçirmekti dileğim. İnternette Kobani’yi birlikte kurduk, birlikte inşa edelim duyurusunu gördüm. O şekilde aklıma geldi. Kobani’ye o şekilde gitmek istedim. Amacımda zaten dediğim gibi bir bayramı da bir bayram öncesini de orada, oradaki çocuklarla birlikte geçirmek istedim. O şekilde karar verdik.
Çiydem: Ben de yaz boyunca Ankara’daydım. Zaten Rojova’da, Kobani’de savaş başlamadan önce buradan arkadaşlarımız gitmişti. Benim gitme fırsatım olmamıştı. Benim de SGDF’li arkadaşlarım aracılığıyla ulaştım. İşte oradaki Kobani’deki çocuklarla birlikte olmak, en azından savaş sürecinde o ateşli süreçlerde bir şey yapamamamıza rağmen bu süreçte onların yanında olmak istedik. En azından Kobani inşa sürecinde orada olalım, onlara destek verelim. Bizim de elimizden geldiğince onlarla aynı yerde nefes almaya çalışalım istedik, buydu. İki hafta önce karar verdim ben de gitmeye. Arkadaşımla görüştüm ama Vural’ın gideceğini sonradan öğrendim. Vural’la gitme kararından sonra ben de en azından daha da çok gitmeye karar verdim.
Kaç kişiydiniz ve programınız neydi?
Murat: Toplam Türkiye’den, bizim amacımız 300 kişiyle 300 genç Kobani’ye yeniden inşa çalışması yürütecektik. Toplamda biz Türkiye’nin dört bir yanından 300 genç, 300 öğrenci, çalışan, akademisyen sınırda vekiller de bize dâhil olacaktı. 300 kişi biz Kobani’ye geçmeyi düşünüyorduk.
Çoğu mesela dediğim gibi özellikle Samsun, Eskişehir’den gelen arkadaşlar dediğim gibi daha önce Kobani’yi ya da Rojova sınırlarını hiç görmemiş ya da bu olayları hiç yaşamamış insanlardı. Ve dediğim gibi tamamen gönüllülük esasıydı. Zaten arkadaşların sosyal medyadaki hesaplarına baktığımızda da onlarda o şekilde bir gönüllülük esasıyla oraya gitmeyi zaten gönülden istediklerini gönülden istiyorlardı.
Öncelikle 19-24 tarihleri arasındaydı. 19 Temmuz – 24 Temmuz tarihlerinde Kobani’de öncelikli olarak ağaç dikimi olacaktı, bir hatıra ormanı dikimi olacaktı.
Çiydem: Kreş kurulacaktı çocuklar için, kütüphane yapılacaktı.
Murat: Kütüphane kurulacaktı evet ve sonrasında da küçük bir panel düzenlenecekti bu çünkü dediğim gibi Türkiye’nin her tarafından gençler oraya gidecekti ve küçük bir bitmeden önce bir panel de düzenlenecekti. Eğer Kobani’ye geçemezsek Suruç’ta 2 günlük bir programda hazırlanmıştı. Olur ya kaymakamlık izin vermez, sıkıntı olur yine Suruç’ta bir hatıra ormanı oluşturulacaktı ve orada da bir panel düzenlenecekti. Genel hatlarıyla her şey hazırdı. Kobani’ye de dediğim gibi hatıra ormanı, kreş, kütüphane oluşturulacaktı. Gidilmeseydi yine Suruç merkezde iki gün kalınıp yine hatıra ormanı ve panel düzenlenecekti.
Yaklaşık 11 saatlik bir yolculuğun ardından Suruç’a vardınız. Otobüsteki atmosfer, birbirinizle sohbetiniz nasıldı?
Çiydem: Bizim yolculuğumuz çok durgundu. Hani hissedebiliyorduk. İnsanlar çok heyecanlıydı, ertesi gün çok çok yorulacaklarının farkındalardı. Hiçbir şeyin farkında olmadan gittik biz zaten oraya giderken işte biraz hüzün vardı içimizde kaybettiklerimizden kaynaklı, orada ölen insanlardan kaynaklı. Biraz da sevinç vardı tabii çünkü biz oraya güzel şeyler yapmak için gidiyorduk. Onlarla beraber olmak için onların acılarını berber paylaşabilmek için belki işte yani onlarla birlikte olmaya gidiyorduk en azından. Ülkenin her yerinde onları anlayan insanların olduğunu göstermek için gidiyorduk. Sabah zaten Suruç’a giderken polis durdurdu otobüsümüzü. Bir tek bizim otobüsümüzü durdurmuşlar biz gelene kadar bir tek bizimkini durdurmuşlar çünkü sabah 5’ten beri araçlar gelmeye devam ediyordu Amara Kültür Merkezi’ne
Amara Suruç’taki ilk izlenimleriniz neler oldu?
Murat: Amara Kültür Merkezi önünde durduk. İlk önce içeride arkadaşlar vardı, sıcakkanlı bir şekilde birbirimizi karşıladık. Oradaki oluşturulan heyet ve Amara Kültür Merkezindeki yetkililer bizi karşıladı. Sonra bahçe de biraz dinlendik. Kahvaltı yapmak isteyenler zaten kahvaltı masası dışarıda hazırdı. Biz gelmeden önce hazırlamışlardı. Her gelen grup için yeniden sofra hazırlanıyordu. Bu arada biraz içeride kimler var kimler yok onları yanına gittik. İçeride dediğim gibi çoğu arkadaşı tanımıyorduk. İlk önce Fatma arkadaşı gördük. Fatma Edemen o da bizim okulun öğrencisi. Sonra yabancılar vardı 4 tane vardı. İçlerinden birisi de Fransız gazeteciydi. Onlarda yanımızda Kobani’ye geçiş yapacaktı.
Avrupa’dan gelmişlerdi. Onlarda internet üzerinden bu duyuruyu duymuşlardı ve onlarda bizimle birlikte Kobani’ye geçiş yapacaklardı.
Çiydem: Herkes çok heyecanlıydı mesela ölen anarşist arkadaşlarımız var. Onları ben tanımıyorum birebir, biz geldik patlama olana kadar halay çektiler bahçede. Hani sürekli gülüyorlar, eğleniyorlar insanlarla konuşuyordu. Herkes birbirini tanımaya çalışıyordu çünkü zaten ülkenin dört bir yanında gelmişler kimse kimseyi tanımıyor doğru düzgün. Bir tek SGDF’nin kendi örgüt içindekiler birbirlerini tanıyordu. Ama bizim gibi dışarıdan destek olmak için gelen de bir sürü insan vardı sonuçta orada. Bizde masada oturduk, herkesle muhabbet ediyoruz oradaki insanlarla. Eğlenceliydi güzeldi.
Murat: İki heyecan vardı kesinlikle. Çünkü kaymakamlığa kimlik fotokopileri verilmesi gerekiyordu. Çünkü yasal olarak galiba T.C kimlik numarasıyla zaten Kobani’ye giriş yapabiliyorduk. Bizden önceki heyet, yani bir hafta önce giden heyet kimliklerle geçiş yapmıştı. Herkeste o heyecan vardı. Kimlikler çıkartıldı yani herkes kendi grubundan sorumluydu. Çünkü orada gruplarda vardı. Herkes kendi grubundan sorumlu arkadaşlarının kimliklerini aldılar. Birinci öncelik fotokopileri çekip bir an önce kaymakamlığa vermek, ikinci öncelik de Çiydem’in dediği gibi bir an önce Kobani’ye geçip çalışmaları başlatmak. Çünkü zorlu bir çalışma olacaktı. Elimizde çok eşya vardı. O eşyaların bir an önce dağıtılması gerekiyordu. İlaçlar vardı, ilaçların bir an önce depolanması gerekiyordu.
Çiydem: Süt götürmüştük buradan oraya, süt, yani…
Murat: Süt vardı, bebekler için ihtiyaçlar vardı. Bunların bir an önce soğuk depolara ya da tüketilmesi gerektiğini biliyorduk. O yüzden herkes elinden geldiğince hızlı hızlı hareket ediyordu. Genelde dediğim gibi atmosfer, hem içeride hem dışarıda bir sevinç havası vardı. Herkes bir an önce kimlik fotokopileri çekildi, kaymakamlığa gideceğiz ve bir saat sonrası Kobani.
Geçişinize izin veriliyor muydu?
“Eğer yetkililer izin vermezse herhangi bir şekilde geçilmeyecek, Suruç’ta kalınacaktı”
Murat: Evet biraz bekletiliyorduk.
Çiydem: Cevabın gelmesini bekliyorduk oradan.
Murat: Heyette bize öyle dedi. Bize de geçerken zorluk çıkarttılar geçişimizi bir saat, iki saat engellediler ama geçilebilir dediler. Öncelik, her anlamda yasal yollarla her şekilde geçeceğiz dediler arkadaşlar. Çünkü dediğim gibi bütün prosedür yasal olarak hareket ediyordu. Yetkililerle sürekli temas halindeydi Kobani’deki kanton yetkilileriyle de sürekli temastaydık. Biz olumsuz durum olursa gelmeyeceğiz ya da onlar bize sizi alamayız diye sürekli bilgi aktarımı da vardı. Her şey yasal bir zeminde ilerliyordu. Geçemesek de herhangi bir şekilde Kobani’ye gidilmeyecekti. Eğer yetkililer izin vermezse herhangi bir şekilde geçilmeyecek, Suruç’ta kalınacaktı. Bu da zaten hem bizden sorumlu arkadaşların hem de heyetteki arkadaşların tek istediği şey buydu zaten. Yasal yollarla geçiş yapmak.
Suruç’ta güvenlik tedbirleri nasıldı?
Murat: Giriş yaparken hiçbir şekilde güvenlik önlemleriyle karşılaşmadık. Hatta basın açıklamasında genellikle bütün arkadaşlar Ankara’dan bölgelerden katılan arkadaşların hepsi biliyordu. Basın açıklaması yapıldığı zaman bir polis ordusu genelde bizi karşılar niye geldiniz, niçin geldiniz sürekli hepsinin görüntüsünü teker teker alırdı.
Çiydem: Bizi teşhir etmek için en azından Ankara’daki bütün eylemlerde polis gelip görüntülerimizi alırdı. Ama Kültür Merkezi içerisinde basın açıklaması yapılırken kimseyi çekmemişler. Orada polis kamerası yokmuş mesela. Biz içeride değildik patlama sırasında ama içeride olan arkadaşlarımızın hiçbiri polis kamerasının olmadığını söyledi.
Murat: Etrafta ve almış olduğum görüntülerde de yok. Etrafta da polis, zaten hemen ilerisinde polis merkezi var. Amara Kültür Merkezinin orada da patlama yaşanmadan önce de herhangi bir şey yok.
Fazla değil tahminim 20-40 metre ilerisinde belki daha az da olabilir. Tam kestiremedim.
Sadece, araç vardı ama etrafta hiç polis yoktu. Çünkü biz patlama yaşanmadan önce biz dışarıya çıktık şapka almak için dışarı çıktığımızda
Çiydem: Şehir merkezi var ileride biz geri dönerken patlama oldu. Şehir merkezinin orada TOMA ve polisler vardı. O da karakolu koruyordu.
Murat: Kültür Merkezinin etrafında herhangi bir güvenlik önlemi falan yoktu.
Yani şunları gördüm. Polis resmen bir zafer kazanırsın ve onun mutluluğunu yüzünde hissedersin her ne kadar halay çekmesen de bir şeyler yapmasan da bunu fark edersin. Bunu da içeriye girerken özellikle cenazeler kaldırılırken yine polisin yüzünde bunu gördüm. Buna birebir de tanık oldum. İçerideki bütün arkadaşlarla bütün kameramanlar da buna tanıktır. Polisler gayet gülüyorlardı, evet normal gülebilirsin ama karşında paramparça olmuş 31 tane cenaze var. Bunların 7 tanesi tamamen etrafa dağılmış ve sen hala gülüyorsun. Ve dediğim gibi ilk anda duyduğum söz özellikle akrebin üzerinde polisin söylediği “patladılar geri dönün” söylemi hâlâ kulağımda. Bunlar gerçekten incelenmesi gereken şeyler. Yani düşünün biz Suruç’a girerken poliste yaklaşık 3 kamera vardı ve didik didik arandık. Üç kamerayla her şeyi çektiler. Ama Kültür Merkezinin önünde açıklama yapacaksın, polis olmayacak! Bir de bize arama noktasında şöyle dediler “illegal flamalarınız varsa bize verin yoksa her şeyi didik didik arayacağız.”
Çiydem: Biz orada gülerek tepki vermiştik “illegal flama ne oluyor” diye.
Murat: Ve Amara Kültür Merkezi’ne girdiğimizde, herhangi bir güvenlik önlemi yoktu. Güvenlik açısından hiçbir şey yoktu.
Suruç’a girerken arama yapıldığı sırada polisin tutumu nasıldı?
Murat: Bizden fazlalardı. 100 kişiyi geçiyordu, 12 polis aracı vardı. 2 minibüs, 3-4 zırhlı araç, 2 TOMA, 2 akrep ve 3 sivil araç vardı. Hepsi de bizim için gelmişti. Etrafımızı hilal gibi oluşturdular. Sayıları 100’den fazlaydı, 2 şerit şeklinde sıralanmışlardı. Sivil polisler ve çevik kuvvetler hazırdı. Hepsinin elinde gaz tüfekleri, plastik mermi silahı dahi hazırda bulunuyordu. Biz otobüsten iner inmez etrafı tuttular. Herhangi bir şey yapacağız diye, bu kadar araç bizim için gelmişti. Bizden önceki hiçbir aracı aramamışlar. Suruç’a gelen bütün otobüslerde öğrenci sayısı 50’i ya da 60’ı bulmazdı. Ama orada bir polis ordusu vardı. TOMA’lar, sağlı sollu bekletilmişti, akrepler ve sivil araçlar orada hazırdı. Her an bir müdahale etmelerine karşı, kalkanlar giyilmişti ve çoğu polisin kafasında gaz maskesi takılı haldeydi. Arama noktasında görüntü çekemedim çünkü elimden kamerayı alırlar endişesiyle çıkaramadım. En küçük bir hareketimiz de bile “ne yapıyorsun lan” şeklinde tepki alıyorduk. Üç farklı polis kimliğimi istedi, benden uzakta olan kişiye kimliğimi vermeye çalışırken, yakındaki polis “kimliğini ver lan” diye bağırmaya başladı. Vermeseydim kimliğimi büyük ihtimal tartaklardı polis.
Ve Amara Kültür Merkezi’ne girdiğimizde, herhangi bir güvenlik önlemi yoktu. Güvenlik açısından hiçbir şey yoktu.
Direk zaten potansiyel suçluymuşuz gibi hareket edildi. Bizleri hizaya soktular, herkes kendi eşya ve çantalarını çıkartsınlar dediler. Maske ve eldiven taktılar, didik didik aramaya başladılar. Çantaları ve eşyaları biz çıkartıp yerlere döktük. “Sıraya geçin, bunu aradınız mı şunu aradınız mı” tarzında söylemleri sürekli tekrar ediyordu.
Hepimizi, uzun uzun ve teker teker aradılar.30 kişi ve çantaları teker teker aradılar, otobüsün içine girdiler ve ne varsa dolaplardan koltuk altlarına kadar didik didik arandı. Otobüsün içine kamerayla 6 polis girdi arama yapmak için. Hepsini kayıt altına aldılar. Otobüsteki arama bittikten sonra bizleri kadınlar ve erkekler olarak ayırıp aradılar. Bagaj ve poşetleri de aradılar. Birde flamalar vardı. SGDF’nin birçok flaması vardı. Biz daha önceden bandajlayıp paketlemiştik. Bütün flamaları açtılar, baktılar. Che’nin flaması vardı onu kayıt altına aldılar. Hepsini yere serip kontrol ettiler. Daha sonra bizi bıraktılar.
Siz gitmeden önce özellikle sosyal medyada bazı tehditlerin olduğu biliniyordu. Siz neler düşünüyordunuz bunlarla ilgili?
Murat: İki toplantıda dile getirildi. Ankara’daki toplantılarına da katıldım. Tek ihtimal verdiler bize; sivil polislerin araya girebileceğine ve hem Kobani’ye hem de Suruç’ta merkez de bizimle olacaklarını söylediler. Bizim gibi giyinecek, bizim gibi olacaklarını söylediler. Onun dışında Suruç’ta Amara Kültür Merkezi’nde sadece iki düşünce vardı. Bir an önce izin almak ve Kobani’ye geçmek.
Çiydem: Ben fiili olarak bir şey yapacaklarını düşünmemiştim. Sonuçta Gezi ve diğer toplumsal eylemler de de birçok kez tehdit aldık, hakaretlere uğradık ama bu kadar ciddi bir patlamaya yol açılacağını tahmin etmemiştim. En fazla Kobani’ye geçerken bir saldırı olur ya da Suruç’a girmemiz engellenir diye düşünüyordum. Ama bunların hiç biri olmadı.
Patlama olduğunda neredeydiniz?
Murat: Biz Amara Kültür Merkezi’nden çıktığımızda, şapka almaya çıktık. Patlama yerine çok yakındık. Patlama olduktan sonra 1-2 dakika içerisinde direk olay yerindeydim. 100 metreden daha yakındı. Çünkü patlama sesini duyduğumuzda direk dükkân da bile etkili oldu.
Şapka almaya çıktık. Oturduk yanında bize ısrarla çay ikram etti. O ısrar sayesinde bugün buradayız. Tam çayı getirdi, patlama oldu. Zaten orda hemen direk kamerayı açtım. Direk olayın bulunduğu alana koştum. Etrafta ikinci bomba olacağı yönünde sesler duyuldu. “ikinci bomba! İkinci bomba! İkinci bomba!” bir de trafonun üstü yanıyordu. Amara Kültür Merkezi’nin yanında trafoda vardı. Trafonun üzerindeki ağaçlar patlamanın etkisiyle yanıyordu ve etraftan sesler geliyordu. Bomba patlama ihtimali yüksekti. Karşılaştığım ilk şey kafatasıydı. Sonradan haberlerde öğrendim ki kafatasının canlı bombaya ait olduğu söylendi. Sonra sol tarafıma baktım, bütün cenaze ve yaralılarının kültür merkezinde olduğunu gördüm. İlk önce dondum, ne yapabileceğimi çok kestiremedim.
İnanamadım, üç defa kültür merkezine girip çıktım ve aynı görüntüleri aldım. Artık daha da kalabalıklaşmaya başladı etraf. İkinci bomba ihtimali çok yüksekti. Bende o an dışarı çıktım, oradaki halktan bir bilgi alayım dedi. O esnada bir tane adam kolumdan tuttu ve 200 metre ilerisindeki yere götürüp, et parçalarını gösterdi. Onları çektim ve sonrasında o adam beni bilgilendirdi. İddia etti doğru mu yanlış bilmiyorum, Suruç merkezde, polislerinde bildiği yaklaşık 500 IŞİDli’nin Suruç merkez de yaşadığını, evler kiraladıklarını, olay yaşanmadan önce bir IŞİDli’nin itiraflarıyla dört tane canlı bombanın Suruç merkeze girdiğini de söyledi. Tabi bunların ne kadar gerçek ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Sonra CHP İl başkanı geldi. Ona sorular sordum, edindiğim bilgilerin doğru mu yanlış mı olduğunu cevap vermedi. Sonra tekrar olayın yaşandığı yere gittim. Görüntü almaya çalıştım, artık bütün kanallar yayın yapmaya ve görüntü almaya çalışıyordu. Tek yaşadığım sıkıntı basın kartımın olmayışıydı. Polisler bana sürekli engel çıkardı, “sen basından değilsin içeri giremezsin” diye. O esna da oradaki halkta telaşlandı ve üzerime yürüdüler. Sakallısın ve kartın yok. Beni IŞİD’li zannettiler. 5 kişi üzerime yürüdü. Bende Kürtçe bildiğim için adamlara durumu izah ettim. Ondan sonra yatıştı ortalık. Ardından ağır yaralılar ve yaralılardan sonra cenazeler çıkarılmaya başlandı. Savcılık geldi. Toplamda 21 cenaze kültür merkezinin içinden çıktı. Bu 21 cenazenin 7’ si tamamen tanınmayacak durumdaydı, üzerlerinde kimlik yoktu. 2 kadın 5 erkekti. Sonra çektiğim görüntüler arasında da var. Birkaç cenaze parçasının küreklerle torbalara taşınmasıydı. Sonrasında yetkililer ve CHP, HDP milletvekilleri olay yerine geldi. Onlarda rapor hazırlıyordu. Aynı soruları oradaki yetkililere ve vekillere sordum. Savcıların yardımcıları da oradaydı, o soruları onlara da sordum büyük ihtimal sorduğum sorular birçok kamerada görüntüleri vardır. Bu 500 IŞİDli’nin geldiği doğru mu? Ya da 4 canlı bombanın Suruç’ta olduğu doğru mu? Sorularım yine cevapsız kaldı. Daha sonra, cenazeler alındıktan sonra saat 20.00’de kültür merkezinden çıktım. Oradaki halk bize şöyle dedi: “bu saldırı siz gençlere yönelik ve ikinci bir saldırı siz gençlere yapılacaktır.” Bu ihtimale karşı Suruç’taki halk bizi farklı evlere götürdü. Ankara’dan gelen grup üçer dört kişilik halde farklı evlere ayrılmıştık. Sonrasında da saat 23.00 civarı evlerden çıktık. Şuna bağlıyorum ki, gelişte bizi didik didik arayan polisler bizi almaya gelen otobüsleri şehir merkezine almadı. Biz patika bir yoldan Suruç merkezden çıktık. Otobüslere ulaştık. Halen üzerimizde korku vardı. Çünkü bizi alacak insanları tanımıyorduk ve ikinci bir bombanın her an patlayabileceği korkusu hâkimdi.
Çiydem: Bir tek patlama olduğu esnasında, konuştuğumuz esnaf bizi telkin etmeye çalıştı. Böyle patlama sesi olmaz, trafik kazası olmuştur, araç bir yere çarpmıştır. Merak etmeyin demişti. Daha sonra dışardaki insanlar kültür merkezi diye bağırınca biz koşa koşa oraya yöneldik. Vural daha hızlı koştuğu için daha erken oradaydı. Ben zaten 10-15 adım içeriye girdim baktım. “Ne yapacağım şimdi” dedim. Çünkü her yerde kol, bacak, et. Çok kötü bir koku vardı. Pişmiş et ve yanmış saç kokusu. Urfa çok sıcak, hava sirkülasyonu yok, rüzgâr yok bir şey yok. Bu koku hiç gitmiyor. Daha sonra sadece baktım ve karşıdan bir adam bana koşarak geliyor ve yüzünün yarısı çamur yarısı kanlı bir şekilde “ambulans, ambulans” diye bağırdı. Ben zaten kaldım. Bağıramıyorum, ağlayamıyorum. Bir şey söyleyemiyorum. Beş dakika öyle orada kaldım sonra dışarıya atım kendimi, gidip birine yardım etmeye çalışsam zaten tuttuğum kişinin kolunu tutabileceğim ya da bacağını tutabileceğim. Tutarlı bir yanı yok. Ben orada yardım edemeyeceğime inanıyorum, edemedim de zaten. Sadece koşarak çıktım. Yolun karşısın geçtim işte bir duvar vardı. Duvarın yanına oturup sadece “bu bir rüya Çiydem, yarım saat sonra uyanacaksın, yarım saat sonra bütün arkadaşlarınızla bahçede duracaksınız muhabbet edeceksiniz, yeni insanlarla tanışacaksınız. Kobani’ye geçeceksin. Sen zaten Suruç’a gelirken buranın savaş bölgesi olduğunu biliyordun. Bunlar senin bilinçaltın” diyordum. Böyle söyleyerek kendimi, gördüğüm şeyleri kapatmışım. Dün doktora gittim. Doktor bana “sen duyu organlarını kapatmaya kendini korumaya çalışmışsın” dedi. Oradaki ben görüntülerin hiç birini birbiri ile bağlayamıyorum. Sanki videoları izlediğim zaman orayı görmemişim. Bunları yeni yeni izliyormuşum gibime geliyor. Ama mesela bir güneş ışığında dışarıda kaldığım zaman ya da sıcak çay kahve içerken, banyo yaptığım zaman o anı yaşıyorum. Oradaymışım gibi hissediyorum. Banyo yaptığım zaman saçımdan kan akıyormuş, koku/doku akıyormuş gibime geliyor. Ben işte görme duyumu kapatıp diğer duyularımı kapatamadığım için koku ve ışık yani sıcaklık hissiyatının bunu sürekli bana yaşatacağını söyledi doktor. Ama hani baktığım zaman sadece hatırladığım görüntülerde içeriye girdim göğsünden parçalanmış ve bağırsakları açığa çıkmış birini hatırlıyorum ve bu bir rüya diye ağladığım duvarın önünde et parçaları vardı ve 100 metre ötedeydi. Yolun karşısında boş bir alanın oradaydı. Et parçaları vardı. Orada 8 yaşındaki bir çocuğa polisin o et parçalarını toplattığını hatırlıyorum, çocuğun elindeki et parçalarını hatırlıyorum. O ana dair insanların bağırışları çağırışları, kan kokusu bunların hepsi var hepsini hatırlıyorum ama işte karşıdan karşıya geçerken bir yaralıyı hatırlamıyorum mesela sanki onu görmemişim gibi. Daha sonra ben duvarın oradayken yaralıları taşıyorlardı. Yaralılar taşındığı sırada partili insanlar kendi öze araçları ile destek olmaya geldiler en azından ambulanslar gelene kar yaralıları biz götürelim diye. Onların gelmesi engellendi. Durmayan sivil polis araçları vardı. Sabahleyin bizi arayan sivil polis araçları zafer edasıyla korna çalarak Amara Kültür Merkezinin önündeki yoldan yaralıları almayarak korna çala çala gittiler. Böyle olunca, haliyle oradaki halk daha bilinçli, daha uyarlı, bizim gibi ani tepkilere sahip değiller. Biz Batı da yaşadığımız için böyle tepkiler daha önce hiç yaşamadığımız hiç görmediğimiz bir atmosferdi. Benim o korkuyu yaşamam çok normal. Ama oradaki insanlar daha bilinçli bir şekilde yaralılara yardım etmeye çalışıyorlar bir şey yapıyorlar haliyle oradaki araçlara saldırmaya başladılar sivil polis araçlarına. “Niye almıyorsunuz, insanlar burada ölüyor” diye. Daha sonra polis arabadan çıkıp silah sıkıyor. Ve gaz sıkmaya başladı bunun üzerine. Yaralıları almıyorlar insanlar gidiyor. İnsanlar araçlara saldırıyor niye almıyorsunuz diye. Ondan sonra polis gaz bombası atmaya başlıyor. Yaralılar daha taşınmaya başlayalı 5 dakika olmuş polis gaz sıkmaya başladı insanlara. İşte bırakın gidin edasıyla, bunlar zat bırakın ölsün burada der gibi. Ambulansların gelmesi engellendi. TOMA’lar, akrepler yolu kapatıyorlar. Ambulansların geçmesi engelleniyor. Bir yandan gaz sıkıyorlar su sıkıyorlar insanlar sinirlenmiş. Hali ile o tepkileri veriyorlar. Daha sonra zaten yaralılar taşındı. Yaralılar taşındıktan sonra bir tek cenazeler kaldı. Parçalanmış bedenler kaldı. Ondan sonra ben geri Amara Kültür Merkezine dönebildim.
Amara’dan ve Suruç’tan kaçta ayrıldınız?
Murat: Kültür merkezinden 20.00’de çıktık. Çünkü bütün cenazeler alınmıştı. Yetkililer zaten basın açıklaması yaptı. Oradaki yetkililerden HDP Yüksekova milletvekili Selma Irmak basın açıklamasını yapanlar arasındaydı. Basın açıklaması yapıldıktan sonra sağduyu çağrısı yapıldı. Cenazeleri ve yaralılara sahip çıkmaya davet ettiler. Ondan sonra da kültür merkezi yavaş yavaş temizlenmeye başlandı. Artık yavaş yavaş bizde eşyalarımız almaya başladık. Çünkü gelen bütün insanların eşyaları çantaları kültür merkezinin içindeydi. Biz saat 23.00 gibi, 23.00’ü geçiyordu hatta Suruç merkezden çıktık. Zaten diğer arkadaşlarda yaralılarda hastanelere kaldırıldı. Çoğu zaten Diyarbakır’dan gelen ambulanslar vardı. Urfa, Antep merkezden gelen ambulanslar, cenaze araçları vardı. O şekilde zaten halkta… Çünkü kan kaybı çoktu orada halkta açıklamadan sonra direk hastanelere akın etmeye başladı ve o şekilde Amara Kültür Merkezi sakinleşmeye başladı. Tabi polis kordonu hala vardı. Saat 8’de de vardı. Jandarma hazırda bekletiliyordu. O esnada zaten cenazeler daha çıkarılmadan önce halka karşı 4 tane saldırı oldu. Çünkü halk çok öfkeliydi. Ve bir an önce cenazeleri kendileri teslim almak istiyordu.
Halk özellikle polislere çok öfkeliydi. O anda orada halk polis çatışmasının yaşanmaması oradaki halkın duyarlılığından diyebilirim. Çünkü her türlü tahrik, her türlü provokasyon vardı. Polis çok keyfi hareketlerde bulunuyor. İstediği kişiyi alabiliyor, istediği kişiye müdahale edebiliyordu ve orada polis halk çatışmasının yaşanmaması gerçekten mucize olarak nitelendiriyorum.
Çiydem: İnsanlar çatışmak isteyen gençleri oradaki insanlar şey yapıyorlardı, “biz cenazelerimizi alalım”, “biz buradan bir çıkalım” “durun”.
Milliyet gazetesinde canlı bombanın görüntüleri yayımlandı. Sizin dikkatinizi çekmiş miydi böyle biri?
Murat: Kesinlikle hayır. Dediğim gibi herkesin aklında iki şey var biri izin almak diğeri Kobani’ye geçmek. Kaldı ki Amara Kültür Merkezi çok insanla doluydu. Çektiğim görüntüde arka bahçesini hiç almadı. Orada da insanlar vardı. Çünkü bahçe bayağı büyüktü. Amara Kültür Merkezinin üst katında da insanlar vardı. Hiç kimse tahmin etmezdi.
Çiydem: Daha önce birbirini görmemiş bir sürü insanla yan yanaydık. Ve oraya gelen ve patlayan teröristin ben oradan da bir olduğunu düşünebilirdim. Bizim aramızdan birisi olabileceğini de düşünebilirdim. Çünkü kimse kimseye o gözle bakmıyordu, evet içimizde sivil polis olabilirdi bunun farkındaydık ama onun bizi orada patlatabileceğini tahmin edemezdik, edemedik de zaten.
© Tüm hakları saklıdır.